• Sonuç bulunamadı

2.5. Akademik Başarıyı Etkileyen Faktörler

2.5.3. Akademik Başarıyı Etkileyen Sosyo-Ekonomik Değişkenler

2.5.3.6. Ebeveynlerin Meslekleri ve Akademik Başarı

Ailenin geçim şekli, yoksul veya zengin olması çocuğun yetişme ortamını büyük ölçüde etkiler. Ailenin gelir düzeyi, ebeveynlerin mesleği çocuğun gelişimi üzerinde etkili olduğu gibi, işlerinden dolayı annenin ya da babanın uzun süre boyunca çocuklarından uzak kalması veya çok sık yer değiştirmeleri de etkilidir. Örneğin babanın mesleği, çocuğun arkadaşları arasındaki konumu üzerinde etkili olmakta ve dolayısıyla sosyal gelişimini etkilemektedir. Bunun yanı sıra, babanın işsiz kalması da çocuğun babasına olan güveninin azalmasına, ona olan saygısının zedelenmesine neden olabilir. Bunun gibi ihtiyaç hissedilen durumlarda annenin de çalışması söz konusu olabilir. Ama günün büyük bir bölümünü iş yerinde geçiren anne, çocuğuyla yeterince ilgilenemediği için çocuğun yetişmesinde çeşitli sakıncalar söz konusu olabilir (Başaran, 2011, s. 22).

Son yıllarda yaşanan sosyo-ekonomik ve kültürel değişmeler, kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almasına sebep olmuştur. Bu durum ise kadınların ailedeki rollerini yeterince yerine getirememelerine sebebiyet vermiştir. Böylece aile içindeki

47

görevlerin paylaşımı değişikliğe uğramıştır. Kadınlar belli bir gelire sahip olduklarından dolayı, ailede daha fazla söz sahibi olmaya başlamışlardır. Fakat kadınlar ev ve iş hayatını birlikte yürütme konusunda sıkıntılar yaşamakta ve bunun sonucunda eşler arasında iletişim çatışmaları, uyumsuzluk ve anlaşamama gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Özağı, 2007; Akt. Erkal, 2013, s. 46). Çünkü çalışan anneler, zihinsel ve fiziksel olarak çalışmayanlara göre daha fazla yorulmaktadır ve bu nedenle daha farklı bir psikolojiye sahip olmaktadır. Çevredeki diğer insanların da etkisiyle annelik görevini yeterince yerine getiremediğini düşünmekte ve suçluluk duygusuna kapılmaktadır. Bu durumun sonucunda, çalışan anneler stresli ve endişeli bir kişilik geliştirmekte ve hırçın bir yapıya bürünmektedirler. Bu sebeplerden ötürü çalışan kadınların daha fazla boşandıkları ifade edilebilir (Çankırılı, 2008, s. 85).

Kadınların çalışması, eşler arası ilişkileri etkilediği gibi, çocuklar üzerinde de etkili olmaktadır. Çalışan annelerin çocukları ile ilgili iki farklı görüş söz konusudur. Bu görüşlerden ilkine göre annelerin çocuklarını, en azından doğumdan itibaren belli bir süre, kendilerinin yetiştirmeleri önerilmektedir. Aksi takdirde, bazı çocuklar ilerleyen yıllarda çeşitli psikolojik sorunlar ile karşılaşmaktadır. Bazı araştırmacılar çocuğun yaşadığı gelişimsel veya psikolojik problemler nedeni olarak çalışan anneleri görmektedir. Bu problemlere çalışan annelerin çocuklarıyla yeterince ilgilenememesinin neden olduğunu ifade etmektedirler. Buna karşın, bazı araştırmacılar ise tüm zamanını ve enerjisini çocuklarına harcayan annelerin de çocukların gelişimi üzerinde olumsuz etkiye sahip olduklarını belirtmektedirler (Çankırılı ve Saygılı, s. 9; Akt. Özmermer, 2008, s. 37).

