• Sonuç bulunamadı

1.2. EĞİTİM

1.2.3. Eğitim Kuramları

Eğitim kuramlarıyla varlık, bilgi ya da siyaset kuramları arasında birebir ilişkilerin varlığından söz edilemez. Örneğin; bilgi felsefesinde rasyonalizmi benimseyen bir görüşün eğitim felsefesinde mutlaka bu görüşün gerektirdiği özel bir eğitim kuramına sahip olması gerekli değildir. Yine liberal bir siyaset felsefesinin gerekli kıldığı liberal diye isimlendirilecek özel bir eğitim kuramının varlığı da söz konusu değildir. Bununla birlikte tüm bunlar varlık, siyaset ve bilgi felsefeleri alanındaki bazı görüşlerin bazı eğitim kuramlarıyla hiçbir ilişkisi olmadığı anlamına da gelmez. Nitekim eğitim kuramları; eğitime konu olacak bireyin doğası, onun evren ve toplumdaki yeri ile değeri hakkındaki felsefi görüşlerin sonucu olarak ortaya çıkmışlardır (Arslan, 2001: 258). Eğitim kuramları içerisinde Daimicilik, İlericilik, Esasicilik, Toplumsal Yeniden İnşacılık, Politeknik ve Varoluşçu eğitim sayılabilir.

1.2.3.1. Daimicilik (Değişmezlik/Evrenselcilik)

Daimicilik, klasik ve muhafazakâr bir eğitim kuramı olarak görülmektedir (Arslan, 2001: 262). Bu kuramı savunanlara göre, nasıl ki hayat, toplum ve insan değişmeyen ve mutlak bazı ilke ve gerçeklere dayanıyorsa eğitim de bu gerçekler üzerine kurulmalıdır. İnsanın insan olarak işlevi her toplumda ve çağda aynı olduğuna göre, eğitim sisteminin amacı da insanı insan olarak iyileştirmektir. İnsanın değişmeyen doğası onun akıllı bir varlık olmasıyla bağlantılı olduğundan insan aklı iyileştirilmelidir.

İnsanın içgüdüsel doğası aklın denetimine alınmalıdır. Görüldüğü üzere bu kuramda entelektüel-akılcı eğitime önem verilir.

Eğitim, gelip geçici değişimlerin yaşandığı dünyaya değil de sonsuz gerçek hayat olan dünyaya hazırlamalıdır. Eğitim yaşamın kopya edilmesi değil, yaşama hazırlıktır. Çocuğa gerçekten önemli olan kalıcı bilgi ve değerlerin öğretilmesi gerekir.

Bu yapılırken de insanlığın ideallerini ve başarılarını ortaya koyan, insan aklının en güzel örnekleri olan edebiyat, felsefe, tarih ve bilim klasikleri okutulmalıdır. Bu eğitim kuramında mesleki-teknik eğitim dışlanmasa bile önemsenmez. Eğitimin görevi çocuğu mesleki konuda eğitmek olmadığı gibi çocuğu demokrasi için eğitip onu toplumsal bir reforma hazırlamak da değildir. Nitekim demokrasi, çocuğun demokrasi yolunda eğitilmesinden dolayı değil çocuk iyi bir eğitim gördüğü için gelişir (Arslan, 2001: 260).

1.2.3.2. İlericilik

İlericilik kuramı, Daimiciliğe tepki olarak ortaya çıkmış daha yakın zamanların kuramı olarak görülmektedir (Arslan, 2001: 262). Evrendeki temel gerçeğin değişme olduğundan hareketle eğitimin her zaman bir gelişme içinde olduğunu savunan eğitim kuramıdır. Buna göre eğitimciler de, yeni bilgi ve değişmeler ışığında, yöntem ve politikalarını değiştirmeye hazır olmalıdırlar. Bu görüşe göre eğitim hayata bir hazırlık değil hayatın kendisi olmalıdır. Öğrenmenin çocuğun ilgileriyle ilişkili olmasını ve çocuğun öğrenmek ihtiyacı ve isteğini duymasından dolayı öğrenmesi gerektiğini ifade ederler. Eğitim anlayışlarında çocuğu merkeze alırlar. Buna göre çocuk, yaşına uygun öğrenme durumlarıyla yetişkin yaşamında karşılaşabileceği olası deneylere göre eğitilmelidir. Bu kuramda savunulan çocuk merkezli okul ve çocuğun ilgileriyle ilişkili eğitim anlayışı gibi konuları daha önceden Rousseau ve Pestalozzi gibi eğitimciler de savunmuştur.

