• Sonuç bulunamadı

İman, küfür ve nifaka taalluk eden amellerle ilgili hadislerin incelenmesi (Sahîh-i Buhârî özelinde)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İman, küfür ve nifaka taalluk eden amellerle ilgili hadislerin incelenmesi (Sahîh-i Buhârî özelinde)"

Copied!
79
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

HADĠS BĠLĠM DALI

ĠMAN KÜFÜR VE NĠFÂKA TAALLUK EDEN

AMELLERLE ĠLGĠLĠ HADĠSLERĠN ĠNCELENMESĠ

(SAHÎH-Ġ BUHÂRÎ ÖZELĠNDE)

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. BĠLAL SAKLAN

Hazırlayan

Ramazan ġAHĠN

(2)

I

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa No Bilimsel Etik Sayfası ...

Tez Kabul Formu ... ÖNSÖZ ... III IV V Özet ... Summary …... KISALTMALAR ……... IV VII VIII

GĠRĠġ

1- AraĢtırmanın Konusu ve Amacı ... 1

2- AraĢtırmanın Metodu ve Kaynakları ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ĠLGĠLĠ KAVRAMLAR VE ĠMAN AMEL MÜNASEBETĠ

1.1. Ġlgili Kavramlar 3 1.1.1. Ġman ………... 3 1.1.2. Ġslam ………... 4 1.1.3. Küfür ………... 5 1.1.4. Nifak ………... 6 1.1.5. Fısk ………... 7 1.1.6. Amel ………... 7

1.2. Ġman- Amel Münasebeti 8 1.2.1. Ġtikadî Mezheplerde Ġman- Amel Münasebeti ... 8

1.2.1.1 Ehlisünnet Kelamcılarına Göre Ġman Amel Münasebeti ... 8

1.2.1.2 Ehlisünnet DıĢındaki Kelamcılara Göre Ġman- Amel Münasebeti ………. 10 1.2.1.2.1. Cehmiyye... 10 1.2.1.2.2. Kerrâmiyye... 11 1.2.1.2.3.Zeydiyye ... 11 1.2.1.2.4.Hâriciyye ... 11

(3)

II 1.2.1.2.5. Mu’tezile ... 12 1.2.1.2.6. Mürcie ... 13 1.2.2. Hadisçilere Göre Îmân- Amel Münasebeti ... 14 1.2.3. Değerlendirme ……….….

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

HADĠSLERDE, ĠMAN, KÜFÜR VE NĠFAKA TAALLUK ETTĠĞĠ BELĠRTĠLEN AMELLER

19

2.1. Ġman EtmiĢ Olmak Ġçin ġart Olarak Belirtilen Ameller ……. 21 2.2. Ġmanın Kendisi veya Bölümlerinden Olarak Belirtilen

Ameller ……….. 28

2.3. Ġmanı Ortadan Kaldıran veya Önceden Yapılan Ġyiliklerin

BoĢa Gitmesine Sebep Olan Ameller ……… 32

2.4. Küfrün Kendisi veya Alameti Olarak Belirtilen Ameller ……. 2.5.KiĢinin Cennetten Mahrum Kalmasına veya Cehennemde Ebedi Kalmasına Sebep Olan Ameller ………..

2.6.Doğrudan Nifak veya Nifak Alameti Olarak Belirtilen Ameller ………. 2.7. Değerlendirme ……… 39 49 56 60

SONUÇ

... 63 KAYNAKÇA ... 65 HADĠSLERĠN ALFABETĠK FĠHRĠSTĠ ... 69

(4)

III T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (Ġmza) Öğ renci ni n

Adı Soyadı Ramazan ŞAHİN

Numarası 084244021008

Ana Bilim / Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri/ Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans x Doktora

Tez Danışmanı Prof.Dr.Bilal SAKLAN

Tezin Adı

Ġman Küfür ve Nifâka Taalluk Eden Amellerle Ġlgili Hadislerin Ġncelenmesi (Sahîh-i Buhârî Özelinde)

(5)

IV T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Ramazan ŞAHİN

Numarası 084244021008

Ana Bilim / Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri/ Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans x Doktora

Tez Danışmanı Prof.Dr.Bilal SAKLAN

Tezin Adı Ġman Küfür ve Nifâka Taalluk Eden Amellerle Ġlgili Hadislerin Ġncelenmesi (Sahîh-i Buhârî Özelinde)

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Ġman, küfür ve nifâka taalluk Eden Amellerle Ġlgili Hadislerin Ġncelenmesi (Sahîh-i Buhârî Özelinde) baĢlıklı bu çalıĢma 24/06/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Ünvanı, Adı Soyadı DanıĢman ve Üyeler Ġmza Prof.Dr. Bilal SAKLAN DanıĢman

Prof.Dr. Mehmet EREN Üye Doç.Dr. Adil YAVUZ Üye

(6)

V ÖNSÖZ

Ġmanı bize sevdiren Allah‟a hamd ve salih amel konusunda bizlere rehberlik eden Rasûlüne salât ve selam olsun.

Ġslam dini iman, ibadet(kulluk- amel) ve ahlak temelleri üzerine kurulmuĢtur. Bu üç temel unsur Kur‟an- ı Kerim ve hadisi Ģeriflerde birbiriyle iç içe ve birbirini etkiler nitelikte zikredilmektedir. Özellikle iman- amel münasebeti konusundaki ayet ve hadisler, ilk devirlerden itibaren itikadi birtakım tartıĢmalara konu edilmiĢtir. Hadis âlimleri gerek yazmıĢ oldukları müstakil Kitabü‟l- Ġman isimli eserlerde, gerekse kitaplarında yer verdikleri özel bölümlerde konuyla ilgili hadisleri aktararak görüĢlerini ortaya koymuĢlardır. Hadis Ģarihleri ise rivayet edilen hadisleri ele almıĢlar, iman- amel münasebeti konusunda yapılan açıklamaları aktarmıĢlardır.

Günlük hayatımızda, çalıĢmaya konu olan hadisler ve benzerleri sık sık karĢımıza çıkmakta ve çoğunlukla, imanı ilgilendiren ameller ve büyük günahlara dair rivayetlerin imanın kâmil olup olmamasıyla açıklandığı görülmektedir. Bu çalıĢmada, ortaya konulan genel ifadeler yerine, iman- amel münasebetine dair hadislerin Ģerhlerindeki açıklamalarının daha geniĢ olarak ortaya konması amaçlanmıĢtır.

Yaptığımız bu çalıĢmada öncelikle konunun ana terimleri üzerinde durduktan sonra iman amel münasebetinin, Ehl-i sünnet kelâmcıları, diğer itikâdî mezhepler ve hadis âlimlerince nasıl değerlendirildiği genel hatlarıyla ortaya konuldu daha sonra tespit edilen hadisler ve Ģerhleri aktarılarak bunların değerlendirmesi yapıldı.

Bu çalıĢmada değerli fikirlerinden istifade ettiğim sayın Prof. Dr. Ali Osman KOÇKUZU hocamıza ve çalıĢma boyunca desteğini esirgemeyen danıĢman hocam sayın Prof. Dr. Bilal SAKLAN‟ a teĢekkürü borç bilirim.

(7)

VI T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Ramazan ŞAHİN

Numarası 084244021008

Ana Bilim / Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri/ Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof.Dr.Bilal SAKLAN

Tezin Adı

Ġman Küfür ve Nifâka Taalluk Eden Amellerle Ġlgili Hadislerin Ġncelenmesi (Sahîh-i Buhârî Özelinde)

ÖZET

Ġman-amel münasebeti Kur‟an-ı Kerîm ve hadislerde yoğun olarak ele alınan konulardandır. Sahabe döneminden günümüze kadar devam eden süreçte bu konu üzerinde farklı mütalaalar yapılmıĢtır. Ġman-amel münasebeti ile ilgili iki husus ön plana çıkmaktadır. Birisi amelin imandan bir cüz olup olmaması diğeri de büyük günahların imana tesiridir. Bu konularla ilgili Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Sünnet dıĢındaki itikâdî oluĢumların farklı görüĢleri vardır. Yine Ehl-i Sünnete mensup hadisçiler ve kelamcılar arasında da özellikle amelin imandan bir cüz olup olmaması ile ilgili görüĢ ayrılığı mevcuttur. Bu çalıĢmada salih amel ve büyük günahlar ile doğrudan bağlantılı olarak ortaya konan iman, küfür ve nifak konuları ile iman-amel münasebetine dair farklı görüĢler ortaya konmuĢ, konunun hadislerde nasıl ele alındığını tespit etmek için de örnek olarak seçilen Sahîh-i Buhârî‟deki ilgili hadisler ve onların yorumları incelenmiĢ ve genel bir değerlendirme yapılmaya çalıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Buhârî, Ġman, Amel, Küfür, Nifak.

(8)

VII T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Ramazan ŞAHİN

Numarası 084244021008

Ana Bilim / Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri/ Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof.Dr.Bilal SAKLAN

Tezin İngilizce Adı Analysis Of Hadiths Which Treat Deads Concerning Faith Denial

And Hypocrisy(In The Light Of Sahihi Buhari)

SUMMARY

The relation between faith and deed is among the most studied topics in Quran and hadiths. From the period of fellows of the Prophet Mohammed up to now, various discussions have bien carried out about this topic. Two views have gained importance: The first one is if deed is a part of faith or not. The other one is the effects of big sins to faith. There are various assumptions of the Sunnis and the others who belong to different sects regarding the aforementioned topic. There exists disagreement whether faith is a part of deed or not, even between the scholars of Hadith, and those of Kelam. In this study, various views have been brougt up about the relation between faith-deed and the faith, denial and hypocrisy which are assumed to be directly connected with good deed and big sins. Also in order to determine how this topic is mentioned in hadiths, a general evaluation has been tried to made treating hadiths and their comments related to the topic in Sahihi Buhari wich was chosen as a sample.

(9)

VIII KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser b. : ibn

bkz. : Bakınız

c.c. : Celle celâlühü

DĠA : Diyanet Ġslam Ansiklopedisi h. : Hicrî

Hz. : Hazreti

ĠFAV : Marmara Üniversitesi Ġlahiyat Vakfı Yayınları r.a. : Radiyallahü anh

s. : Sayfa

s.a. : Sallallâhü aleyhi ve sellem TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları thk. : Tahkik eden

tsz. : Tarihsiz vb. : ve benzeri

(10)

GĠRĠġ I. AraĢtırmanın Konusu Ve Amacı

AraĢtırmanın konusu, Ġslam tarihi boyunca iman- amel münasebetine dair ortaya çıkan farklı görüĢler ve hadis-i Ģeriflerde bu konuya dair aktarılan bilgiler çerçevesinde konunun, hadis âlimlerince nasıl ele alındığı ve yorumlandığıdır.

