• Sonuç bulunamadı

2- AraĢtırmanın Metodu ve Kaynakları

2.6. Doğrudan Nifak veya Nifak Alameti Olarak Belirtilen

Bu baĢlık altında iĢlenmesi münafıklık olarak ifade edilen yada nifak alameti olarak ortaya konan amellerin belirtildiği hadislere yer verilmiĢtir.

-

- … Bana Abdullah Ġbnu Cebr haber verip Ģöyle dedi: Ben Enes (r.a.) den iĢittim: Nebî (s.a.) Ģöyle buyurmuĢtur: “Ġmanın alameti Ensarı sevmek, münafıklığın alameti ise Ensara düĢmanlık beslemektir.”158

Buharî‟nin aynı konuda Berâ b. Âzib(r.a.)‟ den aktardığı rivayet ise Ģöyledir: Ben Nebî(s.a.)‟ den iĢittim, ya da Nebî(s.a.) Ģöyle dedi: “Ensar ki onlara mümin olandan baĢkası muhabbet beslemez, münafıktan baĢkası da buğzetmez. Kim onları severse Allah da onu sever, kim de onlara düĢmanlık beslerse Allah‟ da düĢmanlık besler.”159

Ele alınan birinci hadiste Ensarı sevmek iman alameti, onlara düĢmanlık beslemek ise nifak alameti olarak ortaya konmakta, ikinci hadiste ise Ensarı ancak mümin olanın seveceği onlara düĢmanlık besleyenin ise münafıktan baĢkası olmayacağı ifadeleri yer

156 Meali:“ … artık kim Allah‟a ve Rasulüne isyan ederse ona içinde ebedi kalacağı cehennem ateĢi

vardır”

157 Diğer ayetler için bkz.Ġbn Teymiyye, Kitâbü’l- Ġman, 54. 158 Buhârî, Ġman,10; Müslim, Ġman, 128; Nesâî, Ġman 19.

almaktadır. Ensarı sevmek iman alametidir ve onları müminler sever. Bu konu zaten Ģüphe götürmez bir gerçektir. Ancak Ensara düĢmanlık beslemek münafıklıkla hangi yönden bağlantılıdır. Bu husus konumuzu ilgilendirmektedir.

Nevevî ilk hadisin Ģerhinde benzer baĢka rivayetler aktarmakta, özellikle Hz. Ali‟nin rivayet ettiği hadis ile konuyu açıklamaya çalıĢmaktadır. Bu hadiste Hz. Ali(r.a.) Ģöyle söylemiĢtir: “Taneyi yaran ve canlıları yaratan Allah‟a yemin olsun ki Rasülullah bana „Beni(Hz. Ali‟yi) müminden baĢkası sevmez, münafıktan baĢkası da bana buğz etmez‟ cümlesini ezberlememi tavsiye etti.” Bu hadis rivayet edildikten sonra Ensarın ve Hz. Ali‟nin Ġslâm‟a yaptığı hizmetler ve fedakârlıklar sıralanmakta, daha sonra Hz. Ali‟nin yukarıda zikredilen rivayetinden hareketle Ensarı sevmenin imanın ortaya çıkmasına, onlara buğz etmenin ise nifaka ve gönlün fesadına delil olacağı ortaya konmuĢtur.160

