• Sonuç bulunamadı

Topçu’nun düşünce sisteminde, ahlak kavramı çok önemlidir. Hatta felsefesini, ahlak kavramı üzerine inşa ettiği bile söylenebilir. Bu anlamda “felsefede en önemli başarılarını ahlak noktasında görüp, onu bir ahlak filozofu olarak tanımlamak yerinde bir

68 Topçu, (2016/a), s.55. 69 Topçu, (2016/a), s.79. 70 Topçu, (2016/a), s.57. 71 Topçu, (2016/a), s.118.

tespit olacaktır.”72 Bir ahlak filozofu olarak, felsefe tarihindeki ahlak anlayışlarının analizini ve tenkidini yapan Topçu, ideal insanı için isyan ahlakı ile yeni bir ahlak perspektifi ortaya koymaya çalışır. “Ahlak, insanın her an yaşadığı bir gerçekliktir,”73 diyerek, insan anlayışını ahlaki bir boyutta ele alır. Çünkü ahlak, insanın dışında olan değil, bizzat kendi içinde gayesini taşıyan bir olgudur. Akılcı ve görgücüler, ahlaki gayeyi insanın dışında ararken Topçu, ahlaki gayeyi insanın içinde bulur. Topçu için, insandan bağımsız olmayan ve insandan sonsuzluğa uzanan her atılım, ahlaki niteliği olan bir atılımdır. Kişinin sonsuzluğa dair bu atılımı, onu hakikat katına çıkarır ki, Topçu’nun tüm felsefesinin gayesi burada gizlidir. Bu anlamda kişi, ahlakilik ile hakikate varabilir. Eğitimin de gayesi, bu çerçevede kişiyi ahlaki kılarak hakikate ulaştırma sorumluluğunu yerine getirmedir.

Topçu’nun ahlak anlayışı ile din anlayışı birbirinden ayrılmazdır. “Din ile ahlakın birbirinden ayrılmaz oluşu ezeli hakikatlerdir”74 diyerek, ahlaki değer ve ilkelerin kaynağını tıpkı Bergson’un yaptığı gibi, dine dayandırır. Ahlaki esasların, vahye aykırı olması düşünülemeyeceğinden, ahlakı dinden, Kur’an’dan bağımsız algılamak Topçu açısından imkansızdır. Onun dini anlayışı, ahlak anlayışını kapsayan bir konumdadır. Her Müslüman, İslam ahlakına sahip olmalıdır, çünkü ahlak, esasen dini olarak olgunlaşmaktır. “Ahlak insanlaşmaksa, din insanlığımızın da üstüne yükselme iradesidir”75 diyerek ahlak anlayışının din anlayışı ile olan birlikteliğini bir başka şekilde vurgulamaya çalışır. Ayrıca bu birlikteliğin en önemli kanıtı “din ile ahlakın ortaya çıkışlarının beraber olmalarıdır.”76 Görüldüğü gibi Topçu’nun ahlak anlayışı ile dini anlayışı bir bütünsellik gösterir.

Topçu’nun felsefesinde ahlak çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü ona göre insanlık bir ahlaki buhran içindedir ve bunu yazılarında sürekli tekrarlar. Fakat milletimizin yaşadığı ahlaki buhranı hiç kabul edemediği ve bununla ilgili sürekli kafa yorduğu anlaşılmaktadır. Ona göre ahlaki buhranın ortaya çıkması, özellikle son asra denk gelmektedir. Ona göre “Meşrutiyetten evvelki nesiller için ilim meselesi, felsefe

72 Gündoğan, A., O., Nurettin Topçu, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 2015, s.32. 73 Topçu, (2016/a), s.143.