AraĢtırmanın amacı; imanı doğrudan etkilediği hadis-i Ģeriflerde belirtilen amellerle ilgili bir tespit yapmak, bu tür hadislere Ģarihlerin ortaya koydukları yaklaĢımı belirleyebilmek ve hadisçilerin iman-amel münasebeti konusundaki görüĢlerini genel hatlarıyla tespit etmektir.

Ġman amel münasebetini konu alan eserlerde hadisçilerin görüĢleri genel olarak verilmektedir. Bu çalıĢmada, ele alınan hadislere dair yorumlar gözden geçirilmiĢ, konunun daha ayrıntılı Ģekilde ortaya konulmasına çalıĢılmıĢtır.

II. AraĢtırmanın Metodu ve Kaynakları

AraĢtırmanın birinci bölümünde; iman ve amel kavramları ile konumuzla yakından alakalı olan küfür, nifak ve fısk ıstılahları üzerinde durulmuĢ daha sonra, kelâmcıların, özellikle de konu ile yakından ilgilenmiĢ olan itikadî mezheplerin görüĢleri ele alınmıĢtır. Ġtikâdî mezheplerinin görüĢleri aktarılırken iman-amel münasebeti konusundaki görüĢleri ön plana çıkan mezhepler ya da Ģahısların görüĢleri tercih edilmiĢtir. Birinci bölümün sonunda da muhaddislerin iman- amel iliĢkisi ile ilgili mülahazaları ortak bir görüĢ tespit edebilme düĢüncesiyle ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Özellikle müstakil olarak Kitâbü‟l- Ġman isimli eserler ortaya koyan muhaddislerin ve kitaplarında bu konuya dair bölüm açmıĢ bulunan hadisçilerin görüĢleri ayrıntılı olarak verilmiĢtir.

AraĢtırmanın ikinci bölümünde ise Ġman, küfür ve nifaka taalluk eden amellerle ilgili olarak Sahîh-i Buhârî‟nin baĢtan sona okunması neticesi tespit edilen hadisler ele alınmıĢtır. Sahîh-i Buhârî‟nin araĢtırmanın ana kaynağı olarak belirlenmesinin sebebi, Ġmam Buhârî‟nin ameli imandan sayan önemli

(11)

muhaddislerden birisi olması ayrıca yapılan çalıĢmanın, iman- amel münasebetine dair tüm rivayetlerin tespit edilmesi ve onların Ģerhlerinin aktarılması suretiyle bir Ģerh çalıĢması olmasından öte konunun hadis ilmi açısından genel bir değerlendirmesinin yapılmasının istenmesidir.

Buhârî‟deki hadislerin tespitinden sonra, Kütüb-i Sitte‟de geçtikleri diğer kaynaklar belirlenmiĢ sonra sırasıyla bu hadislerin Buhârî Ģerhleri ve Müslim Nevevî Ģerhi baĢta olmak üzere Kütüb-i Sitte‟nin diğer kaynaklarına dair yazılmıĢ Ģerhlere müracaat edilerek hadisçilerin, rivayetler özelinde iman, küfür ve nifaka taalluk eden amellerle ilgili görüĢleri ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. ġerhlerde konu hakkında yeterince bilgi verilmemiĢ ya da kendisinden daha eski bir Ģerh ile benzer bilgiler aktarılmıĢsa açıklama bölümünde bu kitaplara değinilmemiĢtir. Yine bir Ģerhte kendisinden önceki kitaptan daha kapsamlı açıklamalar öncekilerle beraber verilmiĢse, her iki Ģerhe de iĢaret edilmiĢtir.

AraĢtırmanın birinci bölümünde ele alınan temel kavramlar için mu‟cemlerden, akâid ve kelâm kitaplarından faydalanılmıĢtır. Birinci bölümde iman-amel münasebetine dair görüĢleri aktarılan mezheplerin görüĢleri için daha çok EĢ‟arî‟nin Makâlât ve ġehristânî‟nin el-Milel ve’n-Nihal isimli eserleriyle mezhepler tarihi ve akâide dair temel kaynaklardan faydalanılmıĢtır. Yine temel kavramlar ve itikadi mezheplerin görüĢleri aktarılırken DĠA‟nın ilgili maddelerinden de istifade edilmiĢtir.

(12)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

GENEL OLARAK ĠMAN AMEL MÜNASEBETĠ 1.1. Ġman, Ġslâm, Küfür, Nifak, Fısk ve Amel Kavramları

ÇalıĢmanın asıl konusu olan iman ve amel kavramları ile hadislerde ve Ģerhlerinde sıkça geçen kavramlardan islam, küfür, nifak ve fısk kavramlarının açıklanması konunun daha iyi anlaĢılabilmesi bakımından faydalı olacaktır.

1.1.1. Ġman

Ġman kelimesi âmene fiilinin masdarıdır. Bu fiil geçiĢli olarak kullanılırsa korkmanın zıttı olarak güvende olmak , „bi’ harfi cerriyle kullanılırsa tasdik etmek ve haber verenin yalan söylemesinden emin olmak anlamlarında kullanılır.1

Bu fiille ilgili yapılan baĢka bir tanımda fiilin anlamı, geçiĢli olarak kullanılması durumunda bir Ģeyi güvenilir olarak kabul etme, geçiĢli olarak kullanılmazsa güven içinde olma olarak belirtilmiĢtir. Istılahta ise iman, Muhammed(s.a)‟in getirdiği Ģeriatın adı olarak ifade edilmiĢ, onun dinine giren, Allah‟a ve Muhammed(s.a)‟ in nübüvvetine inanan mümin olarak adlandırılmıĢtır. Ġman bazen de nefsin itaat etmek suretiyle hakka boyun eğmesi olarak tanımlanmıĢtır.2

Yukarıda sözlük anlamı verilen imanın, ıstılahî tanımı konusunda farklı açıklamalar vardır. Ġmam Mâlik, ġâfiî, Ahmed b. Hanbel, Evzâî, Ġshâk b. Rahûye ve diğer hadisçiler ile Medine ehli ve Zahiriler imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel olarak tanımlamıĢlardır.3

Ebû Hanîfe(150/767)‟ye göre iman tasdik, marifet, yakîn, ikrâr ve islâmdır. Bu kelimeler muhteliftir ama manası tektir, o da imandır.4

Mâtürîdî(333/944) ve EĢ‟ârî(330/942)‟ ye göre iman kalp ile tasdikten ibarettir, dünyada hükümlerin icrası bakımından dil ile ikrarın da bulunması Ģarttır. Tasdik

1

Ġbn Manzûr, Ebu‟l-Fazl Cemalüddin Muhammed b. Mükerrem b. Ali, Lisânü’l- Arab, I, 140

2 Rağıb el-Ġsfehani, Ebû‟l- Kâsım Abdullah b. Muhammed, el- Müfredat fi Ğaribil Kur’an, I, 33. 3 Âmir Abdullah Fâlih, Mu’cemu Elfâzı’l- Akîde, s.56, 57.

(13)

gizli bir durum olduğu için hükümlerin buna göre uygulanması mümkün olmaz, bunun için din, dilin ikrarını tasdik için bir emare sayar ve hükümlerin icrası için bunu Ģart koĢar.5

Ġbnü‟l- Cevzî(597/1201) de imanın tanımını Ģöyle yapmıĢtır: “Üç Ģey iman diye adlandırılır: Dil ile ikrar, kalp ile inanmak -ki kiĢi ikrar ettiği Ģeyi doğrular- üçüncüsü ikrar etmesi ve kalben inanmasının gereği olarak vücut organları ile amel etmektir”6

1.1.2. Ġslâm

Masdarı selâm ve selâmet olan selime fiilinden türemiĢtir. Selâm ya da selâmet kurtulmak, bir Ģeyden temize çıkmak anlamına gelmektedir. Aynı zamanda selâm ve selâmet hastalık olmaması durumu, her türlü kötülük ve sıkıntıdan kurtulmak anlamlarına da gelmektedir. Yine bu kökten gelen selm ve silm kelimeleri sulh, selem ise barıĢ yapmak ve teslim olmak anlamlarına gelmektedir. Ġslâm‟ın sözlükteki tanımı ise “boyun eğmek(inkıyad) ve itaat etmek” Ģeklinde yapılmaktadır. Ġslam terim olarak itaat ettiğini, boyun eğdiğini, dini emirleri yerine getirdiğini ızhar etmek, Rasülullah‟ın getirdiği Ģeylere de sımsıkı yapıĢmak anlamına gelmektedir. Ayrıca islam selâmet anlamına da gelmektedir ki, bir kiĢi Ġslam dinine girdiğinde diğer müslümanlar onun kötülüklerinden kurtulmuĢ olmaktadırlar.7

Ġslâm‟ın sözlük anlamındaki inkıyad ve itaat her ne kadar mutlak ise de islâm örfte “doğruya ve hakka uymak” olarak kullanılmıĢtır. YanlıĢa ve kötüye boyun eğme Ģeklindeki bir teslimiyet Ġslâm‟a aykırıdır ve isyan olarak nitelendirilmiĢtir.8

Ġslam kavramının iman ile aynı anlama gelip gelmediği hususunda Ġslam âlimleri arasında görüĢ farklılıkları bulunmaktadır.

5 Sâbûnî, Nureddin Ahmed b. Mahmud, el- Bidâye Fî Usuli’d- dîn,terc. Bekir TOPALOĞLU, s. 171. 6

Ġbnü‟l-Cevzî, Cemalüddin Ebû‟l Ferec Abdurrahmân, Nüzhetü’l- a’yün en- Nevâzır fî Ġlmi’l-Vücûh ve’n- Nezair, s. 145.

7 Ġbn Manzûr, a.g.e. III, 2077-2081.

