• Sonuç bulunamadı

2.2. Anlama Becerileri

2.2.2. Dinleme/İzleme Becerisi

Dinleme, insanın ilk edindiği, öğrenmesiyi sağlayan beceridir. Dinlemenin alanyazındaki tanımlarına bakıldığında dinleme;

“Enerji ve beceri gerektiren karmaşık bir süreçtir” (Özbay, 2005, s. 60).

“Bilgi birikimi elde etme, daha önce kazanılmış deneyimlerden yararlanma yollarından biridir. İşitilenlerin ön bilgilerle karşılaştırılarak zihinsel ve bilinçli bir çaba ile anlamlandırılmasıdır. Herhangi bir konuda konuşmacının seslerini duymak, söylediklerini anlamak, gerekli olanları ve olabilecekleri alıp saklamak için sesler/söylenenler üzerinde dikkati yoğunlaştırmadır” (Calp, 2007, s. 151).

Tanımlardan da anlaşıldığı gibi dinlemenin temeli işitmedir. Zamanımızın çok büyük bir kısmını harcadığımız dinleme eylemi, sahip olduğumuz en önemli becerilerimizden biri olmakla birlikte en az tanınan becerimizdir. Çünkü insanlar dinlemeyi duymakla karıştırırlar. Ama dinlemek sadece duymaktan daha fazlasını içerir (Mackay, 1997, s. 10). İşitmek, dinlemek değildir. İşitme, istemimiz dışında da gerçekleşebilmektedir. Yani, işitme dinlemeksizin ortaya çıkabilir. Dinleme ise kişinin tercihine bağlı olarak, seçerek ve isteyerek algıladığı bütün seslerdir (Calp, 2007, s. 156).

İşitme, fiziksel bir durumken; dinleme, içine işitmeyi de alan aktif bir zihinsel süreçtir. İşitme, iradeli bir iş değildir. Kulağa gelen belirli bir frekans gücündeki her ses işitilir. Kulağa aynı anda birden fazla ses gelir. Ama insan bunlardan istediğini, ilgisini çekeni seçer ve dinler. Dinleme, ses dalgalarının kulak tarafından işitilmesinin ötesinde bir şeydir. Her dinlemede işitme vardır; ama her işitmede dinleme yoktur. İşitilen sesler arasından “anlamlandırma” çalışmasının başladığı sesler için dinlemeden bahsedilebilir. Dinleme çaba gerektirir ve aynı zamanda bir süreci kapsar. Çaba göstermek, dikkati belli bir noktaya yoğunlaştırma anlamına da gelir. Bunun için dikkat geliştirme çalışmaları dinleme eğitiminde önemlidir. Okumanın, yazılı harflere bakmak ve onları sadece seslendirmek demek olmadığı gibi dinleme de ses dalgalarını işitmekten öte, o dalgaların oluşturduğu

74

anlamları algılamayı, bu anlamlar üzerinde düşünmeyi ve icap ederse hareket etmeyi gerektirir (Doğan, 2011, s. 5). Doğan’ın (2011) da belirttiği gibi dinleme ve işitme aynı şeyler değildir. Dinleme, işitmeyi de içine alan bir süreçtir.

Clark ve Clark (1977), adım adım dinleme sürecinin oluşumunu şu şekilde ifade ederler: Dinleyici;

 Ham konuşmayı alır.

 Çalışan hafızasında konuşmanın bir görüntüsünü yaratır.  Bu temsili resmi kısımlar biçiminde organize etmeye çalışır.  Bu kısımlar arasında anlam bağlantıları oluşturur.

 Bu bağlantıların sürekli bir hiyerarşisini inşa eder.

 Bu bağlantılar tanımlandıktan sonra, çalışan hafıza netleşir ve süreç tekrar başlar. Dinlemenin anlaşılması için, duyma mekanizmasının nasıl çalıştığının ve duymanın dili anlamaya ne katkı sağladığının anlaşılması önemlidir. Dinleme, dili algılamanın temelidir ve algılama dinleme için temeldir. Dinlerken, dinlediğini algılamanın kişiye ne sağlayıp ne sağlamadığı anlaşıldığında, duymanın, düşünme ve yorumlama süreçleri tarafından nasıl tamamlandığı anlaşılabilir (Rost, 1994, s. 9).

