• Sonuç bulunamadı

2.1. ĠĢ YaĢamında KarĢılaĢılan Sorunlar

2.1.1. Eğitim Ve Mesleki Eğitimde EĢitsizlik

II. Dünya SavaĢı ve sonrasında kadınların çalıĢma yaĢamına katılımında büyük bir artıĢ gözlenmiĢtir. Burada önemli etken, savaĢ yıllarında daha önce erkeklerin yaptıkları iĢlerin kadınlar tarafından yürütülmesidir. Bu geliĢim çok önemli ölçüde zorunluluktan kaynaklanmıĢsa da, bunu izleyen dönemde kadınlar, eğitim kalitesinin de yükselmesi sonucu kendilerini çalıĢma hayatı içinde kanıtlamaya baĢlamıĢlardır. Böylece kadın için iĢyerinde baĢlayan iĢbölümü, etkisini ev yaĢamında da hissettirerek ev iĢlerinde ve çocukların bakımı konusunda sorumluluğu erkek ile paylaĢmaya baĢlamıĢtır. Bu da kadının sadece ev kadını değil, çalıĢan kadın rolünü de üstlenebileceğini göstermiĢtir (Güner, 2008: 14)

Kadının toplumsal rolü nedeniyle ev hayatı ve iĢ hayatı arasında denge kurmak zorunda olması, kadınların annelik, eĢlik rolünün bir uzantısı gibi değerlendirilen öğretmenlik, hemĢirelik, sekreterlik gibi feminine mesleklere yönelmesine yol açmıĢtır. Böylece erkeksi ve kadınsı meslek ayırımı meydana gelmiĢtir. Ayrıca kadınların iĢ

güvencesi olması ve sınırlı zaman uygulaması nedeniyle de kamu kesimini tercih ettikleri dikkati çekmiĢtir (www.tisk.org.tr).

Eğitim, birçok alanda kadının ilerlemesi için bir baĢlangıç noktasıdır ve kadının toplum içindeki konumu ve istihdam olanakları üzerinde etkili olan en önemli unsurdur. Ancak araĢtırmalar kadının eğitimli olmasının sosyo-kültürel yapı ile baĢa çıkabilmesi için tek baĢına yeterli olmadığını, toplumda geleneksel bir kadın imajının ve sosyal bir baskının olduğunu göstermektedir. Ancak bunun için ilk olarak kadınlara eğitim eĢitliği sağlanmalı, meslek edinmesi sağlanmalı ve bunun yanında toplumsal cinsiyet rollerinin ayrımcılıktan kurtarılması gerekmektedir. Çünkü kadının eğitimli olması ya da bir meslek sahibi olması eĢitsizliği önlemek için yeterli değildir (Güner, 2008: 15). Teknik becerileri geliĢtirmek için yaratılan eğitim taktikleri giriĢimciliğin büyümesi için temeldir. Teknoloji, eğitim ve eğitim sonuçları bir araya getirilmezse kadın giriĢimcileri kazandırabilirlik potansiyeline ulaĢmaktan engelleyebilir (Jalbert, 2000: 28).

Gerçekten de kadın çalıĢanlar ve yöneticiler, genellikle hizmet sektöründe, finans, sigortacılık, emlakçılık ve toptan veya perakende satıĢ iĢlemlerinde erkeklere nazaran çok daha fazla yer almaktadırlar. Endüstri sektöründe kadınların, kumanda pozisyonlara yerleĢtirilmelerinin riskli olduğu kanısı mevcuttur. Zira özel sektörde çalıĢan kadınların geleneksel olarak kadın fonksiyonel alanı diye adlandırılan ve tepe yönetim kademeleri için kariyer yolunda olmayan insan kaynakları, Ģirket iletiĢimi, halkla iliĢkiler ve pazarlama alanlarında sadece staff (kurmay) pozisyonlarda çalıĢmakta olup, sadece yetkisiz sorumluluklar verilmektedir (Aytaç, 1997: 910).

Kız çocuklarının sadece belirli dallarda (öğretmenlik, hemĢirelik, ev ekonomisi vb.) eğitim görmeye yönlendirilmeleri, nedenleri ve sonuçları açısından önemlidir. Nedenleri açısından bakıldığında, toplumun kadınları erkeklere göre daha eĢitsiz ve farklı kıldığı görülmektedir. Sonuçları açısından bakıldığında, kadınlara daha uygun düĢünülen bu meslekler genellikle daha az para kazanan ve daha önemsiz meslekler

olarak kabul edilmektedir. Kadınların iyi eğitim almamıĢ olmaları, onların yeteneksizliğine bir kanıt olarak gösterilmektedir (Bilir Güler, 2005: 43).

