• Sonuç bulunamadı

4. EBU’L-HASAN EL-EŞ’ARÎ İLE EBÛ ALİ EL-CÜBBÂÎ’NİN HAYATI VE

4.2. Ebû Ali el-Cübbâî’nin Hayatı ve İlmî Kişiliği

1.1.9. Vahiy Kavramı

1.1.9.1. Ebu Hasan el-Eş’arî’nin Vahiy Anlayışı

Eş’arî, Allah’ın mütekellim sıfatına haiz olduğunu ve kelâm-ı nefsinin muhdes-mahlûk değil ezelî-kadîm olduğunu savunmuştur. Konu ile alakalı aksi görüşte olan Mu’tezile’yi sert bir dille eleştirmiştir. Yüce Allah, müşriklerin Kur’an hakkında

َِر َّ بْلاَ ُلْو قَ َّلاِإَا ذ هَ ْنِإ

“Bu Kuran yalnızca bir insan sözüdür”459 dediklerini

bizlere bildirmektedir. Bu ayeti Kur’an’ın mahlûk olmadığına dair delil olarak kullanan Eş’arî: “Kim Kur’an’ın mahlûk olduğunu söylerse, müşriklerin yapmış olduğu gibi Kur’an’ı bir beşer sözü kabul etmiş olur ki bu açık bir şekilde Allah’ın reddettiği bir şeydir”460 diyerek Allah’ın Mütekellim olduğunu inkâr etmenin

Müslümanların cumhuruna muhalefet etmek olduğu ifade etmiştir.461Ayrıca Eş’arî,

el-İbaneadlı eserinde İmam Şafiî’nin hocası Vek‘i’in, Kur’an’ın mahlûk olduğunu

iddia eden kişilerin mürted olduklarına ve acilen tövbe etmeleri gerektiğine hükmettiğini nakletmiştir.462 Bu konuda genel olarak Maturîdî kelâmcılar ile

Eş’arîkelâmcılar fikir birliği içindelerdir.463 Hatta Eş’arî, bu hususta Ebû Hanife’nin

Mu’tezile ile aynı düşündüğünü iddia edenleri eleştirmiştir. AyrıcaEbû Hanife’nin, Ehl-i sünnet’in en faziletli kişilerinden olduğunu ve bu hususta ona iftira edildiğini savunmuştur.464

Eş’arî, kendisine neden Kur’an’ın mahlûk olmadığını iddia ettiğini saranlara şöyle cevap vermiştir: Yüce Allah,

َُنوُمَ ي فَنُكَُه لَ لوُق يَن أَاًئْي شَ دا ر أَا ذِإَُهُرْم أَا َّنَِّإ

“Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir, hemen olur” Şayet

458 Şemsuddin Ebu’l-Avn Muhammed b. Ahmed el-Hanbelî, Levamiu’l-Envari’l-Behiyye, c. 1, s. 80. 459 Müddessir, 74/25.

460 Eş’arî, el-İbane, s. 65. 461 Eş’arî, el-İbane, s. 65. 462 Eş’arî, el-İbane, s. 77.

463 Cemalettin Erdemci, “Kelâm İlminde Vahiy, Milel ve Nihal”, Milel ve Nihal Dergisi, s. 124. 464 Eş’arî, el-İbane, s. 78.

89

Kur’an mahlûk olsaydı, Allah’ın ona ‘Ol’ demesi gerekirdi. Hâlbuki Kur’an zaten onun kelamıdır. Dolayısıyla kendi sözüne bunu demesi mümkün değildir.465 Ayrıca

Allah’ın Mütekellim olduğunu inkâr etmek, Mütekellim sıfatının zıddını kabullenmektir. Bu da Allah’ın hiçbirşey emretmemesi ve hiçbirşeyi yasaklamaması gerektiğini ifade eder ki bu, Allah hakkında mümkün değildir.466

Mu’tezile Kur’an’ın mahlûk olduğunu, Selefiler ise Kur’an’ın Kâdîm olduğunu iddia edip birbirilerini sert bir şekildeeleştirmiş hatta bazen birbirilerini tekfir ettikleri aktarılmaktadır. İşte tamda böyle bir kargaşanın içerisinde yeni bir fikir ortaya çıkmıştır. Bu yeni fikrin sahibi Abdullah b. Küllâb’tır. Zira kendisi orta yolu bulmuş ve yepyeni bir iddia ortaya koymuştur. İbni Küllâb, “Kur’an, her ne kadar mâna cihetiyle mahlûk olmayıp Kâdîm olsa da, harfleri ve okunurken çıkarılan ses cihetiyle mahuk ve muhdestir”467