74 Topçu, (2016/a), s.155. 75 Topçu, (1998/b), s.186.

meselesi, din meselesi, sanat meselesi vardı; fakat bir ahlak meselesi yoktu.”77 Bu ahlak meselesinin neden ortaya çıktığını şu şekilde açıklar;

Millet, Batı medeniyeti karşısında istenilen gelişimi gösterememiş, Batının gerisinde kalmıştır. Bu sebepten millet bünyesinde değişiklik yapmak gibi bir sürece girilmiş. Bu değişim amacıyla yapılan inkılâplarda temel gaye, muasır medeniyetlerin üstüne çıkarak son üç yüzyılın geri kalmışlığını ortadan kaldırmaktı. Fakat Topçu, “son asrın inkılâpları yapılırken milli hayatın iyiden iyiye sarsıldığına, millet mukaddesatının mevhum(soyut) ve müstakbel bir kazanç uğrunda feda edildiğine, sonuç olarak bu durumun ahlak sarsıntımızın esaslı sebebi olduğuna,”78 inanır. Ona göre, milletin özünü oluşturan her türlü değer, geri kalmışlığın nedeni olarak değerlendirildiği için terk edilmiştir. Çünkü gaye bir kazanç, bir ilerleme, bir gelişme olarak kurgulanmıştır. Terk edilen değerlerin yerine, millete yabancı maddi değerler konulunca, ahlaki bir sorunsalın ortaya çıktığı kanaatindedir. Ona göre “Materyalist inkılap, birer birer, milleti, dini, aileyi inkâr eden komünizm ismindeki ucubenin varoşlarına kadar götürdü.”79 İnsanı ruhuyla, ahlakıyla ele alan bir bakış açısının yerine, her türlü değerini inkâr eden, materyalist, faydacı eğilimler, kültür sahasında egemenliğini ilan ederek yol olmaya başladı. Kişiyi kendi değerlerinden, özünden, beninden, içindeki potansiyelden uzaklaştıran bu anlayışın, kişinin ahlaki yapısını öteleyerek, bunun yerine dünyevi gayeleri koyan bir anlayışı doğurduğu görüşünü paylaşır. Bu anlayış bir ahlak sorununu karşımıza çıkarmıştır. Topçu, inkılâp taraftarlarının, inkılapları gerçekleştirmeye çalışırken otoriter davrandıklarını ve millete baskı uyguladıklarını belirtir. Bu baskı gücü, toplumsal anlamda bir direnç ile karşılaşınca istenmeyen sonuçları doğurmuştur. “Aşk ve imanın tahtı üzerine kurulmuş olmayan otoriteler, kendilerine demokrasi düşüncesinin fiskesi dokununca, arkalarında tam bir anarşi bırakarak dağıldığını”80 söyleyen Topçu, inkılâpları benimsemeyen kitlelerin uğradıkları baskıların toplumsal nizamı bozduğunu; milletin, hürriyet ve demokrasi inançlarını ortadan kaldırdığını ve bu durumların oluşturduğu düzensizliğin, bir başka ahlaki sorunu doğurduğunu belirtmiştir. Bu durum Topçu’ya göre “Cemiyette mesul insan ideali yaratılmasına”81engel olmuş ve devlet eliyle gerçekleştirilen değişikliklere, mecburi bir itaate milleti zorlayan anlayış, ahlakın

77 Topçu, (2016/b), s.113. 78 Topçu, (2016/a), s.191. 79 Topçu, (2016/b), s.113. 80 Topçu, (2016/a), s.192. 81 Topçu, (2016/b), s.114.

en temel özelliği olan hür iradeyi ortadan kaldırmıştır. Kant’çı anlamda bir ödev bilinciyle, yani hür bir vicdan iradesiyle bir sorumluluk benimsenmeyerek, bireysel vazifenin yasal olarak yapılmasına dayanan bir sorumluluk ferde yüklendi. Yasal zorunluluğa dayalı bir sorumluluğun, imana dayanan ve ideal olan bir sorumluluğun yerini asla tutamayacağı ortadadır. Nitekim korkuya dayalı ve yasal olarak yapılması zorunlu olan bir sorumluluk anlayışının içselleştirilmemesinden dolayı, hilekârlıkları doğuran bir başka ahlaki sorunu ortaya çıkardı. Buna ilaveten Topçu’ya göre basın ve neşriyat, ahlaki ölçütler yerine siyasi kaygılarla hareket ettiği için, bu ahlak buhranı katmerleşmiştir.