Elbette bazı durumlarda anneler kendi istekleri dışında, yaşam şartları gereği çalışmak zorunda kalmaktadır. Özellikle alt sosyo-ekonomik seviyedeki anneler genellikle çalışmak mecburiyetindedir. Bunun yanı sıra, çok sayıda çocuğa sahip olduklarından dolayı, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek olanlara göre çocuklarına daha az zaman ayırabilmektedirler. Ayrıca bu konumda olan anneler, çocuklarının başarılarını daha az ödüllendirebilmektedirler. Bu durum ise çocukların sosyal gelişimi üzerinde olumsuz yönde etkili olmaktadır (Collard, 1980, s. 131; Akt. Kılıçarslan, 1997, s. 32).

Annelerin çalışmasının çocuk üzerindeki etkileri, çeşitli faktörlere bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Annenin eğitim seviyesi, yaptığı iş, çocuğuyla olan iletişim

48

ve etkileşimi, çocuğun içinde bulunduğu gelişim seviyesi, aile bireyleri arasındaki ilişkiler ve çocuğa bakan kişinin özellikleri bu faktörler arasında sayılabilir (Çağdaş ve Seçer, 2004, s. 142). Örneğin, çocuğun ruh sağlığının iyi olması açısından özellikle yaşamının ilk yıllarında anne sevgisi, ilgisi, bakımı çok önemlidir. Bunun yanı sıra annenin çocuğa fiziki teması da çocuğun ruh sağlığı üzerinde önemli bir yer tutar. Özellikle 0-3 yaş arasında çocuğun annesiyle böyle bir ilgiden uzak kalması, ilerleyen yıllarda çocukta bazı davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Yavuzer, 1991, s. 12; Akt. Sevim, 2012, s. 145). Doğum sonrası ilk iki yılda anne sevgisi ve ilgisi gören çocukta güven duygusu oluşmaktadır. Buna karşılık anne ilgisinden yoksun olan ve annesini uzun süre göremeyen çocuklarda kayıp anksiyetesi başlamaktadır. Bu durum ise çocuğun kişilik gelişimi üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır (Çankırılı, 2012, s. 69).

Annelerin çalışması, çocuk üzerinde etkili olduğu gibi, annenin psikolojisi üzerinde de etkili olmaktadır. Çalışan anneler yoğun iş yaşamından dolayı çocuklarına yeterince zaman ayıramadıklarını düşünmekte ve bundan dolayı suçluluk duygusu yaşamaktadırlar. Çalışan anneler kariyer, iş ve annelik arasında bocalamaktadır. Eğer kariyeri için çocuklarına bakamazsa ve bakıcı kadın tutmak zorunda kalırsa, iyi bir anne olmadığını düşünerek suçluluk duygusuna kapılmaktadır. Bunun aksine çocuklarına bakmak adına iş yaşamından ayrılsa, zekasını ve yeteneklerini işe koşmamış olacaktır. Bu durum da onda hayal kırıklığı ve mutsuzluk duygularının oluşumuna sebep olacaktır (Ursula, 1999, s. 59; Akt. Özmermer, 2008, s. 36).

Annelerin çalışıp çalışmama durumları, depresyon düzeylerini de etkilemektedir. Bilgin’in (1990, s. 62-73) “Çalışan ve çalışmayan kadınlara ilişkin bazı değişkenlerin depresyon düzeylerine etkisi” adlı araştırmasından elde ettiği bulgulara göre, çalışmayan kadınlardaki depresyon düzeyi, çalışan kadınlara göre daha yüksektir. Ayrıca daha önce çalışmış olan kadınların depresyon düzeylerinin, hiç çalışmamış kadınlara göre daha yüksek olduğu belirtilmiştir. Ayrıca gelir seviyesinin de depresyon üzerinde etkili olduğu saptanmıştır. Alt ve orta gelir seviyesindeki ailelerde yer alan annelerin depresyon düzeyleri, üst gelir seviyesinde yer alanlara göre daha fazla olurken; alt ve orta gelir seviyesinde yer alan annelerin depresyon düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Bunun yanı sıra, kadınların sahip olduğu meslekler de depresyon düzeylerini etkilemektedir. Düşük sosyal statülü mesleklerde çalışan