(14)

Ġmam Mâtürîdî‟ye göre iman ve islâm her ne kadar lafız ve lügat itibariyle birbirinden farklı ıstılahlar olsa da kendilerinden murad edilen husus aynıdır, dolayısıyla ne iman islâmdan ayrı değerlendirilebilir ne de islam imandan ayrıdır.9

EĢ‟arî kelâmcılar ise sözlük manalarından hareketle farklı olduklarını ileri sürmüĢlerdir. EĢ‟arî‟ye göre Ġslam imandan daha kapsamlı bir kavram olup imanı da içine almaktadır.10

Ġbn Teymiyye(778/1328) de EĢ‟arî gibi islâm ve imanın birbirinden farklı olduğunu belirtmiĢ, ondan farklı olarak imanın islâm‟dan daha kapsamlı bir kavram olduğunu belirtmiĢtir. Cibril hadisinden11

yola çıkarak Peygamber(s.a.)‟in imanı islâmdan ayırdığını belirterek Ģöyle demiĢtir: “Nebi(s.a.) dini üç dereceye ayırmıĢ, en üstü ihsan, ortası iman ve onu takip eden islâm.” Yine ona göre her mümin müslimdir, her mümin muhsin değildir, her müslüman da mümin değildir.12

1.1.3 Küfür

Küfür sözlükte bir Ģeyin üzerini örtmek demektir. Geceye kâfir denmesinin sebebi insanların üstünü örtmesinden, çiftçiye kâfir denmesinin sebebi de tohumun üstünü örmesindendir. Küfür aynı zamanda nankörlük etmek anlamına da gelir ki bu, nimetin gizlenmesi ve nimete Ģükür edilmemesi demektir. Istılahî olarak kâfir ifadesi Allah‟ın birliğine, peygambere veya dini hükümlere inanmayan kiĢi için kullanılır. Kâfir oldu(kefera) ifadesi de Ģeriata karĢı gelen ve Allah‟a Ģükrün gereğini yapmayan kiĢi için kullanılır. Her övülen iĢ imandan sayıldığı gibi her yerilen iĢte küfürden sayılmıĢtır.13

Ġmanın tanımı konusunda farklı görüĢleri bulunan mezheplerden Cehmiyye ve Neccâriyye‟ye göre küfür, Allah‟ı bilmemek, Ġmanı sadece dilin ikrarı olarak kabul eden Kerrâmiyye ve Mürcie‟ye göre ise dille ikrar etmemektir. Ġmanı kalbin tasdiki,

9 Mâtürîdî, Ebû Mansur Muhammed, Kitâbü’t- Tevhîd, ter. Hüseyin Sûdî Erdoğan, s.562. 10

Sinanoğlu Mustafa, “Ġslam”, DĠA XXIII, 1.

11 bkz. Müslim b. Haccâc, Sahîhi Müslim, Ġman, 1.

12 Ġbn Teymiyye, Ahmed b. Abdilhalim Takıyyü‟d- Dîn, Kitâbü’l- Ġman, 7, 8. 13 Rağıb el- Ġsfehânî, a.g.e. II, 559- 561.

(15)

dilin ikrarı ve dini görevleri yerine getirme Ģeklinde tanımlayan Haricî, Mu‟tezilî ve ġiî kelâmcılarına göre küfür bu üç rükünden birisinin terk edilmesiyle gerçekleĢir.14

1.1.4. Nifak

Nifak, Ġslam‟dan önce Arapların, Kur‟an‟da ve hadislerde geçen anlamıyla kullanmadıkları bir kelimedir. Nifak nâfıka kelimesinden türemiĢtir. Nâfika yerbu‟ denilen tarla faresinin deliği demektir ki bu deliklerden birisinden gizlenip diğerinden ortaya çıkar. Münafık da küfrünü gizleyip imanı açığa çıkaran kiĢi demektir.15

Siyasi, zihni ve hissi sebeplere bağlı olarak iki tutum arasında bocalamak Ģeklinde tanımlanabilecek nifak kesin tasdik ve kesin tekzib ifade eden kavramlardan farklı bir yapı arz eder. Kur‟an‟a göre kimi münafıklar Ġslâm‟a ve Hz. Peygamber‟e kâfirlerden daha Ģiddetli bir düĢmanlık beslerken, kimi münafıklar ne tam mümin ne de tam kâfir olabilmekte iki tutum arasında bocalamaktadırlar. Belli bir iman akdi yaparak dine girmiĢ birtakım kimseler, imanlarını test eden savaĢ, mağlubiyet vb. sıkıntılı bazı durumlarda iman ile küfür arasında, ancak küfre daha yakın bir yerde durabilmektedirler. “Ġmandan çok küfre yakın” olmakla suçlanan nifak sahiplerinin yanı sıra, kalplerindeki düĢünceleri açığa çıkaracak bir Kur‟an ayeti ineceğinden korkan, yani Kur‟an vahyine iman etmiĢ münafıklar da bulunmaktadır.16

Nifak iki Ģekilde ele alınmaktadır: Ġtikadî nifak ve amelî nifak. Ġtikadi nifak, Peygamberi ve onun getirdiklerini tekzib, Rasülullah(s.a)‟ ın dininin zarar görmesine sevinmek ve Rasülullah(s.a)‟ ın dinine yardımı çirkin görmek Ģeklinde ortaya çıkar. Amelî nifak ise konuĢtuğunda yalan söylemek, söz verdiğinde sözünde durmamak, bir Ģey emanet edildiğinde ihanet etmek, düĢmanlıkta aĢırı gitmek ve ahitte bulunduğu zaman ona uymamak Ģeklinde ortaya çıkar.17

Yukarıda aktarılan hususlar nifak ile ilgili hadislerden çıkarılan sonuçlardır. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde nifakı gerektiren durumlarla ilgili daha ayrıntılı bilgilere yer verilecektir.

14

Sinanoğlu Mustafa, “Küfür”, DĠA XXVI, 533–535.

15 Ġbn Manzûr, Lisanü‟l- Arab, VI, 4509, Rağıb el- Ġsfehani, el- Müfredat, II, 650. 16 Sülün, Murat, Kur’an’-ı Kerîm Açısından Ġman- Amel ĠliĢkisi, 152,152.

(16)

Ġslam mezheplerinin münafıklar hakkındaki hükümlerinin -imanı dil ile ikrardan sayan- Kerrâmiyye hariç birbiriyle uyuĢtuğu görülür. Mezhepler iman-amel iliĢkisine bakıĢlarından dolayı adlandırmada mümin ve fâsık kelimelerini kullanmıĢlarsa da kalben iman etmediği halde zahiren mümin görünen kiĢinin münafık olduğu, kendisine dünyada müslüman muamelesi yapılmakla birlikte ahirette ebediyen cehennemde kalacağı hükmünde birleĢmiĢlerdir.18

1.1.5. Fısk

Sözlükte taze hurma kabuğunu yarıp dıĢarı çıkmak, anlamındaki feseka fiilinin mastarıdır. Fâsık ifadesi Ġslam‟dan önce Arapların, insanlar için kullandıkları bir ifade değildir. Örneğin onlar fare için fâsıkçık ifadesini, bu hayvanın yuvasından insanların arasına çıkıvermesinden dolayı kullanmıĢlardır. Fısk ifadesi Ġslamî bir ıstılah olarak isyan etmek, Allah‟ın emirlerini terk etmek, doğru yoldan çıkmak anlamında kullanılmıĢtır. Müslümanlığını ikrardan daha sonra dini emirlerin tümünü ya da bir kısmını ihlal eden kiĢiler için de fâsık ifadesi kullanılmıĢtır. Kâfirlere de fâsık denmiĢtir, çünkü kâfirler de aklın ve fıtratın gerektirdiği Ģeyleri ihlal etmiĢlerdir. Bu bakımdan fısk kavramı anlamca küfürden daha geniĢ bir kavramdır.19 Beyhakî(458/1066)‟ye göre her masiyet fısk değildir. Büyük günahları iĢlemek ya da küçük günahlar konusunda ısrarcı olmak fâsıklıktır. Büyük küçük her türlü günahtan kaçınmak da imandandır.20

1.1.6. Amel

Sözlükte iĢ ve meslek olarak tanımlanan amel canlı varlıklardan kasıtlı olarak meydana gelen her türlü fiile denmiĢtir. Fiilden daha özel anlamlı olan amel, daha çok insanların yaptığı iĢler için kullanılmıĢ, hayvanlar için ise fiil kelimesi kullanılmıĢtır. Amel iyi ve kötü (ameli sâlih- seyyie) olmak üzere insanlar için kullanılan bir kavramdır.21

18 Alper, Hülya, “Münafık”, DĠA, XXXI, 567. 19

Rağıb el- Ġsfehani, el- Müfredat, II, 491, Ġbn Manzûr, Lisanü’l- Arab, V, 3413, 3414.

20 Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. El- Huseyn, ġüabü’l- Ġman, thk. Muhammed b. Es- Saîd b. Besyûnî

Zağlûl, I, 44.

(17)

Öte yandan amel, aslında söz ve inanmayı da içine alır. Nitekim pek çok ayet ve hadiste amel terimi genellikle sözlü davranıĢları da içine alacak Ģekilde kullanılmıĢtır. Ayrıca gerek bazı hadislerde gerekse baĢta tasavvufî literatür olmak üzere bazı Ġslâmi kaynaklarda iman kalbin ameli sayılmıĢtır. Bununla birlikte amel kelimesinin iman ve söz dıĢında kalan tutum ve davranıĢlar için kullanımı daha yaygındır. Kur‟an-ı Kerîm‟de de bu ayrımın yapıldığı, söz ve amelin, iman ve amelin arka arkaya zikredildiği ayetler çokça görülmektedir.22

1.2. Ġman- Amel Münasebeti

Ġman amel münasebeti baĢta Kur‟ân olmak üzere, hadisi Ģeriflerde, itikadî mezheplerde ve Ģahsi görüĢler çerçevesinde ele alınmıĢ en temel dini meselelerden olmuĢtur. Bu bölümde iman-amel münasebeti ile ilgili görüĢler aktarılırken amellerin, özellikle farzların iman ile kurulan iliĢkisi, farzları terk etme ve büyük günah iĢlemek suretiyle kiĢinin düĢtüğü durumu ortaya koyan görüĢler ele alınmıĢtır. 1.2.1. Ġtikadî Mezheplerde Ġman-Amel Münasebeti

Ġman amel münasebeti hususunda Ehl-i Sünnet ve onların dıĢında kalan itikâdî mezheplerin, sâlih amellerin ve büyük günahların iman ile iliĢkisi konusundaki görüĢleri birbirinden farklılıklar arz etmektedir.

