• Sonuç bulunamadı

4. EBU’L-HASAN EL-EŞ’ARÎ İLE EBÛ ALİ EL-CÜBBÂÎ’NİN HAYATI VE

1.2. NÜBÜVVET İLE İLGİLİ DOLAYLI KAVRAMLAR

1.2.1. Keramet Kavramı

1.2.1.2 Ebu Ali el-Cübbâî’nin Keramet Anlayışı

Mu’tezile ve İmamu’l-Haremeyn, kerameti Mucizeye zarar vereceği gerekçesiyle bütünüyle reddetmiştir.604 Ebu Ali el-Cübbâî’de bu konuda aynı fikirde

olup kerametin nübüvvet müessesesine zarar vereceğini düşündüğünden kerameti reddetmiştir.605 Zira Cübbâî’ye göre, hakikatte keramet varolmuş olsaydı en başta,

Ashâbı-Kiram veya Tabiin nesillerinde olurdu. Fakat bu konuda Cübbâî’ye katılmak mümkün değildir. Zira kaynakları tahlil ettiğimizde her iki nesilde de kerametin vukû bulduğuna dair birçok delil ile karşılaşmak mümkündür. Ancak Cübbâî, bu delillerin hiçbirinin mütevatir haber derecesinde olmadığını belirterek bunları reddetmiştir.606

Şehristanî Cübbâî’nin keramet anlayışı hakkında şu ifadeyi kullanmaktadır;

َيئابلجا

603 Şehristânî, Nihâyetül–İkdâm fi ilmîl-kelâm, London 1934, s. 497.

604 Aşkar, Efâlü’r-Resul ve Delaletuha âla’l-Ahkami’ş-Şerîyye, c. 1, s. 253; Sa'deddin Teftazânî,

Şerhu'l-Makâsıd, c. 2, s. 203; Salih Sabri Yavuz, “Ehl-i Sünnet Ve Mutezile Bağlamında

Doğruluk Ölçüsü Olarak Keramet”, Kelam Araştırmaları Dergisi, 3,1 (2005), s. 95.

605 Şemsuddin Ebu’l-Avn Muhammed b. Ahmed el-Hanbelî, Levamiu’l-Envari’l-Behiyye, c. 1, s. 80. 606 Kâdî, Muğnî, s. 217–218.

118

َ شاهَوبأو

َنورمني

امارملا

ت

ءايلولأللَّصأ

َ

نم

َ

ةباحصلا

“ Ebu Ali ileEbu Haşim sahabeden dahi kerametin zuhur etmedeğini belirterek kerameti inkâr etmişlerdir”607

Mevcut kaynarlarda velayet makamına gelmiş kişide kerametlerin zuhur ettiğine dair rivayetlerle karşılaşmaktayız. Fakat Cübbâî’nin de ifade ettiği gibi bu rivayetlerin hiçbiri mütevatir derecesinde olmayıp âhâd haberdir. Nitekim Cübbâî’ye göre, ravileri yalancılık ile itham edilen bu rivayetleri dünyevi menfaatleri gereği kötü emellerine alet edenlerin sayısı hiçte az değildir.608

Şehristânî, konu ile alakalı beyanatta bulunurken Ebû Ali el-Cübbâî’nin, gerek sahabe gerekse sonraki nesillerde hiçbir velinin kerâmet sahibi olmadığını ve bu konuda söylenenlerin abartılı birtakım yalan söylemlerden oluştuğu yönde kanaat getirdiğini nakletmektedir.609

Ancak şu hususu belirtmek gerekir ki Cübbâî, kerametleri kestirip atmamaktadır. Şehristânî’ninCübbâî’den naklettiği sözü manidardır. Şöyle ki Cübbâî; “Şayet velayet makamına gelmiş biri efal (davranış), akval (söz) ve ahvali (halleri) ile Allah rasulüne gerçek mânada tabi olursa, o takdirde velilerin zatlarında zuhur eden kerametler aslında Hz. Peygamberin Mucizesi olarakkabul edilir”610 ifadeleriyle

aslında velilerin kerametini inkar etmeyip bunları Hz. Peygamberin bir Mucizesi olarak görmektedir. Dolayısıyla Cübbâî’nin, kerametlerin bir bölümünü irhasat olarak ele alırken, diğer bir kısmını ise Hz. Peygamberin Mucizesi olarak kabul ettiği görülmektedir.

Meseleyi açığa kavuşturmak için şu örneklendirmeyi yapabiliriz; Hz. Meryem’e nisbet edilen tüm olağanüstü haller, keramete inanıp kabul edenlere göre Hz. Meryem’in kerametidir. Fahreddin Razi, Kur’an’da geçen Hz. Meryem’e nisbet edilen tüm hârikulâde hallerin, evliyanın keramaetlerinin varlığının delili olarak ele almaktadır.611Mu’tezile’den Kâbî’ye göre henüz Peygamber olmamış Hz. İsâ’nın

607 Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, c. 1, s. 84. 608 Kâdî, Muğnî, s. 217–219.

609 Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, c. 1, s. 22,84-85. 610 Şehristânî, Nihâyetü‘l–ikdâm fi ilmî'l-kelâm, s. 498. 611 Râzî, et-Tefsir, c. 6, s. 283-284.

