• Sonuç bulunamadı

Devrin yozlaşmasıyla karşı karşıya kalan ‘ben’in sığınağı olarak çocukluk

ŞİİRLERİN TEMA, İÇERİK VE YAPI BAKIMINDAN İNCELENMESİ

3.1. Şiirlerin Tema ve İçerik Bakımından İncelenmesi

3.1.1. Ben’in ilk sığınağı: Çocukluk

3.1.1.2. Devrin yozlaşmasıyla karşı karşıya kalan ‘ben’in sığınağı olarak çocukluk

İsmet Özel’in yoğun olarak ilk şiir kitabında karşılaştığımız fakat daha sonrasında da devam eden “çocukluk”

temalı şiirlerinde, devrin kimliksizleşerek yozlaşmasından şikâyetçi olan anti-konformist tavrının izlerini görmek mümkündür. Bu izleklerin ilk şiirlerde yoğunlaşması özellikle, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kaotik ortamını derinden yaşayan şairin, sahicilik arayışıyla açıklanabilir. Şiir yazmaya koyulduğu dönemden itibaren başlayan ve Özel’in tüm şiir evrenine yayılan, akıp giden hayata eklemlenmek yerine kendi varlık alanının sınırları içerisinde hareket ederek “yaratılmış bulunma bilmecesi”ni çözme gayreti, zaman zaman çocukluğun duru ve taklit edilemeyen dünyasına sığınarak kuvvet kazanmış olmaktadır.

Özel, bir ergen olarak ilk dönem itibariyle karşı karşıya kaldığı mecbur bırakılmışlıkları ve devrin yozlaşmasını, taşrada geçen çocukluğun anılarına, dinlemiş ve okumuş olduğu masallardan hareketle iç dünyasında meydana getirdiği hayal âlemine sığınarak telafi eder. Dikkat çekmeye çalıştığımız ergen şairin bu hususiyeti Eser Gürson tarafından da şu şekilde belirtilmektedir: “Ergenlik belki yarı çocukluktur ama gelişim ileriye doğrudur. İsmet Özel’de ise bu durum ileriye değil, ters bir yönde, geriye (çocukluğa) doğru gelişmektedir. Zihni gelişmeme anlamına kaymaması için geriye doğru gelişme değil de çocukluğa doğru çekilme diye tanımlamak daha doğru olur bu durumu. Denilebilirse, çocukluğunu yeni baştan yaşama (imgesel yaşamadır bu), şairin benliğine yapışık bir zorunluluk olarak belirir. Yüzünü geçmiş yıllarından ayıramayan ve geri geri, ergenliğin cazibesine doğru koşar adımla çekilen bir görünüş içindedir şair.”

Bu hususiyet Özel’in şiirlerinde bir tür kaçıştan daha çok, şiirin imkânları içerisinde bilerek ve isteyerek oluşturulmaya çalışılan “tekinlik alanı” ile ilgilidir. Söz konusu olan bu “tekinlik alanı” İsmet Özel’in şiir evreninde, kelimelerin ilk anlamlarından ziyade imajinatif değerleriyle yer eder. Dolayısıyla şairin ben’inden yansıyan çocukluk anıları, masal ve çizgi filmlerden ödünçlenen kahramanların, büyücülerin, cinlerin, savaşçıların maceraları ve yaşanılan mahallenin akılda yer etmiş olan delisi, hep şahsi/imajinatif bir söyleyişle şiirselleştirilir.

Özel’in bu dönemde kaleme aldığı şiirlerinde dikkati çeken bu gayret, aynı zamanda yaşanılan hayatın zorlukları karşısında diri durmak ve güç kazanmak için konan, kabul edilmiş değerler olarak da karşımıza çıkar.

