• Sonuç bulunamadı

2.1.2. Duygu

2.1.2.2. Duygu türleri

Normal olarak gelişim gösteren tüm bireylerin aynı temel duygulara sahip oldukları söylenebilir. Duygular farklı durumlara ve yaşantılara ilişkin bir tepki olarak meydana gelirler. Bununla birlikte her bireyin belli bir durum ya da olay karşısında farklı şeyler hissetmesi ve tepkisini de farklı bir tarzda ortaya koyması mümkündür. Örnek olarak ağlama oldukça güçlü bir duygusal tepki olarak düşünülür. Fakat ağlama tepkisi hem mutluluğa hem de üzüntüye ilişkin olarak ortaya çıkabilmektedir. Bebeği doğan bir kişi mutluluktan, bir yakınını kaybeden kişi üzüntüden ağlayabilir. Bu örnek duygusal tepkilerin ne kadar geniş bir yelpazede seyrettiğini gözler önüne sermektedir (San-Bayhan ve Artan, 2011, s. 217).

Duygular insan olmaya ilişkin olarak en başta gelen unsurlardan biri olarak kabul edilir. Bebekler dahil tüm insanların duyguları vardır. Bazı araştırmacılar mutluluk, öfke, üzüntü, korku, şaşkınlık ve tiksinti duygularının birincil duygular olduğunu ve bebeklerin yaşamlarının ilk birkaç haftasında bile yüz ifadeleri ile bu duygularını dışa vurduklarını belirtmektedir. Hatta bu temel duygular insanlarda ve primatlarda evrenseldir ve gerek yaşamda kalma gerekse yaşamı sürdürme açısından önemli işlevleri olan uzun bir evrimsel geçmişe sahiptir (Barnes, 2014, s. 246; Berk, 2013, s. 250; San-Bayhan ve Artan, 2011, s. 217). Yakın zamanda gerçekleştirilen bir çalışmada (Jack, ve diğ., 2014) bugüne kadar kabul edilenin aksine insanlarda mutluluk, öfke, üzüntü ve korku olmak üzere dört temel duygunun bulunduğu, şaşkınlık ve tiksinti duygularının sırasıyla korku ve öfke duygularının içinde yer aldığı sonucuna ulaşılmıştır.

2.1.2.2.1. Mutluluk. Mutluluk, temel duygulardan biri olarak kabul edilir. Psikoloji

alanyazınında “öznel iyi oluş” kavramıyla çok yakın anlamda kullanılan mutluluk duygusu insan yaşamı için olumlu bir duygu durumunu ifade etmektedir. Bu olumlu duygu şeması içinde temel duyguyu oluşturan mutluluğun, hoşnutluk, sevinç, zevk, haz ve coşku gibi birtakım olumlu duygu durum ya da hisle yakın ilişkili olduğu vurgulanmaktadır (Holder, 2012, s. 1). Goleman (2014) mutluluğu zevk çatısı altında ele almakta ve coşku, rahatlama, haz, sevinç, tatmin, eğlenme, gurur, heyecan, hoşnutluk vb. duygu durumlarıyla yakın ilişkili olarak tanımlamaktadır (s. 374).

Bakırcıoğlu (2012) mutluluğu bireylerde ortaya çıkan bedensel, zihinsel, toplumsal, duygusal ve cinsel gereksinmelerin doyurucu ve dengeli bir şekilde giderilmesi yoluyla hissedilen göreli yoğun duygu olarak tanımlamaktadır (s. 585). Diener, Scollon ve Lucas (2004) mutluluğun tanımına ilişkin tartışmaların çok uzun yıllardan beri devam ettiğini vurgulamakla beraber mutluluğu kişinin yaşam doyumu ve yaşamdan elde ettiği haz,

olumlu duygular, anlamlı olarak algılanan bir yaşam sürme hissi ve deneyimlenen hoşnutluk gibi çeşitli anlamlarda kullanmaktadırlar (s. 188). Mutluluk iyi olan, istenen, arzulanan durumlara denk gelme -şanslılık- ve böylece doyum davranışları üretmeye yol açan bir rahatlık duygusu olarak da tanımlanmaktadır (Güngör, 2009, s. 116).

2.1.2.2.2. Öfke. Çocuğun doğumundan itibaren gelişimin bütün evrelerinde en sık

rastlanan duygusal tepkilerden biri öfkedir (Kandır, 2004, s. 64). Bu yönüyle ele alındığında çocukların çok erken yaşlarda öğrendiği bir duygu olan öfke yoğun bir engellenme ya da acı çekmenin dışavurumudur (Güngör, 2009, s. 116). Öfke normal bir duygudur ve hafif bir hoşnutsuzluktan çok şiddetli bir kızgınlığa kadar değişebilir. Olaylar, deneyimler, düşünceler, hisler, tutumlar ve bazen bireylerin kendi davranışları öfke yaşamalarına neden olabilir. Bireylerin öfkeyi nasıl deneyimleyecekleri ve öfkeyle nasıl başa çıkacakları öncelikle aile içinde şekillenmektedir (Bartholomew ve Simpson, 2005, s. 2).