1.2.1.1. Ehl-i Sünnet Kelâmcılarına Göre Ġman-Amel Münasebeti

Ehl-i Sünnet‟in iman-amel münasebeti konusundaki görüĢlerini aktarmaya geçmeden önce Ehl-i Sünnet ne demektir, sorusunun cevabını kısaca vermek faydalı olacaktır. Bu konuyla ilgili Ġmam EĢ‟ârî‟nin açıklaması dikkat çekicidir. Ona göre Ehl-i Sünnet, Allah‟ın kitabını, Peygamber(s.a)‟ in sünnetini, ashâbın, tabiînin ve hadis imamlarının Peygamber(s.a)‟ den rivayet ettikleri hadisleri dini kaynak olarak kabul eden ve bunlara sımsıkı bağlananlardır.23

22 Uludağ, Süleyman, “Amel”, DĠA, III,13.

(18)

Yukarıda açıklanan usulü benimseyen Ehl-i Sünnet iman- amel münasebeti konusunda da farklı bir yol izlememiĢ konuyu ayet ve hadislerden getirdikleri delillerle açıklamaya çalıĢmıĢlardır.

Ehl-i Sünnetin iki büyük itikâdî mezhebinden birisi olan Mâtürîdî mezhebinin, görüĢlerini Ģekillendiren Ebû Hanîfe(150/767)‟ ye göre amel imandan bir cüz değildir. Yani farizaları yapmayanlar mümin vasfını ve ismini kaybetmez. Bu farzlar imandan olsaydı insanlar farzları yapıncaya kadar mümin olarak isimlendirilmezlerdi. Müminler imanlarından sonra namaz kılar, zekât verir, oruç tutar hacca gider, Allah‟ı zikrederler. Namaz, zekât, oruç ve hac ibadetleri yapmakla mümin olmazlar.24

Ebû Hanîfe büyük günah iĢleyen ile ilgili olarak ise, tevhidi terk etmediği sürece büyük günahları iĢlemiĢ de olsa Allah‟ın düĢmanı olmayacağı(kâfir olmayacağı, ebedi olarak cehennemi hak etmeyeceği), müminin büyük günah iĢlemesine rağmen Allah‟ı her Ģeyden çok seveceğini belirtir.25

Farzları terk edenlerle ilgili olarak ise, farizayı inkâr etmeden terk ederse günahkâr olarak isimlendirileceğini, eğer farizayı inkâr ederek terk ederse bu takdirde kâfir olarak ve Allah‟ın farzlarını inkâr eden kimse olarak isimlendirileceğini söyler.26

Ġmam Mâtürîdî de amelin imandan bir cüz olmadığını belirtir. Ona göre büyük günah iĢleyenler mümin vasfını kaybetmezler çünkü Kur‟ân- Kerîm‟de büyük günah iĢleyen kiĢiler için mümin vasfı zikredilmiĢtir.27Yine „Ey Ġman edenler‟ hitabıyla baĢlayan ayetlerde Allah(c.c.) müminlerden iĢledikleri günahlardan tövbe etmelerini ister ki28 tövbe ile bağıĢlanan günahları iĢleyenlerden mümin diye bahsedilmiĢtir.29

Ġmam EĢ‟arî ise, amelleri doğrudan imanla iliĢkilendirmemiĢ, imanı kalbin tasdiki ve dilin bunu ifadesi olarak açıklamıĢtır. Ona göre Allah‟ın varlığını tanımamak(küfür) ve birliğine inanmamak(Ģirk) en büyük günahtır. Bunların dıĢında

24 Ebû Hanîfe, el-Âlim, s. 18. 25 Ebû Hanîfe, a.g.e. 25. 26

Ebû Hanîfe, a.g.e. 29.

27 bkz. Hücurât 49/ 8.

28 bkz.,Tahrim, 66/ 8, Nur, 24/ 31. 29 Mâtürîdî, a.g.e. s. 505, 506.

(19)

kalan günahları iĢlemek kalpteki tasdik olduğu sürece küfür sayılmaz, imanı ortadan kaldırmaz. Büyük günah iĢleyen cehennemde cezasını çeker sonra cennete gider. Allah dilerse büyük günah iĢleyeni cezalandırmadan cennetine koyar. EĢ‟arîlere göre ehl-i kıble tekfir edilemez. Dinde olduğu zaruri olarak bilinenler hariç nasların yorumuna bağlı olarak ortaya çıkan görüĢ ayrılıkları tekfire sebep değildir.30

Ehl-i Sünnet kelâmcılarının iman, amel, büyük günah sahibi ile ilgili açıklamaları genel olarak ele alındığında;

1. Amelin imandan bir cüz olarak kabul edilmediği, sâlih amellerin imanın hakikatini değil ancak imanın kemalini etkileyeceği,

2. Büyük günah iĢleyenlerin küfre düĢmeyeceği, mümin vasfını kaybetmeyeceği ancak bundan dolayı ahirette cehennem azabıyla cezalandırılacağı, Allah(c.c.)‟ın dilerse büyük günah iĢleyeni hiç azaba çarptırmadan cennete koyabileceği; sonucuna ulaĢılmaktadır.

1.2.1.2. Ehli Sünnet DıĢındaki Kelamcılara Göre Ġman-Amel Münasebeti Hâricî, Mu‟tezilî ve ġii kelâmcıları ameli imandan bir cüz olarak kabul etmiĢlerdir. Bu âlimler, hangi itaatin imandan sayıldığı konusunda farklı görüĢler ileri sürmüĢlerse de genel olarak Hâriciyye büyük günah iĢleyen ve ilahi emirlerden birini terk edenin kâfir olduğunu, Mu‟tezile ve ġia ise büyük günah iĢleyenin imandan çıkmakla birlikte küfre girmeyip ikisi arasında bir yerde olduğu, eğer tövbe etmeden ölürse ebedi olarak cehennemde kalacağını ifade ederler.31

1.2.1.2.1 Cehmiyye

Cehmiyye mensupları iman için marifeti yeterli görmektedirler. Onlara göre kiĢi Allah‟ı bilirse onun için bu yeterlidir, daha sonra küfrü gerektirecek bir ifade kullansa da bu ona zarar vermez. Ġman etmiĢ olmak için ayrıca amel ve söze ihtiyaç yoktur.32

30 Yavuz, Yusuf ġevki, EĢ’arî, DĠA XI, 452. 31 Sinanoğlu, Mustafa, Ġman, DĠA XXII, 213.

(20)

1.2.1.2.2 Kerrâmiyye

Kerrâmiyye‟ye göre iman yalnızca dil ile ikrardan ibarettir, kalbin tasdiki ve amel onlara göre imandan değildir.33

1.2.1.2.3. Zeydiyye

Zeydiyye‟ de kabul gören görüĢe göre iman marifet, ikrar ve hakkında sakındırma bulunan hususlardan uzak durmaktır. Hakkında sakındırma bulunan Ģeyleri yapan kiĢinin kâfir olduğunu belirtirler. Zeydiyye büyük günah iĢleyen kiĢinin cehennem ile cezalandırılacağı, orada ebedi kalacağı ve oradan çıkamayacağı konusunda görüĢ bildirmektedir.34

1.2.1.2.4. Hâriciyye

ġehristânî imama baĢkaldıran herkese genel olarak Hâricî ismi verildiğini belirtmiĢtir.35

Hâriciyye, Hz. Ali‟nin Sıffin savaĢında tahkimi kabul etmesini bahane göstererek ondan ayrılan fırkadır.

Hâriciyye‟nin, halifeler ve meydana gelen savaĢların sorumluları hakkında ilk bakıĢta siyasi görüĢleri ön plana çıkmaktadır. Ancak hâricîler, onların yaptıkları hataları daha sonra dini boyuta taĢımıĢlar ve bunların iman ve küfür yönünden değerlendirmesini yapmıĢlardır.36

Hâriciyye‟ye göre bütün büyük günahlar küfürdür ve büyük günah iĢleyenler Allah(c.c.) tarafından sürekli bir azaba uğratılacaklardır.37

Hâricîler büyük günah iĢleyenleri tekfir ederler.38

Hâriciyye büyük günah iĢleyenle ilgili bu hükümleri ile Ġslam itikadında yeni bir devir açmıĢtır. Hâricîlerle birlikte müslümanlar birbirlerini tekfir etmeye

33 ġehristânî, a.g.e. I, 130.

34 EĢ‟arî, Makâlâtü’l- Ġslâmiyyîn ve Ġhtilâfü’l- Musallîn, thk. Muhammed Muhyi‟d- Dîn Abdü‟l- Hamîd, I, 140.

35

ġehristânî, a.g.e. I, 132.

36 Koçyiğit, Talat, Hadisçiler ile Kelâmcılar Arasındaki MünakaĢalar, s.36. 37 EĢ‟arî, a.g.e. I, 157.

(21)

baĢlamıĢlar, siyasi ihtilafların yanında itikâdî ihtilafların da baĢlamasına hâricîler sebep olmuĢlardır.39

1.2.1.2.5. Mu’tezile

Ġman- amel münasebeti Mu‟tezile mezhebinin varlık sebeplerinden biridir denebilir. Bu mezhep Vasıl b. Ata‟nın, Hasan el- Basrî‟nin meclisinde büyük günah(kebire) sahibinin ne mümin ne de kâfir olacağını ikisi arasında bir konumda bulunacağını savunması ve onun meclisinden uzaklaĢtırılması ile ortaya çıkmıĢtır.40

Mu‟tezile‟ de genel olarak kabul edilen görüĢe göre iman, farzıyla nafilesiyle bütün ibadetlerdir. Farz olan ibadetlerin tümü Allah‟a iman demektir. Bunların inkâr ederek terki küfür, inkâr etmeksizin terki ise fâsıklık olur. Namaz ve ramazan orucu bu tür bir iman(ibadet) dır. Terkinden dolayı kiĢinin ne kâfir ne de fâsık olacağı iman türü de nafilelerdir. Ġbrahim en-Nazzam(231/845), Ġmanın büyük günahlardan kaçınmak olduğunu büyük günahın ise hakkında vaîd (cehennemle korkutma) bulunan iĢler olduğunu belirtir. Mu‟tezile‟ye göre büyük günahlardan kaçınıldığı sürece küçük günahlar mağfurdur.41

Ġman-amel münasebeti bu mezhebin görüĢlerinin temelini teĢkil eden Usûl-i

Hamse içerisinde ele alınan ‘el-menzilü beyne’l-menzileteyn’ anlayıĢı çerçevesinde

ele alınmıĢtır. Mu‟tezile‟nin bu görüĢüne göre büyük günah iĢleyen kiĢi küfrü gerektiren bir inkârda bulunmadığı için kâfir olmayacağı gibi iman dairesinde de kalamayacaktır. Böyle bir kiĢi fâsık olarak adlandırılmıĢ ve onun tövbe etmeden ölürse ebedi olarak cehennemde kalacağı belirtilmiĢtir.42

Ancak bu kiĢinin cazası kâfirlerin cezasından daha hafif olacaktır.43

39 Koçyiğit, Talat, a.g.e. s.36. 40

ġehristânî, a.g.e. I, 38.

