• Sonuç bulunamadı

2. Kuramsal Çerçeve

2.1. Yabancılaşma Kavramı ve Kapsamı

2.1.3. Örgütsel yabancılaşma

2.1.3.3. Eğitim kurumlarında örgütsel yabancılaşma

“Eğitim, terbiye olmakla, emir altına girmekle, itaat etmekle ve dahası hizmet etmekle başlar ve bunu amaçlar” (Nietzsche, 1991, s. 89). Nietzche'nin bu sözünü destekler nitelikte Illich (1988, Akt., Aytaç, 2004, s. 209) eğitim sürecini, insanın imal edilme ve fabrikasyonu olarak görmekte, eğitim kurumlarını ise insanın programlandığı merkezler olarak tanımlamaktadır. Devletin en önemli ideolojik araçlarından birisi olan eğitim, uygun ve uyumlu insan üretmek, devletin varlığını ve temel ilkelerini topluma kabul ettirmek ve toplumsal itaati sağlamak için kullanılmaktadır. Eğitim devlet ideolojisinin bir aracı olarak, eğitim alanlarında bireyleri gözlemlemekte, kontrol etmekte, disipline etmekte, baskı altına almakta ve siyasal iktidara uyumlulaştırmaktadır (Çetin, 2001, s. 201). Rousseau’nun da belirttiği gibi, eğitim kurumları toplumsal birliğin

38 ve bütünlüğün devamı için insanı tabiattan ve özünden ayıran en iyi toplumsal kurumlardır. Ona göre birey artık kendi başına değil ancak bir bütünün parçası olarak var olduğunu hisseder (Rousseau, 2011, s. 10). Black'a (1989, s. 114) göre eğitim yoluyla devlet, bireylerin düşünce ve değer yargılarını bir "eritme potası" içinde kaynaştırarak bir bütün haline getirmekte ve kendi amaçları doğrultusunda onları hazır hale getirmektedir.

Bu anlamda eğitim alanlarında birey topluma uygun ve uyumlu hale gelebilmek için öznelliğinden vazgeçmiş, doğasına yabancılaşmıştır.

Gatto'nun (2016, s. 28) Eğitim Bir Kitle İmha Silahı adlı kitabında ifade ettiği gibi,

"Okul, genç zihinlerin denek olduğu bir laboratuvardır, bir şirkete dönüşmüş toplumun ihtiyaç duyduğu alışkanlıkların ve davranış kalıplarının üretildiği bir imalathanedir.

Zorunlu eğitimin çocuklara ancak kazara faydası olabilir; zira asıl amacı çocukları birer uşağa dönüştürmektir". Ona göre okullar çocuklara işçi ve tüketici olmayı, düşünsel olarak itaat etmeyi öğretir. Okulun amaçlarına uygun yetiştirilmiş çocukların sıkılma eşikleri oldukça düşüktür.

Gatto, ebeveynlere bir tavsiye niteliğinde, modern okul sisteminin tuzaklarından kurtulmanın yolunu şöyle ifade etmektedir: “Çocuklar lider ve maceracı, eleştirel ve bağımsız düşünen bireyler olarak yetiştirilmeli; onların sıkılmamalarını sağlayacak kendilerine ait bir dünya yaratmaları için yardım edilmelidir.” Ayrıca, ebeveynlerin tarih, edebiyat, felsefe, müzik, sanat, ekonomi, ilahiyat ve okulda öğretmenlerin özellikle kaçındıkları pek çok konuda "yetişkin işi" kaynaklar sağlamaları gerektiğini vurgular (Gatto, 2016, s. 28).

Tezcan'a (1983, s. 246) göre, yabancılaşmanın en çok yaşandığı örgütler arasında, eğitim örgütleri ilk sıralardadır. Yabancılaşma, eğitimin deneysel etkinliğinin yapıldığı

“okul eğitimi” alanında daha yoğun görülmektedir. Okul, bireyleri içinde bulundukları toplumun ve dünyanın kültürel yapısından uzaklaştırıp tek tipleştirmeye yönelterek yabancılaşmaya neden olmaktadır (Ataş ve Ayık, 2013, s. 106; Yapıcı, 2004, s. 6-8).

