• Sonuç bulunamadı

B. OCKHAMLI WİLLİAM’IN EPİSTEMOLOJİSİ

2. Bilgi Türleri

2.1. Duyusal Bilgi

Duyusal bilgi konusunda Ockhamlı’nın görüşlerini şöyle ortaya koyabiliriz: Önce-likle baştan beri tekrar edegeldiğimiz şeyden başlayabiliriz. Ockhamlı William’ın, skolâs-tik realizme ve hakikatin hiyerarşik düzen içerisinde bulunan rasyonel ve çerçevesine olan itiraz etmişti. Bu itiraz, beraberinde bireyci ontoloji ve deneyci bilgi teorisini getirdi. Buna göre sadece bağımsız gerçeğin, nesnelerin kendisinde olduğu ve dış dünyaya ait bütün in-san bilgisinin, bireyin sezgisinden doğan dışsal, dış dünyaya ait bilgi olduğunu ortaya koy-du. Bu görüşler ve prensipler, nedensellik prensibinin inkârını da doğurmaktadır. Ya da en

141 Kaye, a.g.e., s. 7.

142 a.y.

143 Şaban Teoman Duralı, Felsefe-Bilim Nedir? Dergâh Yayınları, I. Baskı, İstanbul, 2006. s. 80.

azından bunun etkileri sayesinde olan nedenlerin geçerli bilgi oluşunun ihtimalinin redde-dilmesi anlamına gelir.144

Bu nedenle Ockhamlı’ya göre bilginin kaynağını duyu algısı oluşturur. Öncelikle Ockhamlı, bilindiği gibi bilgi problemine evrensel ve tümel kavramlarla, tikel, bireysel kavramların konumlarını ele alarak başlamıştı. Tümelin bir töz olmadığından hareketle yalnız tikel olanın gerçekliğini öne sürmüştü. Ona göre hiçbir tümel, töz değildir. Bundan dolayı da bilginin nesnesi tikel olmuş olmaktadır. Tekilin somut gerçekliği böylece önem kazanmış olmaktadır. Öyleyse karşımızda duran nesne, bize duyu verileri kanalıyla bilgiye ulaşmamıza imkân verecektir. Duyu algısı bilginin dayandığı ilk temeldir.

Bilgiyi elde etmede ilk adımın “duyu algısı” olması, kesin bilgiye ulaşmamızı sağ-lamaz. Kanıtlama için gerekli şey, o şeyle ilgili olarak soyutlama yapmak ve nihayet o şe-yin sezgisine sahip olmaktır. Bu akli sezgi bazen, “cognitio in re” (duyu/eylem bilgisi), ya da bazen “cognitio in conceptu” (kavram bilgisi) olarak kullanılır. Sezgi, yakın (immedia-te) bilgidir ve zihin ile obje arasında aracı türler yoktur. Zihnin kendisinin eşyaya ait dış dünyadan aldığı akli sezginin muhtevası, duyu bilgisinin muhtevasıyla aynı şeyi ifade eder.145

Duyularımıza konu olan nesnelerin kendilerine has duyu nesneleri olduğu gibi ortak duyu nesneleri de vardır. Bu ortak duyu nesneleri dediğimiz şeyler; hareket, dinginlik, sayı, biçim (figüre), büyüklüktür. Çünkü bu tür duyumlar, hiçbir duyuya özel olmayıp ortak duyu özellikleridir. Belirli bir hareketin, görme kadar dokunma için de duyulur olması böy-ledir.146

Ockhamlı’nın bilgiye ulaşmada uyguladığı sıralamayı şu şekilde de ifade edebiliriz:

Bir şey hakkında, o şeyin tümel bilgisinden veya “ortak doğa” dediğimiz şeyden aşağıya doğru, nihayet tümelden tikele doğru bir hiyerarşi takip etmez, aksine tekil nesnenin bize görünen algısından hareketle, o nesnenin tümel bilgisine doğru çıkar. Ockhamlı, bu bakım-dan kendi zamanının yaygın bilgi hiyerarşisini ters yüz etmiştir. Dolayısıyla Ortaçağların