Rost’a (1994, s. 9-10) göre dinleme sürecinde işitme ve anlamlandırma süreçleri vardır. İşitme sürecinde ise iki unsur yer alır: Ses ve kulak. Ses bizi çevreler. Sese birbiri ile temas eden nesneler sebep olur. Ses, temas hâlindeki nesneler tarafından yaratılan hava partiküllerinin hareketleri tarafından üretilir. Hava partiküllerinin hareketi temas noktasından başlar ve hava dalgaları biçiminde temas noktasından yayılmaya devam eder. Bu ses dalgalarının bazıları yapısal olarak çok basittir fakat çoğu ses dalgası oluşumları bağlamında oldukça karmaşıktır. Ses ile özellikle konuşma sesi ile ilgili temel bir gerçek, sesin kendisini üreten nesnelerin yapısını ortaya koymasıdır. Konuşma seslerinin yapılarının algılanması çok hassas bir iştir ancak aynı ilkeye göre gerçekleşir. Konuşma sesindeki farklılıkları onları üreten konuşma organlarının yapılarından dolayı duyarız. Konuşma sesleri, temelde ciğerlerimizde üretilen ve kişinin ses çıkarma organlarının çeşitli bölümleri (gırtlak, damak, dil, diş, dudak) ile temasa geçen bir hava akımının sürekli dalgalanması tarafından üretilir. Temasın her bir noktası kişinin algıladığı ses dalgalarının biçimini değiştirir. Ses ile ilgili önemli ikinci gerçek onun geçici olduğudur. Ses dalgaları hızlı bir biçimde kaybolup giderler. Kişinin sesi algılaması ve ona anlam vermesi için bir veya iki saniyesi vardır.

75

Ses bir kaynak olarak görülebilir. Bu kaynağı alan ise kulaktır. Thompson’a (1993, s. 129) göre insan kulağı en azından aşağıdaki kapasitelere sahiptir ve bunlar her yaşta değişebilir:

 Enerjiyi beyne iletmek

 Ses ve motor hareketlerden gelen bilgiyi bütünleştirmek  Duyusal sessel kontrol için yetinin oluşturulması

 Dengenin inşa edilmesi ve harekete geçirilmesi  Sesi almak (duymak)

 Duymak istediğimiz sesleri tespit etmek ve duymak istemediklerimizi ayırt etmek  Alansal olarak seslerin yerini tespit etmek.

İnsanın duyma sistemi dış kulak, orta kulak ve iç kulaktan oluşmaktadır. Dış kulak; kulak kepçesi ve işitme kanalından oluşmaktadır. Kulak kepçesi gelen sesi uyarlar. Özellikle yüksek frekanslıları ve sesin kaynağının tespit edilmesini mümkün kılar. Ses dalgaları kanaldan aşağıya doğru hareket eder ve kulak davulunun titremesine neden olur. Bu titreşimler, kafatasında küçük bir açıklığı çevreleyen üç küçük kemikten (kulak kemikçiği) oluşan önemli bir dönüştürücü olan orta kulak boyunca ilerler. Orta kulağın ana işlevi, seslerin (hava partikülleri biçiminde olan) kulak salyangozundaki sıvılara etkin bir biçimde aktarılmasını sağlamaktır. Aktarma işlevine ilaveten, orta kulak ayrıca koruyucu bir işleve de sahiptir. Kulak kemikçikleri, iç kulağa ulaşacak olan sesin düzeyini azaltmak için daralan (buna refleks eylemi denir) ufak kaslardan oluşur. Bu refleks hareketi, yüksek sesler var olduğunda gerçekleşir. Bu kişinin hassas duyma mekanizmasının zarar görmesini engeller. İlginç bir biçimde, refleks hareketi, konuşmaya başlandığında da gerçekleşir. Bu biçimde, refleks kişiyi çok fazla geri bildirimden korur – yani, kişinin kendi konuşmasını çok fazla duymasını ve ondan rahatsız olmasını engeller. Kulak salyangozu duyusal algılama açısından kulağın en önemli kısmıdır. Kulak salyangozu küçük kemiğimsi bir yapıdır. Bir başparmak tırnağı büyüklüğündedir. Bir tarafı dar bir tarafı geniştir. Sıvı ile doludur. Kulak salyangozunun içinde yer alan zarlar sıvının hareketlerine mekanik olarak tepki verirler. Düşük frekanslı sesler öncelikli olarak zarın dar ucunu harekete geçirir. Yüksek frekanslı sesler sadece geniş ucu harekete geçirir. Ancak her bir farklı ses, sıvıda ve zarlarda değişik hareket kalıpları üretir. Kulak salyangozunun beynin arkasına en yakın kenarında binlerce küçük kıl hücresi vardır ve bunların uçları kulak salyangozunun hem içinde hem de dışında yer alır. Dış kıl hücreleri, beynin duyuşsal korteksine giden duyuşsal sinir ağlarına bağlıdır. Bu kıl hücreleri, zarda meydana gelen ufacık hareketlere tepki verirler ve sıvının mekanik hareketlerini sinirsel

