• Sonuç bulunamadı

4. DĠLBĠLĠM

4.2 Dilbilimin Tarihçesi

DeğiĢik kültürler geçmiĢte dil hakkında birçok arayıĢa girmiĢlerdir. Bazı arayıĢlar, mitoloji seviyesinde kalırken, bazıları günümüze kadar geçerliliğini korumaktadır. Antik Yunan‟da temelleri atılan dil, ikinci önemli geliĢimini coğrafi keĢifler ve matbaanın bulunuĢu ile atmıĢtır (Kerimoğlu, 2016).

Antik Yunan, dilbilimi ilk inceleyenlerden biridir. Felsefe tartıĢmalarında, dilin yer aldığı görülmektedir (Lyons, 1983). Retorik, gramer gibi dilin kullanım ve sınıflandırılması, günümüzdeki dilbilim terimleri, Antik Yunan‟ a kadar uzanmaktadır. Dille ilgili iki büyük tartıĢmadan biri, dilin doğal mı yoksa uzlaĢımsal mı olduğu ile ilgili olup, diğeri ise dilin düzenliliği ile alakalı olan örnekseme ve aykırılık tartıĢmasıdır (Kerimoğlu, 2016).

Günümüz dilbilim çalıĢmalarında, önemli bir yere sahip olan sözcük türleri ve kategorileriyle alakalı tartıĢmaların kökleri, Antik Yunan‟ a kadar uzanmaktadır. Protogoras, cinsiyet ayrımı, cümlelerde emir, dilek, soru - cevap Ģeklinde sınıflandırmalar yapmıĢtır. Platon ise, ad ve eylem ayrımı yapan ilk kiĢidir. Platon‟ un ayrımına giremeyen sözcüklere üçüncüsünü ekleyen Aristoteles bunları, terim olarak isimlendirmiĢtir. Ayrıca, zaman kavramınında fiilleri Ģekillendireceği görüĢünü ortaya atan ilk kiĢidir. Stoa Okuluda, Platon ve Aristoteles‟ in birikimlerine, eklemelerde bulunarak günümüz gramerine, birçok

katkıda bulunmuĢ ve birçok ilke ev sahipliği yapmıĢtır. Fakat geleneksel gramerin, kesin Ģekli Ġskenderiye Okulu‟nda verilmiĢtir (Aydın, 2007). Dionysios, Gramer Sanatı isimli eseriyle dilin kurallarını belirleyen, gramerin temelini oluĢturmaktadır. Dört sözcük türüne zarf, ortaç, zamir ve ilgeci eklemiĢ, zamanları üçe ayırmıĢtır. Apollonius Dyscolus ise cümle ile ilgilenmiĢ, biçim ve anlam arasındaki kesinliğe değinmiĢ, gramerde anlamı incelemiĢtir. Antik Yunan‟daki filozoflar, diğer dilleri hep gözardı etmiĢtir (Kerimoğlu, 2016).

Antik Yunan‟dan yararanan Roma (Latin) geleneğinin, en önemli temsilcisi Varro‟dur. Varro örnekseme-aykırılık tartıĢmasında, sözcük türemesi ve çekiminde düzen olduğunu, fakat kullanımda sözcüklerin değiĢtiğini ve düzenden ayrıldığını, dilin kuralları bir eğilimi olduğunu savunmuĢtur. Aristoteles‟ in durum için kullandığı kavramı, Latinceye çevirmiĢtir. Yapım ve çekim ayrımı yapmasının yanı sıra Latince ve Grekçe arasında bağlantıyı ele alan ilk kiĢidir. Remmius Paleamon, tanımlığı zarftan farklı bir sözcük türü olarak ele almıĢtır. Quintilian ise, ünlemi yeni bir tür olarak görmüĢ ve ayrılma durumunu yedinci bir durum olarak eklemiĢtir. Donatus‟ un Ars Grammatica (Dilbilgisine GiriĢ) ve Priscianus‟ un Institutionesrerum Grammaticarum (Dilbilgisi Ġncelemeleri) isimli eserleri dil açısından büyük önem taĢımaktadır (Aydın, 2007).

Dilin, en eski tarihi Hindistan‟a dayanmaktadır. Yunan geleneği, felsefe üzerine kuruluyken, Hint geleneği direk dil üzerine kurulmuĢtur. Yāska önemli öncülerden olup, Nirukta isimli eserinde sözcük türlerini, isim, fiil, önek ve edat olarak ele almıĢtır (Aydın,2007). Panini‟nin Sanskrit grameri, özellikle ses bilgisi açısından önemli bir yere sahiptir. Hint dilbiliminin, diğer önemli isimleri Kātyāyana ve Patanjali oluĢturmaktadır. Arap geleneği ise isim, fiil ve

sözlük çalıĢmalarından oluĢan Türk dil geleneğinin, diğer önemli bir ismi Bergamalı Kadri‟dir (Aydın, 2007).

