• Sonuç bulunamadı

Dünyaya gelen her çocuk, sadece anne ve babasını değil, aynı zamanda akrabaları, soyu ve sopunu da çok sevindirir. Çünkü her doğum ailenin, akrabanın, soyun ve sopun sayısını artırmaktadır; sayı artışıysa gücün, dayanışmanın artması demektir. Kazaklarda aileler, nüfuslarının çokluğu ölçüsünde kendilerini güçlü ve dayanıklı hissetmektedirler. Kazaklarda çocuk, Allah tarafından dünyaya getirildiği için, onun varlığı çok değerlidir, ister kız, ister oğlan olsun, onlar için farketmez. Çocuk; hayatın devamı, ailenin meyve verecek çi- çeği, karı kocanın neşe kaynağıdır. Bundan dolayı yaygın olan “Beşiksiz evde bereket yoktur”, “Çocuk, ailede ocağı tüttürür” sözleri de toplumun bu konudaki değer yargısını açığa vurmaktadır.

Kaynana, genç gelini hamile kalmasından itibaren kendi himayesine alarak, doğumun “kazasız, belasız” gerçekleşmesi için birtakım girişimlerde bulunur. Elti, yenge ve komşu hanımları toplayıp “gebe” merasimi düzenler toplanan hanımların hepsi saçılarını saçıp, geline iyi dilekte bulunur. Öte yandan nice yılların kazandırdığı deneylerle, gebe kadınlara sık sık hareket etmeleri, ağır şey kaldırmamaları, şişmanlamamaları, giyecek ve içeceklerine özen göstermeleri, sık sık yıkanmaları, temizlik kurallarına uymaları gibi tıbbın da desteklediği önlemler öğütlenmektedir.

Akıllı kaynana, gebe gelinin her zaman neşeli ve rahat olmasına imkan sağlar. Ona sürekli şaka yapar, fıkra anlatır. Ara sıra “gelinin gönlü” diye isimlendirilen gençlik eğlencesini düzenleyip, gelini için dombıra çaldırıp, şarkı söylettirir. Halkta “Gebe gelin ağlarsa, çocuk uyuz olarak doğar” denilen bir inanç vardır. Bunu göz önünde bulundurarak, üzücü haber olursa, gelin doğumunu yapana kadar duyurmamaya çalışır. Zamanında uyuyup, temiz hava alıp, hafif hareket etmesini ister.

Kazakların inandığı bir takım “analojik” özlü eylemler vardır ki, gebe kadından bunlardan kaçınması ya da bunları yerine getirmesi istenir. Gebe kadın; köpeğe “git” diyemez, aksini yaparsa doğum zamanında zorlanabilir. Urgan yapmaz, aksini yaparsa, doğum sırasında bebek göbek bağına sarılabilir yükü paketleyemez, kabın ve çuvalı kapatmasına izin verilmez, onları çözemez, çıkartamaz, deve etini yiyemez, yediği takdirde

96

30 kadın çocuğunu 9 ayda değil, 12ayda doğurur. Akşamları tek başına evde kalamaz, dışarı çıkamaz vb. 97

Bu kaçınmaların temelinde, anne ile karnındaki çocuğun arasında, sıkı bir yazgı birliği, bir özdeşlik olduğu görüşü yatmaktadır. Fikir çağrışımları ve “analojik” düşünceyle beslenen bu tür kaçınmalar, sadece geleceğin annesinin davranışlarını değil, aynı zamanda onun yakınlarını da ilgilendirmekte, giderek grubun benimsediği ve uyguladığı birer kaçınma kalıbı durumuna gelmektedir.

Yukarıda bahsedilen uygulamaların, adetlerin İslâm dini ile ilgisinin olmadığını belirtmeliyiz. Bu uygulamalar din ile alakalı olmasa da Kazak halkı bunları yapmadığı takdirde günaha düşeceğine inanmaktadır. Oysa bu tür inançların dinde yeri yoktur, dolayısıyla terk edilmesi gereken âdetler olarak değerlendirilmelidir.

Yukarıda sayılanların dışında birtakım uygulamalar vardır ki, bunlar da aynı çıkış noktasından kaynaklanan ve istekle yüklü olanlardır.