76

aktiviteye dönüştürürler. Bu sinirler, vücuttaki diğer sinir sistemleri gibi, üst düzey bir uzmanlığa sahiptirler (Rost, 1994, s. 10-11).

Dış kulaktan iç kulağa kadar ilerleyen sesle işitme eylemi tamamlanmış olur. Bundan sonraki süreç ise işitilenlerin anlamlandırılmasıdır. Akyol’a (2006, s. 2) göre algılamada dinleyici, gelen uyarıcı sesin ve konuşmacı tarafından sunulan görsel ile sesin birlikte farkına varır. Daha sonra duymak istediği, merak ettiği sesi ayırt etmek için dikkatini yoğunlaştırır. Son aşamada dinleyici sesin neye ait olduğu veya ne demek istediği hakkında karara varır ve sesi anlamlandırır.

Duymak, “ses dalgalarının kulak zarına çarpması”; dinlemek ise, “işittiğimizi anlamak ve saklamak”, biçiminde tanımlanabilir. İşitilen hatırlanmazsa dinleme işlemi gerçekleşmiş sayılamaz. Bir bilginin, hafızaya girmiş olması yetmez. Anlamı anlaşılmadan alınmış bir bilgi insan için değersizdir (Kantemir, 1981, s. 10).

İnsan kulağı istese de istemese de hemen hemen bütün sesleri beyindeki ilgili merkezlere ulaştırır. Dinleme, duyulanları algılamak için dikkat ve özen göstermektir. Gerçek dinleme, duyulanların zihinde bir anlam kazanmasıdır (Calp, 2007, s. 156).

Alıcının işittiklerini anlamlandırabilmesi için aşağıdaki şartların yerine getirilmesi gerekmektedir:

1. Alıcı sesleri tam işitebilmeli, ses kaybı olmamalı, 2. Düzenli ve sağlıklı bir işitme ortamı oluşturulmalı, 3. İletilmeye çalışılan mesaj anlaşılır ve net olmalı,

4. Göndericinin kullandığı dil, alıcının seviyesine uygun olmalıdır (Özbay, 2005, s. 60).

Belirtilen şartlar sağlandığında dinleyicinin işitileni anlamlandıramaması için herhangi bir sorun kalmayacaktır.

Özbay’a (2005, s. 42) göre dinleme sürecinde, dinleyici konuşmacının ilettiği mesajı anlamak ve yorumlamak için çaba sarf etmektedir. Dinleme kişinin tercihine bağlı olarak, seçerek ve isteyerek algıladığı sesler bütünü olduğundan, dinlemede seçicilik söz konusudur. Dinleme, sesleri anlamaya çalışmaktır; çaba gerektiren bilinçli bir süreçtir, insanın seçerek dinleyebilmesi için sesler arasındaki farkı hızla kavrayabilecek bir yeteneğe ulaşması gerekir. Dinleme süreci, bireyin seslerin ve konuşma örüntülerinin

77

farkında olmasıyla başlar; belli işaretleri tanıması ve hatırlaması ile sürer ve bunları anlamlandırmasıyla son bulur.