144 Moody, “Guglielmo D’Occam”, The Philosophical Reviev, Volume LXIV, 1 January 1955, s. 322.

145 Menges, a.g.e., s. 17.

146 Aristoteles, Ruh Üzerine, Alfa Yayınları, çev. Zeki Özcan, İstanbul, 2000, s. 101.

hâkim görüşü olan, tümel, evrensel bilginin gerekli oluşunu yadsıyarak, tümelden bağımsız olarak, ayrı idrak ve kavramayı bilgi olarak kabul etmektedir. Tümelin bilgisi tikel bir şey için zorunlu ve öncelikli değildir. Bizzat tekil bir nesneye bilgi amaçlı yönelmek suretiyle, o nesnenin duyu algısının verilerinden hareketle, onun bilgisine ulaşabiliriz. Gerçek, tam bilgi de budur. Bunun yanında Ockhamlı, nesneye ait tümel bilgiyi inkâr etmez. Onun tü-mel bilgisi ise zihnimizde akli sezgisi oluşunca ancak o zaman tütü-mel bilgiyi elde etmiş olabiliriz. Böylece bir nesneye ait “tanıma” ihtiyaç duymadan onun tam bilgisine, o tekil şey sayesinde ulaşmış oluruz. 147

Ockhamlı’yı tecrübeci filozoflardan kabul etmemizin nedeni duyu verilerine ve ti-kelin somut varlığına gösterdiği önemdir. Bunu ortaya koymak bakımından şu izahlar yapı-labilir. Birincisi: Bu dünya hakkındaki mevcut bilgimizi duyu bilgisine dayandırmasıdır.

Örneğin Ockhamlı’ya göre, a priori olarak şunu diyemeyiz; A, B’ nin nedenidir veya D, C‘nin nedenidir. İkinci olarak, mevcut realitenin analizini yaparken veya eşyanın hakikati-ni dile getirirken, iktisat prensibihakikati-ni kullanır. Örneğin “hareket”i açıklarken, eğer iki prensip yeterli geliyorsa üçüncüsüne ihtiyaç yoktur. Üçüncü olarak da Ockhamlı, gereğinden fazla ve görünmez varlıklar ispatsız biçimde ortaya sürüldüklerinde bilinmelidir ki burada dilden kaynaklanan bir yanılgı vardır. Bunu biraz açalım: Fiillerden türettiğimiz isimler ve yine buna benzer şekilde zarflardan, bağlaç ve edatlardan elde ettiğimiz isimler ve nihayet sin-kategorematik terimlerden oluşan genel formlar, konuşmanın kısalığı veya özlü oluşunun hatırına ele alınmalıdır. Yoksa onların önemi, önermenin kurulmasına ve ne manaya getir-mek istediğimiz şeye hizmet eder. Bunlara örnek şunlardır: Olumsuzlama, yokluk bildiren önermeler, şart koşma, olasılık, genellik, aksiyon (eylem), tutku, değişim ve hareket. Kısa-cası bu tür isimler uzlaşım yoluyla elde ettiğimiz kategoriye aittirler. Yani yazılı olmayan sözlü ifadelerdir (Verbal Nouns).148

İkinci olarak, Ockhamlı William’ın önermelerin ispatı hususundaki görüşlerine bakmak gerekmektedir. Ona göre bir önermeyi ispat etmek demek, bunu ya doğrudan apa-çık ortada olduğunu ya da doğrudan apaapa-çık ortada olan bir önermeden sonuç olarak apa-

147 a.g.e., s. 19.

148 Frederick Copleston , A History of Philosophy, Ockham to Suarez, Volume III, Search Press Limited, London, 1953, s. 76.

ğını göstermektir. Bu ispat yöntemi, daha önce başkaları da dile getirmişti ancak tavizsiz şekilde bunu uygulayan Ockhamlı olmuştur. Bu katı ispatlama görüşüne kökten deneyci-liklerde ifadesini bulan somut olguya ve tikele duyulan iştiyakı da eklersek, onun bütün felsefesini anlamamıza yarayacak iki temel veriyi elde etmiş olacağız: Somut algı ve tikel nesne.149

Kısaca Ockhamlı’ya göre bilgi, duyu verilerine dayanan soyutlayıcı ve sezgisel bil-gidir. Ruhun bir yönelimi olarak sezgisel bilgiye temel teşkil eden şey, duyu bilgisidir.

Bardağın içindeki kaşığın kırık gözükmesinin fiziksel bir yanılsama oluşunu, duyu verisi üzerine kurulan sezgisel bilgi ile anlarız. O yüzden son tahlilde bilginin kavramlaşması haline sezgisel bilgi denmektedir. Ancak bu sezgisel bilgi duyu bilgisi temeline yaslanır.

Biz bir şey hakkında konuştuğumuz zaman o şeyin duyu bilgisi veya tecrübe verilerinin dışına çıkıyor değiliz. Aksine geçmişte duyu deneyine konu olmuş bir şeyle ilgili olarak konuşmaktayız.