• Sonuç bulunamadı

Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü

2.8. Türk Diliyle Ġlgili Türkiye‘de Yayımlanan Etimolojik Sözlükler

2.8.2. Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü

Ġsmet Zeki Eyuboğlu‘nun 1988‘de çıkan etimolojik sözlüğü, Türkiye‘de yazılan ilk Türkçe etimolojik sözlüktür. Yukarıda da söylediğimiz gibi, Türkiye‘de, daha öncesinde bu konuda pek çok makale ve kitap yazılmıĢtır. Tuncer Gülensoy‘un

1986‘da, yalnızca belli bir bölgenin etimolojik sözlüğü olarak yayımladığı ―Doğu Anadolu Osmanlıcası –Etimolojik Sözlük Denemesi-― adlı çalıĢması sayılmazsa Türk dilinin ―etimolojik bir sözlüğü‖ olarak çıkan ilk çalıĢma, Ġsmet Zeki Eyuboğlu‘un ―Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü‖dür.

Ġsmet Zeki Eyuboğlu 1925 yılında Maçka‘da doğmuĢtur. Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü 1953 yılında bitirmiĢtir. ―Destanlar Ġçinde Fatih‖ adlı derleme onun 1953'te yayımladığı ilk kitabıdır. Lisansını tamamladıktan sonra aynı bölümde "Lucretius'ta Bilgi Kavramı" adlı tezle yüksek lisansını tamamlamıĢtır. 1956-1958 yıllarında Özel Gazetecilik Okulu‘nda felsefe ve edebiyat dersleri verir. 1948 ile 1958 arasında Türk Folklor AraĢtırmaları Dergisi‘nde ―Karadeniz Folkloru‖ derlemeleri ilk ürünleri sayılır.

Eyuboğlu daha sonra Türk dili ve folklor alanında çalıĢmaya baĢlamıĢtır. 1970'li yıllardan itibaren sürekli olarak Dünya ve Cumhuriyet gazeteleriyle Varlık, Yansıma, Soyut, Yeni Ufuklar, Ġnsan, Yelken dergilerinde; edebiyat, felsefe, kültür, dil, halkbilimi, arkeoloji, mitoloji konularında yazılar yazar.

Ġncelemede Ġsmet Zeki Eyuboğlu‘nun etimolojik sözlüğünün son baskısı (4. Basım) bulunmaktadır. Sözlük, 782 sayfadan oluĢmaktadır; eklerle beraber 866 sayfadır. Eser, ikinci baskısının ön sözüyle baĢlamaktadır. Bu önsöz V, VI, VII, VIII, IX ve X. sayfalar olmak üzere 6 sayfadan oluĢmaktadır. XI. sayfada verilen birinci basımın önsözü ise XXVI. sayfaya kadar devam etmektedir. XXVII., XXVIII., XXIX. ve XXX. sayfalarda kısaltmaların verildiğini görüyoruz. XXXI. sayfada ise dil kısaltmaları verilmiĢtir. XXXIII. ve XXXIV. sayfalarda, kullanılan kaynaklar üzerine bilgiler verilmiĢtir. XXXV, XXXVI ve XXXVII. sayfalarda ise sözlükte kullanılan kaynaklar listelenmiĢtir.

Eyuboğlu‘nun sözlüğünde kullandığını beyan ettiği kaynaklara bakıldığında yaklaĢık 89 kaynak sıralandığını ve TDK yayımlarından ―Türk Dili Tarama Sözlüğü‖, ―Halk Ağzından Derleme Sözlük‖, ―TDAY-Belleten‖ vb. dergilerin de yer aldığını görmekteyiz. Bununla beraber Eyuboğlu‘nun Agop Dilaçar, Hasan Eren gibi dilcilerin dil inceleme yazılarından da yararlandığı kaynaklar kısmında görülmektedir. Bu kısımda KaĢgarlı‘nın ―Divan-ü Lügat-it Türk‖ü, Ferit

Devellioğlu‘nun ―Osmanlı - Türkçe Ansiklopedik Lügat‖ı, Gerhard Doerfer‘in ―Turkische und Mongolische Elemente in Neupersischen‖ adlı anıtsal eseri, Sir Gerard Clauson‘un ―Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century‖ ve Martti Räsänen‘in ―Versuch eines Etymologischen Wörterbuch der Turksprachen‖ adlı etimolojik sözlükleri gibi önemli pek çok kaynak da vardır.

