• Sonuç bulunamadı

HETERODOKS İSLÂMIN EDEBİYAT

A. Divan Şiirinde Vardar Yenices

Ele alınan şairin aynı mahlaslı diğer şairlerle karıştırılmasını önlemedeki rolü düşünüldüğünden olsa gerek tezkire yazarları, şairlerin doğdukları şehirleri

belirtmeye özel bir önem vermişlerdir. Anadolu sahasındaki tüm tezkireler taranarak hazırlanan Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü adlı kitaptan

yararlanarak yazdığı “Osmanlı Kültür Coğrafyasına Bakış” adlı makalesinde Mustafa İsen, en çok şair yetiştiren yerleşim merkezlerini çoktan aza doğru sıralamıştır (İsen,

Ötelerden Bir Ses 70). Bu sıralamaya göre, imparatorluğun kültür merkezi olan

alan ve tezkire yazarlarının oralı her şairi tanıtırken övgü dolu sözler sarfettiği Vardar Yenicesi, nevi şahsına münhasır bir yerleşim yeri olmuştur.

Günümüzde Giannitsa adıyla Yunanistan sınırları içinde yer alan Vardar Yenicesi’nin Osmanlıdan önceki tarihi hakkında Ali Nihat Tarlan, Hayâlî Bey

D îvânı'nın girişine yazdığı “Hayalî Bey” başlıklı yazısında şu bilgileri verir:

Vardar Yenicesi havalisinde Osmanlı hâkimiyetinden önce Bizans imparatorluğu zamanında muhtelif Türk kavimleri iskân edilmişti. Dokuzuncu asırda Bizans kaynaklarında (Vardarlı Türkler) diye zikredilen bazı Türk gruplan Selânik civarına yerleştirilmiş, on birinci asırda Uguzlar yine Bizanslılar tarafından Makedonyaya iskân

edilmiştir. OsmanlIlardan önce bu mıntıkada Selçuklu Türklerin de herhangi bir devrede gelip yerleşmiş bulunması muhtemeldir. Ancak Rumeli ve havalisinin türkleşmesi ondördüncü asır sonlannda başlar. Bu asırda kesif Türk unsurlan artık bu havaliye yerleşmiştir. (VII) Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise Vardar Yenicesi, I. Murat döneminden itibaren akıncı beyliklerinden Evrenosoğullarının himayesine verilmiştir. TD V İslâm

Ansiklopedisi'nin “Akıncı” maddesini yazan Abdülkadir Özcan’a göre, OsmanlInın

hafif süvari birlikleri olan akıncılar, Yeniçeri ocağı kurulduktan sonra da sınır boylarında görevlerine devam etmişlerdir (249). Mihaloğulları, Turhanlılar, Yahyalılar gibi adlarla anılan bu akıncı ailelerinden her biri Rumeli’de bir merkezin yönetimini üstlenmişti. Vardar Yenicesi’ne de, yukarda belirttiğimiz gibi,

Evrenosoğullan hakim olmuştu.

M. Kiel, Yenice-i Vardar adlı eserinde, fetihlerdeki başarısı nedeniyle I. M urat’ın Güney Makedonya ve Batı Trakyanın büyük bölümünün yönetimini verdiği Evrenos Bey’in kendisine merkez olarak neden Vardar Yenicesi’ni seçtiği üzerine

çeşitli fikirler yürütmüştür. Buna göre, coğrafî olarak Giannitsa gölü ile Paikon dağlan arasındaki Kampania ovasınının kuzeybatı kısmında yer alan Yenice, diğer ülkelerle iletişiminin kolay olması gibi stratejik bir nedenle seçilmiş olabilir. Ayrıca, akıncıların önemli liderlerinden olan Evrenos Bey ve torunları, orduyu toplamak ve atları beslemek için geniş alanlara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu nedenle, coğrafî olarak da bölge uygun görülmüş olmalıdır (303).

“Yenice” adından dolayı şehrin eski bir yerleşim merkezi üzerinde

kurulduğunun tahmin edilebileceğini söyleyen Kiel, kuruluş tarihi olarak 1383-1385 arasını verir (303).

Evrenos Bey’in kendine merkez yapmasıyla bir kültür şehri olmaya başlayan Yenice’yi bayındır hale getirmek için buraya, Evrenos B ey’in kendisi, oğullan ve torunlan tarafından cami, mescid, medrese, imaret ve vakıflar yaptırılmıştır. Zamanla bir edebiyat merkezi haline de gelen Yenice, önemli şairler yetiştirmiştir.

“Akıncılığın Türk Kültür ve Edebiyatına Katkılan” adlı makalesinde akıncı beylerinin oluşturduğu edebî muhitlerden söz eden M ustafa İsen, buradaki yapının Osmanlı saray sisteminin küçük bir modeli olduğunu ve beylerin Osmanlı padişahlan gibi sanata değer verip sanatçıyı himaye ettiklerini söyler (81). Bu bağlamda,

yetiştirdiği şairlerle edebî çevrelerde hep özel bir yeri olan Vardar Yenicesi’nin bu yönü daha derinden incelenmelidir.

Âşık Çelebi, M eşâ 'irii 'ş-Şıı ’a r a ’da tanıttığı her Vardar Yeniceli şairde bu kasabayı, “münbit-i şu‘arâ ve ma‘den-i zurefa”, (150) “mecma‘-ı şu‘arâ vü menba‘-ı zurefa”, (255) “ma‘den-i şu‘arâ-yı belâgat-şi‘âr” (345) gibi güzel sözlerle övmeden geçemez. Buralı şairlerin kişilik özelliklerini de Garîbî’yi anlatırken şöyle

Şairleri “fakr ü fena” ihtiyar etmeye yönelten tasavvuf! ortamın oluşumu ve özellikleri, Yeniceli şairleri anlamak için önemli ipucu olacaktır.