Ġbn Hacer bu hadiste imanın Ensarı sevmeyle özdeĢleĢtirildiğini, bunun ise iki Ģekilde ele alınabileceğini ifade etmektedir. Birincisi: “Ensarı ancak mümin olan sever ve ancak münafık olan onlara buğzeder” ifadesinin mübalağa için olabileceğini belirtmektedir. Ġkinci olarak, onlara ancak münafık buğzeder Ģeklinde bir ifade gerçek anlamda alınsa bile, bunun Allah Rasülüne ve Muhacirlere yardımdan dolayı onlara buğz edenleri kapsayacağını belirtmektedir. Bu açıklamayla ilgili olarak da Ensar sevgisinin ancak müminde olacağı, kendisinde bu sevgi bulunmayanın ise imanının nefyi konusunda hüküm verilemeyeceğini belirtir. Mümin kiĢi Ensarı sever mümin olmayan ise sevmez. Sevmeyen mümin olmaz denemez. Yine Ensara düĢmanlık besleyenin nifakı hakkında ise lafzın zahirinin bunu gösterdiği ancak buradaki muradın o olmadığını belirtir. Ancak Allah Rasülüne yardımdan dolayı onlara düĢmanlık besleyen münafık olur demektedir. Yapılan bu açıklamanın devamında Müslim ve Ahmed‟den yapılan farklı iki rivayette Ensarı sevenin mümin oluĢuna onlara düĢmanlık besleyenin ise münafık oluĢuna dair bilgi vardır. Ġbni Hacer bunu da burada belirtilen durumun uyarı ve kınama maksadıyla ortaya konduğunu, imanını izhar eden kiĢinin ise münafık olarak nitelenemeyeceği Ģeklinde açıklar.161

Aynî buradaki mutlak ifadenin Ensarı sevmenin önemini belirtmek için olduğunu

160 Nevevî, a.g.e. II, 64 161 Ġbn Hacer, a.g.e. I. 63.

ifade etmektedir. Ayrıca Ensara düĢmanlık besleme ile ilgili ifadenin, konunun açıklanması ve pekiĢtirilmesi için olduğunu belirtir. Devamla “buradaki asıl maksat Ensarı sevmeye, genel anlamda da halifeleri, aĢere-i mübeĢĢereden geri kalanları, muhacirleri ve hatta tüm ashabı dine olan hizmetlerinden ve öncülüklerinden dolayı sevmeye teĢviktir. Böylece onları sevmek imana, onlara düĢmanlık beslemek ise münafıklığa yöneltir” demektedir.162

Bu hadislerle ilgili açıklamalar ele alındığında Ensarı Rasülullah‟a yardım ettiklerinden dolayı sevmenin iman alameti olacağı çünkü ancak mümin olanın Ensarı seveceğini anlarız. Ensarı sırf Ensar olarak sevmek iman alameti, yine onlara sırf Ensar olduklarından dolayı buğzedip, düĢmanlık ve kin beslemek de nifak alameti olarak karĢımıza çıkmaktadır.

-

- Ebû Hureyre (r.a.) den Nebî (s.a.) Ģöyle buyurdu: “Münafığın alameti üçtür: KonuĢtuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir Ģey emanet edildiğinde ihanet eder.”163

Nevevî, bazı âlimlerin bu hadiste bir iĢkâl olduğunu söylediklerini aktararak burada bir iĢkâl olmadığını çünkü burada sayılan amelleri iĢleyenlerin, iman ettikten ve bunu da dilleriyle ikrar ettikten sonra küfürlerine ve nifaklarına hükmedilemeyeceğini belirtir. Bu konuda Hz. Yusuf (a.s.)‟ un kardeĢlerinin hadiste zikredilen hasletlerin hepsini taĢıdıkları halde küfürle ve nifakla vasfedilmemiĢ olmalarını delil getirir. Nevevî, zikredilen özellikleri taĢıyan kiĢilerin âlimlerin çoğu tarafından „münafıklara benzeyen ve onların ahlaklarıyla ahlaklanan kiĢiler‟ olarak anlaĢıldığını belirtir. Ayrıca bu özellikleri sürekli olarak değil de nadir olarak yapanların yukarıdaki i açıklamanın dıĢında olacağını beyan eder. Ayrıca bu konuda Tirmizî‟ nin bu tür kiĢilerle ilgili küfür manasında değil de amelde münafık olduklarını kabul ettiğini belirtir. Hattabî‟ nin burada zikredilen durumun hakiki nifaka düĢme konusunda müminleri sakındırmak için geldiğini yine Rasülullah‟ın genel

162 Aynî, a.g.e. I, 246,247.

bir uygulaması olarak belli bir kiĢiyi kastettiği ama ismini zikretmediği görüĢünü de Nevevî kaydetmektedir.164

Ġbn Hacer de Nevevî‟ nin yukarıda zikredilen açıklamalarına yer verir. Yine Kirmânî‟ den bu özelliklerden yalanı alıĢkanlık haline getiren bunu sıradanlaĢtıran kiĢinin çoğunlukla itikadı bozuk bir kiĢi olduğu görüĢünü aktarır.165