Etkin bir biçimde dinleme yapmak çok çeşitli becerileri içermektedir. Yüz yüze gerçekleşen konuşmalarda dinleme sürecini oluşturduğu düşünülen çeşitli unsurlar adım adım şu şekildedir:

1. Konuşma sinyalleri onu çevreleyen seslerin arasından tanımlanmalıdır.

2. Konuşmanın süreklilik arz eden akışı, bilinen kelimeler olarak tanınan birimlere ayrılmak zorundadır.

3. İfadenin yapısı kavranmalı ve konuşmacının niyet ettiği anlam anlaşılmalıdır. 4. Ayrıca dilsel bilgi, söylenen şeye doğru ve uygun bir cevap vermek için

uygulanmalıdır (Anderson ve Lynch, 2003, s. 4).

Rost’a (1994, s. 2) göre tipik bir günde, çoğu insan trafikteki kornalar gibi çevresel sesleri, alışveriş merkezlerindeki müzik gibi arka fon sesleri, radyo ve televizyon yayınları gibi bilgi veren sesleri ve çevredeki konuşan insanların sesleri gibi pek çok sesi dinleyerek dinlemeye çok fazla zaman harcar. Doğrusu, sürekli bir şeyler dinliyor gibi görünürler. Ancak, dinleme biçimleri hakkında biraz düşünülürse, bu dinlemelerin pek çoğunun anlama amacıyla yapılmadığı fark edilir. Çoğu zaman, dinlenenlerin içinde kayda değer noktaları tespit etmek için dinleme filtrelenir. Dinleme dikkat atfetme tarafından harekete geçirilen bir süreçtir. Psikolojik terimler ile tanımlamak gerekirse, dikkat etme, beyinde yer alan sinir hatlarının gelen uyarıcıları organize etmek için harekete geçirilmesidir. Dikkat etmenin amacı, görülen ve duyulan şeyleri organize etmede ve kullanmada kişiye yardımcı olmasıdır. Kişi, dili konular (dilin ne hakkında olduğu) ve bilgi değeri (kişiyle ilgili olarak dil ne ifade etmektedir) bağlamında organize etme eğilimindedir.

Birini dinlemek için birden fazla neden olabilir:  Bilgilenmek

 Eleştiri almak

 Bir başkasının öyküsüne katılmak

 Diğerlerinin deneyimlerinden ve anlayışlarından faydalanmak  Bir konuya hâkim olmak (bilgi güç sağlar)

 Ufkumuzu genişletmek – öğrenmek  Bir ilişki oluşturmak

78

Dinlemenin amaçlarını, genel olarak şöyle sıralamak mümkündür:

1. Herhangi bir konuda bilgi edinmek, 2. Hoşça vakit geçirmek,

3. Hayatı ve olayları eleştirel gözle değerlendirmek, 4. Eleştiri almak,

5. Başka insanların tecrübelerinden faydalanmak, 6. Toplumla iletişim kurmak,

7. Başka insanların düşüncelerini değerlendirmek, 8. Çevremizdekilere yardım etmek (Özbay, 2005, s. 71).

Mackay’e (1997) göre dinleme becerisini geliştirmenin belki de en etkili yolu, kişinin kendi “katılım davranışlarının” ne olduğuna dikkat etmesidir. Fiziksel, psikolojik ve sözlü olmak üzere üç tür katılım biçimi vardır.

Fiziksel katılım, kişinin bir dinleyici olarak dinleyici davranışları göstermesi anlamına gelir. Bu da konuşmacıya kendisinin dinlenildiğinin sadece fiziksel davranışlarla ve duruşla gösterilmesidir.

 Konuşmacıya cepheden bakmak  Göz iletişimi sağlamak

 Algıya açık bir zihin

 Göreli olarak rahat olmak etkenleri fiziksel katılımda önemlidir.

Psikolojik katılım sadece konuşmacının söylediğini dinlemek değil aynı zamanda nasıl söylendiği gibi sözsüz davranışlara dikkat etmek ve konuşmacı tarafından yüz ifadesi, bedenin duruşu, ellerin kullanımı ve diğer fiziksel göstergelerle gönderilen mesajları da algılamaktır.