15.yüzyıl sonrası, dilbilim çalıĢmaları Avrupa‟ da büyük bir hızla devam etmiĢtir. Rönesans öncesi, skolastik yaklaĢımı izleyen Avrupa‟ da, dil araĢtırmalarında da bu etki görülmektedir. 15. yüzyıla kadar Latince üzerine yoğunlaĢılmıĢ ve gramerlerin çoğu Donatus ve Priscianus‟ un gramerlerinden etkilenilmiĢtir. Alexander de Villa Dei‟ nin, Latince grameri 15. yüzyıl öncesi en önemli eserlerden birisidir. Priscianus‟ un Latin gramerine bağlı Modistea Okulu, mensuplarından Erfurtlu Thomas, felsefe olarak Aristoteles‟ in izinden gitmesine rağmen dilbilimin mantıktan önce geldiğini savunmuĢtur (Kerimoğlu, 2016).

Rönesans geliĢimi ve matbaanın bulunuĢu yerel dil açısından etkisi oldukça fazladır. Caxton, yerel dillerin standart konuĢma ve yazma biçimlerinin bulunmadığını ve bunun çözülmesi gerektiğini vurgulamıĢtır. Birçok eser çevirisi yapmıĢ ve lehçeler arasındaki zıtlıkları incelemiĢtir. du Bellay‟ ın Deffence et Illustration de la Langue Francoyse ve Speroni‟ nin Dialogo dele Lingue isimli eserlerinde dilin bir araç olduğunu belirtmiĢlerdir. Postel, Gesner, Adelung, Pigafetta, Megiser, Palas ve Hervas gibi öncüler birçok derleme yapmıĢlardır. Yerel diller ile ilgili gramerlerin iliĢkisini ise, A.Nebrija, P.Bembo, J.Palsgrave, J. Erdösi, P.Ramee, W. Bullokar, H.Megiser, F. Rivola, A.Patraeus, M.Assumpçam, P.Egede ve M. Garzoni ele almıĢtır (Kerimoğlu, 2016).

ÇağdaĢ anlamda dilbilim, 19. yüzyılın baĢlarında geliĢmiĢtir. Geleneksel dilbilim çalıĢmalarına karĢıt veya antitez olarak görülmektedir. 19. yüzyıl öncesindeki incelemeler genel olarak betimleme ile sınırlı kalmıĢtır (Ahanov, 2013). Dilbilimin temellerini atan Ferdinand de Saussure, yapısalcı dilbilimin kurucusudur. Genel Dilbilim Dersleri isimli eserinde dilin köklü değiĢimine sebep olmuĢtur. Dili iĢaret ve gösterge sistemi olarak tanımlamıĢtır. Diğer bir önemli önermesi dil ve söz arasındaki farklılığı belirtmesidir (Kerimoğlu, 2016).

Saussure, dil algılarının tamamını anlatmak için dil yetisinden faydalanmıĢtır (Aksan, 1982). Saussure‟ ün, dilbilime katkılarından biri olan, dil dizge kavramını belirgin hale getirmiĢtir. Dil yetisinin, içerisindeki olgular, değiĢik

iki türden oluĢmaktadır. Toplumsal özellikte olan dil ve bireysel özellikte olan sözdür. Dil-söz kavram çifti dilbilimin en temel kavramlarını oluĢturmaktadır (Aydın, 2007). Saussure‟den itibaren dil-söz kavram çifti üzerine tartıĢmalar oluĢmuĢ ve bu kavramlar farklı isimler almıĢtır (Çizelge 4.1).

Çizelge 4.1: Dil- söz kavram çiftinin farklı isimleri (Aydın, 2007)

DüĢünürler Dil – Söz Kavram Çifti

Gustave Guillaume Dil / Söylem

Roman Jakobson Kod / Mesaj (Bildiri)

Louis Hjelmslev ġema (Taslak) / Kullanım

Roland Barthes Dil / Yazı

Noam Chomsky Edinim (Edinç) / Kullanım ( Edim)

Saussure‟ den itibaren dilbilim, dil incelemelerinde tarihsel yaklaĢımları bırakarak, dil olgularını incelenmesinin gerekliliğini belirginleĢmiĢtir. Dilin en önemli niteliklerinden biri evrensel oluĢudur. Dilbilim, dilin doğasını, iĢleyiĢini doğru betimlemeyi ve dili tüm yönleri ile anlamayı amaçlamaktadır (Kerimoğlu, 2016).