Buhârî, yukarıdaki hadise benzer bir hadisi Abdullah b. Amr‟dan rivayet eder. Bu hadiste farklı olarak dördüncü bir özellik belirtilmiĢ ve bu özellikleri üzerinde taĢıyan kiĢinin halis, saf münafık olacağı uyarısında bulunulmuĢtur. Bu hadis Ģöyledir: Abdullah b. Amr‟dan Nebi (s.a.) Ģöyle buyurmuĢtur. “ġu dört Ģey kimde bulunursa saf münafık olur: O özelliklerden bir özellik de kim de bulunursa terk edinceye kadar kendisinde nifaktan bir özellik bulunmuĢ olur: Kendisine birĢey emanet edildiğinde ihanet eder, konuĢtuğunda yalan söyler, ahitleĢtiğinde ona uymaz, düĢmanlık beslediğinde haddi aĢar.”166

Nevevî bu hadisle ilgili olarak „halis münafıktır‟ ifadesinin münafığa Ģiddetle benzer Ģeklinde anlaĢılabileceğini belirtir.167

Ġbn Hacer münafığın alametlerini belirten ve üç haslet zikreden hadis ile bulunduğu kiĢinin halis münafık olduğu belirtilen dört özellikle ilgili hadisin muarız olmadığını, sayılan üç özelliğin münafığın alametlerinden olduğu, dördüncüsüyle birlikte ise kastedilenin kâmil manada nifak olduğunu vurgulamıĢtır.168

Yalancılık, emanete ihanet ve ahde vefasızlık gibi müslümanın taĢıması Ģiddetle sakındırılan bu özellikler nifak alameti olarak zikredilmiĢtir. Sayılan özelliklere sahip kiĢilerin münafıkların özelliklerini taĢıdığı ve böyle kiĢilerin bazı âlimler tarafından itikâdî anlamda değil amel yönünden münafık kabul edildiklerini zikretmek gerekir. Bu vasıfların tümünü bir müslümanın üzerinde taĢımasının da itikadî yönden onun zayıf bir durumda olduğunu ortaya koyduğu bir gerçektir. Yani yalancı, hain, vefasız, azgın ve zorba bir müslüman, müslüman ismini pek de hak ediyor gibi görünmemektir.

164 Nevevî, a.g.e. II, 46- 48.

165

Ġbn Hacer, a.g.e. I, 89- 91.

166 Buhârî, Ġman, 24, Mezalim, 17; Müslim, Ġman, 106. 167 Nevevî, a.g.e. II, 47.

2.7. Değerlendirme

Ġman amel münasebetine dair Sahîh-i Buhârî‟den tespit edilen ve amellerin imani hususlara doğrudan etkisini ortaya koyan hadis-i Ģerifler incelendiğinde genel hatlarıyla Ģu noktalar ortaya çıkmaktadır:

1. Hayâ imandan bir Ģubedir.

2. Ensarı sevmek iman alametidir ve müminden baĢkası da Ensarı sevmez. Ensarı sevmemek nifak alametidir ve Ensara münafıktan baĢkası buğzetmez.

3. KiĢi Allah Rasülünü babasından, çocuğundan ve diğer bütün insanlardan daha çok sevmediği ve kendi için istediğini mümin kardeĢi için de istemediği müddetçe iman etmiĢ olmaz.

4. KiĢi büyük günahları mümin olduğu halde iĢlemez, bu günahları iĢlerken iman kendisinden sıyrılır.

5. Namaz, oruç, zekât gibi ibadetler iman içerisinde zikredilmiĢtir.

6. Yağmurun yağması gibi hususları Allah‟ın takdirine ve gücüne bağlamak imandandır. Bunları Allah‟tan baĢkasına bağlamak küfrü gerektirir.

7. Muhatabını kendisinden emin kılamayan, ona eziyet eden iman etmiĢ olmaz. 8.Müslümana sövmek fâsıklık, onunla savaĢmak küfür olarak nitelendirilmiĢtir. 9. Ġkindi namazını terk etmek, küfür gibi amelleri boĢa çıkaran bir iĢtir.