41 EĢ‟arî, a.g.e. I, 301–307.

42 Çelebi, Ġlyas, “Mu‟tezile”, DĠA XXXI, 396. 43 ġehristânî, a.g.e. I, 39.

(22)

Mu‟tezile fâsık olan kiĢiye mümin denilip denilmeyeceğini de tartıĢamaya açmıĢ genel kabul edilen görüĢe göre böyle bir kiĢiye mümin denemeyeceğini ancak „inandı‟ denilebileceğini belirtmiĢlerdir.44

1.2.1.2.6. Mürcie

Mürcie, ameli inanç ve niyetten sonraya bırakanların ve imanla birlikte masiyetlerin kiĢiye zarar vermeyeceğini düĢünenlerin mezhebidir.45

Mürcie fırkaları arasında imanın tanımı ile ilgili farklı görüĢler ortaya atılsa da onlara göre iman Allah‟ı, peygamberleri ve Allah katından gelen Ģeyleri bilmek ( marifet) imandır. Azalarla amel iman değildir. Küfür ise Allah‟ı bilmemektir. Yine bir kısmına göre namaz ibadet değildir. Allah‟a imandan baĢka ibadet yoktur ki o da marifettir.46 Onlara göre bir kimse fısk olan bir fiili iĢledikten sonra fâsık olarak adlandırılmaz. Mürcie‟ ye mensup olanlar büyük günah iĢleyene genel olarak fâsık ismini vermemiĢler, ancak iĢlediği günaha has olarak „bu hususta fâsıktır‟ demiĢlerdir.47

Ebû Hanîfe de imanın tanımını yaparken ameli imana katmayıp ondan ayrı kabul etmesi ve büyük günah iĢleyenin durumu ile ilgili yaptığı açıklamalar nedeniyle Ġmam EĢ‟arî tarafından Mürcie‟ ye mensup olarak tanıtılmıĢtır.48

Ġmam-ı A‟zam‟ı Mürcie‟ye mensup olarak tanıtan EĢ‟arî‟nin bu görüĢü ile ilgili muhakkik Muhammed Muhyi‟d-Dîn Abdü‟l-Hamîd, güzel bir açıklamayla konuyu ele almaktadır. Bu açıklamada onun hakkında, özellikle ehl-i hadis tarafından irca kelimesinin lügat manası dikkate alınarak böyle bir yorum yapıldığı anlatılıyor. Burada onların amaçları büyük günah iĢleyenin durumunu ahirete bırakması ve Allah‟ın ona dilerse azap edeceği dilerse onu affedeceği konusundaki görüĢünün irca olduğunu ortaya koymak, aksi halde kastettikleri ircanın örfi ve ıstılahî anlamı olmamaktadır. Açıklamanın devamında biraz daha geniĢ bir Ģekilde 44 EĢ‟arî a.g.e. I, 308. 45 ġehristânî, a.g.e. I, 162. 46 EĢ‟arî, a.g.e. I, 199- 201. 47 EĢ‟arî, a.g.e. I, 205. 48 EĢ‟arî, a.g.e. I, 202.

(23)

konu ele alınarak Ġmam-ı A‟zam‟a Mürcie yakıĢtırması yapanların iki grup olduğu anlatılır. Bunlardan birincisi yukarıda kısaca bahsedilen muhaddislerdir ki onlar imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel olarak tanımlamıĢlardır. Ġkinci grup ise Mu‟tezile‟nin çoğunluğudur ki onu vaîd (büyük günah iĢleyenin durumu) konusundaki görüĢlerinden dolayı ircaya sapmakla itham etmiĢlerdir ki Mu‟tezile mensupları büyük günah iĢleyenin cehennemde ebedi kalacağını söylemiĢlerdir. Ġmam-ı A‟zam ise büyük günah iĢleyenin ahirette azaba uğrayacağı ancak Allah‟ın, dilerse ona azab etmeden onu cennete koyacağı görüĢündedir. Ancak Mürcie‟ nin bu konudaki görüĢü kebire sahibine ceza olmayacağı çünkü imanla beraber günahın zarar vermeyeceğidir ki Ġmam-ı A‟zam‟ın görüĢü ile aralarında dağlar kadar fark vardır.49

1.2.2. Hadisçilere Göre Ġman- Amel Münasebeti

Hadisçilerin iman- amel münasebeti hakkındaki görüĢleri Ehl-i Sünnet‟in görüĢleri içerisinde ortaya konabilirdi. Ancak onların özellikle imanın tanımı konusundaki görüĢlerinin, Ehl-i Sünnet kelâmcılarının görüĢlerinden biraz farklı olması, ayrıca çalıĢmanın asıl inceleme alanının hadis ve hadisçilerin görüĢleri olmasından dolayı, bu baĢlığın müstakil olarak yer alması daha uygun olacağını düĢündük.

Ġman- amel münasebeti hadislerde çokça iĢlenen konulardandır. Hadisçiler iman ve onu etkileyen amellere dair gerek doğrudan rivayet ve gerekse yaptıkları açıklamalar yoluyla konuyu geniĢ bir Ģekilde ele almıĢlardır.

Ġbn Hazm(456/1064) ehl-i hadisin ameli tıpkı ġia, Mu‟tezile ve Hâriciyye‟ nin gibi imandan kabul ettiklerini ve farz olsun nafile olsun her türlü ibadet ve hayırlı amelin iman olduğunu kabul ettiklerini açıklar.50

Buharî, Kitâbü‟l- Ġman‟ın ilk bab baĢlığında imanın söz ve amel olduğunu belirtir. Ġbn Hacer(852/1448) ise burada amelin iman olarak tanımlanmasını selefin,

49 EĢ‟arî, a.g.e. 202, 203.

(24)

ameli imanın kemali için Ģart koĢmuĢ olmaları ile açıklar.51 Yine Buhârî Kitâbü‟l- Ġman‟ın 18. bab baĢlığında senetsiz olarak “Ġman ameldir” hadisini rivayet eder. Aynî(855/1451) bu hadisin burada rivayet edilme sebebinin, ġeyh Kutbuddin‟in rivayetinde „iman-amel olmaksızın sözden ibarettir‟, Kadı Ġyaz‟ dan aktardığına göre ise „Ģehadeteyni söyleyen buna inanmasa da cennete girer‟ diyen Mürcie‟ye karĢı reddiye olduğunu belirtir.52 Her ne kadar senetsiz gelen bu rivayet hakkında böyle açıklamalar yapılsa da yaptığımız araĢtırmada „Ġman ameldir‟ Ģeklindeki bir rivayete senetli veya senetsiz olarak baĢka bir kaynakta rastlayamadık.

Konuya ıĢık tutması ve Buharî‟nin konu hakkındaki görüĢünü net bir Ģekilde ortaya koyması bakımından Ebû Zer‟den rivayet ettiği hadisi burada aktarmak uygun olacaktır. Bu hadis Ģöyledir: Ebû Zer Ģöyle demiĢtir: “Ben bir defasında Peygamber(s.a.)‟e ziyarete geldim; O üzerinde beyaz bir elbise olduğu halde uyuyordu. Sonra yine geldim. Bu defa uyanmıĢtı. Peygamber(s.a.): “La ilâhe illallah deyip sonra bu ikrar üzere ölen cennete girecektir” buyurdu. Ben “O kul zina etse, hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. O da “Zina etse de, hırsızlık yapsa da girecektir.” buyurdu. Ben “Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?” diye tekrar sordum. O da “Zina etse de, hırsızlık yapsa da,” buyurdu. Ben (üçüncü defa) “Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. Peygamber(s.a.) “Evet, Ebû Zer‟in burnu toprakta sürtülse bile o kul zina etse de, hırsızlık yapsa da (cennete girecektir)” buyurdu. Ravî Ebû‟l- Esved: Ebû Zer bu hadisi her rivayet ettiğinde “Ebû Zer‟in burnu toprakta sürtülse bile” sözünü söylerdi dedi. Ebû Abdillah el- Buhârî: Peygamberin söylediği bu “La ilâhe illallah diyen her kul” sözü ölüm sırasında veya daha önce günahlardan tövbe edip bunlara piĢman olan kimse hakkındadır. Bu kimse “La ilâhe ilallah” dediği zaman mağfiret olunur ve cennete girdirilir, dedi.53

Yukarıdaki hadisin zahirinden, “La ilâhe illallah” diyen kiĢinin büyük günahlar iĢlese de cennete gireceği Peygamber efendimiz tarafından müjdelenmektedir. Buhârî ise rivayeti aktardıktan sonra kendi görüĢüne yer verir. Ona göre büyük günah iĢleyen kiĢinin daha önce “Lâ ilâhe illallah” demiĢ olması kiĢinin mağfiret edilmesine

51 Ġbn Hacer el- Askalanî, Ahmed b. Ali, Fethul Bârî bi ġerhi Sahîhi’l- Buhârî, I, 46. 52 Aynî, Mahmûd b. Ahmed Bedruddîn, Umdetü’l- Kârî ġerhu Sahîhi’l- Buhârî, I, 293. 53 Buhârî, Ebû Abdullâh Muhammed b. Ġsmâîl, Sahîhu’l- Buhârî, Libâs, 24.

(25)

ve cennete girmesine vesile olmaz, ancak ölüm anında veya daha öncesinde yani büyük günahları iĢlemesinden sonra tövbe edip piĢman olması ve “Lâ ilâhe illallah” demesi onun bağıĢlanmasına ve cennete girmesine sebep olacaktır. Bu açıklamanın yukarıda görüĢlerini aktardığımız Mu‟tezile‟nin büyük günah iĢleyen kiĢi ile ilgili yorumuna benzerlik arz ettiğini zikretmek yerinde olacaktır. Çünkü Mu‟tezile de tövbe etmeden ölürse büyük günah iĢleyen kiĢinin ebedi olarak cehennemde kalacağını iddia etmiĢtir.