Araştırmalara göre okullardaki bürokratik yapı, demokratik olmayan yönetim biçimi, öğretim süreçlerinin dışarıdan belirlenmesi, yoğun müfredat, günlük hayatta karşılığı olmayan bilgilerin öğretilmeye çalışılması, ders yükü, kalabalık sınıflar gibi etkenler eğitimde yabancılaşmaya neden olmaktadır (Erjem, 2005, s. 397). Eğitim sisteminin başında gelen okulların aşırı merkeziyetçi ve bürokratik yapısı, örgüt çalışanlarını karara katılım veya inisiyatif kullanma konusunda sınırlamaktadır. Eğitim örgütlerinin en önemli çalışanı olan öğretmen, ders müfredatları, ders çizelgeleri ve yönetmelikler oluşturulurken herhangi bir katkısının olduğunu düşünmemektedir

39 (Yılmaz ve Sarpkaya, 2009, s. 325). Eğitim programlarının belirlenmesi ve geliştirilmesi konusunda etkisinin olmadığını düşünen öğretmen kendisini yabancı ve güçsüz hissetmektedir.

Eğitim ile ilgili kanun ve yönetmeliklerin öğretmenin özgürce hareket etmesini kısıtlaması, eğitimsel olanakların ve kaynakların yetersiz olması, emek ve çabalarının yeterince takdir edilmemesi, örgüt içindeki diğer çalışanlarla olan ilişkilerin kötüye gitmesi ve öğretmenin yalnızlık duygusu yaşaması, başarılı ve başarısız öğretmenler ayrımı yapılması öğretmenin işine yabancılaşmasına sebep olmaktadır. Yabancılaşma, öğretmenin eğitim ve öğretimle ilgili süreçlerden soğumasına, yaptığı işi anlamsız bulmasına, giderek zevksiz ve sıkıcı bir hal almasına yol açmaktadır.

Öğretmenlerin iş doyumu yaşayamaması da okula olan bağlılığını azalmakta, öğrenci, yönetici, veli ve meslektaşları ile etkili bir iletişim kuramamasına neden olmaktadır. Öğretmenin meslektaşları arasında dışlandığı hissine kapılması da yabancılaşmanın başka bir görünümü olarak söylenebilir. Ayrıca öğretmenleri yabancılaşmaya sürükleyen önemli etkenlerden biri de ekonomik olanakların yetersizliğidir (Şimşek, Balay ve Şimşek, 2012, s. 57).

Eğitim kurumlarında yapılan örgütsel yabancılaşma araştırmalarında; okullardaki kural ve düzenlemeler, uzmanlaşma dereceleri, bürokratik ve merkezi yönetim biçimi, sosyal çevre ve örgüt iklimi yabancılaşmanın oluşmasında etkili faktörler olarak sıralanmaktadır (Hoy, 1972, s. 42). Yapılan araştırmalarda oryantasyon çalışmasının okula yeni katılan öğretmenlerde olumlu duygular oluşturduğu ve yabancılaşmayı azalttığı sonucuna ulaşılmıştır. Mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin kendilerini rahat hissetmeleri ve çevreye kolay alışabilmeleri açısından oryantasyon çalışmalarının önemi vurgulanmaktadır. Winberg'e göre okullarda yaşanan yabancılaşmanın nedenleri, kurallar ve yönetmelikler, bürokratik üşengeçlik, okullardaki büyük değişimler, düşük ve verimsiz öğretim, kişisel olmayan çevre, sıkılma ve güçsüzlük olarak sıralanmaktadır (Tezcan, 1983, s. 247-249).

Yabancılaşma öğretmenlerin yaratıcılığını, eğitim-öğretim işindeki etkililiğini, okul idaresi ve meslektaşlarıyla uyumlu çalışmasını, öğrencilerine ve topluma rol model olmasını, toplumsal ilerlemeye katkısını ve mesleki yönden gelişimlerini engeller (Hoşgörür, 1997, s. 45). Yabancılaşmanın ortadan kalkması için öğretmenlerin adaletli ve eşitlikçi bir yönetim biçiminin var olduğuna inanması gerekir (Pugh ve Zhao, 2003, s.

200). Okullarda yönetici ve öğretmen arasında güven ortamının oluşması halinde işlerin daha iyi yapılacağını söylemek mümkündür. Meslektaşlarıyla işbirliği içerisinde olan ve

40 birbirlerinin haklarına saygı gösteren öğretmenlerde yabancılaşmanın daha az olacağı beklenmektedir.