• Sonuç bulunamadı

1.2. EĞİTİM

1.2.1. Eğitim Kavramı ve Tanımları

Bilindiği üzere eğitimin biricik konusu; mükemmelliği yakalayabilmek için eğitilen ve gelişime açık eğitilebilirliğiyle insandır. İnsan, eğitim için bir çaba içerisindedir. Bu çabayı şekillendiren ve onu değişik yönleriyle ele almakta olan birçok eğitim tanımı yapmak mümkündür. Burada eğitimin ne olduğuna dair bir incelemeye girişecek olsak da tüm tanımlamaları saymanın imkân dâhilinde olmadığının bilinciyle bazı tanımlardan hareketle konu ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Eğitim her şeyden önce bir sosyal kurumdur. Eski dönem anlayışına göre eğitim, öğrenci ile öğretmen arasındaki bir ilişki iken sonraları kişinin kendi ilgi, kapasite ve kabiliyeti doğrultusunda geliştirilmesi olarak anlaşılmıştır. Bununla birlikte 19. asırdan itibaren toplumsal ilgi, ihtiyaç ve arzular ölçü olmaya başlamıştır (Akyüz, 1991: 157). Bu nedenle eğitimin geniş bir çevrede meydana geldiği görülebilir.

“Eğitim bir davranış değişikliğidir ve her öğretim sonunda bireyin davranışlarında değişiklik olur. […] Öğretim, öğretenin bazı öğrenim

yaşantılarını öğrenene sunmasıdır. […] Öğretim ile eğitim kavramlarının birincisi etken ikincisi edilgendir ve aynı işlevi belirtir” (Bilgen, 1994: 62).

Ancak eğitsel etmenlerle davranışlar değiştirilebilmektedir (Bilhan, 1996: 149).

Dolayısıyla yaşantı sonunda oluşan davranış değişimi eğitimin gerçekleştiğini göstermektedir. Eğitim, eğitenlerin eğitilenlere deneyimlerini aktarımıyla gerçekleşmektedir. Nitekim Durkheim da eğitimi, “Yetişmiş kuşakların, yetişecek kuşakları bir yöntem dahilinde eğitmesi” (Sönmez, 1993: 42) biçiminde tanımlayarak bu duruma dikkatleri çekmiştir. Bu doğrultuda eğitimin; yetişmiş bireylerle henüz yetişmekte olanlar ve bilenlerle bilmeyenler arasında geçmişten günümüze ve geleceğe doğru süren bir çaba olduğunu ifade edebiliriz.

Eğitimin eğiten ve eğitilen etkileşimiyle ilişkisi göz önünde bulundurularak yapılan tanımların yanında çevre unsuruna da bazı tanımlarda yer verildiği ve daha geniş bir eğitim tanımlamasına gidildiği görülür. Sönmez’de eğitim, “Çevre ayarlaması yoluyla kişinin davranışlarını istendik yönde değiştirme ve değerlendirme süreci” dir (Sönmez, 1993: 43). Burada çevre ayarlamasıyla anlatılmak istenilen; eğitimde tutarlı ve etkin olan araç, gereç, strateji, teknik ve yöntemler gibi uyarıcıların devreye sokulmasıdır. Bu tanımda değerlendirme aşamasının da vurgulandığı görülür. Çünkü değerlendirme, eğitime konu olan bireyin istendik davranışları kazanıp kazanmadığının kontrolünü sağlar.

Eğitimciler ve Psikologlar açısından eğitimin anlamı şu şekilde ele alınmaktadır:

“Bireyin içindeki yetenekleri, arzuları ve ilgileri ulaşabileceği en üst düzeye kadar çıkarmak, kişinin içindeki ‘potans’ ı tam olarak geliştirebilmek için gerekli çevre imkânlarını düzenlemektir” (Ergün, 1996: 9).

Bu tanımda bireyin doğuştan yeteneklere sahip olduğu ancak yeteneklerin ulaşabileceği en üst noktaya taşınmasında çevresel olanakların düzenlenmesi gerektiğinin altı çizilmektedir. Çevresel olanaklar arasında kaliteli bir eğitim ortamında bulunulması, kaliteli eğitimin ön şartı olarak da eğitimsel araç gereçlere sahipliği mümkün kılacak oranda bir maddi güce sahip olunması, bulunulan eğitimsel ortamların huzur vermesi ve eğitimcilerin eğitilenlerle yakından ilgilenmesi sayılabilir.

Eğitim, yaşam boyu süren bir süreçtir. Çağımız toplumunda eğitime ilişkin genel görüşü özetlersek, “Herkes için yaşam boyu eğitim” ilkesi kavram olarak evrensel

nitelik kazanmış ve yaygın şekilde benimsenen bir eğitim siyaseti haline gelmiştir.

Günümüzde eğitimde zaman ve mekân sınırı genişleyerek eğitim yaşam çizgisinin her noktasında, o noktaya uygun şartlarda gerçekleşmekte ve devam etmektedir. Tarih boyunca filozoflar ve peygamberler eğitimin sınırlarını çok geniş algılamışlar;

Konfüçyüs, Sokrat ve bunların izleyicileri eğitimi yaşamın tümüne yönelik olarak algılamışlardır. Son dinin peygamberinin “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz” ve

“İlim Çin’ de dahi olsa gidip alınız” deyişleri günümüzde işlevselliğiyle tekrar gündeme gelmiştir (Bilhan, 1996: 125). Dolayısıyla böylesi bir eğitim anlayışı yeri, zamanı, sınır ve kapsamıyla belirlenmiş eğitimin sınırlarını aşmaktadır. Atatürk,

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek eğitimin önemini vurgulamıştır. Dolayısıyla böylesi önemli bir faaliyetin tüm yaşamı kapsaması daha anlamlıdır. Hayat boyu gelişen insanın eğitimle iç içe olmasından doğal bir şey olamaz.