Yazarın kaynak listesinde birtakım hataların olduğu görülmektedir. Listeleme yönteminde ―soyadı – adı‖ biçiminde listelenen yazarların, bazen ―adı – soyadı‖ biçiminde sıralanmıĢ örnekleri olduğu (örn. ġemseddin Sami, Wolfram von Soden vb. ) görülmekte; ayrıca bir kaynağın farklı sayfalarda iki kez yazılmıĢ olduğu görülmektedir. Sayfa XXXV‘te Asım Mütercim – ―Terceme-i Kamus‖, 1810 biçiminde geçen kaynak, XXXVI. sayfada Mütercim Asım – ―Terceme-i Kamus‖, 1810 biçiminde yine geçmektedir. Bunun az önce söz ettiğimiz listeleme yöntemindeki hatadan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Çünkü listedeki yazarların adı- soyadı veya soyadı-adı biçiminde karıĢık yazılmıĢ olmasının, alfabetik dizinin değiĢik harflerinde böyle bir tekrara yol açması olağandır.

Ġsmet Zeki Eyuboğlu çalıĢmasının birinci basımın önsözünde çalıĢmasının bir deneme olduğunu ―Bir deneme olmaktan öteye gitmeyen bu çalıĢmamızda tek dayanağımız yazılı belgelerdir.‖ (Eyuboğlu, 2004: XI) sözüyle belirtmektedir. Eyuboğlu, sözlüğünde kullanılan kaynakların yazılı belgeler olduğunu ―Yazıyla saptanmayan, belgelenmeyen görüĢlere yer vermedik, vermeyi de gereksiz bulduk.‖ sözleriyle özellikle vurgulamıĢtır.

Eyuboğlu kaynaklarıyla ilgili olarak açıklama yaparken Türk dili alanında çalıĢacakların en önemli sorununun kaynaklar olabileceğini söylemektedir. Özellikle sözlük alanındaki kaynakların çoğunun yazma olduğuna değinen yazar, bu kaynakların değiĢik kitaplıklarda korunduğunu belirtmektedir. Eyuboğlu sözlük alanındaki kaynakları üç biçimde sınıflamıĢtır:

A) 1) Türkçe - Farsça 2) Farsça – Türkçe B) 1) Arapça – Türkçe 2) Türkçe – Arapça

C) 1) Farsça – Arapça 2) Arapça – Farsça

Eyuboğlu sözlük alanı dıĢında, Türkçenin kaynaklarının yazın alanında ortaya konmuĢ kaynaklar olduğunu söylemektedir. Bu dil ürünlerinin önemli olduğunu vurgulayan yazar, Arapça ve Farsça çeviri yapıtlarda geçen Türkçe sözcüklerin de köken çalıĢmaları bakımından önemli birer kanıt niteliğinde olduğunu da eklemektedir.

Eyuboğlu çalıĢması için TDK uzmanlarınca yayımlanan sekiz ciltlik ―Tarama Sözlüğü‖nün özenle tarandığını, bunun dıĢında üç yüz dolaylarında çeĢitli yapıtın da (divan-halk Ģiiri) incelendiğini belirtmektedir. Yazar halk türkülerinden seçme örneklerin de sözcüğün kullanılıĢ yeri ve biçimini göstermek adına sözlükte yer aldığını söylemektedir.

Yazar tümünün adını yazmaya gerek görmediğini söylediği kırkı aĢkın yabancı kaynak kullandığını belirtmektedir. Eyuboğlu, Ömer Asım Aksoy ve Ahmet Caferoğlu gibi isimlerin ağız araĢtırmalarını sözcüğün kökenini kestirebilmek adına yol gösterici nitelikte gördüğünü belirtmektedir.