Kaynana “Bebeğin ay gibi güzel olsun” diye aylı gecede gelini gölde yıkatır. Ay güzel olsa da sıcak olmadığını düşünüp gölün kenarından ot koparıp, onu evde yanan ateşe bırakır. Dilimizdeki “Ay gibi güzel, ateş gibi sıcak olsun” denilen iyi dilek bundan kalmadır. Gebe kadın; aya, gökyüzüne bakar, güzel kimselere bakar, gül koklar, elma, kayısı, erik, üzüm yer, şarkı ve müzik dinler.

Yaygın bir inanç da, çocuğun ana karnında ilk oynadığı sırada, annenin baktığı, gördüğü, yediği, dinlediği nesnelerin etkileyici gücünün çok daha yoğun ve belirleyici olmasıdır. Çünkü çocuğun oluşumu, o anda başlamış sayılmaktadır.

Nasıl gebe kadının yediği içtiği şeylerin, baktığı kimse ve hayvanların karnındaki çocuğu etkileyeceği tasarımı ve inancı varsa, çocuğun göbeği ve eşi ya da “sonu” arasında da aynı inanç söz konusudur. Onun içindir ki, doğan çocuğun göbeği ve eşi birtakım işlemlerden geçirilir. Çocuğun geleceğini, ilerdeki uğraşını ve işini etkileyeceği inancıyla göbek gelişigüzel atılmaz. Çocuğun göbeği, her zaman kendi evinin etrafında dolaşmasın, uzaklara gidip dünyayı görsün diye dağın belinden aşırarak gömülür, okumuş aydın bir insan olsun diye kitabın içine saklanır. Kız çocuğun göbeği; “evin kutu” olsun diye ocağın altına gömülür. Dilimizde “kindik kesken jer” (göbeğin kesildiği toprak), “kindik kanı tamğan jer” (göbeğin kanının damladığı toprak) gibi kıymetli sözler bu gelenekle ilişkilidir. Çocuğun “eşi” ya da

31 “sonu”na da çocuktan bir parça, hatta çocuğun kendisi gözüyle bakıldığı için, doğumdan sonra genellikle “eş” temiz bir beze sarılarak bir yere gömülür.98

Buradaki göbekle ilgili örf ve âdetler inanç bakımından insanların kafasına bazı sıkıntılar sokmaktadır. Göbek kesildiği an bu işlemlerden geçmesi zorunlu bir hale dönmüş gididir. Yoksa İslâm geldiğinde hep insanları zor duruma sokan onlara sıkıntı veren asılsız örf âdetleri ortadan kaldırmıştır. Yine hadiste diyor ki: “Allah Rasulü, (Ebû Musa ve Muaz bin

Cebel‟i Yemen‟e tebliğe gönderirken Ģöyle nasihat etti.) “KolaylaĢtırınız, güçleĢtirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”99

Göbeği kesen hanım bu çocuğun “kindik şeşe” (yani göbek anne)si olur. Göbek annesi doğum yapan hanım için özel olarak bir koyun keser, etini pişirir ve getirir. Kırk gün olana kadar ona bakar, bütün işlerine yardım eder. Yani doğan çocuğa zıbın giydirir. Çocuk büyüyüp adam olana kadar göbek annesi onunla kendi çocuğu gibi ilgilenir. Çocuğun öz anne ve babası, göbek annesinin istediği bir şeyi hediye eder. Çocuk büyüdükten sonra göbek annesine “kindik keser” adı verilen hediyeyi sunar, kendi annesi gibi sevip sayar.

Yeni doğan bebeği ilk kez sabunla yıkar. Önce dilini yutmaması için çocuğun dilini biraz çeker. Yıkarken kafasından başlayıp yavaşça ayaklarını suya indirir, vücudunu alıştırır. Tüm vücudunu iyice yıkar. Yıkadıktan sonra göbek bağına koyun yağı sürer, kundaklayıp annesinin yanına yatırır.100

Yeni doğum yapmış hanım için sağlıklı, semiz koyun kurban edip, etin suyundan içirir. Dizine özel kap diker, ayaklarına deriden ayakkabı giydirir, sıcak elbise giydirir, evi her zaman sıcak tutar, elini soğuk suya sokturmaz. Yeni doğurmuş hanımın esneyen karnını eski haline getirmek için belini bir bezle sımsıkı sarar.

Doğum, kadının bünyesinde önemli bir sarsıntı meydana getirdiği için, kadın belirli bir süre dinlenmek gereksinimindedir. Kazak geleneğinde doğumdan sonra yatakta kalma süresi kırk gündür.

Benzer Belgeler