10. Babasından baĢkasına nesep iddiasında bulunmak küfür, mensup olmadığı bir topluluğa ait olduğunu iddia etmek de cehennemi gerektirecek bir fiil olarak belirtilmiĢtir.

11. Müslümanın baĢka bir müslümanı kâfir ya da fâsık diye vasfetmesi eğer karĢısındaki kiĢide bu özellikler bulunmazsa fısk veya küfür vasfının kendisine dönmesini

gerektirir.

12. Dinde bidat çıkaranlar ve dini değiĢtirenlerin cennete girmelerine izin verilmeyecek ve onlar oradan kovulacaklardır.

13. AnlaĢmalı bir zimmîyi öldüren kâfirler gibi cennete giremeyecek, onun kokusunu dahi alamayacaktır.

14. Emre itaat düĢüncesiyle kendini ateĢte yakmak küfür gibi ebedi cehennemi gerektiren bir husus olarak bildirilmiĢtir.

15. Ġnsanlara yönetici olarak atanıp onların hayrı için çalıĢmayan, onları aldatan ve mallarını haksız yere gasbedenler kâfirler gibi cennet kokusu alamayacaklar ve cennet onlara haram kılınacaktır.

16. Yalancılık yapmak, emanete ihanet, sözünde durmamak ve düĢmanlıkta haddi aĢmak nifak alameti olarak bildirilmiĢ, sayılan bu özelliklerin tümünü üzerinde taĢıyanlar da halis münafık olarak adlandırılmıĢtır.

Yukarıda sayılan maddeler göz önüne alındığında bu hususların iman, küfür veya nifakla doğrudan alakalı ameller olduğu görülür. Bunlar ve bunlara benzer baĢka hadisler ameli imandan bir cüz olarak kabul edenler tarafından görüĢlerine delil olarak ortaya konmuĢtur. Ameli imandan bir cüz olarak kabul etmeyenler ise bu hadisleri yorumlamak cihetine baĢvurmuĢlardır. Hadis Ģârihleri de yukarıdaki açıklamalarından da görüleceği üzere bu ikinci gruba dâhil olmuĢlar ve yukarıda zikredilen hususları genel olarak Ģu Ģekillerde yorumlamıĢlardır.

1. Ameller imandan ayrı değildir ancak onun hakikati ile değil kemali ile açıklanır. 2. Büyük günah iĢleyen kiĢilerin kâfir ya da münafık olmayacakları kabul edilir. 3.Büyük günah iĢleyenlerin cehennemde ebedi kalacaklarına dair hadislerin genellikle bunları helal sayarak iĢleyen kiĢileri kapsadığı ifade edilmiĢtir.

büyüklüğünü ve çirkinliğini ortaya koymak için getirildiği açıklaması çokça yapılmıĢtır. 5. Yapılan bazı iĢlerden dolayı kâfir ya da münafık olunacağına dair hadisler genellikle, kâfirlerin ya da münafıkların özelliklerini taĢıma Ģeklinde yorumlanmıĢtır.

6. Sâlih amelleri terk eden ve büyük günah iĢleyen kiĢilerin, kâfir olmamalarından dolayı cehennemde ebedi kalmayacakları ancak bu kiĢilerin iĢledikleri günaha mukabil cehennem azabıyla cezalandırılacakları ya da cennete bu tür günahları iĢlememiĢ diğer Müslümanlardan daha sonra girebilecekleri hususu da hadislerin açıklamalarından anlaĢılmaktadır.

Ġman- amel münasebetini iĢleyen hadisleri incelediğimiz bu bölümün sonunda ulaĢtığımız kiĢisel sonuçları Ģöylece özetleyebiliriz:

Ġman, asıl olarak kalp ile tasdikten ibaret bir inanç konusu olması sebebiyle amel imandan bir cüz değildir. Ancak dinimizin yapılmasını emrettiği ibadetleri yerine getirmek bizim müslümanlığımızın göstergesi olması bakımından Ģarttır. Ġbadetler içinde de namaza özel bir önem vermek gerektiği anlaĢılmaktadır. Ġlgili hadisin açıklamasında, Tirmizî‟den nakledilen ve ashabın terkini küfür olarak nitelendirdiği tek ibadetin namaz olduğunu ortaya koyan haber konunun önemini göstermektedir.