Yazarın sözlüğü bilim çevrelerince kimi eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. EleĢtirilerin bir kısmı kaynak açısından yapılmıĢ ve eserin kaynakçası eksik bulunmuĢtur. Örneğin eserin kaynak açısından ‗her bakımdan‘ eksik olduğunu söyleyen Hasan Eren, Eyuboğlu‘nun sözlüğü ile ilgili yaptığı değerlendirmede ilk önce onun Rumca alıntılara iliĢkin eksiklerini vermiĢtir (Eren, 1988). Eren, Christos Tzitzilis‘in ―Griechische Lehnwörter im Türkischen (mit besonderer Berücksichtigung der anatolischen Dialekte)‖ (Wien 1987) adlı eseri yanında Gustav Mayer‘in ―Turkische Studien. Die Griechischen und Romanischen Bestandteile im Wortschatze des Osmanisch-Türkischen‖ (Wien 1893), (Osmanlı Türkçesinin söz varlığındaki Yunanca ve Latince ödünçlemeler) adlı eserinin, Andreas Tietze‘nin ―Griechische Lehnwörter im Anatolischen Turkisch‖ (Oriens 8, 1955, 204-257.) ve ―Einige weitere griechische Lehnwörter im anatolischen Türkisch‖ (Németh Aramağanı. Ankara 1962. 373-388) baĢlıklı yazılarının Eyuboğlu‘nun kaynak listesinde eksik olduğunu söylemiĢtir. Eren bunlardan baĢka Henry ve Renée Kahane

ile Andreas Tietze‘nin ―The Lingua Franca in the Levant. Turkish Nautical Terms of Italian and Greek Origin‖ (Urbana, 1958) adlı ortak eserinin, D. Guiseppa Barbera‘nın ―Elementi Italo-Siculo-Veneziano-Genovesi Nei Linguaggi Arabo e Turco‖ ve Ch. Symeonidis‘in ―Griechische Lehnwörter im Türkischen‖ adlı eserinin eksik olduğunu belirtmiĢ ve Eyuboğlu‘nu bu açıdan eleĢtirmiĢtir.75

Hasan Eren yazdığı bu değerlendirme çalıĢmasında Eyuboğlu‘nun kaynak eksiğinin çok olduğunu sürekli vurgulamıĢtır.

Ġsmet Zeki Eyuboğlu birinci basımın önsözünde Ģöyle demektedir: ―Bu çalıĢmada sergilenen sözcükler, kavramlar tartıĢmaya açıktır. Ancak, çok iyi bilinen birtakım kaynakları ileri sürerek, onları bizim bilmediğimiz kanısını uyandırmak düĢüncesiyle boy göstermeye kalkacaklara da sözümüz var: O kaynakların daha kesin, daha doğru, daha güvenilir olduğunu hangi bilimsel yetkenize dayanarak söylüyorsunuz?‖ (s.XXIV)

Ġsmet Zeki Eyuboğlu bu söylemiyle, sözlüğü çıktıktan sonra, bilimsel çevrelerden kendisine yöneltilecek eleĢtirilerin farkında gibidir. Çünkü Hasan Eren‘in ve Talat Tekin‘in Ġsmet Zeki Eyuboğlu‘nun bu sözlüğü için yazdıkları değerlendirme yazılarında, onun kaynaklarının yetersiz olduğu vurgusunu defalarca yapmıĢlardır. Özellikle Hasan Eren‘in ―Eyuboğlu, aslan (< arslan) sözcüğünün kökeni üzerinde dururken Martti Räsänen‘in Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen (1969) adlı sözlüğünden yararlanmadığı gibi, Sir Gerhard Clauson‘un An Etymological Dictionary of Pre – Thirteenth-Century Turkish (1972) baĢlıklı eserini de kullanmamıĢtır. Son olarak, yazar Ê. V. Sevortyan‘ın Êtimologičeskij slovar‘ tjurkskih jazykov (Obščetjurkskie i meţtjurkskie osnovy na glasnye) (1974) adlı sözlüğünü de göz önünde tutmamıĢtır.

75 Sözlüğün ikinci basım önsözünde Ġsmet Zeki Eyuboğlu, Eren‘in bu eleĢtirilerine (isim vermeden)

yanıt vermiĢtir: ―Dilimizle ilgili çalıĢmalar arasında ilgi çeken iki önemli yazı vardır. Bunlardan biri Christos Tzitzilis‘in ‗Türkçe Rumca Sözcükler‘i konu edinen yazısıdır. (1987) Bu yazının içeriği doyurucu değildir, daha çok yöresel ağızlara dayanmakta, ses değiĢimleri kökensel öğelere bağlanmaktadır. Bu değerli araĢtırıcı kökün anlamsal içeriğini, düĢünsel öğelerini gözden kaçırmaktadır. Ondan önce Andreas Tietze‘nin Oriens dergisinde yayınlanan araĢtırmaları vardır, bunlar da Türkçede geçen Rumca kökenli sözcükleri konu edinir. Benim bir Doğu Karadenizli olmam, o yörede konuĢulan Rumca ile az çok ilgili bulunmam, bu saygıdeğer çalıĢmalara biraz kuĢkuyla bakmamı engellemez. Geçen yüzyılın sonlarında Gustav Mayer‘in Osmanlıcada geçen Rumca sözcükleri içeren çalıĢması yayınlanmıĢtı.(1893) Bu çalıĢma bize ıĢık tutucu olmakla birlikte kaynaklık edecek nitelikte değildir. Öte yandan Ch. Symeonidis, Henry-Renée Kahane (A. Tietze ile ortak) gibi araĢtırıcıların çalıĢmaları da Türkçede geçen Rumca sözcüklere ağırlık vermektedir, Türk dilinin kökenbilimiyle uğraĢanları az ilgilendirir.‖ (Eyuboğlu, 2004: IX)

