• Sonuç bulunamadı

Dini Tecrübenin Yapısı

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

7. ONTOLOJİK DELİL VE DİNİ TECRÜBE DELİLİ

7.2. Dini Tecrübe Delili

7.2.1. Dini Tecrübenin Yapısı

Dini tecrübe yaşadıklarını ifade edenler gerçekten Tanrı’yı mı tecrübe ediyorlar, yoksa bazı tecrübeleri veya hisleri dini olarak mı yorumluyorlar? Filozoflar dini tecrübenin yapısına dair iki bakış açısı teklif etmişlerdir.

Hissetme Olarak Dini Tecrübe

Friedrich Schleiermacher (1768-1834), on dokuzuncu yüzyıldaki etkili yazılarında, dini tecrübenin entelektüel veya bilişsel bir tecrübe değil, ama “dünyanın haricinde bir kaynağa veya güce mutlak veya büsbütün bir bağımlılık hissi” olduğunu iddia eder. Bu tecrübe kendi kendini kanıtlar, sezgiseldir ve kavramların -fikirler, inançlar veya amellerin- dolaşımından geçmemiştir. Kavramsal ayrımlardan önce gelen bir histir, bu sebeple biz onu tasvir edemeyiz.

Bu bilişsel bir tecrübe olmaktan ziyade duygusal bir tecrübedir. Bu görüş, pek çok kişiyi etkiledi. Rudolf Otto (1869-1937) da bunlara dahildir. Otto Tanrı’nın bazı tezahürlerinin akılla kavranabileceğini kabul eder. Kıyaslama yoluyla Tanrı’ya, ruh, amaç, iyi niyet, her şeye kadir oluş ve kişi-oluş gibi bazı sıfatları atfedebiliriz. “Bütün bu sıfatlar açık ve belirli kavramlar meydana getirirler: Bunlar akılla kavranabilirler; düşünceyle tahlil edilebilirler; hatta bunlar tanımlanabilirler.” Yine de Tanrı’nın derindeki mahiyeti bakımından Tanrı aklen bilinemez;

Tanrı anlatılamaz. Tanrı’nın azametini, akli olanın ötesine geçen bir şeyle, yani hisle idrak etmeliyiz.

Otto, dini tecrübeyi bir his olarak ya da daha doğrusu bir hisler terkibi olarak anlar. Bu his çok çeşitli biçimlerde doğar. Otto hissetmek olarak dini tecrübeyi esrarengiz olanın tecrübesi olarak adlandırır. Biz muhtaç olma hissini, “bütün yaratıkların üzerinde yüce olan karşısında kendi hiçliğimizde gark olmuş ve ezilmiş” önemsiz yaratıklar olduğumuzu, tecrübe ederiz. Biz dini korku (dehşet) hissini ve dehşetengiz sır önünde dize geldiğimizi tecrübe ederiz.

Tanrı’nın “müşahedesinde” ürperir ve titreriz. Ve nihayet, bizi büyüleyen aşkın varlığa yönelik bir hasret hissimiz vardır. Bir huzursuzluk, bir Tanrı hasreti bizim özümüzde vardır.

Algısal Tecrübe Olarak Dini Tecrübe

İkinci bir görüşe göre dini tecrübeler bir tür algıdır. Mesela, William Alston pek çok Tanrı tecrübesinin algı ile aynı yapıda olduğu kanaatindedir. Gündelik duyu algımızda (mesela bir kediyi görmemizde) biz üç öğeyi ayırt edebiliriz: Algılayan (kediyi gören kişi), algılanan nesne (görülen kedi) ve fenomen (kedinin görünüşü). Benzer şekilde pek çok Tanrı

173 tecrübesinde de üç öğe vardır: Dini tecrübeyi yaşayan, tecrübe edilen şey (Tanrı) ve Tanrı’nın tecrübeyi yaşayana görünüşü veya takdimi. Özellikle, fenomenin hükmüne dair sorular sorarlar.

Fakat algıda nesnelerin bizim onları bilebilmemizi mümkün kılacak tarzlarda bize kendilerini sundukları konusunda filozoflar genel olarak hemfikirdirler. Kedi bir kedi gibi görünür; sadece onun kedi olduğu farz edilmez. Benzer şekilde, Tanrı tecrübelerinde de, bizim onu ve fiillerini bilmemizi mümkün kılacak tarzlarda Tanrı bize kendini takdim eder. Tanrı, Tanrı olarak görünür; Tanrı’nın Tanrı olduğu farz edilmez.

Bazıları dini tecrübeyi veya Tanrı tecrübelerini bir tür algı olarak anlamanın tuhaf olduğunu düşünebilirler. Öyle görünüyor ki, gündelik algısal tecrübe veya duyu tecrübesi Tanrı tecrübelerinden önemli bakımlardan farklılık gösterir. Duyu algısı sıradan bir tecrübedir,

“bütün uyanık saatlerimizde istisnasız ve kaçınılmaz olarak bulunur”, buna karşılık dini tecrübe sıra dışıdır, hatta nadirdir; duyu algısı canlı ve zengin ayrıntılara sahiptir, dünyaya dair malumat bolluğundan çatlayacak gibidir. Buna karşılık Tanrı tecrübesi sönük, zayıf ve bulanıktır, görünüşe bakılırsa Tanrı hakkında az malumat verir; bütün insanlar duyu algısı yeteneğine sahiptir, fakat çoğu insan dini tecrübe yeteneğine sahip değildir. Ancak bu farklılıklar, Tanrı tecrübesinin algıdan farklı bir yapısının olduğunu göstermez. Öncelikle, ne tecrübenin sıklığı ne de verdiği malumat miktarı onun yapısı hakkında bize bir şey söyler. Dahası bazı insanların duyusal ve algısal yetenekleri sınırlıdır, çünkü onlar göremez ve işitemezler. Fakat bu vakıa görmenin ve işitmenin algı biçimleri olduğu iddiasının doğruluğunu şüpheli hale getirmez.