Psikolojik katılımda;  Ne söylendiğine  Nasıl söylendiğine  Ne söylenmediğine

 Hangi duyguların gösterilip gösterilmediğine yoğunlaşma becerisi ve isteği geliştirilmelidir.

79

Konuşmacının düşünce akışı anlaşılmadığında veya yeterince açık gelmeyen noktalar olduğunda, konuşmacıya soru sormak gerekir. Kendi başına bu soru sorma eylemi bile dinlenildiğini gösterir.

Sorulan sorular konuşmacının o anda söyledikleriyle ilgilidir. Oysa gerçek bir dinleme bundan daha fazlasını içerir. Kişinin tüm benliğiyle dinlemesi demek sözcüklerin arasını veya ardını anlaması demektir. Bu ‘satır aralarını dinleme’nin önemli bir bölümü konuşmacının amaçlarıyla ilgilidir (Mackay, 1997, s. 20-24).

İyi bir dinleyicinin özellikleri:

 Kim konuşursa konuşsun, değerli bir şeyler öğrenmek için dinler. Kişinin kendine olan saygısı artar.

 Mesajı ileteni ya da iletme tarzını değil de mesajın içeriğini değerlendirir.  “Etkin sessizlik”i kullanır, sessiz kalır ve kişi konuşmasını bitirene kadar dinler.  Ayrıntıları atlayıp, asıl konuyu yakalar.

 Konuşmacının hareketleriyle sözlerini birbirine uydurur, eşler.

 Etkin bir beden durumu benimser dikkatli bir beden konumuyla kişiye doğru eğilir.  Şaşkınlıkları denetler ve eler.

 Aşina olmadığı gerece yoğunlaşır ve zihnini zorlar.  Duygusal denetimi sağlar.

 Hızlı düşünmenin avantajına sahiptir. Birisi konuşurken değerlendirme, merak etme, inceleme ve özetleme yapabilir, anahtar sözcükleri çıkarır ve sözlü olmayan mesajları arar (Robertson, 1999, s. 41-42).

İyi dinlemenin yolları ve dinleme ile ilgili temel alışkanlıkları şunlardır:

1. Dikkati konu üzerinde toplamak 2. Dinlemeye hazırlıklı olmak

3. Konuşmacıyı anlamak için çaba göstermek 4. Duyguları kontrol etmek

5. Dinleme süresinde ana fikri kafada tespit etmek 6. Konuşma hızı ve zihinsel kıvraklığa sahip olmak 7. Not almak (Kantemir, 1981).

Dilin dört alt becerisi (okuma, dinleme, konuşma, yazma) içinde en çok kullanılanı dinleme becerisidir. Ancak dinleme becerisinin eğitimi diğer üçüne göre daha az

80

önemsenir. Bu, gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerinde de böyledir. Bu yanılgının temel sebebi, dinleme becerisinin doğuştan kazanıldığı düşüncesidir. Oysa son yıllarda yapılan araştırmalarda günlük hayatta iletişim konusunda karşılaşılan güçlüklerin başında doğru dinleme alışkanlığı kazanılmamasının etkisi görülür (Ünalan, 2001, s. 71).

Anderson ve Lynch’e (2003, s. 18) göre dinleme hayatımızın erken dönemlerinde bizim hemen veya tamamen hâkim olabileceğimiz bir beceri değildir. Bu yüzden, dinleme becerisi düşünüldüğünden daha uzun bir zaman dilimi boyunca gelişmeye devam eder. Ana dillerinde dinleme yapanlar için bile, dinleme becerilerini geliştirmek amacıyla dinleme çalışmaları yapmaları hem dinleme yetilerini geliştirmek için hem de okuma becerilerini geliştirmek için önerilmektedir.

Dinleme becerileri diğer pek çok beceride olduğu gibi geçirilen yaşantılarla, model alma yoluyla kazanılmaktadır. Bireyler öncelikle dinleme becerilerine ilişkin farkındalık kazanarak, yetersizlik gösterdikleri noktaları fark ederek ve o alanlarda çalışarak becerilerini geliştirebilirler (Cihangir Çankaya, 2011, s. 97).