Büyük günahları helal sayarak iĢlemek kiĢinin dinden çıkması, küfre düĢmesi için yeterli bir sebeptir. Helal saymaksızın büyük günahları iĢlemek ise kiĢiyi kamil imandan uzaklaĢtıran ve cehhennemde azab görmesine sebep olacak bir durumdur. Özellikle zina, hırsızlık, içki içme, çapulculuk gibi en büyük günahları iĢleyenlerle ilgili imanlarının sıyrılacağına dair Ģiddetli uyarı konunun hassasiyetini ortaya koymaktadır. Kamil müslüman hem kendini ilgilendiren hem de toplumsal sonuçlar doğuran büyük-küçük her türlü günahtan uzak durmalıdır.

SONUÇ

Ġman- amel münasebetine dair ilk devirlerden beri çeĢitli görüĢler ileri sürülmüĢ, bu konuda kelâm mezheplerinin çok farklı görüĢleri ortaya çıkmıĢtır.

Ġlk dönem hadis ravileri ve musannifler ile daha sonraki dönemlerde bu hadisleri Ģerh eden hadisçiler arasında yorum farkı olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Hadis ravileri ve musanniflerin derledikleri hadislerde genellikle ameli doğrudan imana dâhil etme, amelleri terk eden, büyük günah iĢleyen kiĢilerle ilgili tehdit içeren ifadeleri doğrudan hadisin zahirine hamletme eğilimi göze çarparken, daha sonraki dönemlerde bu ifadelerin Ģârihler tarafından daha yumuĢak yorumlarla ele aldığı görülmektedir. Bu durumun sebebi ayrı bir araĢtırma konusu olmakla birlikte âlimlerin yaĢadıkları dönemin ayrıca siyasi ve sosyal durumun da yorumlarda etkili olabileceği kanaati hâsıl olmaktadır.

Genel bir değerlendirme yaptığımızda hadisçilerin Ehl-i Sünnet kelâmcılarından imanın tanımı konusunda farklı düĢündüklerini görüyoruz. Ehl-i Sünnet kelâmcıları imanı kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olarak ifade ederken, hadisçiler ameli imana dâhil ederek, imanı kalbin tasdiki, azalarla amel ve dilin tasdiki olarak tanımlamıĢlardır.

Sâlih amelleri terk eden ve büyük günah iĢleyen kiĢiler ile ilgili olarak ise hadisçilerin Ehl-i Sünnet kelâmcılarından farklı yorumlar yapmadıkları da ortaya çıkmaktadır.

Yaptığımız bu çalıĢma iman-amel münasebeti hakkındaki görüĢü belirgin Ģekilde ortaya çıkan Buhârî‟nin Sahîh‟i ile sınırlı tutulmuĢtur. Ayrıca belirlenen konunun sınırlarının dıĢına taĢmaması için iman ile ilgili bütün konulardaki hadisler ele alınıp araĢtırılmamıĢ, sadece iman, küfür ve nifaka taalluk eden amellerle ilgili hadisler incelenerek bunlar çerçevesinde iman- amel münasebetine dair genel görüĢlerin aktarılmasına çalıĢılmıĢtır.

Yaptığımız bu sınırlı çalıĢmaya ilave olarak Kütüb-i Sitte‟nin ve elimizdeki Kitâbü‟l-Ġman‟ların taranması suretiyle tespit edilecek olacak hadislerin imanın

artması ve eksilmesi, imanın mahiyeti vb. yönlerden incelenmesi suretiyle hazırlanacak daha kapsamlı bir çalıĢmanın hadis alanında faydalı olacağı kanaatindeyiz. Ayrıca hadisçiler ve itikâdî mezhepler arasındaki görüĢ farklılıkları hakkında da özellikle iman konusunda daha geniĢ bir araĢtırmanın yapılması da bir ihtiyaç olarak görünmektedir.