Yapılan bir genellemeye göre (Mayatürk, 2006: 77):

Kadınlar beceri istemeyen, erkekler beceri isteyen iĢlerde; Kadınlar emek yoğun, erkekler sermaye yoğun iĢlerde;

Kadınlar el emeği kullanımında, erkekler makine kullanımında; Kadınlar hafif iĢlerde, erkekler ağır iĢlerde;

Kadınlar parça birleĢtirmede, erkekler bütünü oluĢturmada;

Kadınlar üretim sürecinin hazırlık ve bitirme iĢlerinde, erkekler esas üretim aĢamalarında çalıĢmaya uygun görülmektedir.

Görülmektedir ki bugün kadınlar, az para kazanılan, tekdüze mesleklerde yoğunlaĢmıĢ durumdadırlar. Kadın yöneticilerin sayısının az olması, büyük ölçüde geleneksel cinsiyet ayrımcılığına dayalı tutumların eğitim alanına da yansıması sonucu, eğitimde fırsat eĢitliğinin tam anlamıyla gerçekleĢtirilememesi ve bunun doğal sonucu olarak kadınların, iĢlerinin gerektirdiği bilgi ve becerilerinden eksik kalmalarına bağlıdır. Eğitim baĢlangıçta hayatta kalamayan giriĢimcilerin uygun bir türünü üretmek için gerekli bileĢendir fakat daha sonra yerel ve en sonunda global ekonomi için katkıda bulunur ve baĢarır. Beceri temelli eğitim, teknik eğitim, teknoloji eğitimi ve yönetim becerilerinin dağıtımı sadece giriĢimcilerin gücü için değil ortaklıklar içinde gereklidir (Jalbert, 2000: 29).

Kadınların iĢgücüne katılımında aslında temel etken, bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının olup olmamasıdır. Tüm sosyo-ekonomik gruplarda, eğer evlerinde bakıma ihtiyacı olan çocukları yoksa kadınların tam zamanlı iĢlere sahip olma olasılıkları daha yüksektir. Ancak erkeklere kıyasla kadınların büyük bölümü yarı zamanlı iĢlerde çalıĢmaktadır (www.tisk.org.tr). ÇalıĢan kadınlar ile ilgili yapılan araĢtırmalar Türkiye‟de eğitimin kadınların kiĢiliğinin geliĢmesi ve güven kazanmaları, ev dıĢı

dünyayı anlamaları ve ufuklarının geniĢlemesi, çocuklarını daha iyi yetiĢtirmesi gibi çeĢitli yararlarla birlikte çalıĢma hayatına katılarak ekonomik özgürlüklerini kazanmalarında önemli bir etken kabul edilmektedir. Eğitimde eĢitsizliğin önlenmesi, kadının üretime katılmasını ve meslek sahibi olmasını sağlayacağı gibi sosyal statüsünde farklılaĢmasını da sağlayacaktır (Güner, 2008: 17).

Ülkemizde ve birçok ülkede kadınlar, öğretim ve eğitimden eĢit ölçüde yararlanamamaktadırlar. 1970‟lerde geliĢmekte olan ülkelerde kadınların yüzde 44‟ünden fazlası okuma yazma bilmezken, Türkiye‟de 1975 yılında okuma yazma bilmeyen kadın sayısı yüzde 53,8, erkeklerde ise bu yüzde 22 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2000‟li yıllara gelindiğinde okuma yazma bilmeyen kadın ve erkek sayısında azalma olmasına karĢın, kadın ve erkek arasındaki okuma yazma oran farkı hala fazladır. 2000 yılında okuma yazma bilmeyen kadın sayısı yüzde 21,1 iken erkeklerde bu oran yüzde 5,5‟tir (Bilir Güler, 2005: 44).

Türkiye‟de ve dünyada özellikle son yıllarda yapılan üretimin büyük bir çoğunluğu yoğun beĢeri sermaye gerektirmektedir. Dolayısıyla, üretimi kas gücü yerine beĢeri sermaye ile gerçekleĢtirmek söz konusudur. ĠĢgücünün üretkenliğini arttıran en önemli nokta, sahip olduğu beĢeri sermaye miktarıdır. Dolayısıyla, çalıĢanlar daha fazla ücret alabilmek ve üretkenliği arttırabilmek için sahip oldukları beĢeri sermaye miktarını geliĢtirmek zorundadırlar (Güner, 2008: 18).