Ehl-i sünnetKelâmcıları ise bu problemi kelâmı ikiye bölerek çözmeye çalışmıştır. Onlara göre iki tür ‘kelâm’ vardır; Biri, kelâm-ı nefsî yani Cenab-ı Hakk’ın zâtı-kiramı ile kaim olup hakikat ve mahiyetini kavrayamayacağımız ezelî- Kâdîm bir sıfattır. Şûra Suresinde geçen,

ٌَءْي شَِهِلْثِم كَ سْي ل

‘O’nun benzeri hiçbir şey yoktur’468 ayetinden de anlaşılacağı üzere nasıl ki Allah’a benzeyen hiçbir şey

yoktur. Aynı şekilde Allah’ın kelâmı da hiçbir kelâma benzemeyen Kâdîm bir kelâmdır.469

A’râf Suresi’nde geçen,

َُرْم َْا وَُقْل ْلْاَُه لَ لا أ

“Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur”470 ayetini de delil olarak getiren Ehl-i sünnet, mâtufun mâtufu- aleyhi ile farklı olması gerektiği kaidesinden yola çıkarak ayette geçen

َُقْل ْلْا

kelimesinin yaratılmış olan her şeyi kapsadığını,

رْم َْاَ

kelimesinin ise bunun dışında

465 Eş’arî, el-Lum‘a, s. 33.

466 Eş’arî, el-Lum‘a, s. 36.

467 Yusuf Şevki Yavuz,“Halku Ef‘Âli’l-İbâd”, DİA. c. 15, s. 372. 468 Şûra, 42/11.

469 Eş’arî, el-İbâne, s. 45. 470 A’râf 7/54.

90

olduğunu dolayısıyla Allah’ın emir ve kelâmının Kâdîm olup mahlûk olmadığna hükmetmişlerdir.471 Cübbâî ise bu yoruma karşı çıkıp

رْم َْاَ

kelimesinin

َُقْل ْلْا

kelimesinden sonra ayrı bir şekilde zikredilmesinin ikisinin ayrı şeyler olduğu anlamına gelmeyeceğini, dolayısıyla

رْم َْا

kelimesi mana olarak

َُقْل ْلْا

kelimesine dâhil olup muhdestir. Bunun engelleyen bir durumun olmadığını ve bu tür ifadelerin Kur’an’da bolca örneği olduğunu savunmuştur.472

Diğeri ise kelâm-ı lâfzî’dir. Bu ise kelâm-ı nefsiyi bizlere bildiren harf ve seslerden oluşan Kelâmullah’ın yani Kur’an’ın elfazıdır. Bu lafızlar, hâdis yani sonradan var oldukları için ezelî-kâdîm olmayıp mahlûktur.473 Ayrıca Eş’arî’ye göre

kelâm-ı nefsi mademki mevcuttur. Mevcut olan şeyin işitilebilmesi mümkün olduğuna göre kelâm-ı nefsi de işitilebilir. Mâtüridi (v. 333/944) ise Kelâmullah’ın işitilebileceğini savunanların görüşlerini reddedip bunun mümkün olamayacağını ifade etmiştir.

Öte yandan Cübbâî, kelâm-ı nefsi’yi reddetmektedir. Zira kendisi böyle bir ikili ayrıma gitmemiştir. Eş’arî ise kâinatta varlıkların var olmadıkları zamanda da hatta zaman kavramının henüz olmuşmadığı aşamada bile Allah’ın mütekellim olduğunu savunarak Cübbâî’ye şiddetle karşı çıkmıştır. Cenab-ı Hakk’ın ezelden mütekellim olduğuna karşı çıkanları da her türlü eksiklikten münezzeh olan Allah’ı eksiklikle-noksanlıkla itham etmekle şuçlamıştır. Eş’arî, Maturîdî ve Mutezilî kelâmcılar ister kelâm-ı nefsiyi kabul etsinler ister kabul etmesinler, kelâmın mânâyla ilişkisinin olduğunda hem fikirdirler.474

Netice olarak şunu belirmeliyiz ki, halku’l-Kur’ân meselesi kelâmcılar tarafından uzun uzadıya tartışılmıştır. Bu tartışmaların neticesinde üç grup ve üç farklı görüş ortaya çıkmıştır.

i) Kur’an’ın kesinlikle mahlûk olduğunu savunan Mu’tezile ile Şiâ.

471 Razi, et-Tefsîrü’l-Kebîr, c. 13, s. 430-431.

472 Razi, et-Tefsîrü’l-Kebîr, c. 14, s. 275; Nisaburî, Ğaraibu’l-Kur’an, c. 3, s. 254-255. 473 Razi, et-Tefsîrü’l-Kebîr, c. 13, s. 156–157.

91

ii) Kur’an’ın kesinlikle Kâdîm olduğunu savunan Selefiyye.

iii) Kur’an’ı kelâm-ı nefsî ile kelâm- lâfzî olarak ikiye ayırıp kelâm-ı nefsinin kâdîm, kelâm- lâfzînin ise hadis olduğunu savunan Eş’arîler.475