KAYNAKÇA Kur’ân-ı Kerîm.

Ahmed b. Hanbel,Ebû Abdullah(241/855), el-Müsned, I-VI, 2. baskı, Çağrı Yay. Ġstanbul. 1992.

Alper, Hülya, “Münafık”, DĠA, XXXI, Ġstanbul, 2006.

Âmir Abdullah Fâlih, Mu’cemu Elfâzı’l- Akîde, Mektebetü‟l Âbikân, Riyad, 1996. Ayni, Mahmûd b. Ahmed Bedruddîn(855/1451), Umdetü’l- Kârî ġerhu Sahîhi’l-

Buhârî, I- XXV, 1. bs. Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmiye, Beyrut, 2001.

Bardakoğlu, Ali, Ġlmihal, I-II, TDV, Ankara, 2005

Beğâvî, Ebû Muhammed Huseyn b. Mes‟ud(516/1122), Meâlimü’t-Tenzîl, I-VIII, Dar-u Taybe, Riyad, 1988.

Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el- Huseyn(458/1066), ġüabü’l- Ġman, thk. Muhammed b. es-Saîd b. Besyûnî Zağlûl, I, -IX. Dâru‟l- Ġlmiye, Beyrut, 2000. Buhâri, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ġsmaîl(256/870), el-Câmiü’s-Sahîh, I-IV, Çağrı Yay. Ġstanbul, 1992.

Çelebi, Ġlyas, “Mu‟tezile”, DĠA, XXXI, Ġstanbul, 2006.

Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-EĢ‟as(275/889), es-Sünen, I-V, 2. bs. Çağrı Yay. Ġstanbul, 1992.

Ebû Hanîfe, Numan b. Sâbit(156/773), el- Âlim ve’l- Müteallim, Mustafa ÖZ, ĠFAV, Ġstanbul, 1992.

Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm(224/839), Kitâbü’l- Ġman, Mektebetü‟r- Maârif, Riyad, 2000.

EĢ’arî, Ebu‟l- Hasen Ali b. Ġsmâîl(330/942),el- Ġbâne an Usûli’d- Diyâne, 1.bs. Dâru ibn Zeydûn, Beyrut, tsz.

--- Makâlâtü’l- Ġslâmiyyîn ve Ġhtilâfü’l- Musallîn, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, 1. bs., Mektebetü‟n-Nahdati‟l-Mısriyye, Kâhire, 1950.

Ġbnü’l- Cevzî, Cemalüddin Ebû‟l Ferec Abdurrahman b. Ali(597/1201), Nüzhetü’l-

A’yün en-Nevâzır fî Ġlmi’l-Vücûh ve’n-Nezâir, 3. bs. Müessesetü‟r-Risale, Irak,

1987.

--- Kitâbü’l-Mevdûât mine’l-Ehâdîsi’l-Merfûât, I-IV, Mektebetü Edvâü‟s- Selef, Riyad, 1997.

Ġbn Ebî ġeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed(235/850), Kitâbü’l- Ġmân, 2. bs. Mektebetü‟l- Ġslâmî, thk. Muhammed Nâsıruddîn Elbanî, Beyrut, 1983.

Ġbn Hacer el- Askalanî, Ahmed b. Ali(852/1448), Fethu’l-Bârî bi ġerhi Sahîhi’l-

Buhârî, I-XIII, Daru Ma‟rife, Beyrut, 1959.

Ġbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed(456/1064), el- Fasl fi’l- Milel ve’l-Ehvâi

ve’n-Nihal, I-V, Dâru‟l-Ceyl, Beyrut, tsz.

Ġbn Mâce, Ebû Abdillâh Abdurrahmân(273/887), es-Sünen, I-II, 2.baskı, Çağrı Yay. Ġstanbul, 1992.

Ġbn Manzûr, Ebu‟l-Fazl Cemalüddin Muhammed b. Mükerrem b. Ali(711/1311),

Lisânü’l- Arab, I-VI, Dâru‟l-Ma‟rife, Kâhire, tsz.

