• Sonuç bulunamadı

Yeni doğan bir çocuk, anne babasından aldığı kalıtımsal ve genetik özelliklerle dünyaya gelir. Yani dil gelişim sürecinde de doğuştan belirli bir öğrenme potansiyeline sahiptir. Bunun yanında çocuk, doğduğu andan itibaren dış uyarıcılara da son derece açıktır. Daha ilk günden itibaren aldığı uyaran etkiler, çocukta var olan özelliklerin olumlu biçimde gelişimine yardımcı olduğu kadar, gerilemeye de sebep olabilir (Oktay,1983: 353).

Çocuktaki gelişim süreci, onun kalıtım ve çevre arasındaki ilişkilerinin ürünüdür. Gelişimde çevrenin bazı yönleriyle kalıtımdan daha üstün geldiği görülmektedir. Özellikle eğitim yönünden önemli olan dilin gelişiminde çevrenin etkisi kalıtımın etkisine üstün gelmektedir denilebilir (Arı ve Diğerleri, 1999: 7).

Çocuğun doğuştan genetik olarak sahip olduğu birçok donanım mevcuttur. Bu özelliklerinin ne kadar geliştirebileceği veya söneceği ise çevrenin sosyal ve fiziki özellikleriyle bağlantılıdır. Genetik ve sosyal özellikler birbiriyle etkileşim durumundadır. Çevre uyaranlarından mahrum ortamda büyüyen çocuklarda görülen dil düzeylerinin yetersizliği, sosyal çevrenin dilin gelişimi üstündeki önemli etkisini ortaya koymaktadır. Çevre, çocuğu doğum öncesinde, doğumda ve doğum sonrasında çok yönlü etkileyen durumları ifade eder. Anne rahminde yeterli beslenememe, doğum sırasında oluşan menfii durumlar, doğumdan sonra çocuğun hasta olması, yeterli beslenememesi, çocuğa karşı ilgisizlik, oluşan kazalar gibi pek çok durum çocuğu olumsuz yönde etkileyen çevre koşullarından sayılmaktadır (Temiz,2002: 32-33).

2.1.4.2. Zeka

Bilişsel, duygusal ve fiziksel olarak olaylara yaklaşım şekli; öğrenme, kavrama yetisi, farklı ve yeni problemlerle baş edebilme yeteneği “zeka” olarak tanımlanmaktadır ( Williams, 1998:9 ).

Dil gelişimi ve zeka arasında doğru orantının varlığı, geçerli bir görüş olarak kabul görmektedir. Zeka ve dil gelişiminin de standart zeka testleriyle ölçülebildiği bilinmektedir. Pek çok zeka testinin içeriğinde, kelime bilgisi ve kullanımı önemli yer tuttuğu için, iki değişken arasındaki gerçek bağıntının ayırt edilebilir olması güçleşmektedir. Bu testlerin sonucunda; “Çocuk, dili iyi bildiği için mi zeka katsayısı yüksek çıkıyor, yoksa zekası yüksek olduğu için mi dili iyi biliyor? “ ikilemi her zaman belirtilir. Bu görüşlerin her ikisinin de doğru olduğu vurgulanmaktadır ( Jersıld,1979: 497).

Dil gelişimi, zeka ve zihin gelişimiyle doğru orantılıdır. Bellek, algılama, imgeleme, hatırlama gibi zihnin özellikleri, gerektiği kadar gelişip, çalışabilir halde olmadan dil de gelişmez. İnsanın somut algılardan soyut kavramlara yükselmesi, bu kavramları birlikte değerlendirerek düşünce, fikir üretebilmesi sadece zeka ile mümkün olabilir. Bu sebeple, zekanın gelişim yılları aynı zamanda dil gelişiminin de ilerlediği yıllardır (Cameron,1977:47).

Etkileşimsel yaklaşıma göre, dil gelişimi bireyin ve deneyimsel yaşamın ortak fonksiyonudur. Birbirini tamamlayan ortak bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Dil gelişimi, çocuk, aile ve sosyal çevre arasında geçen deneyimlerdeki dinamik etkileşimin sonucu olarak görülür (Ülgen,1995:130-140).

2.1.4.3. Fizyoloji

Sağlık, çocukluk döneminde dil gelişiminin en mühim etkenlerindendir. Dil gelişimi sürecinde çocuğun fiziken sağlıklı olması, biyolojik ve psikolojik açıdan olgunlaşma sürecini etkiler. Sağlıklı durumdaki çocuklar genel olarak daha mutlu ve daha enerji dolu olurlar. Bu nedenle babıldamak, gıgıldamak, mırıldanmak gibi dil aktivitelerine sıklıkla yönelirler. Bu aktivitelerin, yaşamın ilk evrelerinde dil gelişim sürecini hızlandırdığı düşünülmektedir (Aydın, 2000: 15-18).

Şiddeti ağır olan ve uzun süreli devam eden hastalıklar, çocuğun konuşmasında gecikmeye sebep olabilir. Çocuk, hasta iken konuşmaya teşvik edilmemekte, bütün ihtiyaçlarında bir başkası yardımcı olmaktadır. Bu durum da çocuğun dil gelişimini olumsuz yönde etkileyen faktörlerdendir (Yavuzer,1997: 96).