Oysa Eyuboğlu, eserinin ‗kaynaklar‘ı arasında bu sözlükleri saymıĢtı. Ancak bu sözlüklerden yararlanmadığı anlaĢılıyor. Amateur ve dilettante‘ların âdetine uygun olarak…‖ (Eren, 1988: 275) biçiminde buna benzer eleĢtirileri olmuĢtur. Çünkü her ne kadar kaynaklar kısmında kullandığı kaynak isimlerini vermiĢ olsa da Eyuboğlu‘nun kaynakçada adı geçen ya da iyi bilinen bazı kaynaklardaki görüĢlere yer vermeden kendi görüĢlerini söylemesi, bilim çevrelerinin böyle eleĢtirilerine maruz kalmıĢtır. Bir etimolojik sözlük yazarının bu biçimdeki sözlüklerde farklı kaynaklarda yer alan bilimsel görüĢlere de yer vererek bu görüĢler ıĢığında, (hemfikir olarak ya da olmayarak) tartıĢmalı bir biçimde değerlendirmeler yapılması gerekir. Bu sözlükte, tartıĢmalı olan birtakım sözcükler için kaynakçada verilen kaynaklardaki görüĢlere yer verilmeden yazarın yalnızca kendi görüĢünün ya da benimsediği görüĢün yazılmıĢ olması eleĢtirilen noktalardan birini oluĢturmaktadır.76 Hasan Eren bu davranıĢların gerçek bir dilcide olmadığını düĢünmüĢ ve böyle tutumların ancak amatör ve dil hevesli kiĢilerde bulunabileceğini söyleyerek sert bir biçimde Eyuboğlu‘nu eleĢtirmiĢtir.77

Eren, Eyuboğlu‘nun sözlüğünde bulunan teknik hataları ve kaynak eksikliklerini söylemekle kalmamıĢ, aynı zamanda onun pek çok etimolojisinin yanlıĢ olduğunu da değerlendirmesinde belirtmiĢtir.78

76

Hasan Eren, Eyuboğlu‘nun bayrak maddesini eleĢtirirken bayrağın ‗saç, yele, kıl, peçem‘ sözünden geldiği yolundaki bilgisini tamamen yanlıĢ bularak ―Sir Gerard Clauson‘un ve Ê. V. Sevortyan bu sözün kökeni üzerinde durmuĢlardır. Ne var ki Eyubolu‘nun Sevortyan ve Clauson‘un ‗kaynaklar‘da saydığı eserlerini kullanmamıĢtır.‖(Eren, 1988: 276) biçiminde Eyuboğlu‘nu eleĢtirmiĢtir. Eren Eyuboğlu‘nun kaynaklar kısmında adına yer vermiĢ olmasına rağmen, kullanmadığını düĢündüğü bir baĢka kaynağı da Eyuboğlu‘nun ―boza‖ maddesini incelerken söylemiĢtir. Eren ―Darıdan yapılan bu içeceğe verilen boza adının kökeni bilimsel yayınlarda sık sık tartıĢılmıĢtır. Ancak yazar bu yayınları göz önüne almamıĢtır. Örnek olarak, Martti Räsänen‘in Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen baĢlıklı sözlüğünde bu yolda toplu bilgi vermiĢtir. Ancak Eyuboğlu, kaynakları arasında saydığı bu sözlüğü kullanmamıĢtır.‖(s.276) Eren, Eyuboğlu‘nun Räsänen sözlüğünü kullanmadığını ―ĢiĢek‖ maddesi eleĢtirisinde de dile getirmiĢtir.(s.285) Ayrıca Eren, ―çarık‖ sözcüğünün Farsça kaynaklı olduğunu söyleyen Eyuboğlu‘nun ―çarık‖ maddesini eleĢtirirken de ―…Eyuboğlu eserinin kaynakları arasında sıraladığı bu sözlüklerden çarık‘ın Türkçe olduğunu öğrenebilirdi.‖ biçiminde kaynak bazında pek çok yerde buna benzer eleĢtirilerde bulunmuĢtur. (Eren, 1988: 277)