Çocuklarda dinleme yeteneğinin gelişmesi şu evreleri kapsar:

1. Birinci sınıfta 3-5 dakika, 2 ile 3. sınıflarda öğrenciler, 5 ile 10 dakika dinleyebilirler. Dinledikleri konunun en belirgin yönlerini kavrarlar.

2. 4-5. sınıf öğrencileri 15 ile 20 dakika dinleyebilirler, dinledikleri kuralları öğrenir, bunlar üzerinde soru soracak bir temele inebilirler.

3. 6-8. sınıf öğrencileri 30-40 dakika dinleyebilirler. Neden sonuç ilişkisini anlarlar, konunun önemini de kavrarlar (Demirel, 1999b, s. 37).

Dinleme temelde birebir etkileşimsel beceri olarak gelişir. Ancak, bir çocuk okula girene kadar, çocuğun televizyon ve diğer medya araçları ile olan etkileşimi artar ve içinde kendilerinin tek katılımcı olmadıkları büyük toplantılara katılmaya başlarlar. Bu noktada, çocuğun dinleme yetisi hem alıcı hem de yorumlayıcı beceri olarak gelişmeye devam eder. Dinleme her türlü eğitim ortamında önemli bir beceri olmasına rağmen, genellikle açık bir biçimde öğretilmemektedir. Daha ziyade, öğrenciye sunulan genel eğitimin bir parçası olarak kendi gelişimine bırakılmaktadır (Rost, 1994, s. 118).

Dinleme eğitiminin amaçları:

1. Söylenen sözü, konu, zaman, yer, ad vb. kavramları tam anlamak için dinleyebilme, 2. Konuşulanı, okunanı anlamak için dinleyebilme,

81

3. Arkadaşlık, iş ve diğer insan ilişkilerinde nezaketle dinleyebilme, 4. Bilgi, düşünce, haber almak için dinleyebilme,

5. Boş zamanlarında müzik dinlemeye alışma, tiyatro ve sinemadan, radyo ve televizyondan yararlanmak için kesintisiz dinleyebilme,

6. Dinledikleri arasında sıra ya da neden sonuç ilişkisi kurabilme, 7. Dinlediği konuşmanın ana düşüncesini kavrayabilme,

8. Dinlediğini değerlendirirken ön yargılardan, kişisel sevgi ve karşıtlık duygusundan sıyrılabilmek için tarafsız olabilme,

9. Dinlediğinin eksik, yanlış, abartılı, gerçek, yararlı yönlerini seçebilme, 10. Dinlediklerini çabucak değerlendirebilme,

11. Dinlediklerine karşı hoşgörü duygusu geliştirmedir (Demirel, 1999b, s. 36-37). İyi dinleyici yetiştirme sorununun çözümü için öğretmenlerin bazı ilkeleri göz önünde tutmaları ve buna göre önlemler almaları gerekmektedir:

1. Dinleme eğitimi küçük yaşlardan itibaren başlamalıdır.

2. Dinleme eğitimi için programın ve okulun her türlü olanaklarından yararlanılmalıdır.

3. Dinleme eğitiminin başarılı olabilmesi için öğretmenin de iyi bir dinleyici olması gerekir.

4. Dinleme eğitiminde kasetçalar, TV, video gibi modern öğretim araçlarından yararlanılmalıdır.

5. Dinleme eğitimindeki başarı, kullanılan öğretim yöntemlerinin içeriğine bağlıdır (Demirel, 1999b, s. 39).

Pek çok eğitimci, okullarda bilinçli bir dinleme eğitiminin dâhil edilmesi için talepte bulunmaktadır. Öğrencilerin sınıfta geçirdikleri zamanın en az yüzde ellisini dinleme yaparak geçirdikleri tahmin edildiği için aynen okumada olduğu gibi öğrenme ve katılımda bulunma becerisi olarak dinlemeye bilinçli ve sistematik bir ilginin gösterilmesi mantıklı gözükmektedir. Okullarda dinleme becerisinin geliştirilmesi için ilk adım, onun öğrenmede ne kadar önemli ve yaygın bir şey olduğunun kabul edilmesi olacaktır. O zaman dinleme becerileri, öğrencilerin sözlü olarak katılımda bulunma yollarına ve sunulan yeni bilgiyi anlama yollarına, onların bilgiyi nasıl akılda tuttuklarına ve konuşmacılara nasıl yanıt verdiklerine daha fazla dikkat atfedilerek geliştirilebilir. Bu beceriler, sesli görsel materyallerden öğrenmenin kullanılmasına, televizyon ve radyo programlarının eleştirel bir biçimde izlenmesine ve yapılandırılmış konuşma ve dinleme aktivitelerine vurgu yapan