Topçu’ya göre bu ahlak buhranının çözümü olacak öğretmenlerin içine düştüğü durum, bir başka sorundur. Bir ahlak problemi ile karşılaşıldığında, bununla mücadele etmesi gereken eğitimcilerin geri planda durması, Topçu için bir başka sorun kaynağıdır. “Mürebbiler, feragat örneği veremediler”82 diyerek millet için, ahlak için fedakârlık yapması gereken kesimin, başka heveslere kapıldığını ve amaçlarından uzak durarak ahlak buhranını ateşlemiş olduklarına inanır. Ona göre “Cemiyette, sorumluluk ve fedakârlık duygularıyla nefsini vakfetmiş şöhretlere, şehvetten ve kuvvetten uzakta yaşayan insanlara ihtiyacımız vardır.”83 Ahlaki anlamda hakikati bulmakta kendisine yardımcı olacak bu insanlar, milletin çocuklarının kurtarıcısı olacaklardır. Bu hakikat arayışında yanında kimseyi bulamayan milletin çocukları, hakikati yanlış yerlerde aradılar. Hakikat diye dünyevi hazların pençesine düşen bu nesil, Topçu için ahlaki sorunun iflah olmaz nesnesi durumuna düştüler.

Topçu, ahlak buhranı yaşamamıza neden olan etkenleri sıraladıktan sonra bunun çözümünü de, eğitimde görmektedir. Milletin çocuklarını ilköğretimden başlayarak bir din ve ahlak eğitimine tabi tutup bu kaostan kurtulabileceğimize inanır. Gençliğin dini ve ahlaki yapısının zayıf olması, milleti her türlü kötü sonuçla karşılaştırabilir. “Milletimizin ayakta durması, istikbalimizin kaderi ne Kıbrıs meselesine ne de seçim dedikodusuna bağlıdır. Mukadderatımız, yarını hazırlayacak olan genç neslin ahlak ve din yapısına sımsıkı bağlıdır ve bu gün, bu yapı mecalsiz ve sıska bir yapıdadır”84 diyerek din ve ahlak eğitiminin ne kadar önemli olduğunu vurgular. Bu eğitime atfettiği önem, vatanın bir parçasının kurtarılmasından bile daha önemlidir.

82 Topçu, (2016/a), s.192. 83 Topçu, (2016/b), s.119. 84 Topçu, (2016/a), s.150.

Topçu, okullarımızda da din ve ahlak eğitiminin önemsenmediğini; bunun yerine tekniğin, insandan daha çok önemsendiği eleştirisini yapar. Bilimin tatbikatı olan tekniğin ve buna sahip olmanın temel gaye olması; manevi kudret olan din ve ahlakın esaret altına alınmasını “İnsanın yıkılışı”85 olarak değerlendirir. Çünkü Topçu, bütün medeniyetlerin insanlığın manevi kudreti olan din ve ahlakının üzerine şekillendiğine inanır. Bu sebepten milletin istikbalini müspet alana çevirmek için, sistemli bir din ve ahlak eğitimine gereksinim vardır.

Topçu, din ve ahlak eğitiminin özünün insan sevgisi ve Allah ideali olduğunu savunur. Yani din ve ahlak eğitimi kişiye bir insan sevgisi kazandırmalı ve Allah idealini gaye etmesine vesile olmalıdır. Bu sebepten, din ve ahlak eğitiminin bir ders içine sıkıştırılmasına karşıdır. Bu eğitimin korelasyonel bir yöntemle tüm derslere yayılarak verilmesi taraftarıdır. “Çünkü din ve ahlak, varlığımızın her sahasına nüfuz etmiştir.”86 Hayatımızın her alanına yansıyan din ve ahlakı, sadece varlığın belli alanlarına sıkıştırıp bütünüyle ele almadığımızda, eksik bir eğitim vermiş olacağımızı düşünür. Mevcut eğitim anlayışının yaptığı en önemli hatanın da bu olduğunu düşünür. Bu nedenle gençlik, dini ve ahlaki eksiklikler yaşamaktadır. Din ve ahlak eğitiminin tüm derslere yayılarak verilmesi, eğitim sistemimizde uyguladığımız Atatürkçülük konularının, her dersin konuları ile ilişkilendirilerek verilmesine benzer bir yöntemdir. Eğitim alanında korelasyonel yöntem olarak değerlendirilen ve derslerin ilişkilendirilerek verilmesini öngören bu yaklaşım, anlaşıldığı kadarıyla Topçu açısından din ve ahlak eğitiminde uygulanması gereken önemli bir yöntemdir.