49

kadınların depresyon düzeylerinin, yüksek sosyal statülü mesleklerde çalışanlara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Çalışan anneler, genellikle yaşadıkları suçluluk duygusunun etkisiyle, işten geldikten sonra ev işlerine ve çocuklarına daha fazla zaman ayırmaya çalışmakta ve aşırı yorulmaktadır. Fakat çalışan anne bu yoğun tempoyu uzun süre devam ettiremez. Bundan dolayı da aşırı düzeyde strese girer ve nörotik bir kişiliğe sahip olur. Halbuki annenin çocuğa ayırdığı zamanın uzunluğundan ziyade kalitesi önemlidir. Çalışan anneler, çocuğuna fazla zaman ayıramadığını düşünerek onun her isteğini yerine getirmemelidir. Aksi takdirde, çocuk şımaracak ve sorumluluk alma duygusunu kazanamayacaktır (Çankırılı, 2012, s. 73).

Çalışan anneler, çalışmayan annelere göre çocuklarına daha az zaman ayırabilmektedir. Fakat çalışan annelerin çocuklarına ayırdıkları zaman, diğer annelerin ayırdığı zamana göre daha nitelikli ve kaliteli geçmektedir. Bu durum da çocukların bilişsel, duyuşsal ve sosyal gelişimini olumlu yönde etkilemektedir. Bunun yanı sıra, çalışan annelerin çocuklarının daha bağımsız davranabildiklerini gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Bu çocuklar diğer çocuklara göre daha fazla sorumluluk alabilmekte ve kendilerine daha fazla güvenen bir yapıya sahip olabilmektedirler (Kapız, 2002, s. 102- 103; Akt. Özmermer, 2008, s. 38).

Annelerin birçoğu, ailenin yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle çalışmaktadır. Zaten ekonomik sıkıntıdan farklı bir nedenle iş hayatına atılan kadınlar, çoğunlukla evlendiklerinde veya anne olduklarında ya iş hayatına ara vermekte ya da işlerinden vazgeçmektedirler. Kadınların çalışması bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Şüphesiz ki bu sorunların bir kısmı çalışan kadınlara verilen doğum izninin kısa olmasından kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda yapılan düzenlemelerle çalışan kadınlara çeşitli kolaylıklar ve haklar tanınmasına rağmen, bu konuda pek çok gelişmiş ülkenin gerisinde kaldığımız ifade edilebilir. Bir an önce çalışan annelere sağlanan ayrıcalıkların artırılması gerekmektedir (Çağdaş ve Seçer, 2004, s. 140). Çünkü çalışmayan anneler, sadece ev işlerine ve çocuklarına zaman ayırırken, çalışan anneler çocuk bakımı ve ev işlerinin yanı sıra işe de gidip gelmektedir. Bu nedenle çalışan annelerin görev ve sorumluluklarının daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeplerden ötürü çalışan annelerin çocuk yapmaya karar vermeden önce hamilelik dönemi ve doğum sonrası için bir plan yapması gerekmektedir. Çocuğa kimin, nerede

50

ve ne kadar zaman bakacağı önceden kararlaştırılmalıdır. Böylece kısmen de olsa yaşanılabilecek sorunların önüne geçilebilir (Çankırılı, 2012, s. 69).

Çocuğun bakımı ve eğitilmesinde annenin yerini kimsenin tutamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle mümkün olduğu kadar annenin izin alması ve çocuğuna kendisinin bakması gerekmektedir. Şayet bu mümkün değilse, çocuğa anneannesinin veya babaannesinin bakması tercih edilmelidir. Bu durum da mümkün değilse, çocukla aralarında kan bağı bulunan teyze, hala gibi yakın akrabaların ilgilenmesi sağlanmalıdır. Bu hem daha ekonomik, hem de çocuğun bakımı ve eğitimi açısından daha sağlıklı olacağı düşünülen bir çözüm yoludur (Çankırılı, 2012, s. 70-71). Şayet mümkünse, çocuk yakın akrabalardan birisine teslim edilmelidir. Bunun iki önemli faydası vardır. Bunlardan birincisi, çocukla kan bağı olan birisinin ona şiddet uygulama olasılığının daha düşük olmasıdır. İkincisi, yakın akrabaların davranış biçimlerinin, gelenek ve göreneklerinin, çocuk eğitimine bakış açılarının birbirine benzemesidir. Şayet böyle bir imkan yoksa ikinci tercih olarak kreşler veya anaokulları tercih edilmelidir. Komşu veya bakıcı riskli olduğundan dolayı, son çare olarak düşünülmelidir (Çankırılı, 2008, s. 8).