119

irhasatıdır. Eş’arî’ye göre, Nebî olan Hz. Meryem’in Mucizesidir. Mu’tezile’nin cumhuruna göre, Hz. Meryem’in değil Peygamberlik vazifesini almış olan Hz.Zekeriya’nın Mucizesidir.

Bir diğer görüşe göre bu durum, Hz. Musa’nın annesinin başına gelenle aynı olup tamamen ilhamdır.612 Âlimlerin çoğu, Hz. Musa’nın annesinin nebî veya resûl olmadığı hususunda ittifak ettiğine göre Hz. Meryemde öyledir. Bunlara gelen vahyin, Peygamberlere gelen vahiy ile ilişkilendirilmesi asla caiz değildir.613 Zira

burada geçen vahiy ifadelerinden ilham kastedilmektedir.614 Aynı şekilde Yemen Kraliçesi Belkıs’ın tahtının hârikulâde bir şekilde getirilmesini de Hz.Süleyman’ın bir Mucizesi olarak kabul etmektedir.

Cübbâî, Al-i İmran 37. ayetini şöyle yorumlamaktadır; “Hz.Zekeriya’nın, Meryem’e uğradığında yanında hazır bulduğu yiyecekler aslında Meryem’e ait keramet veya Mucize değildir. Bu harikulade olayın Hz. Zekeriyya’nın Mucizesi olması gerekir. Şöyle ki, Hz. Zekeriyya önceden Allah’a, Meryem’in rızkını geniş kılması için dua etmişti. Duasından sonra Meryem’in yanına gidip onca rızık görünce bunların nerden geldiğini sorar. Aldığı cevap karşısında bunun, Allah tarafından kendisine gösterilmiş bir Mucize olduğunu anlar.615 Meseleye dair Cübbâî’nin getirmiş olduğu bir diğer yorum ise ayetten anlaşılan Cenab-ı Hakk’ın, ibadetine düşkün zahid bayanlara yardım edip infakta bulunmayı seven müminler aracılığıyla Hz. Meryem’i rızıklandırmasıdır. Hz.Zekeriyya’nın, Meryem’in yanında gördüğü yiyeceklerin nereden geldiğini sormasına gelince, bu soruyu sormasının nedeni bekâr olan Meryem’e bunları kimin getirdiği hakkında endişeye kapılmasıdır.616 Razi, bu

yorumun son derece zayıf olduğunu ifade etmektedir.617

Râzi, kerâmete karşı olup inkâr eden bütün düşünürleri ve onların görüşlerini ayrıntıları ile bilen ve derin bir şahsîyettir. Bu konuyu eserlerinde ele alan Razi, her

612 Râzî, et-Tefsir, c. 8, s. 217.

613 Razî, et-Tefsir, c. 22, s. 46. 614 Râzî, et-Tefsir, c. 22, s. 47.

615 Râzî, et-Tefsir, c. 8, s. 208; ed-Dımeşkî, el-Lubab fi Ûlumi’l-Kur’an, c. 5, s. 186; el-Endelûsî, el-

Bahru’l-Muhit fi’t-Tefsir, c. 3, s. 124; Nisaburî, Ğaraibu’l-Kur’an, c. 2, s. 152.

616 Râzî, et-Tefsir, c. 8, s. 208. 617 Râzî, et-Tefsir, c. 8, s. 208-209.

120

ne kadar kerameti inkâr eden kişilerin isimlerini açık bir şekilde zikretmese de sözlerinden eleşirilerinin hedefinde Mu’tezile olduğu anlaşılmaktadır.

Razi kerâmete karşı olup inkâr eden bütün düşünürlerin dayanaklarını üç madde de toplamaktadır.

(i) Kerâmeti kabul etmek bu konuda Sofistlerle aynı düşünceyi paylaşmak anlamına gelmektedir. Zira Sofist mantıkla hareket edildiğinde, şayet bir veli Allah’tan dağları yakut ve elmas’a çevirmesini, diğer bir veli ise denizlerin suyunu çekip kurutmasını isterse Cenab-ı Hakk’ın bu iki isteğin gerçekleştirmesi mümkün olduğu kabul edilirse içinden çıkılmaz bir kâos meydana gelir ki bu düşünülemez. Dolayısıyla keramet yoktur.

(ii) Hârikulâde hallerin zuhuru nübüvvet iddiasında bulunan kişinin delilidir. Böyle özel haller Peygamber olmayan kişilerde meydana geldiğinden medlûl olmadığı için delilin delaleti gereksiz olup delilliği zedelenir.

(iii) Güçler arası çatışma olasılığı meydana çıkar. Zira Veli bir kulun kerâmet göstermesi imkân dâhilînde olduğunda, diğer bir Veli’nin de kerâmet göstermesi mümkün olmalıdır. Birbirine ters ve zıt şeylerin talebi içinden çıkılmaz bir kargaşa doğurur.618

618 Râzî, et-Tefsir, c. 2, s. 431.

121

İKİNCİ BÖLÜM

NÜBÜVVETİN KURAMSAL ÇERÇEVESİ

2.1. NÜBÜVVETİN HÜKMÜ İLE VEHBÎLİK-KESBÎLİK MESELESİ