Bu yöntemle, her dersin din ve ahlak eğitimi ile ilgili olan alanları ilişkilendirilerek eğitimin verilmesi sağlanmalıdır. Örneğin “tarih ve sanat tarihi dersinde cami, medrese, kervansaray gibi ecdada ait eserlerin, iradeye kuvvet katacak hayat ve ideal kaynakları olup ahlak ve din öğretiminin temelini teşkil edeceği”87 görüşündedir. Yine edebiyat dersinde, Yunus Emre, Fuzuli, Şeyh Galip gibi kişiliklerin ruh ve iman davaları, gence aşılatılarak bir ahlak ve din eğitimi yapılabileceğine; Yurttaşlık dersinde ahlaki telkinlerle bir ahlaki kişilik ortaya çıkarılabileceğine inanır.

Topçu, din ve ahlak eğitiminde kullanılacak metodun ne olacağı konusunda, telkin ve örnek alma metotlarını öngörür. Ona göre öğretmen, dini ve ahlaki eğitimde öğrenciye

85 Topçu, (2016/a), s.151. 86 Topçu, (2016/a), s.158. 87 Topçu, (2016/a), s.157.

iyi bir model olmalıdır. Öğretmen iyi bir model olarak ve onun ruhi yapısının niteliğinin bilinciyle ruhi yapısını yoğurarak dini ve ahlaki bir yapıya sahip olmasını sağlayacaktır. Yine öğretmenin telkin yöntemini kullanmasını gerekli görür. Ahlaki eğitimin kazandırılması aşamalı bir süreç olduğunu ve ahlaki eğitimde kazandırılması gereken ilk ruhi unsurun, “hürmet” olduğunu düşünür. Ona göre Allah’ın yaratmış olduklarına karşı saygı göstermek, hürmettir ve bu yaratılanlar karşısında gösterilen saygı davranışları kişiyi yüceltecek, yükseltecektir. Bununla beraber Topçu, hürmet duygusunun aynı zamanda merhamet duygusunu da beraberinde getireceğine ve hürmet ve merhametin toplumsal anlamda sevgi ağının oluşmasına katkı sağlayacağına inanır. Bu bir ruh halidir. Bu ruh halinin toplumsal yaşamda yaygınlaşması, bir hizmet bilincini ve dolayısıyla fedakârlık duygularının yeşermesine neden olacaktır.

Topçu, görüldüğü gibi ahlaki eğitimin hürmet, merhamet, hizmet ve fedakârlık unsurlarından oluştuğunu savunur. Ona göre, “çocuğa bilinci aşılamak için hürmet ve merhamet, telkin yoluyla sürekli aşılanmalıdır.”88 Fakat ahlaki eğitimin başlangıç kısmında yer alan, hürmet ve merhamet duygusunu oluşturmak için, telkin yönteminin kullanılması ve bu yöntemle insanın yapısında olduğuna inandığı hayvani yönlerin ortadan kalkacağına olan inancı eleştirilebilir. Çocuk eğitiminde telkinin ne kadar etkili olabileceği ve bu telkinin etkisinin ne kadar olacağı tartışmaya açık konulardır. Özellikle günümüz pedagoji anlayışında telkinden önce ve ondan daha etkili olduğuna inanılan çeşitli yöntemler mevcuttur. Ayrıca telkinin bazen istenilen bir durumdan tamamen farklı olarak istenmeyen durumlara da neden olabildiği eğitim literatüründe bilinen bir gerçekliktir. Çocuklarda bu tür duygular oluşturmak için, aile eğitiminin ne kadar önemli olduğu bilinen bir durumdur. Sorumluluğu sadece okula vermek bu anlamda pek gerçekçi olmayacaktır. Kaldı ki, mektepte verilenler, ailede desteklenmediği sürece başarının istenilen düzeyde olamayacağı açıktır.