1964 yılının Şubat ayında yayımlanan “Gececil Kuşların Ürkmediği Aydınlık” şiiri, dünyayı beni’nden hareketle anlamlandırmaya çalışan Özel’in, içinde bulunduğu huzursuzluktan çocukluğun sahici olan dünyasına yönelerek kurtulmaya çalışmasını örneklemesi bakımından dikkat çekicidir. Şiirin özellikle ilk bölümünde, ‘gemi’, ‘anne’,

‘çocuk’ ve ‘eski günler’ kelimeleriyle çocukların oyun dünyasına dair bir anlam birlikteliği oluşturulmakta;

‘günlerimiz’ ve ‘devinen bir sancı’ kelimeleriyle de bu anlam dünyasından yoksun olunuşa belirginlik

kazandırılmaktadır:

Günlerimize

o ilkel sesleri karışır ya

gemileri annelerinden çok seven çocukların bir adam gelir ya

devinen bir sancıdır artık gelir eski günlerden ve uzar sanki uzar

ırzına geçilmiş bir kahramanlık.

(“Gececil Kuşların Ürkmediği Aydınlık”, Erbain, s.40)

Şiirin devamında Özel, içinde bulunduğu durumun özelliklerini sıralar fakat bu ‘sinsi gülüşlerle’ çevrelenmiş ortam içerisinde, ‘ayın yükselmesinden, kuşların uçuşundan ve hiç sökmeyeceğini bilse bile şafaktan’ bir beklentisi vardır. “Kara bir zırh” ile karşılanan bu ortamda şair, ‘yüreğinden akan derin su’yun dinmesini istememektedir:

Sinsi gülüşlerimizdir şimdi pis bir suda yıkanan korkulardır katar katar inenler gökyüzünden.

Ay sürekli yükselirse içimizde

çirkin ama güçlü bir tanrıya taptığımızdandır ondan ki sıkıcıyız bu eski ayaklarla

ondan ki ulu bir tiksintiye hazırlanmışız, Kemerlerimizdeki en güzel geyik ölüm.

Ama kim? Ben miyim burda bir esrime mi nedir bu kuşların uçuşunda gördüğüm?

Aptalca beklerim o hiç sökmeyecek şafağı.

Oysa yüreğimden akan o derin suda kırmızılar öylesine yırtılır ki

siner kan,

huysuz kemanlar dolar şahdamarıma, yansır kin savaşçıları, gürül gürül ordular utancın köpürttüğü yanaklarımdan.

Köz komamış ateşinden bize o adam

şimdi gülüşlerimiz yırtıcı, gülüşlerimiz korkunç ağır, kara bir zırh taşıdığımızdan.

(“Gececil Kuşların Ürkmediği Aydınlık”, Erbain, s.40)

Özel’in çocukluk anılarından büyük izler taşıyan “Geceleyin Bir Koşu” adlı şiiri, yukarıda örneklediğimiz ve bu anıların birer yansıması olarak beliren dizelerin yanı sıra, şairin 20’li yaşları yaşayan bir ergen olarak içinde bulunduğu durumdan çocukluğa ve bu dönemin anılarına sığınması olarak da kabul edilebilir. Şiirde özellikle

“mermi” ile sembolleştirilen hâlihazırdaki hayat ve içerisindekiler, çocukluğun masalsı dünyasının karşısına konarak iyice belirginleştirilmekte, çocukluğun sahici olan dünyasına göndermede bulunulmaktadır:

Bir çocuğun ağrıyan gülüşü vardı mermilerden önce.

Onu gizlice öperdim.

Onu sürüngen yumurtaları ve mezarlarla birbirine açılan karanlık mağaralarla öperdim.

Öyle sessiz, öyle gelişmeyen bir yangına bir insan kıvranışını bırakırmış gibi bir acı sağlanırmış gibi sol böğrüme ellerime Mori’yi eklerdim.

Ağzım ağızla doluydu mermilerden önce.