Osmanlı padişahlarının şairlerin yanı sıra mutasavvıflara da büyük değer verdikleri ve mutasavvıflarla da şairlerin gönül bağlan olduğu bilinen bir durumdur. Osmanlı sarayının küçük bir modeli olduğunu belirttiğimiz akıncı beyliklerinde de durum farklı olmamıştır. Mustafa îsen’in verdiği bilgilerden, Vardar Yenicesi’nde şairleri etkileyen tasavvuf! ortamın oluşumunda Şeyh Abdullah-ı İlâhî’nin çok önemli yeri olduğunu öğreniyoruz.

Mustafa Kara, “Molla İlâhî’ye Dair” adlı makalesinde Nakşibendî şeyhi olarak tanıttığı İlâhî’nin Melâmî-meşrep bir sûfî olduğunu ve Bedreddin Simavî’ye ait Varidat'ı o dönemin büyük suçlanndan olan “Bedreddinî” olmayı göze alarak şerh ettiğini söymiştir (367). Bu özellikleri nedeniyle, Molla İlâhî’nin Nakşibendîlik anlayışının bugün sünni bir tarikat halini alan Nakşibendîlikten farklı olduğunu belirtmek gerekir.

Evrenoszâde Ahmet Bey’in teklifiyle İstanbul’dan Vardar Yenicesi’ne giden Molla İlâhî, akıncıları gazaya teşvik eden manevî kuvvet olmuş; bunun yanı sıra Kara’nın belirttiğine göre, Horasan tasavvuf okulunun etkisiyle oluşturduğu coşkun ve serbest düşünceye dayalı tasavvufî ortam, burada yetişen Hayretî, Hayalî, Usûlî, Sırrî, Günahî gibi şairleri derinden etkilemiştir (389-90).

Molla İlâhî ile şekillenen Vardar Yenicesi’nin bu tasavvuf ortamının şairlerin şiirlerine yansıyan özellikleri nelerdi? Bu soruyu şu şekilde yanıtlamak mümkün: Hayretî, Usûlî ve Hayâlî’ nin şiirlerinde görülen samimiyet, kimseye baş eğmeme, serkeşlik, heterodoks dinî anlayış ve bunlar sonucunda yaşadıkları ortama eleştirel bakış.

Elimizde daha fazla bilgi olmayan Vardar Yenicesi hakkında, öznel olmakla birlikte, şairlerin şiirlerinden faydalanarak da bazı bilgiler edinebiliriz. Burası için bir şehrengiz yazan Hayreti, Vardar Yenicesi’nin, görse cennetin bile utanacağı güzellikte bir yer olduğunu ve her köşesinin gonca ağızlı ve servi boylu güzellerle dolu olduğunu söyler (Çavuşoğlu, “Hayretî’nin Yenice Şehr-engîzi” 87). Hayreti, bahar tasviriyle başladığı eserinde mahbublardan söz etmiş; şehrin sosyal ve kültürel yapısına hiç değinmemiştir. Gazellerinde de zaman zaman Vardar Yenicesi’nden söz eden şair, akıncı ocaklarıyla birlikte sefere gittiğinde veya İstanbul’da bulunduğu zamanlarda V ardar’a olan özlemini samimi bir şekilde dile getirmiştir:

Eşk-i çeşmüm gibi yüz üzre sürinüp niçe gün

Kanda isen seni görem gibi Vardâr yine (Hayretî-Dîvan 383)

Hayretî’ye göre, Vardar Yenicesi, dünya gamından uzaklaşmak için sığınılacak bir yerdir ve şair zaman zaman oraya gidememek korkusu yaşar:

Yaşı gözümün eylemedin ‘âlemi deryâ

Ey Hayreti kan aglayu Vardârı görem mi (419)

Usûlî de Vardar Yenicesi için bir şehrengiz yazmıştır. Burası için övgü dolu sözler sarfeden şair, Yenice’nin bir benzerinin ne H ıta’da ne de Çin’de olduğunu, insanlarının filozof, âlim ve kâmil olduğunu söyleyerek abartılı şekilde memleketini övmüş; fakat ne yazık ki şehri tanıtan bilgiler vermemiştir. (U sûlîD ivanı 45) Yenice’nin tasavvuf! ortamının özelliğine bir beytiyle değinen Hayâli ise, burada yaptığı ibadetle kendini Türkistan’ın hakanı olarak gördüğünü belirtir:

Ey Hayâtı edeli Vardar elinde i‘tikâf

Kendümi güya ki Türkistâna hakan eyledüm (Hayâli Bey Dîvânı 292)

Orhan Bey’den Fetret devrine kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli’deki fetihlerinde etkin rol alan Evrenos Bey’in Vardar Yenicesi’ni kendine merkez

yapmasıyla şehir bayındır bir görünüm kazanırken Molla İlâhî’nin oluşturduğu tasavvuf! ortamla da şehrin manevî yapısı tamamlanmış; bu ortamdan etkilenen önemli Divan şairleri yetişmiştir. Böylece Vardar Yenicesi, akıncılığın önemini yitirdiği 16. yüzyıl ortalarına kadar hem askerî hem de kültürel açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli merkezlerinden biri olmuştur.