Şayet şartlar uygun değilse, aile çocuk bakıcısı tutmak zorunda kalmaktadır. Çocuk bakıcısı tutmak zorunda kalan ebeveynlerin yapması gereken şey, çocuk bakıcısı ile iş birliği yapmaktır. Yakın ilişki, ilgi ve koruma gerektiren çocuğun beslenmesi, uyutulması, giydirilmesi ve yıkanması gibi işler ebeveynler tarafından yapılmalıdır. Bunun dışında kalan odanın temizlenmesi, çamaşırlarının yıkanması gibi işleri ise çocuk bakıcısı yapmalıdır. Bu şekilde çocuğun gelişimini istenilen düzeyde gerçekleşebilir (Başaran, 2011, s. 29).

Ebeveynlerin çalışıp çalışmama durumları ve meslekleri, çocukların gelişimleri üzerinde etkili olduğu gibi akademik başarıları üzerinde de etkili olmaktadır. Çünkü ebeveynlerin meslekleri, eğitim alanında yapılan harcamaları, çocuklarına karşı tutumlarını ve onlara destek seviyelerini etkilemektedir. Ebeveynlerin çocuklarına verdiği destek, ödevlerini yaparken onlara yardım etmeleri ve onların sordukları sorulara makul cevaplar vermeleri, çocukların akademik başarıları üzerinde etkili olmaktadır. Bu açıdan anne-babası öğretmen, memur ya da öğretim üyesi olan çocuklar diğerlerine göre daha şanslıdır. Çünkü bu mesleklere sahip olan ebeveynler, çocuklarına

51

daha fazla destek olmaktadır. Bu durum da akademik başarılarının yükselmesine neden olmaktadır (Ergün, 1994; Akt. Gül, 2007, s. 30).

Ebeveynlerin meslekleri, eğitim alanında yapılan harcamaların düzeyini de belirlemektedir. Ailelerin eğitim alanında yapmış oldukları harcamalar, annenin mesleğine göre de farklılaşmaktadır. Memur olan annelerin bulunduğu aileler, ev hanımı olan annelerin bulunduğu ailelere göre daha fazla harcama yapmaktadır. Bunun sebebi olarak, çalışan annelerin bulunduğu ailelerde gelir seviyesinin daha yüksek olması gösterilmiştir. Çocuklarını kamu okullarına gönderen aileler içerisinde en fazla eğitim harcaması yapan ailelerin ise anne meslek grubu emekli olan aileler oldukları saptanmıştır. En düşük harcama ise annenin ev hanımı oldukları ailelerde gözlenmiştir. Bu sonuç da gelir seviyesinin düşük olması durumunda eğitime yapılan harcamaların da düşük olduğu, gelir seviyesinin yükselmesi durumunda eğitime yapılan harcamalarında buna paralel olarak yükseldiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. Ancak çocuklarını özel okullara gönderen ailelerde, annenin mesleğine göre eğitim alanında yapılan harcamalarda anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (Ulusoy, 2013, s. 195). Babanın meslek durumu da ailenin eğitim alanında yaptığı harcamaları etkileyen faktörlerden birisidir. En fazla eğitim harcaması yapan aileleri incelediğimizde, bu ailelerdeki babaların genellikle memur oldukları görüyoruz. En az eğitim harcamasının ise babaları çalışmayan çocuklar için yapıldığı görülmektedir. Ayrıca babanın yaptığı mesleğin geliri yüksek ise buna bağlı olarak ailenin eğitim harcamaları yükselmektedir. Baba düşük gelir getiren bir meslekte çalışıyorsa, eğitim alanındaki eğitim harcamaları da düşük seviyede olmaktadır. Bu durum da çocukların akademik başarısını olumsuz yönde etkilemektedir (Ulusoy, 2013, s. 197).