Ġbn Hacer yukarıda aktardığımız hadisin Ģerhinde Buharî‟nin son bölümdeki görüĢü ile ilgili Ġbnü‟t- Tîn‟in ġerhu‟l-Buhârî müellifi Dâvûdî(402/1012)‟den naklini aktarır. Dâvûdî Ģöyle der: “Buhârî‟nin buradaki sözü hadisin zahirine aykırıdır. Çünkü eğer tövbe Ģart olsaydı „zina etse de, hırsızlık yapsa da‟ buyurmazdı. Buradaki murad, „cennete önce de girebilir, ondan sonra da girebilir‟ demek olur. Allâhü a‟lem.”54

Ali b. Muhammed el Fakihi, Müslim‟in Sahîhine Kitâbü‟l- Ġman ile baĢladığını, bu kitapta Cibril hadisini kaderi kabul etmeyenlere delil olarak getirdikten sonra, imanın kalp ile inanmak, dil ile ikrar ve azalarla amel olarak ortaya koyan hadislere yer verdiğini belirtmiĢtir. Ayrıca Ebû Davud ve Ġbn Mace‟nin de konuyu bu Ģekilde ortaya koyan hadisler naklettiğini belirtir.55

Ebû Ubeyd(224/839) iman-amel münasebeti konusunda ilim ehlinin iki farklı görüĢü benimsediğini, bunlardan birincisinin imanı, kalplerin Allah‟a ihlâsla inanması, dillerin Ģehadeti ve azalarla amel olduğunu ifade ettiklerini belirtir. Ġkinci grubun ise imanın kalplerle ve dillerle olduğunu, amellerin imandan olmayıp takva ve birr olduğunu söylediklerini aktarır. Ebû Ubeyd, Kitap ve Sünnetin bunlardan birinci grubu tasdik ettiğini ikinci grubu ise nefyettiğini beyan eder. Bu görüĢüne, “Bir konuda görüĢ ayrılığına düĢerseniz, Allah‟a ve ahiret gününe inanıyorsanız onu Allah‟a ve Rasülüne çeviriniz. Bu daha hayırlı ve en güzel yorumdur.” (Nisa 4/ 59) ayetini delil olarak getirir.56

54 Ġbn Hacer, a.g.e. X, 284.

55 Ġbn Mende, Ġshak b. Yahyâ, Kitâbü’l- Ġmân, thk. Ali b. Muhammed el Fakıhi, I, 102. 56 Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm, Kitâbü’l- Ġman, 10.

(26)

Ebû Ubeyd, amelin imandan oluĢuna delil olmak üzere hadislerden de örnekler aktarır. Bu hadislerde geçen amellerin iman olarak açıklandığını, sayısının yetmiĢ küsur olarak belirlendiğini nakleder.57

Ebû Ubeyd büyük günah iĢleyenlerle ilgili hadislerin iki grupta incelenebileceğini belirtir. Birinci gruptaki hadislerin imanın nefyini ve Peygamber(s.a.)‟ in bu kiĢilerden kendisinin ve Müslümanların beri oluĢunu ortaya koyduğunu aktarır. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde aktarılacak olan hadislerden bazılarını dile getirerek görüĢünü onlarla destekler. Örneğin zina eden kiĢiden imanın sıyrılacağına dair rivayete, Müslümanlara silah çekenlerin Müslümanlardan olamayacağına dair hadislere bu bolümde yer verir. Ġkinci grup hadiste ise küfür diye isimlendirme yapıldığını ve Ģirkin zikredildiğini beyan eder. Yağmur yağdırılmasını yıldıza bağlayanların küfrü ile ilgili hadisi, yine arkadaĢına kâfir diye hitap edenin bu hitabının –eğer kardeĢi bu durumda değilse- kendine döneceğini beyan eden hadisi vb. hadisleri bu bölümde aktarır.58

Ebû Ubeyd yukarıda belirtilen hadislere dört farklı yorum yapıldığını belirtir. Bunlardan birincisi, anlatılan durumun gerçek küfür değil de nimete nankörlük anlamında anlaĢılabileceğidir. Ebû Ubeyd bu görüĢü arap dilinden ve hadislerden verdiği örneklerle çürütmeye çalıĢır. Ġkinci olarak bu hadislerde belirtilen ifadelerin kınama ve korkutmaya yönelik yorumlandığını, bir diğer yorumda ise bunların hakiki küfür olarak açıklandığını aktararak bu görüĢün de ayet ve hadislerle çeliĢtiğini ortaya koyar. Son olarak bu hadislerle ilgili toptan reddetme yoluna baĢvurulduğunu aktarır. Ebû Ubeyd bu görüĢlerin hepsinin merdud ve kabul edilemez olduğunu beyan eder. Ona göre isyan ve günahlar imanı ortadan kaldırmaz. Ancak Allah‟ın insanda bulunmasını istediği hakiki imandan ve ihlastan alıkoyar. Yine Rasülullah(s.a)‟tan benden veya islam ümmetinden uzaktır Ģeklinde rivayet edilen hadisler de büyük günah iĢleyen kiĢilerin gerçek manada Rasülullah‟tan ya da dinden beri oluĢunu ifade etmemektedir. Böylelariyle ilgili „bize itaat etmemekte ve bize uymamaktadır, bizim esaslarımızı korumamaktadır‟ Ģeklinde söylenmiĢ olabileceğini

57 Ebû Ubeyd, a.g.e. 19-24.

(27)

belirterek Süfyan b. Uyeyne‟nin ve baĢkalarının haklarında bu ifadelerin kullanıldığı kiĢilerle ilgili „bizim gibi değildir‟ Ģeklinde bir yorum yaptıklarını aktarır.59

Ebû Ubeyd büyük günahlardan bahseden ve bunların kiĢiyi küfür ve Ģirke düĢüreceğine dair rivayetler için de böyle günahların ehline küfrü ve Ģirki gerekli kılmayacağı, „kâfir ve müĢriklerin davranıĢ ve ahlaklarına sahip oldukları‟ Ģeklinde bir yorum getirir.60

Ġbn Ebî ġeybe(235/850) de ameli iman tanımının içine katmaktadır. Kitâbü‟l- Ġman adlı eserinde rivayet ettiği 139 merfu ve mevkuf hadisten yaklaĢık olarak 55‟inde amel ya da büyük günahların, doğrudan iman ile bağlantısının kurulduğu görülmektedir. Ġbn Ebî ġeybe kitabının son cümlesi olarak Ģu ifadeye yer verir: “Bize göre iman söz ve ameldir, artar ve eksilir.”61

Ġbn Mende(395/1005) de kitabında iman, islâm, amellerin imandan oluĢu, büyük günahları iĢleyenlerin imanî durumları vb. konularda rivayetlere yer verir. Onun görüĢlerini toplu olarak ortaya koyan muhakkik Ali b. Muhammed el Fakîhî, Ġbn Mende‟nin iman ve islâm‟ın aynı olduğunu, iman edenin aynı zamanda müslüman olacağını, inandığı ve amelleri iĢlediğinde iki isimden birini hak edeceğini, dolayısıyla diğerine de hak kazanacağını ortaya koyduğunu belirtir. Ġbn Mende‟ye göre, vücubuna inandığı halde ibadetlerden birini terk eden, kâmil iman ya da Ġslâm‟da değildir. Bunlardan herhangi bir Ģeyi inkâr ederse iman ve Ġslâm‟dan çıkar. Adam öldürme ve zina gibi günahlar, iĢleyeni imandan çıkarmaz. Ġbn Mende, Mürcie‟ nin ameli geri planda bırakmasına Ģiddetle karĢı çıkarak, imanı kalbin inanması, dilin söylemesi ve organların amelidir, artar ve eksilir Ģeklinde ortaya koyar.62

Yukarıda görüĢlerini aktardığımız, gerek müstakil Kitâbü‟l- Ġman isimli kitaplar yazan gerekse konuya, derlemiĢ oldukları kitaplarda geniĢ yer ayıran hadisçiler, imânı kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve azaların ameli olarak

59

Ebû Ubeyd, a.g.e. 85.

60 Ebû Ubeyd, a.g.e. 86.

61 Ġbn Ebî ġeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed, Kitâbü’l- Ġmân, 50. 62 Ġbn Mende, a.g.e., I, 41-43.

(28)

tanımlamaktadırlar. Hadis alimleri ibadetleri terk eden ve büyük günah iĢleyen kiĢilerin ise dinden çıkmayacakları, iĢledikleri bu günahlardan dolayı ebedi olarak cehennemde kalmayacakları ama dinin hakikatinden, kâmil imandan ve takvadan uzaklaĢmıĢ olacaklarını kabul etmektedirler.

Hadisçilerin iman-amel münasebetiyle ilgili görüĢlerini aktardıktan sonra Ģu bilgiyi burada paylaĢmak faydalı olacaktır. Hadis mecmualarında amelin imandan bir cüz olduğunu ispat etmek için çokça kullanılan “Ġman kalp ile bilmek, dil ile ikrar ve vücut azalarıyla ameldir” Ģeklinde veya buna benzer rivayetler yer almakta ancak Ġbnü‟l-Cevzî bu rivayetlerin uydurma olduğunu beyan etmekte63, Nevevî‟de aynı görüĢe katılmaktadır.64

1.2.3. Değerlendirme

Amelin imandan cüz olup olmaması hususunda temelde üç görüĢ ortaya çıkmıĢtır.

Birinci görüĢ amelin imandan bir cüz olduğunu savunanların görüĢüdür. Yukarıda Ġbn Hazm‟dan da aktardığımız gibi hadisçilerin, ayrıca ġia, Mutezile ve Hariciyye gibi Ehl-i Sünnet dıĢında kabul edilen bazı mezheplerin de ortak görüĢü bu yöndedir.

Ehl-i Sünnet kelamcıları ise ameli imandan bir cüz olarak kabul etmemekte, ancak kiĢinin Allah katında, imandan sonra amellerine göre değerlendileceğini kabul etmektedirler.

Ġman amel münasebeti konusundaki üçüncü görüĢ Mürcie‟nin görüĢüdür. Mürcie amelin imandan bir cüz olmadığını savunmakta buna ilave olarak amelleri tamamen hükümsüz bırakmaya götürecek kadar zaid görmektedirler.

Ġman amel münasebetinin farklı bir boyutunu teĢkil eden büyük günahlar konusunda da farklı görüĢler mevcuttur.Haricilerin büyük günah iĢleyenleri kafir olarak kabul ederken Mutezile, böyle kiĢilerin tövbe etmeden ölürlerse cehennemde

63 Ġbnü‟l-Cevzî, Kitâbü’l-Mevdûât mine’l-Ehâdîsi’l-Merfûât, I, 185-187; 64 Nevevî, el-Leâli’l-Mesnûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa, I, 33-36.