77

Hasan Eren tarafından Eyuboğlu‘na ―amateur ve dilettante‖ biçiminde yöneltilen bu eleĢtiri, (Eren, 1988:272) M. Fuat Köprülü‘nün Türkiyet Mecmuası‘nda (Türkiyat Mecmuası 1, 1925) Bedros Keresteciyan‘ın ―Dictionnaire Êtymologique de la Langue Turque‖ (Londra 1912) baĢlıklı etimolojik sözlüğüne yaptığı eleĢtirinin aynısıdır. Eren bunu değerlendirme yazısının baĢında Eyuboğlu‘nun sözlüğü için Ģöyle demektedir: ―Ġsmet Zeki Eyuboğlu‘nun Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü bende ilginç bir çağrıĢım yaptı. Sözlüğü gözden geçirirken birdenbire Bedros Keresteciyan‘ın Dictionnaire Êtymologique de la Langue Turque (Londra 1912) baĢlıklı eserini ve daha çok bu eser üzerine Prof. M. Fuad Köprülü‘nün yazmıĢ olduğu eleĢtirmeyi hatırladım… Prof. Köprülü, o yazısında Keresteciyan‘n bir amateur veya dilettante olarak ortaya koyduğu bu sözlüğün bilimsel bir katkı sağlayamayacağını vurguluyordu.‖ (Eren,1988)

78 Hasan Eren, Eyuboğlu‘nun etimolojik sözlüğünün ilk baskısına iliĢkin yaptığı eleĢtiri yazısında

(Eren, 1988) 28 tane maddede baĢı sözcüğü ele almıĢtır. ―Eyuboğlu‘nun sözlüğü buna benzer maddelerle doludur.‖ dediği incelemesinde Eren, ―ağıl‖, ―ark‖, ―arslan‖, ―bayrak‖, ―boza‖, ―çarık‖, ―dibek‖, ―inci‖, ―köprü‖, ―kısrak‖, ―kopça‖, ―kulübe‖, ―kuluçka‖, ―kurun‖, ―kuĢku‖, ―saban‖,

Ġsmet Zeki Eyuboğlu‘nun kaynak açısından aldığı eleĢtirilere yaptığı açıklamaların büyük çoğunluğu, hiçbir kaynağın tartıĢılmaz ve nihai olmadığı düĢüncesi temeline dayanır. Özellikle Batı kökenli kaynakların dayanak gösterilerek yapıldığı eleĢtirilere ise Eyuboğlu Ģöyle demektedir: ―…EleĢtirmenlerce yapılan iĢ, baĢkalarının açıklamalarından, baĢkalarının yorumlarından örnekler öne sürmekten ibaret kalmıĢtır. Ne var ki, bu, özlü, bilimsel bir tutum değil, biçimsel bir oyalama, oyalanmadır. Bizim görüĢlerimizi çürütmek için bu eleĢtirilerde baĢvurulan kanıtların neredeyse tümü Sir Gerard Clauson ile Gerhard Doerfer gibi bilginlerin çalıĢmalarından alınmıĢ kanıtlardır. Ne var ki sözü geçen bilginlerin yaptıkları, Türk dilinin bütününü değil, belirli bir bölümünü konu edinmiĢtir, kaldı ki, bu yapıtlar kökenbilim bakımından da kesin yargıya olanak sağlayacak nitelikte değildir.‖(Eyuboğlu, 2004: VII) Bununla beraber Eyuboğlu‘nun Türk diliyle uğraĢan yabancı uzmanlara karĢı da sahip olduğu genel bir bakıĢ açısı vardır. Bu bakıĢ açısı, Türkçenin üzerinde çalıĢacak ya da etimolojisini yapacak bilginlerin yalnızca dili öğrenmesi değil, o dili konuĢan toplumun yaĢayıĢını bilmesi ve düĢünsel eğilimlerini açıklayabilmesi gerektiği biçimindedir. Konuya biraz da sosyolojik açıdan yaklaĢan Eyuboğlu, dil alanında sağlam bir felsefe bilgisi olmayanların çok kapsamlı araĢtırmaları dahi olsa, bu araĢtırmalarının doyurucu bir içeriğe sahip olamayacağı görüĢündedir. Eyuboğlu‘nun bu konuyla ilgili sözleri Ģöyledir: ―Türk dilinin kökenbilim sözlüğünün eksiksiz olarak ortaya konması, önceleyin Türk düĢüncesinin kaynağını, geliĢim aĢamalarını, içeriğini bilmeyi gerektirir. Türk insanı hangi koĢullar altında doğaya yönelmiĢ, hangi ilkelere göre yaĢamını biçimlendirmiĢ, hangi kurallara dayanarak çevresini kuĢatan nesnel varlıkları adlandırmıĢtır? Bu soruların yanıtını felsefe ıĢığından yararlanmayan bir bilginin, bir uzmanın bulması olanaksızdır. Bir sözcüğün Türkçe olduğunu söyleyebilmek için önce o sözcüğün içeriğini bilmek, o içerikle Türk insanının düĢünsel eğilimlerini açıklamak temel koĢuldur. DüĢünsel alanda yeri olmayan bir kavram içeriğinin sözcüğe giresi söz konusu değildir. Soyut varlıklar üretmeyen bir topluluğun dilinde soyutu yansıtan kavramın yeri yoktur. ĠĢte Türk diliyle uğraĢan yabancı uzmanların, bilginlerin yanıldıkları yer burasıdır. Bir sözcüğün yapısına, ses düzenine bakarak Türkçe olup olmadığını söylemek kolaydır, güç olan sözcüğün kavrama dönüĢürken oluĢan