Öğrenmede problem çözme yolu takip edilmelidir. Konuların bilgisi çocuğun zihnine depolanmamalıdır. Anlamlı olan bilgi, işe yarayan bilgidir. Bilgi, yaşantı edinip bunların geliştirilmesi ve yeniden düzenlenmesinde araçtır. Bu kuramda Pragmatizmin etkileri görülür. Deney ile teori, yapma ile bilme birleştirilmeli görüşünü savunan J.

Dewey’e göre soyut bilginin araştırılması yerini aktif eğitim deneyine bırakmalıdır.

Dolayısıyla sınıf ortamı canlı bir deney yeri olmalıdır (Arslan, 2001: 261). Bu kuramda çocuğun ezberci, baskıcı, ders kitabı otoritesine dayalı geleneksel eğitim yöntemlerinden kurtarılması önem taşımaktadır. Bu sayede çocuğun eleştirel düşünmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Çocuk ilgi ve ihtiyaçlarına göre öğreneceğine göre öğretmenin görevi, otoriter şekilde yönlendirmek değil, tavsiyede bulunarak çocuğun kendi gelişimini planlamasına izin vermektir. Çocuk bir çıkmazla karşılaştığında öğretmen bilgi ve deneyimlerini ortaya koymalıdır. Öğretmen otoritenin biricik kaynağı olarak algılanmamalı ve cezaya sıcak bakmayan bir anlayışı benimsemelidir. Demokrasi ve işbirliği, grupla birlikte yaparak öğrenme rekabet ve yarıştan daha istendik durumlardır. Bu görüşe göre eğitimde sevgi ve işbirliği, yarışma ve bireysel kazançtan daha önemlidir.

1.2.3.3. Esasicilik (Temel Esasçılık/Özcülük)

Bu kuram Daimicilik ve İlericilik kuramlarının bazı tezlerini uygun bulurken bazılarına da karşı çıkmıştır. Daimiciler ile ortak tarafları, eğitilmiş tüm insanların bilmesi gereken belirli esasların olduğuna dair inançlarıdır. Öğretim sürecinin merkezine belli bir içeriğin yerleştirilmesi konusunda hemfikir olsalar da bu içeriğin sınırının Daimicilerin savunduğu şekilde Batı medeniyetinin büyük kitaplarıyla çizilmesine karşıdırlar (Arslan, 2001: 262). Söz konusu kitapların yalnızca mevcut gerçeklere uyarlanabildiği ölçüde bir işleve sahip olabileceğini ifade etmişlerdir (Üstüner, 2002: 114).

Eğitimde ağırlığın öğrencide değil öğretmende olduğunu ve çocuğun öğretmenin disipline ediciliğinden faydalanması gerektiğini ifade ederler. Bu kuramın İlericilikle birleşen yönü, çocuğun öğrenme kapasitesi ve ilgilerinin önemine inanması iken onlardan ayrılan yönü ise söz konusu kapasite ve ilgilerin öğretmen vasıtasıyla geliştirilmesinin zorunluluğuna inanmış olmasıdır. Bu kurama göre otoriteye saygı bir değer olarak öğretilir; otoriteye saygılı olmak ve disiplin önemlidir. Eğitimde konu ve

dersler önemli olduğundan kültürel mirasın temsilcisi olan öğretmen merkezdedir.

Değerlendirme durumlarında öğretmen anlattıklarını ve kitapta yazılan bilgileri sormalı, öğrenciler de öğretmenden öğrendiklerini ezberleyip onlarla yanıt vermelidir.

Bu kuramda öğrenme sürecinin temelini belirlenmiş bir içeriğin özümlenmesi oluşturduğundan, insanın dışında ondan bağımsız bir dünyanın varlığı ve bu dünyanın itaat edilmesi gerekli kanunları olduğu kabul edilir. Fakat bu kuramda bazı ezeli-ebedi gerçekleri öğretmekten çok bireyin fiziki ve sosyal çevresine uydurulması ön plandadır.