Eğitim; yaşam düzeyini üst seviyelere taşıyıcı bir araç (Bilhan, 1996: 88) olarak yaşam kavgasında bireylerin yardımcısıdır (Davis’ den akt: Bilgen, 1994: 21) şeklinde de tanımlanabilir. Dolayısıyla bu amaca hizmet etmeyen uygulama eğitim olamaz.

Felsefi bir akım olan İdealizm’de eğitim, insanın bilinçlice ve özgür olarak Allah’a ulaşmak için sürdürdüğü çabalardır (Butler’den akt: Sönmez, 1993: 42). Burada istenilene ulaşmada akıl, hem araç hem de kaynaktır. Eğitim, iyi yöne yönelişi sağlamada araçtır. Nitekim Platon’da eğitim, “Ruhun gücünü ‘ iyi’ den yana çevirme ve bunun için en kolay, en şaşmaz yolu bulma sanatıdır”. Burada ruhun görme gücünün kendiliğinden var olduğu fakat kötü yöne bakmakta olduğu vurgulanmakta; eğitim sayesinde bakılan yönün iyiden tarafa yöneleceği ifade edilmektedir.

Tüm bunların ışığında eğitim; kültürlü ve kişilikli bir birey olunması yolunda kişinin kendini bilinçli ve özgür olarak gerçekleştirmesi şeklinde de tanımlanabilir. Bu tanımda kültürel değerler dolayısıyla toplumsala olan bağ göze çarpmaktadır. Başka bir felsefi akım olan Varoluşçuluk’ta ise yine bireyin kendini gerçekleştirmesi vurgulanmakta fakat bu yapılırken topluma, toplumsal ve ahlaki değerlere karşı çıkılması yönünde yorumlar yapılmaktadır. Varoluşçuluk’ta eğitim, kişiyi toplum baskısından kurtaracak ve anı yaşatacak, kişi kendi eğitim durumunu kendisi belirleyecektir (Sönmez, 1993: 53). İnsanın kendini toplum dışında nasıl

gerçekleştirebileceği sorusu akla doğal durumu getirmektedir. Nitekim eğitimi, insanın doğal gelişimini artırma şeklinde tanımlayan felsefi akımlar da mevcuttur.

Naturalizm’de eğitim, insanın doğal olgunlaşmasını artırma ve bu niteliğini göstermesini sağlamaktır (Sönmez, 1993: 42). Naturalistlere göre, insanın doğal gelişimini kolaylaştıran ve bilimsel yöntemle elde edilen davranışlar istendiktir. Eğer bir gelişimden söz edilecekse bunun ancak toplum içinde ve toplumsal değerler bütünlüğü göz önünde bulundurularak olabileceği daha mümkün görünmektedir. Nitekim toplum ve birey bir bütündür.

Eğitim tanımında bireyin işine yarayanı, çıkarına uygun olanı öne çıkaran akımlar da vardır. Pragmatist eğitimde amaçlanan gençlik; topluma ve kültüre sıkıca bağlı olmak yerine gelişmeye, çağa ve faydaya yönelmiştir. Dolayısıyla işlevselliği olmayan hiçbir şey öğretilmemelidir.

Eğitimin insana yapılan verimli ve uzun vadeli bir yatırım olduğu da söylenebilir. Eğitimin bir yatırım ve üretim işi olarak tanımlanması ekonomiyi düşünen kişilerce benimsenmektedir. Onlar açısından eğitim, bilgisiz ve yetişmemiş bireyleri

“hammadde” olarak alıp onların bilgili ve kalifiye işgücü olarak sunulmasıdır.

Dolayısıyla bu anlayışta eğitimin, bireyi meslek sahibi yapan bir süreç olduğu söylenebilir. Marksizm’de eğitim, insanı çok yönlü eğiterek, onun doğayı denetleyip değiştirerek üretimde bulunmasını sağlayacak süreçtir (Sönmez, 1993: 42). Bir bakıma eğitim, üretim için bir araçtır. Toplumsal fayda kişisel faydadan üstün olmakla birlikte kişinin de ezilmemesinin gerekliliği ifade edilmiştir.

Eğitim tanımlamaları farklı görüşlere göre farklı biçimlerde ele alınıp incelenmektedir. Aşağıdaki tanımın ise daha kapsayıcı olduğu söylenilebilir: Çağdaş, demokratik ve milli özellikteki bir eğitim; bireyin potansiyelini optimal seviyede geliştirerek, toplumun en değerli kaynağı olan insan gücü varlığını yüksek nitelik ve nicelikte üretim faktörü durumuna getiren; Bilgen’ in ifadeleriyle:

“Bireylere sevgi, hoşgörü, cesaret, doğruluk, sadakat, adalet, terbiyelilik, kadirbilirlik ve bilimsellik gibi davranışları kazandırarak kültürel ortamı ideal insanın yaşam düzeyine ulaştıran; herkese, kendisinin ve toplumunun yaşadığı doğal çevreyi sevdirerek toprağı vatan; milli, manevi ve insani değerleri öğreterek bireyi insan; bir toplumun üyesi olma inanç ve anlayışını kazandırarak topluluğu millet yapan bir süreçtir” (Bilgen, 1994: III).

Eğitim; rüzgârlara ve fırtınalara rağmen sürekli yer belirleme, rota düzeltmeleri ile yeni stratejiler benimseyerek hedefe ulaşabilmektir. İnsanın hem kendi iç dünyasının her noktasını hem de dış dünyayı dinlemekte ve öğrenmekte olduğu göz önüne alınırsa ulaşılabilecek hedeflerin de bu bütünlük içinde belirlenebileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.