Benzer şekilde çoğu kimsenin dini tecrübelerinin olmaması, Tanrı tecrübesinin algısal tecrübeye benzer bir yapıda olduğu iddiasının doğruluğu ile ilgisizdir.97

Alston Tanrı tecrübelerinde algılanan niteliklerin -kudret, güzellik ve iyilik gibi nitelikler- duyusal olmadığını kabul eder. Mesela bu nitelikler, Tanrı’nın fiillerinin arkasındaki düzen veya tutumlarla ilgili olabilirler. Ne var ki, Alston’a göre bu durum bu niteliklerin algı içeriği olamayacağı anlamına gelmez. O fenomenlere ait niteliklerle (bir şeyin bir anda bana görünme biçimiyle) nesnel nitelikleri (bir şeyden normal şartlar altında olmasını beklediğimiz biçimi) birbirinden aynıdır. Tecrübe edilen bir nesneyi tasvir ettiğimiz zaman, çoğunlukla bizim tasvirimiz o nesnenin normal şartlar altındaki nesnel niteliklerini gösterir, onun fenomene dayalı veya doğrudan doğruya algılanan niteliklerini değil. Örneğin sınıfınızın kapısının şeklini sorun kendinize. Büyük ihtimalle kapının dikdörtgen olduğunu söyleyeceksiniz. Fakat dikdörtgen şeklinde olma onun o andaki fenomenden kaynaklanan bir özelliği değildir;

97 Age., s. 23-24.

174 oturduğunuz yerden kapı muhtemelen ikizkenar yamuk olarak görünür. Fakat gördüğünüz kapının nasıl olduğu sorulduğunda, siz genellikle onun nesnel özelliğini (dikdörtgenliği) söylersiniz. Benzer şekilde, Tanrı’nın kudret, iyilik ve sevgi gibi sıfatları fenomene ait veya duyusal dil yerine, karşılaştırmalı kavramlar kullanılarak haber verilmektedir. Bunlar Tanrı’nın belirli normal şartlar altında (onun fenomene ait olandan çok nesnel sıfatlarıyla) nasıl görünmesi beklendiğini belirtirler. Eğer biz Tanrı tecrübemizi karşılaştırmalı kavramlar kullanarak tasvir edersek, Tanrı’ya dair tecrübemizi nakledişimiz duyu algısı nesnelerinden bahsedişimizle kesin olarak paralellik gösterir. Tıpkı çoğu kez şeyleri algımızdan onların algılama anında nasıl göründüklerinden bahsederek değil de daha ziyade onların normal şartlarda (nesnel nitelikleriyle) nasıl görüneceklerine atıfta bulunan karşılaştırmalı kavramlar kullanarak haber verdiğimiz gibi, Tanrı’ya dair tecrübemizi haber verişimiz de fenomene ait olandan ziyade karşılaştırmalı kavramlara başvurur.98

Mucize ve duaların kabul olunması gibi herkesin açıkça şahit olabildiği türden çeşitli olayların da Tanrı realitesini kanıtladığı ileri sürülmüştür. Kişisel olarak yaşandığı zaman çok etkileyici olan bu tür tecrübelerin kuşkulu olsa bile hemen hemen herkesi Tanrı inancına götüren psikolojik gerçekler olduğu doğrudur. Nispeten yeni ancak oldukça önemli olan parapsikoloji bilimi, duyum ötesi algılama (telepati), gelecekteki olayları önceden bilme (kâhinlik) ve zihinsel bir güçle uzaktaki maddeyi doğrudan hareket ettirebilme fenomenlerini de doğal alanın sınırları içinde görmek isteyen kişiler için “doğaüstü” olayların tabiatçı bir biçimde açıklanma alanını oldukça genişletmiştir.

Daha ziyade kişiye özgü olmakla birlikte vicdanın sesi, huşu içerisinde bulunması, mistik tecrübe ya da vecd halleri neticesinde Tanrı’nın tezahürü veya hayalinin yansıması gibi olaylar da pek çok insan için Tanrı’nın varlığını kanıtlayan hususlardır. Ancak bu tecrübelerin üzerine herhangi bir kanıt inşa edilmesi mümkün gözükmemektedir.

İnanan kişi, anlattığı tecrübelerden ve yaşadığı “Sen-Ben” ilişkisinin Tanrı’yla gerçekleştiğinden kuşku duymasa bile, o kişinin böyle bir tecrübeye sahip olması, anlattığı şeyin hakikat olduğunu garanti etmez. O kişinin kendi açısından böyle bir tecrübe yaşadığı varsayılabilir, ancak yaşadığı bu tecrübenin gerçekten ne olduğunu teolojiden ziyade psikoloji bilimi cevaplandırılabilir. Kısacası, kutsalın tezahürü olarak yorumlanacak herhangi bir özel

98 Michael Peterson, William Hasker, Bruce Reichenbach, David Basinger, Akıl ve İnanç (Çev.

Rahim Acar), İstanbul 2006, s. 26-27.

175 olay ya da tecrübe başka şekillerde de yorumlanabilir, dolayısıyla Tanrı’nın varlığı için bir kanıt olma yükünü taşıyamaz.