2.1.4.4. Cinsiyet

Çocukluğun ilk yıllarında dil ediniminde cinsiyet farkı bulunmaz. İlk çocukluk döneminde çocuklar annelerini örnek alarak sesleri tekrarlar veya hecelemeye başlar. Bir müddet sonra kızlar annelerini, erkek çocukları ise babalarını rol model olarak görmeye başlarlar. Bazı araştırmalarda, dil gelişiminin ilk evrelerinde çocuğun konuşma süresi, konuşurken kullandığı farklı sözcük sayısı, yapı olarak düzgün cümle kurma gibi konularda erkek çocuklara kıyasla kız çocuklarının daha ileri olduğu ortaya konulmuştur (Yavuzer,1993: 93-94).

Çocukluk yıllarında olumlu ve düzgün anne kız ilişkileri, kızların daha çabuk ve yanlışsız konuşmalarında etkili olmaktadır. Bu sırada babanın işi gereği ev dışında olması ve çocuğuyla daha az vakit geçirebilmesi nedeniyle erkek çocuklar babalarını örnek alma açısından daha az imkan bulabilirler. Kız çocuğunun annesine, erkek çocuktan daha yakın olduğu bunun aralarındaki ortak ilgilerin daha çok olmasından

ileri geldiğini ve bu yüzden kız çocuklarda dil gelişiminin daha ileri olduğu öne sürülmektedir (Jersıld,1979: 497).

Son dönemlerde dil ve cinsiyet bağıntısı üzerine yapılan araştırmalarda, dil gelişimindeki ilerlemenin yaş ilerledikçe farklılaşmadığı görülmektedir. Dili geliştirici veya engelleyici çevresel etkenlerin dil gelişimi üzerindeki etkisi incelendiğinde ilk konuşma döneminde ortaya çıkan cinsiyet farkının, büyüdükçe ortadan kalktığı düşünülebilir. Bu durum, çevresel etkenlerin kız ve erkek çocukları için, ilk dil gelişimlerindeki farkı ortadan kaldırdığı, kız çocukları için çevrenin etkisinin geliştirici olmadığını düşündürmektedir ( Öztürk,1995: 15-17).

Konuşmaya teşvik etmek ve cevap vermesi için cesaretlendirmek çocuğun konuşmayı erken öğrenmesini sağlanabilmektedir. Çocuk büyüdükçe konuşurken karşısında dinleyicilere gereksinim duyar. Ailedeki yetişkinler iyi dinleyici rolünü benimsemelidirler. Çocuğun, dili gramer yapısına uygun olarak öğrenebilmesi için yetişkinlerle girdiği diyaloglar önem kazanmaktadır (Çağdaş,2000: 22 ).

2.1.4.5. Aile Yapısı ve İki Dillilik

Çocuğun dil gelişiminde aile içi ilişkiler fazlasıyla etkili ve önemlidir. Çocuk yuvalarında büyütülen çocuklar, aile ortamında büyüyen çocuklarla kıyaslandığında daha çok ağlamakta ve duydukları kelimeleri az tekrarlayıp hecelemektedirler. Aile içi sağlıklı iletişim ve aile bireyleri arasındaki yapıcı diyaloglar, çocuğun dil gelişimini olumlu yönde etkiler (Yavuzer,1993: 4).

Wells ve Nicolas (1985), dilin kazanılmasında aile içi etkileşimin özellikle erken çocukluk döneminde çok önemli bir faktör olduğunu vurgulamıştır. Ev ortamının olumlu olması, aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişimin bulunması çocuğun özgüvenini arttırır ve dil gelişimini destekler (Denk,2000: 5).

Çocukların, bütün gelişim dönemlerinde olması gerektiği gibi, dil gelişimlerinin sağlıklı ilerleme sürecinde de şefkat ve hoşgörünün etkin olduğu aile ortamına ihtiyacı vardır (Singer,1998: 84-87; Cömertpay,2006).

Ergenlik öncesi dönemde öğrenilen ikinci dil “Erken iki dillilik”, ergenlik dönemi veya daha sonraki yaşlarda öğrenilirse “Sondaki iki dillilik” olarak ayrılır. Aynı anda iki dil ile büyüyen çocuklar 3 yaşından önce bu iki dili de öğrenebilmektedirler. Üç yaşından sonra edinilen ikinci bir dil ise “Birbirini izleyen iki dillilik” olarak isimlendirilebilir (Sarı,2001: 108-122).

Çocuğun temel dil gelişim sürecinde karşılaştığı ikinci dil gelişim sürecini duraksatır. Çocuk en çok hangi dili duyuyor hangi dil ile kendini rahat ifade ediyorsa daha çok o dile yönelir. İkinci dil edinimini hızlandırmak için ikinci dilin kullanıldığı ortamın çocuğun duygusal ve sosyal yapısına uyumlu olması, öğretirken aynı zamanda eğlendirici olması dil edinimini hızlandırır ( Khaled,2015: 89-93 ).