(29)

ebedi kalacaklarını savunmaktadır. Ġmanı amelden tamamen soyutlayan Mürcie iman ettikten sonra büyük günahların hiçbir zarar vermeyeceğini savunur. Ehl-i Sünnet mensubu olarak hem hadisçiler hem de kelamcılar ise bu konuda görüĢ birliği içindedir. Onlara göre büyük günah iĢleyen dinden çıkmaz. Böyle bir kiĢinin durumu ahirette Allah(c.c)‟a kalmıĢtır. Allah(c.c.) ahirette dilerse onu affeder, dilerse cehenneme koyarak iĢlediği günahın cezasını çekmesine hükmeder. Ancak cehennemde ebedi olarak kalmayacak, cezasını çektikten sonra cehennemden çıkacaktır.

Ġman ve amel münasebetiyle ilgili genel görüĢler aktarıldıktan sonra çalıĢmanın ana kısmını teĢkil eden ikinci bölümde konunun hadislerde nasıl ele alındığı ve bu rivayetlere yapılan Ģerhler ve yorumlar ayrıntılı olarak iĢlenecektir.

(30)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

HADĠSLERDE, ĠMAN, KÜFÜR VE NĠFAKA TAALLUK ETTĠĞĠ BELĠRTĠLEN AMELLER

ÇalıĢmanın temelini teĢkil eden bu bölümde, iĢlenmesi doğrudan imanı etkileyen ameller ile sahibini küfür ve nifak gibi imanî yönden etkileyen büyük günahlara dair Sahîhi Buhârî‟de rivayet edilen hadisler ve onların Ģerhleri ele alınarak, iyi ya da kötü amellerin, imanî konularla irtibatı açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢma için belirlenen çerçeve de göz önünde bulundurularak bu bölümde ele alınan hadislerin, iman küfür ve nifaka taalluk eden bütün amelleri kapsamadığı gözden uzak tutulmamalıdır. Tespit edilen hadislerde iĢlenen hususlar konu hakkında genel bir kanaate varabilme yönünden değerlendirilmelidir.

Tasnif yapılırken hadiste bahsi geçen amelin doğurduğu imani durum göz önünde bulundurularak benzer konulu hadisler aynı baĢlık altında toplanmaya çalıĢılmıĢtır. Ayrıca bir konuyla ilgili birden fazla rivayet varsa tekrara düĢmemek için Buhârî‟de önce gelen rivayetin arapça metni ve tercümesi aktarılmıĢ, benzer rivayet ya da rivayetlerin ise sadece tercümelerine yer verilmiĢtir. Arapça metinler yazılırken senedler aynen alınmıĢ, tercümelerde ise sadece sahabî râvînin ismi belirtilmiĢtir. Ortak konulu hadislerle ilgili açıklamalar genellikle birleĢtirilerek aktarılmıĢtır.

2.1. Ġman EtmiĢ Olmak Ġçin ġart Olarak Belirtilen Ameller

Hadislerde bazı amelleri yapmayanların iman etmiĢ olmayacağı belirtilir. Bu bölümde, mümin olabilmek için yapılması gereken amelleri konu alan hadislere ve onlarla ilgili açıklamalara yer verilmiĢtir.

(31)

1- Katâde Enes(r.a.)‟den rivayet etti, Peygamber (s.a.) “Hiçbiriniz kendisi için arzu ettiğini kardeĢi için de arzu etmedikçe iman etmiĢ olmaz” buyurmuĢtur.65

Kendisi için istediği Ģeyi müslüman kardeĢi için de istemeyen kiĢinin iman etmemiĢ sayılması, dolayısıyla temelde iman ile ilgili görünmeyen amelî bir konunun iman ile doğrudan alakasının kurulmuĢ olması bu hadisin konumuzu ilgilendiren yönüdür.

Nevevî(676/1277), “Ġman etmiĢ olmaz ifadesinin manası tam bir Ģekilde iman etmez demektir. Bu özellik kiĢide bulunmasa da imanın aslı bulunur” diyerek hadisi açıklamıĢtır.66

Ġbn Hacer(852/1448), bu hadiste belirtilen durumun imanın ortadan kalkmasını değil imanın mükemmel olmamasını ifade ettiğini belirtir. Bu sıfata haiz olmayan kiĢi kâfir olmaz ancak imanın hakikatine de ulaĢamaz. Ayrıca Ġbn Hacer, kiĢinin kendisi hakkında istediği bütün iyilikleri müslüman kardeĢi için istemesi, kendisi için istemediği kötü Ģeyleri onun için de istememesi gerektiğinin bu hadisten anlaĢıldığını belitmiĢtir. 67

Aynî(855/1451) de Ġbn Hacer‟in yaptığı açıklamaya benzer bir açıklama ortaya koyarak, konunun imanın kemaliyle ilgili olduğunu belirtir.68

Yapılan açıklamaların ortak noktasının kendisi için arzu ettiğini kardeĢi için arzu etmeyen kiĢinin iman dairesinden çıkmayacağı, böyle bir kiĢinin imanın hakikatine ve kemaline ulaĢamayacağı hususunun olduğu görülmektedir.

--

65 Buhârî, Ġman, 7, Müslim, Ġman, 71, 72, Tirmizi, Kıyame, 59, Neâî, Ġman,19, 33, Ġbn Mace,

Mukaddime, 9.

66 Nevevî, a.g.e. II, 16. 67 Ġbn Hacer, a.g.e. I, 54. 68 Aynî, a.g.e. I, 232.

(32)

2- Ebû Hureyre‟den, O Ģöyle demiĢtir: Rasûlullah(s.a) Ģöyle buyurdu: “Nefsim (kudret) elinde bulunan Allah‟a yemin olsun ki sizden biriniz ben ona babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadığım sürece iman etmiĢ olmaz.”69

Enes (r.a.)‟den gelen bir rivayette de Nebî(s.a.) Ģöyle buyurmuĢtur: “Sizden biriniz ben ona babasından, çocuğundan ve tüm insanlardan daha sevgili olmadığım sürece iman etmiĢ olmaz.”70

Rivayet edilen hadislerin isnad zincirine baktığımızda ravilerin birbirinden farklı olduğunu görmekteyiz. Birinci hadis Ebu‟l-Yeman-ġuayb-Ebu‟z-Zinâd-A‟rec ve Ebû Hureyre tarikiyle rivayet edilirken ikinci hadis, Yakûb b. Ġbrâhîm-Ġbn Uleyye-Abdulaziz b. Suheyb ve Enes tarikiyle rivayet edilmektedir. Böyle olunca hadislerin metin yönünden benzer olması, ikinci hadisteki ilavenin ya da birinci hadiste bulunan eksikliğin ravi tasarrufuyla olduğu Ģeklindeki düĢünceyi bertaraf etmektedir.

Birinci hadiste kiĢinin iman etmiĢ olmasının Ģartlarından birisi olarak Rasülullah‟ın ona, babasından ve çocuğundan daha sevgili olmasının gerekliliği ikinci hadiste ise babası ve çocuğuna olan sevginin yanında diğer bütün insanlara olan sevgiden daha çok Rasülullah sevgisinin bulunması gerektiği vurgulanmaktadır.

Nevevî, Hattabî, Kadı Ġyaz ve baĢka âlimlerin sevgiyi üçe ayırdıklarını, bunlardan birincisinin babaya olan sevgi gibi saygı ifade eden, ikincisinin çocuğa olan sevgi gibi Ģefkat ifade eden, üçüncüsünün diğer insanlara olan sevgide olduğu gibi istihsan olan sevgi olduğunu aktarır. Rasülullah(s.a.) ise bu üç sevgi türünü de kendinde toplamıĢtır. Yine Nevevî Ġbn Battal‟ın, imanı kemale ermiĢ olan kiĢinin, Rasülullah(s.a.)‟ın bizi ateĢten kurtarması ve bizi sapıklıktan hidayeti erdirmesi sebebiyle babanın, çocuğun ve diğer insanların hakkından daha fazla hakkı olduğunu bilmesinin gerektiği görüĢünü aktarır. Nevevî, Kadı Ġyaz‟dan Rasülullah‟ a olan sevgiyi ortaya koymanın yolunun, onun sünnetine yardım etmek, Ģeriatını savunmak, malını ve nefsini feda etmek olduğunu, ancak yukarıda sayılanlar gerçekleĢirse imanın hakikatinin tamam olabileceği, yine imanın, babanın, evladın, iyi ve üstün

69 Buhârî, Ġman, ; Nesâî, Ġman, 19; Ġbn Mâce, Mukaddime, 9. 70 Buhârî, Ġman, ; Müslim, Ġman, 69, 70.

(33)

kiĢilerin kadr ü kıymetinden daha çok Rasülullah‟ın kadr ü kıymetini yüceltmekle sahîh olabileceği, buna inanmayan kiĢinin ise mümin olamayacağını belirttiğini aktarır.71

Ġbn Hacer, iman etmiĢ olmaz ifadesiyle kastedilenin kâmil iman olduğunu ve Allah Rasülünü her Ģeyden çok sevmeyen kiĢinin kâmil mümin olamayacağını belirtmektedir.72

Rasülullah(s.a.)‟ ı babasından ve çocuğundan çok sevmeyen kiĢinin iman etmiĢ sayılmaması Ģârihler tarafından imanın hakikatine ulaĢamamak ve kâmil bir imana sahip olmama Ģeklinde yorumlanmıĢtır. Ayrıca açıklamalardan Rasülullah(s.a.)‟ın peygamberlik makamını kabul etmeyen kiĢinin mümin olmayacağı anlaĢılmaktadır. Ġman etmiĢ olan bir kiĢinin Allah‟ın Ġslamı ve imanı öğretmek üzere gönderdiği elçisini sevmemesi söz konusu olamaz. Dolayısıyla iman etmiĢ olmanın göstergelerinden birisi de Rasülullah sevgisi olmalıdır.

3 – Ebû ġurayh‟dan, Nebi (s.a.) “Vallahi inanmıĢ olmaz, Vallahi inanmıĢ olmaz, Vallahi inanmıĢ olmaz” dedi. Kim ya Rasülallah denildi, “KomĢusu kötülüklerinden güvende olmayan” buyurdu.73

KomĢusu yapacağı Ģeylerden emin olmayan kimse mümin değil midir? Ġman hem emin-güvende olmak hem de karĢıdaki kiĢiyi kendinden emin kılmak anlamını da taĢıdığına göre bu hadis nasıl anlaĢılacaktır?