Saussure tarafından açıklanan ve belirli dilbilim kurallarına göre birleĢerek oluĢan dizgelerin içerisinde bulunan, dilbilimdeki kelimeler olan dilsel göstergeler, insanlara çevreyi açıklama olanağı sağlamaktadır (TaĢkıran, 1997). Saussure, dilin kavramlarını belirten, göstergeler dizgesiden oluĢtuğunu ve bu özelliği ile yazı, sağır-dilsiz alfabesi, simgesel törenler, davranıĢ Ģekilleri, askeriye de kullanılan iĢaretler ile karĢılaĢtırılabileceğini ama bunların içinde en önem olanın dilin kendisinin olduğunu belirtmiĢtir (Rifat, 2014).

Bilim için dil gereklidir. Sadece bilim ile değil, tüm alanlarda elde edilen bi lgi, fikir ve düĢüncelerin anlatılabilmesi için dil gereklidir (Ġnceoğlu, 2011). Dil,

Hislerin, fikirlerin, istek ve bilgilerin diğer kiĢilere aktarılması, dilin iletiĢim fonksiyonuna girmektedir (Yücel, 1981).

Dil, doğal ve yapay dil olmak üzere iki çeĢittir. Doğal diller; Türkçe, Ġngilizce, Latince gibi geliĢimi uzun yılları almıĢ ve o milletin ortak yaĢamla birlikte kültürel özelliklerine bağlı olarak oluĢmuĢlardır. Yapay diller ise; mantık ve matematikteki gibi simgelerin belirli kurallara göre oluĢturulmuĢ formüller ve sistemleri içermektedir. Yapay diller, belirli hedefler doğrultusunda oluĢturulmuĢtur. Doğal ve yapay diller, hemen hemen aynı Ģekilde kullanılan kelime veya bazı simgelerden oluĢmaktadır. Sözlü ve yazılı olabilen diller, ikisi bir arada da olabilmektedir. Dil, insanların birbirleri ile iletiĢim kurmasını sağlayan sözlü veya yazılı simgeler ve kelimeler düzenidir (Kalpaklı, 1990). Doğal ve yapay dilleri oluĢturan unsurlar, dilin vokabüleri yani, kelime veya göstergeleridir. Diğeri ise; dilin kurallarıdır. Dilin, temelini oluĢturan kelimeler aslında birer göstergedir. Kelimelerin gösterdikleri madde ve objelerin tarihle iliĢkisi ortaya çıkarılmamıĢtır. Aynı objelerin değiĢik dillerde değiĢik kelimelerle isimlendirilmesi bu iliĢkinin doğal ya da mecburi olmadığını göstermektedir. Örneğin; Türkçe‟ de ev, Ġngilizce‟ de house, Fransızca‟ da maison kelimeleri, aynı objeyi isimlendirmekle birlikte, bunların birbirleriyle veya isimlendirdikleri objelerle nasıl bir iliĢkisi olduğu bilinmemektedir. Bütün simgeler gibi kelimelerinde kullanıĢı ortaklaĢa anlaĢmaya dayanan birer olgudan ibarettir (Yücel, 1981).

Erkman ise, insanın soyutlama ve göstergeleri kullanma kabiliyetinin en belirgin özelliklerinin dilde bulunduğunu söylemektedir. Dil, göstergebilim, anlambilim gibi bilim dallarının en önemli araĢtırma alanlarından birisidir (Erkman, 2016).

Dilbilim, genel anlamda yapısıcalcılık, iĢlevselcilik ve üretken dönüĢümsel olmak üzere üçe ayrılmaktadır (ġekil 4.1). Saussure ve Chomsky‟ nin dilbilimin önemli temcilsilerindendir. Dilbilimin geliĢimi üç farklı açıdan ele alınmaktadır. Bunlar; ortaya çıkıĢ (1911-1933), geçiĢ dönemi (1925-1960), geniĢleme ve çeĢitlenmeden (1960-sonrası) oluĢmaktadır (Kerimoğlu, 2016).

ġekil 4.1: Dilbilim Kuramları (Kerimoğlu, 2016)

Yapısalcılığın öncüsü olan Saussure‟ ü, Leibniz, Humbolt, Herder, Marks ve Engels takip etmiĢtir. Avrupa dilbiliminde Saussure‟ün kuramından farklılaĢmasına karĢın, Amerika‟ da Saussure‟den bağımsız fakat paralel özellikler gösteren kuramcılar bulunmaktadır (Vardar, 1983). Günümüz dilbilim kuramlarının hepsi yapısalcı dilbilimden oluĢmuĢ ve farklı boyutlara gelmiĢtir. 19. yüzyılın ortalarından sonra Chomsky‟ nin geliĢtirdiği üretken dilbilim

Türkiye‟de de, dilbilim alanındaki çalıĢmalarıyla Agop Dilaçar, Ragıp Hulusi Özdem, Necip Üçok, Özcan BaĢkan, Süheyla Bayrav, Berke Vardar ve Doğan Naci Aksan önemli bir yere sahiptir (Kerimoğlu, 2016).