(“Geceleyin Bir Koşu”, Geceleyin Bir Koşu, s.20)

Yine “Geceleyin Bir Koşu” şiirine yakın bir anlatımla ortaya konan “Bakmaklar” şiirindeki çocukların dünyasına ait özellikler, şairin beni’ne kuvvet kazandırarak zedelenmişlikleri karşısında diri durmasını sağlayacak unsurlar olarak şiire dâhil edilmiştir:

(…)

Ben şenlikçisiydim pıhtı kanın keten helvacılardan, bileycilerden rugan çizme giyilen çağlardan geçerdim barutun ve susamanın güzelliğiyle

tek yatmanın akmayan yüzüyle geçerdim.

(“Bakmaklar”, Geceleyin Bir Koşu, s.24)

İsmet Özel’in yaşanılan hayat içerisindeki yozlaşmadan ötürü çocukları en açık biçimiyle konu ettiği şiirlerden birisi de “Bir Ağrı Yakıldıkça Sevilmeli” şiiridir. Şiirin hemen giriş bölümünde beni’nin dünya içerisindeki yeri ile ilgili tanımlamalarda bulunan şair, özellikle ‘mor’ kelimesinin renk olarak çağrıştırdığı anlam dünyasındaki imajinatif açılımdan faydalanmaktadır:

Gecenin dürüstlüğünden herkes kuşkulanır korkulur o kuş yüklü iniltilerden

ve mor ağzını gecenin kumuna batıran ben çağdaş serüvenler adına

bütün fotoğraflarını yakan yakan ve bekleyen.

(“Bir Ağrı Yakıldıkça Sevilmeli”, Geceleyin Bir Koşu, s.30)

Son dizenin anlamı, Özel’in biyografisinde de karşılaştığımız dünyayı kendi varlık alanı içerisinde meydana getireceği bir kazanım ve “bilgilenme” ile anlamlandırmak için, lise sonrası 1 yıllık “bekleme” sürecine koşutluk kurarak genişlemektedir. Beni’ni dünyanın kendisine sundukları içerisine konumlandıramayan şair, söz konusu olan huzursuzluğunu çocukların simgesel olarak karşılık geldiği değerleri şiirselleştirerek dikkatlere sunar:

Çarpar yüzü bir çocuğun mezarlara yine de ağartamaz tanımını gecenin.

Ezgisiz ama esnaf bakışlarıyla soyunan bir kadın ayartılmaya uygun o çok baygın yerlerim

ağartamaz

çünkü çocuklar yağız bir öpüşle korunur ben yakarım çağımın ellerini. Ben bekliyenim.

Gecenin kıyısında benden konuşulur.

Kara bir irin akıyor

öpünce o yıkılmış gülüşünden çocukların.

Kara bir salgıdır çünkü büyük

serüvenler ve çocukların soluk alışları da.

Ürker herkes üşümüş bir anahtar olagelmekten bir çocuğun şehri çarpar yüzümün varoşlarına.

(“Bir Ağrı Yakıldıkça Sevilmeli”, Geceleyin Bir Koşu, s.30)

1964 yılının başından itibaren kaleme alınan şiirlerde “şehrin” ve içerisinde barınan “herkes”lerin kısık bir tonda da olsa eleştirisi yapılmaya başlanır. Bu dönemki şiirlerde dikkati çeken bir diğer özellik de şairin kendine/beni’ne olan güveninin açıklıkla ortaya konarak, ne türden yozlaşmaların karşısında olduğunun ifade edilmesidir. Özel’in tüm şiir evreninde önemli bir izlek olarak devam eden bu durum, ilgili tema başlıkları incelendiğinde tekrar dikkatlere sunulacaktır. Burada üzerinde duracağımız nokta, söz konusu olan yozlaşmalar işlenirken kimi şiirlerde çocuklara ve çocukluğun anlam dünyasına göndermeler yapılıyor olmasıdır.