―saman‖, ―ĢiĢek‖, ―teke‖, ―tereyağı‖, ―yağ‖, ―yağmur‖, ―yemiĢ‖, ―yemlik‖, ―yemek‖, ―yılan‖, ―yular‖, ―ülke‖ madde baĢlarında düzeltmelerde bulunmuĢtur.

içeriğini açıklamaktır. Yabancı bilgin, sözcüğün dıĢ görünüĢüne bakarak yargısını verirken kavramsal içeriğin özelliğini gözden kaçırıyor, daha açığı düĢünemiyor.‖(Eyuboğlu, 2004: VI)

Ġsmet Zeki Eyuboğlu, yazdığı sözlüğün kusursuz olmadığını ikinci basımın önsözünde belirtmektedir. Bu önsözde Eyuboğlu, çalıĢmasında baĢkalarının yargılarına, yorum ve açıklamalarına bağlı kalmadığını, bunun yerine sözcüğün kökenini açıklarken sözcüğü oluĢturan kökün anlamsal içeriğini göz önünde tuttuğunu vurgulamaktadır. Bu anlamsal içeriğin ise o sözcüğü konuĢan topluluğun düĢünsel çevresiyle bağlantılı olduğunu belirten Eyuboğlu, kökleri incelerken Türk insanın düĢünsel eğilimlerinden yola çıkmayı yeğlediklerini belirtmekte ve bunu da bilimsel bir davranıĢ olarak görmektedir. Ne var ki Eyuboğlu böyle bir yöntemi uygulamıĢ olduğundan pek çok eleĢtiri aldığını da eklemektedir.

Yazar ilk çalıĢmasına gösterilen tepkilerin gerekçesini ise kendisi Ģöyle aktarmaktadır: ―Ġlk çalıĢmamıza gösterilen tepkinin özünde ‗en iyisini, en doğrusunu ben bilirim‘ büyüklenmesi yatmaktadır. Oysa buna gerek yoktur. BaĢkalarının çalıĢmalarına dayanarak büyüklenmek, uzman geçinmek elin değneğine güvenerek yürümeye benzer.‖ (Eyuboğlu, 2004: VIII) Eyuboğlu Türkçenin etimolojik sözlüğünün yalnızca baĢkalarının çalıĢmalarına, görüĢlerine ve yöntemlerine dayanarak ortaya konacak nitelikte olmadığını, ayrı bir geliĢim çizgisi olduğunu söylemektedir. Ona göre Türkçenin etimolojik sözlüğünü kaleme almak için Türk dili alanında uzman olmanın ötesinde, ıĢık tutucu birtakım bilgilere sahip olmak gerekmektedir. Eyuboğlu bu konuyla ilgili Ģöyle demektedir: ―Sözcüklerin yan yana, art arda getirilmesi, belli bir diziye göre düzenlenip yorumlanması yeterli değildir, her Ģeyden önce sözcüğün içeriğini oluĢturan anlam öğelerinin hangi koĢullar altında üretildiğini bilmek gerekir. Bir dilci birçok baĢka dil bilebilir, bu durum kendi dilinin anlamsal içeriğini kavramaya yetmez, o dille düĢünmek, o dille düĢünsel bir ortam oluĢturmak temel koĢuldur.‖ (Eyuboğlu, 2004: VIII)