Yine insanın bu dünyanın bilgisini tesadüfen değil de öğretim programı düzenlemesiyle elde edebileceği ifade edilir. Bu kuramda dış dünya ya da gerçeklik sadece maddi-fiziksel dünyayı değil aynı zamanda sosyo-kültürel ve tarihsel dünyayı da içermektedir.

Bu nedenle tarihin ve kültürün vereceği bilginin çocuğun test edilmemiş deneylerinden daha güvenilir olduğu belirtilmektedir. Yaparak öğrenmenin ancak belirli şartlarda ve belirli çocuklar için uygun olduğunu dolayısıyla tüm eğitim sürecine genellenemeyeceğini savunmaktadırlar. Dolayısıyla bu kuramda İlericilerin problem çözme yönteminin de tüm eğitim sürecine uygulanamayacak bir yöntem olduğunun altı çizilmelidir.

1.2.3.4. Toplumsal Yeniden İnşacılık

Bu kuramın İlericilik ile Esasicilik arasında yakınlaşmanın sağlanması girişimi olarak değerlendirilebileceği ifade edilmiştir (Arslan, 2001: 264). 20. yüzyıl medeniyetinin, teknolojisiyle kendini yok edebilecek bir bunalım döneminde olduğu bundan da ancak eğitimle yeni bir vizyonun topluma yayılmasıyla kurtulunabileceğine dair düşüncelerin ürünü olarak eğitime toplumsal mühendislik görevi biçilmiştir. Buna göre ideal toplumun yalnızca demokrasi olarak değil aynı zamanda demokratik yoldan kurulması gerektiği ifade edilmiştir.

Bu kurama göre İlericilik bireysel ilgi ve çıkarları fazla abartmıştır. Medeni hayat grupla birliktedir yani eğitim, çocuk ve okul toplumsal ve kültürel güçler tarafından belirlenmektedir. Bu kuram, eğitimin sosyal reformun aracı olduğunu ve toplumu değiştirmede temel sorumluluğun okulda olduğunu ifade etmiştir. Bunalım döneminin iddiasıyla ortaya çıkan bir kuram olmasından dolayı bu kuramda, eğitimin amacı ve araçlarının kültürel bunalımın taleplerini karşılayabilecek biçimde yeniden düzenlenmesi ve öğretmenin öğrencilerini demokratik yoldan ikna etmesi gerektiğinin

önemi üzerinde durulmuştur. Öğretmene düşen görev, öğrencileri yeniden inşacı çözümün acilliği ve geçerliliği yönünde ikna etmektir. Bu bakımdan öğretmenin kendi düşüncelerinin de eleştirisi, çözüm yolu olarak birden fazla seçenek sunmasının önemi üzerinde durulmuştur.

1.2.3.5. Politeknik Eğitim

Politeknik eğitim, diyalektik materyalizmin eğitime uyarlanmasıdır. Bu kurama göre eğitimin hedefi sosyal sınıfları ve sömürüyü ortadan kaldırmaktır. Bu amaçla diyalektik akıl yürütme, eğitim sürecinde benimsenen yöntem olmalıdır. Öğrencilere tüm olay ve nesnelerin birbiriyle ilişkisinin olduğu kavratılmalıdır. Bu kurama göre, öğrenciye çelişki ve değişmenin kaçınılmazlığı benimsetilmeye çalışılmalıdır. Buna göre öğrenciye bilgide kesin doğrunun bulunmadığı aşılanmalıdır.

Eğitimin amacının insanı çok yönlü yetiştirip doğaya egemen olmasının sağlanarak onu değiştirmesi ve üretimde bulunması olarak belirlendiği bu kuramda;

okulların iş-teknik, beden eğitimi ve estetik derslerine yer vermesi gerekmektedir.

Uygulama ve teorinin bir arada olmasını vurgulayan bu eğitim kuramı söz konusu uygulama ve teorinin de endüstriyle bir arada olması gerektiğini savunur. Dolayısıyla öğrenci eğitim ortamındayken hem yeteneklerini geliştirmeli hem de ekonomik değere sahip bir iş üretebilmelidir. Burada yaparak ve yaşayarak öğrenmenin altı çizilmektedir.