Nevevî, bu hadisi „iman etmez‟ Ģeklinde değil de „cennete giremez‟ Ģeklinde rivayet eder. Nevevî burada –haram olduğunu bile bile- komĢuya ezayı helal sayan ile ilgili bir durumun söz konusu olduğunu ve bu kiĢinin cennete asla giremeyeceğini belirtir. Helal saymaksızın komĢusuna kötü davranan kiĢinin ise cennet kapıları açıldığında ilk girme hakkını elde eden müslümanlarla beraber cennete

71 Nevevî, a.g.e. II, 15- 16. 72 Ġbn Hacer, a.g.e. I, 55.

(34)

giremeyeceği, hesaba çekildikten sonra ya affedilip cennete hemen gireceğini ya da cezalandırıldıktan sonra cennete girebilecektir. Nevevî devamla hak ehlinin, tevhid üzere olup da büyük günahta ısrar ederek ölen kiĢinin durumunun Allah‟a ait olduğu, isterse onu affedeceği ve cennete koyacağı, isterse cezalandırıp sonra cennete koyacağı görüĢünde olduklarını aktarır.74

Kirmânî(786/1384), komĢusu kötülüklerinden emin olmayan kiĢinin kâmil mümin olamayacağını, çünkü bunun bir masiyet olduğunu masiyet iĢleyenin ise kâmil mümin olamayacağını belirtir.75

Ġbn Hacer burada bahsedilen kiĢinin komĢusuna söz ya da fiille eziyet eden kiĢi olduğunu, iman etmiĢ olmaz Ģeklindeki uyarının kınama ve yapılan iĢin günahının büyüklüğünü ortaya koymak için gelmiĢ olabileceğini belirtir.76

KomĢusuna eziyet eden kiĢinin bu durumu, onun imandan gerçek manada çıkmıĢ olmasını gerektirmez. Bu davranıĢ günahtır, günah iĢleyen kiĢinin imandan çıkması Ehl-i Sünnetin görüĢüne uygun değildir. Ancak bu çirkin iĢi helal sayarak yapan kiĢinin imandan çıkacağı anlaĢılıyor. Ayrıca komĢusuna eziyet eden, diğer insanların güvenini kazanamayan kiĢinin kâmil manada mümin olmayacağı da ortadadır.

-

4- Ġbn Ömer (r.a.)‟ den Rasülullah (s.a.) Ģöyle buyurmuĢtur: “Ġnsanlarla Allah‟tan baĢka ilah olmadığına ve Muhammed‟in onun peygamberi olduğuna Ģahadet edene, namazı kılana ve zekâtı verene kadar savaĢmakla emrolundum. Eğer

74 Nevevî, a.g.e. II, 17.

75 Kirmânî, a.g.e. XXI, 173 76 Ġbn Hacer, a.g.e. X, 444.

(35)

bunları yaparlarsa kanlarını ve mallarını Ġslâm‟ın hakkı dıĢında benden korumuĢ olurlar, bunun dıĢında hesapları Allah‟a kalmıĢtır.”77

Bu hadiste Hz. Muhammed(s.a.), imanın temel iki unsuru olan Allah‟ın birliği ve kendisinin Allah‟ın peygamberi oluĢunun kabulü hususunda insanlarla savaĢmakla emrolunduğu gibi namazın kılınması ve zekâtın verilmesi hususunda da aynı emre muhatap olduğunu belirtmiĢtir. Kendileriyle savaĢılan kiĢilerle, Allah(c.c.) ve Rasülüne iman etmelerinden sonra namaz ve zekât gibi amelî hususlar konusunda da savaĢılıp savaĢılmayacağı hususu konumuzu ilgilendirmektedir.

Hadis metninde savaĢma olarak tercüme edilen mukatele fiilinin baĢta Kur‟an-ı Kerîm olmak üzere geçtiği diğer hadislerde de aynı anlamda düĢmanla savaĢmak anlamında kullanıldığını zikretmek yerinde olacaktır. Örneğin Tevbe Suresi 14. Ayette Rabbimiz “Onlarla savaĢın(kâtilû) ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve zelil kılsın, size de onlara karĢı zafer ihsan etsin” ayeti ve buna benzer ayetlerde fiil aynı anlamda kullanılmaktadır.78

Ġbn Hacer burada sadece „La ilâhe Ġllallah‟ ile yetinilmeyip namaz ve zekâtın da zikredilmesini bu iki ibadetin büyüklüğünden, birisinin beden diğerinin de malla yapılan önemli iki ibadet olmasından dolayı olduğunu ifade ediyor. Ġbn Hacer hadisin açıklamasını yaparken, namazı kasden terk eden kiĢinin öldürüleceğine dair görüĢler bulunduğunu aktararak, bu görüĢlere katılmadığını ortaya koyar. Bu meyanda Ġbn Dakîkulîd‟in hadiste geçen „kıtal‟ izninin katle cevazı gerektirmeyeceği görüĢünü aktarır. Yani Ġbn Dakîkulîd „namazı kılmayanlarla savaĢmak, onları kıblemize yönelme konusunda zorlamak caizdir, fakat bir kiĢi namaz kılmıyor diye öldürülemez‟ demektedir. Ġbn Hacer, Beyhakî‟ nin de ġafiî‟ den buna benzer bir naklinin olduğunu belirtir.79

Aynî; Ġbn Hacer‟ in yaptığı gibi namazı terk eden kiĢi ile ilgili Nevevî‟ nin görüĢünü aktarır ve bu görüĢe katılmadığını ortaya koyar. Aynî devamında araĢtırma

77 Buhârî, Ġman, 17, Salât, 28, Zekât, 1, Ġ‟tisam, 28; Müslim, Ġman, 32, 36; Ebû Dâvud, Cihad, 95;

Tirmizî, Tefsir, 88; Nesâî, Zekât, 3; Ġbn Mâce, Fiten, 1, 3

78 Ayrıca diğer ayetler için bkz.Muhammed Fuâd Abdülbâkî, el-Mu’cemü’l-Müfehras Li

Elfazı’l-Kur’âni’l-Kerîm, îm, s.535.

(36)

konumuzla çok yakından alakalı olduğunu düĢündüğümüz namazı terk edenin imani durumu ile ilgili görüĢleri açıklamaya geçer. Bu görüĢler namazı terk edenle ilgili cezanın ele alındığı bölümlerde daha çok karĢımıza çıkmaktadır. Aynî önce Ġmam Ahmed‟in namazı terk eden kiĢinin kâfir olacağı ve Ġslâm ümmetinin dıĢına çıkacağı görüĢünü aktarır. Bazı ġafiilerin bu kiĢiye mürted hükmü uygulanacağı, yıkanmayacağı, cenaze namazının kılınmayacağı ve eĢinden ayrılacağı, Hanefilerin ise bu kiĢinin küfrüne kail olunamayacağı görüĢünde olduklarını aktarır. Zekât hakkında ise namaz gibi bir hüküm verilemediğini çünkü zekâtın, vermeyenden zorla alınabileceği görüĢünü aktarır. Ancak namaz öyle değildir, namaz kılmayan kiĢiye namaz kılması hususunda baskı yapılır ama kiĢinin zorla namaz kılması sağlanamaz.80

Peygamber Efendimiz Allah‟a iman ve kendisinin Allah‟ın elçisi olduğu hususlarında düĢman kabile ve topluluklarla savaĢma emri almıĢtır. Bu husus siyer kitaplarında detaylı bir Ģekilde iĢlenmiĢtir. Ġman esasları hususunda kendileriyle savaĢılan kiĢilerle namaz kılmaları, zekat vermeleri, hatta Tirmizi‟de geçtiği üzere kıblegâhımıza yönelip kestiğimizden yemeleri81

hususlarında da savaĢma emrinden bahsedilmesi zikredilen kiĢilerin Allah‟a ve Rasülüne inandıklarını söyledikten sonra imanlarını ispat etmek üzere sayılan Ģeyleri yerine getirmeleri ve kendilerine uygulanacak hükümlerin belirlenmesinde etkili olacaktır. Gönderilen seriyyelerde Rasülullahın birlik komutanına bir yere girmeden evvel bekleyip, orada ezan okunup okunmadığını belirlemesi ve buna göre hareket etmesi Ģeklindeki emri de bu konuyu açıklar niteliktedir.

Namaz kılmayan kiĢinin imani durumu mezhepler arasında ihtilaflı konulardan birisi olmuĢ, yukarıda da açıklandığı üzere özellikle Hanbelîler ve bazı ġafiiler bu kiĢinin kâfir olacağını kabul etmiĢlerdir. Ancak genel görüĢ hadisin, namazı terkeden bir toplulukla kıtale izin verildiği, namazı terkten dolayı kâfir olmamasından dolayı Ģahısların katline ise delil olmayacağı yönündedir.

80 Aynî, a.g.e. I, 288-290.

Referanslar

Benzer Belgeler

醫療衛教 AIH (配偶人工受孕) 返回醫療衛教 發表醫師 發佈日期 2013/04/24

Evet bu başlıktan kasıtımız: Allah'ın kitabında te- celli eden ve şekillenen İslam yaratıcının ve mahlukatın doğru bilgisinden sonra (ki biz bunu birinci

28 “Bu islâmî bir kavramdır. 29 Hûlî, “Tefsir ve Tefsirde Edebî Tefsir Metodu”, s.. tasnif edilmeden aktarılması da hatadır. Zira aynı yerde, kelimenin İslâmî

Yıllar sonra ben Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinde çalışırken, bir gün Sabih Hoca dedi ki: "Fransa'dan bir çocuk geldi, Dahiliye İhtisası yapmış, Fransa’da

Yine maksadımız Sahîh’in ihtiva ettiği hadislerin sened ve metin açı- sından değerlendirilmesi, metin tercihlerinin ilmî değeri, bazı metinleri bölerek kullanması,

Çalışmanın amacı, kadın temsilinin %10’un üstünde olduğu son dört genel seçimi (12 Haziran 2011, 7 Haziran/ 1 Kasım 2015, 12 Haziran 2018) ele almak suretiyle,

2079- Hasen liğayrihi olan mescidi selamlama cümlesi hariç Sahih liğayrihi’dir.. Sahih olan “güvercin yumurtası”

—Allah’a ortak koşmak, efsûn yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir kimseyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, riba (faiz) yemek, düşmana hücum