Öfke, aynı zamanda, kişinin kendisine ya da değer verdiği diğerlerine karşı şimdiye, geçmişe ya da geleceğe yönelik olarak algılanan tehdide karşı verilen bir tepkidir (Clausen, 2007) (akt. Carrion, 2012, s. 2). Soykan’a (2003) göre öfke “doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere verilen duygusal tepkidir” (s. 19). Öfke duygusu, onu ortaya çıkaran nedenler bağlamında da tanımlanabilir. Herhangi bir kişi engellendiğinde, haksızlığa uğradığında, duygusal ya da fiziksel olarak incitildiğinde, taciz edildiğinde, hayal kırıklığı yaşadığında, doğrudan veya dolaylı olarak saldırıya uğradığında öfke meydana gelmektedir (Kökdemir, 2004, s. 7).

Öfke tıpkı diğer duygular gibi son derece doğal ve evrensel bir duygudur. Öfkenin ifade edilişi ve kontrolü çok kritik bir önem taşır. Sağlıklı ve yapıcı bir şekilde ifade edilen öfke, yıkımdan ziyade, kişiler arası ilişkileri ve etkileşimi düzenleyebilen bir duygu olmaktadır. Bununla birlikte öfke, eğer kontrolden çıkıp yıkıcılık temelinde sergilenirse kişinin yaşamına, ilişkilerine ve çevresine ciddi zararlar verebilir. Öfkenin kontrol edilmesi, kişilerin hiçbir şekilde öfke duygusu yaşamamaları anlamına gelmez. Öfke kontrolü kişilerin öfkelerini doğru ve uygun bir şekilde ifade etme becerisi kazanmalarını öngörmektedir (Kökdemir, 2004, s. 7; San-Bayhan ve Artan, 2011, s. 225; Soykan, 2003, s. 19).

2.1.2.2.3. Üzüntü. Üzüntü, insan yaşamında çok önemli yeri olan bir duygu olarak

kabul edilmektedir. Üzüntünün oluşumu ve yoğunluğu hem bireysel açıdan hem de kültürden kültüre farklılıklar gösterebilmektedir (Iden, Ruths ve Hjørleifsson, 2015, s. 15). Üzüntü, yaşanan ya da algılanan herhangi bir aksiliğe karşı gösterilen sağlıklı ve normal bir tepkidir (Bowlby, 1980, s. 189). Aynı zamanda üzüntü, bireylerin yaşam doyumları üzerinde olumsuz etkileri bulunan ve rahatsızlığa yol açabilen temel duygulardan biri olarak kabul edilir (Zeman, Shipman ve Penza-Clyve, 2001). Üstelik üzüntü patalojik hale geldiğinde şiddetli depresyona yol açabilir (Goleman, 2014, s. 373).

Tanımsal açıdan ele alındığında Bakırcıoğlu (2012) üzüntüyü “istenilen bir şeyin gerçekleşmemesinden ya da olmaması istenen olaylardan doğan ruh tedirginliği” olarak betimlemektedir (s. 961). Goleman (2014) üzüntüyü, üzüntüye benzer ya da yakın ilişkili kavramlar çerçevesinde tanımlamaktadır. Bu tanımlamayla üzüntü; acı, keder, neşesizlik, kendine acıma, kasvet, melankoli, can sıkıntısı, yalnızlık ve umutsuzluk bağlamında ele alınmaktadır (s. 373).

2.1.2.2.4. Korku. Herhangi bir canlının yaşamda kalması ve genlerini sonraki

kuşaklara aktarması için, diğer temel duygulara nazaran, en önemli işleve sahip duygunun korku olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü evrimsel süreç, nesiller arasında genlerin taşınmasını kesmekle tehdit eden tehlikelere karşı savunma sistemlerinin başarılı bir şekilde geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu savunma sistemlerinin en önemlilerinden biri korku duygusudur (Eren, 2005; Öhman ve Mineka, 2001, s. 483). Korku, kişinin algıladığı, gördüğü veya düşündüğü tehdit içeren durumla ilişkili olan kişi, nesne ve olay karşısında gösterdiği doğal ve evrensel bir duygu durumudur (Köknel, 1998, s. 16). Korku duygusunun ortaya çıkması bir şeylerin yolunda olmadığı ve dikkatli olunması gerektiğine yönelik bir işarettir (Plotnik, 2009, s. 365).

Korku duygusunun canlıların varoluş sürecinde çok etkili bir mekanizmaya sahip olduğu açıktır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda bile belli düzeyde “korku” hala yaşamda kalmamıza ve yaşamımızı sürdürmeye yardımcı olur. Bununla birlikte korkunun, kişinin içinde bulunduğu olay ya da duruma değil, bu olay ya da duruma ilişkin olarak geliştirilen düşüncelere verilen bir tepki olduğu unutulmamalıdır. Korku günlük hayatın bir parçası haline geldiğinde yaşam çekilmez bir hale dönüşebilir. Yaşamsal açıdan gerekli olan korku ile yaşamı çekilmez kılan korkunun ayırt edilmesi önemlidir. Özellikle kişilerin yaşamı için olumsuzluklara neden olan korkularıyla baş edebileceklerinin farkında olmaları ve bu korku hissini ortaya çıkaran düşünce tarzlarının doğru olup olmadığını sorgulamaları

gerekmektedir (Gençöz, 1998, s. 9; Goleman, 2014; Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bülteni, 2016).