İşlerin bireysel değil grupla birlikte yapılmasının önemi büyüktür. Eğitim ortamında gerektiğinde insanların topluma kazandırılması için disiplin amacıyla ceza verilebilir.

Bu kurama göre ideolojik bir eğitimin yapılması uygun görülmektedir. Bütün olay, olgu ve nesnelerin maddeye ve maddedeki çelişkiyle değişmelere bağlı olduğunu;

sosyal olguların ise ekonomik nedenlere dayandığını öğrencilere aşılayabilmek için bu tür durumların eğitim ortamına getirilip tartışılmasının gerektiği vurgulanmaktadır (Gülbahar, 2006: 111). Bu kuram; diyalektik materyalizme, sınıfsız yani komünist toplumu savunan bireylerin yetiştirilmesine vurgu yapmaktadır.

1.2.3.6. Varoluşçu Eğitim

Varoluşçu felsefenin eğitime uyarlanmasıyla ortaya çıkan bir eğitim anlayışını yansıtır. Bu eğitim anlayışında; eğitimin hedefleri arasında bireyin kendisini oluşturması

olması, anı yaşaması ile tüm toplumsal ve ahlaksal değerlerden kurtulması sayılabilir (Sönmez, 1993: 135; Ergün, 1996: 79–80). Varoluşçularda bu tür bir eğitim anlayışının varlığı onların hayata nasıl baktıklarıyla yakından ilgilidir. Bu felsefede topluma başkaldırma, her türlü değeri hiçe sayma gibi durumlar belki de Ergün’ün onu “Bunalım dönemlerinin felsefesi” olarak nitelemesinin de nedenidir. Ergün, bu felsefede insandaki bunaltının nedeniyle ilgili olarak şu tespitte bulunur:

“İnsana yol gösterecek ancak kendisidir. Kendi kendini yaratmasından kendisi sorumludur. Bu sorumluluk da onda bunaltı (anksiyete) yaratmaktadır”.

Bu felsefede insan özgür olduğu için özgürlüğüne engel oluşturan her şeye karşı çıkmak durumunda bir varlık olarak görülür. Onlara göre eğitim; insanın özgürlüğünü teşvik etmek ve bu özgürlüğün nasıl kullanılacağını öğretmek zorundadır. Onlar bireylerde tercih etme gücünü geliştirmeyi ve eğitimde öğrencinin daha önemli olduğunu savunurlar.

Varoluşun gerçekleştirilmesi noktasında kişinin sınır durumuna getirilmesi önemlidir. Bu anlayışa göre ölüm korkusu bu işlevi yerine getirir. Nitekim bu korkuyla kişi kendi çıkarlarını düşünmeye ve bu doğrultuda davranmaya yönelir. Toplumsallık ise bireyin eylemde bulunmasını sağlamaz. Bu nedenle de okul, aile, çevre eğitimde dışta tutulmalıdır.

Bu anlayışta doğa bilimleri insanı bir nesne olarak ele alıp onun doğal yapısını yok etmeye çalışır şekilde yorumlandığından sosyal bilimlere önem verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ders içeriklerinin öğrencilere seçme imkânı verecek ve bu seçimlerin sonucuna katlanacak yani başkalarını suçlamaya imkân vermeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiğinin altı çizilmiştir. Ayrıca bireyin gruba göre önceliği vardır.

Bilginin kesinliği şüpheyle karşılandığından öğretmenin kendi değerlerini öğrenciye zorla benimsetmesi uygun görülmez. Eğitimde aşırı uzmanlaşma, çocuğun içsel yaşantısının gelişimini sekteye uğratacağı düşüncesiyle, tasvip edilmez.

Uzmanlaştırıcı meslek eğitimi verilmesi yerine iş ya da mesleğin kişinin özgürlüğünün gelişiminde araç olarak kullanılması istenmektedir (Gülbahar, 2006: 113). Her bir öğrencinin sezgisel gücünü ve doğrusunu tanımada sokratik tartışma ile bazen de bilimsel yöntem kullanılmalıdır.