Ġbn Mende, Ġshak b. Yahyâ(395/1005), Kitâbü’l- Ġmân, thk. Ali b. Muhammed el Fakıhî, I-II, 2. bs. Müessesetü‟r-Risale, Irak, 1985.

Ġbn Teymiyye, Ahmed b. Abdilhalim Takıyyü‟d-Dîn(728/1328), Kitâbü’l-Ġman, Dâru Ġbn Haldûn, Ġskenderiye, tsz.

Kirmânî, Muhammed b. Yusuf(786/1384), el- Kevâkibü’d- Derârî fî ġerhi Sahîhi’l-

Koçyiğit, Talat, Hadisçiler ile Kelâmcılar Arasındaki MünakaĢalar, 2. bs.TDV. Yay. Ankara, 1989.

Mâlik b. Enes, (179/796), el-Muvatta’, I-II, 2. bs. thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay. Ġstanbul, 1992.

Mâtürîdî, Ebû Mansur Muhammed(333/945), Kitâbü’t- Tevhîd, terc. Hüseyin Sûdî Erdoğan Hicret Yay. Ġstanbul, 1981.

Muhammed Fuâd Abdülbâkî, el-Mu’cemü’l-Müfehras Li Elfazı’l-Kur’âni’l-Kerîm,

El-Mektebetü‟l-Ġslâmiyye, Ġstanbul, 1982.

Müslim b. Haccâc, Ebu‟l- Huseyn (261/875), el-Câmiu’s-Sahîh, I-III, 2. bs. ,Çağrı Yay. Ġstanbul,1992.

Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmeds b. ġuayb(303/916), Sünenü‟n- Nesâî, I-VIII, Çağrı Yay. Ġstanbul,1992.

Nevevî, Ebû Zekeriyâ Muhyiddîn b.ġeref(676/1278), el- Minhâc ġerhu Sahîh-i

Müslim b. el Haccâc, I-XVIII, 1. bs. el-Matbaatü‟l-Mısriyye bi‟l-Ezher, Mısır. 1929.

--- el-Leâli’l-Mesnûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa, I-II, Dâru‟l-Ma‟rife, Beyrut, tsz. Râgıb el-Ġsfehânî, Ebû‟l- Kâsım Abdullah b. Muhammed(502/1109), el- Müfredât fî

Ğaribi’l- Kur’ân, I-II. Mektebetü Nezar Mustafa el-Bâz. tsz.

Sâbûnî, Nureddin Ahmed b. Mahmud(580/1184), el-Bidâye fî Usuli’d-Dîn

(Mâtürîdîyye Akâidi) trc. Bekir TOPALOĞLU, 5. bs. DĠB. Yay. Ankara, 1995.

Sinanoğlu, Mustafa, “Ġman”, DĠA, XXII, Ġstanbul, 2000. --- “Ġslâm”, DĠA, XXIII, Ġstanbul, 2001.

--- “Küfür”, DĠA, XXVI, Ankara, 2002.

Sülün, Murat, Kur’an-ı Kerîm Açısından Ġman-Amel ĠliĢkisi, 2.bs. Ensar NeĢriyat, Ġstanbul, 2007.

ġehristânî, Ebû‟l-Feth Muhammed b. Abdilkerîm(548/1153), el- Milel ve’n-Nihal,

I- II, Dâru‟l-Ma‟rife, Beyrut, 1993.

Lâlekâî, Ebû‟l-Kasım Hibetullah b. Hasan b. Mansûr et-Taberî(418/1027), ġerhu

Usûli Ġtikâdi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâa, I-IV, Thk, Ahmed Saîd Hamerân, 2. bs. Daru

Taybe, Riyad, 1990.

Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevra(279/892), es-Sünen , I-V, Çağrı Yay. Ġstanbul, 1992.

Topaloğlu, Bekir, “Mâtürîdî”, DĠA, XXVIII, Ankara 2003. Uludağ, Süleyman, “Amel”, DĠA, III, Ġstanbul, 1991.

Wensinck, A.J(1939), el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzı’l-Hadîsi’n- Nebevî (Concordance), I-VIII, Brill, Leiden 1936.

HADĠSLERĠN ALFABETĠK FĠHRĠSTĠ

Sayfa No

21