82

okul müfredatları vasıtasıyla sistematik ve tutarlı bir biçimde geliştirilebilir (Rost, 1994, s. 118-119).

Her ne kadar yapılandırıcı yaklaşımla ders işlendiği söylense de geleneksel anlatım hâlâ devam etmektedir. Bu yüzden öğrencilerin dinleme becerilerinin gelişmiş olması büyük önem arz etmektedir. Çünkü yaparak-yaşayarak öğrenme durumları oldukça azdır.

Mackay’e (1997, s. 19) göre kişi;  Arkaya dönerek

 Kâğıt buruşturarak

 Kâğıtları çekmeceye kaldırarak  Gözlerini donuklaştırarak

 Cevaplarda inandırıcılık ve enerji eksikliği göstererek  Bir kitap çıkarıp okuyarak

 Dönüp bir başkasıyla konuşarak

 Evdeyse televizyona bakmaya devam ederek

 Sorulana kasıtlı olarak cevap vermeyerek dinlemediğini belli eder. Ancak bazı davranışlarda ayrım yapmak gerekir.

 Pencereden bakmak, bir dikkat toplama yolu olabilir.

 Bir şeyler karalama, bir düşünceyi göz önünde canlandırma veya karmaşık bir fikri anlamaya çalışma yolu olabilir.

 Sandalyeyle geri yaslanma, olayın kendisinden alınan keyfin dışavurumu olabilir (Mackay, 1997, s. 19).

Özbay (2005) dinleme becerisiyle ilgili faktörleri dinleyiciye bağlı, öğretmene/konuşmacıya bağlı faktörler olarak ikiye ayırmaktadır:

Dinleyiciye bağlı faktörler:

a) Zekâ b) İşitme

c) Dinlemenin öneminin farkında olma d) Konuya ilgi duyma

e) Dikkat

f) Dinleme amacı

83

Öğretmene/konuşmacıya bağlı faktörler:

1. Öğretmenin / konuşmacının konuyu sunma biçimi, 2. Öğretmenin / konuşmacının duruşu, mimik ve jestleri, 3. Öğretmenin / konuşmacının ses tonu,

4. Öğretmenin / konuşmacının bilgi birikimi,

5. Öğretmenin / konuşmacının dili kullanma becerisi (Özbay, 2005, s. 121).

Lundsteen’e (1979) göre başarılı bir dinleme dersi planlamanın ilk adımı dinleme ile ilgili sorunların bir sonucu olarak öğrencilerin yaşamakta oldukları öğrenme problemlerini tanımlamaktır. Lundsteen öğrenciler arasında karşılaşılan dört dinleme bozukluğunu tanımlamıştır:

1. Duymada sorun

Bazı öğrenciler tam olarak katılımda bulunmalarını önleyen fiziksel problemlere sahiptirler veya bazı çevresel problemlerden (gürültü gibi) dolayı duyamamaktadırlar.

2. Ayırt etme ve duyuşsal algı

Bazı öğrencilerin duyuşsal hafıza (daha yeni duydukları şeyi hatırlama) ve dizimsel hafıza (daha yeni duydukları kelime veya ifadelerin doğru sırasını hatırlama) ile ilgili problemleri vardır.

3. Dikkat ve konsantrasyon

Pek çok öğrenci dikkat etme ve konsantrasyonu sağlama ile ilgili sorunlarından dolayı yönergeleri takip etmede güçlükler yaşamaktadırlar. Bu türden öğrenciler, tipik bir sınıf ortamında bulunan çok sayıda dikkat dağıtıcıya iyi adapte olamamaktadırlar.