Eyuboğlu birinci basımın önsözünde Türk dili ile ilgili birtakım yorumlarda bulunmuĢ, Türk dilinin tarihsel geliĢim seyrini vermeye çalıĢmıĢtır. Önsözde önemli olan kısımlardan biri de Eyuboğlu‘nun eklerle ilgili yorumlarıdır. Bu yorumlar, Eyuboğlu‘nun Türk dilindeki eklere iliĢkin düĢüncelerini açık bir biçimde

yansıtmaktadır. Yazar, Türkçede ön ek, orta ek ve son eklerden söz etmiĢtir. Yazara göre Türkçede orta ek uzun süre yok sayılmıĢ, değiĢik Türk lehçelerinde yapılan incelemeler sonucunda bu ekin yaygınlığı görülmüĢtür. Daha önceleri bu ekleri sözcüğün köküyle bağlantılı sananlar olduğunu ifade eden yazar, orta eklerin çoğu kez sözcüğün dönüĢlü olmasını sağladığını ya da eylemi edilgen yaptığını söylemektedir. Yani Eyuboğlu çatı eklerini açık bir biçimde burada orta ek olarak almaktadır.

Yazar bu önsözde ön eklerden de söz etmiĢtir. Ön eklerin genellikle bileĢik eylemlerde görüldüğünü belirten Eyuboğlu‘nun bu konuyla ilgili düĢünceleri Ģöyledir: ―…ön vermek (burada ön sözcüğünün tek baĢına anlamı yoktur, vermek eylemini yönlendirmeye yarıyor.) el-vermek (bunda da el sözcüğünün doğal anlamında değiĢme vardır.), ön-görmek, ad-almak, son-bulmak, gün-görmek bg. Bunların bileĢik sözcükler olduğu, türetme iĢlemine yaradığı söylenebilir. Ancak ön ek olarak taĢıdığı anlamla, önüne geldiği sözcüğün içerdiği anlamı, sözcüğün dıĢında bırakıldığında bulamayız. SözgeliĢi ‗gün-görmek‘ derken, ‗görmek‘in önüne gelen ‗gün‘ gerçek anlamdan uzaklaĢarak, önüne geldiği ‗görmek‘e yeni bir içerik kazandırıyor. ‗Gün görmek‘ten belli bir gün‘ü görme anlamı çıkmıyor…‖ (Eyuboğlu, 2004: XXI)

Yazarın ön ek olarak adlandırdığı sözcükle, bu sözcüğün eklendiği diğer sözcüğün bir araya gelmesi, kendisinin de söylediği gibi pek çok dilci tarafından bileĢik sözcük olarak adlandırılmaktadır. Bunun yanında, kimi dilcilerce ön ek kavramının Türkçede varlığından söz edilmiĢtir.79

Eyuboğlu, önsözünde son eklerden de söz ederek Türkçede ek-kök iliĢkilerini değerlendirmiĢtir.

79

Hatice ġahin, ―Türkçede Ön Ek‖ makalesinde ―Türkçe sondan eklemeli bir dil olduğu için kelime iĢletiminde ve türetiminde sürekli son ekleri kullanır. Türkçede ön ek yoktur. Türkçe tarihi boyunca yabancı dillerin etkisinde kalmıĢ önceleri Arapça ve Farsça daha sonraları Fransızca ve Ġngilizce gibi dillerden çok sayıda kelimeler almıĢtır. Bu kelimeler arasında ön ekli kelimeler de vardır. Bu durum Türkçede ön ekli kelimelerin kullanılmaya baĢlamasına yol açmıĢtır.‖ (ġahin, 2006) biçiminde bir açıklama yapmıĢtır. B. Vardar ise ―Dilbilim Terimleri Sözlüğü‖nde: ―Türkçede önek yoktur.‖ (Vardar,