Bu durum kanaatimizce, çocukluk dönemlerindeki yaşantının yapmacık özelliklerden uzak olmasından ötürü, eleştirisi yapılan durumlara iyice belirginlik kazandırılmak istenmesinden dolayıdır. Örneğin şairin, şiir evreni içerisinde özellikle “Geceleyin Bir Koşu” kitabındaki şiirlerden içerik olarak ayrılan ve yeni bir söyleyişin ifadesi olarak kabul edilebilecek “Partizan” isimli şiirin sert ve radikal söylemi içerisine, çocukluğun naif ve dokunaklı tarafı 2 defa söz konusu edilmiştir. ‘Yavrum’ kelimesinin çağrıştırdığı anlam dünyasından faydalanan şair, böylelikle şiirinin hem içerik hem de ritmik düzenine kuvvet kazandırmış olmaktadır:

Yunmadık saçlarını okşuyoruz, yavrum.

(…)

Umudunun ayak seslerini okşuyoruz, yavrum.

(“Partizan”, Evet, İsyan, s.7)

Özel’in “Partizan”a yakın bir sesle okunabilecek “Bir Devrimcinin Armonikası” adlı şiirinde de aynı durumu görmek mümkündür. Her şeyden önce şiirin adı, armonika çalan bir devrimciyi işaret etmesi bakımından okuyucusunu romantik bir dünyanın sınırlarına yaklaştırmaktadır. Şair bu duruma şiirin hemen ilk dizelerinde de işaret ederek, hesaplaşacağı mecbur bırakılmışlıkların karşısına çocuklardan ve onların dünyasına ait olan değerlerden aldığı güçle çıkacağının sinyalini verir:

Binlerce binlerce çocuk

koşarak dokumuş benim kumaşımı hançeremde bu şehrin

o geçimsiz mushafı

vardım dayandım parmaklığına o büyük hesapların.

(“Bir Devrimcinin Armonikası”, Evet, İsyan, s.13)

Devrimcilere pek de has olmayan şairdeki bu romantik tavır, ilerleyen dizelerde çocukların dünyasından sahici davranışların örneklenmesiyle devam ederek romantizmin önemli bir özelliği olan “estetik ya da şiirselliğin öne çıkarılması”nı akla getirmektedir. Özellikle, çocukların okul sonrası oyun âlemine dalmak için gösterdikleri sabırsızlığı imleyen şu dizeler dikkat çekmektedir:

İşte potin bağlıyor çocuk

bütün uykularından sürülmüş kurşunlar tütün gibi bakıyor insanlara

(…)

Ey çatlayan tohumun hengâmesi!

İnsan, gülümsemeyi ve ürün kaldırmasını bilir

çünkü derbeder bir okul çantasından serin ve sevişli bir ırmağa girilir

(“Bir Devrimcinin Armonikası”, Evet, İsyan, s.13)

İsmet Özel, devrin yozlaşmasından hareketle bir sığınak ve güç merkezi olarak gördüğü çocukluğu, devrimci duyarlılıkla kendi olanı aradığı “Mazot” adlı şiirinde de konu edinir:

Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine

bıraktın vazgeçilmez ırmakları

gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları.

(“Mazot”, Erbain, s.143)

Karşısında olduğu değerlerle mücadele için ‘çocuk sesleri’nin kendisine yeteceğine vurgu yapan şairin bu sesleri

‘gönlüne kar yağdırması’ olarak ele alması, kar tanesindeki beyazlıktan ötürü çağrışım yapan doğallığı akla getirmektedir. Sahicilik arayışını hayatının, dolayısıyla da şiirinin merkezine koyan Özel, “Sevgilim Hayat” adlı şiirinde de ‘çocuk sesleri’ ve “doğallık/sahicilik” arasında kurmuş olduğu bu koşutluğa, ‘berrak bir gök’ imajını da ekler.

Bu sefer şair, ‘sevgili’ olarak nitelendirdiği ve her yanını dokunulur kılarak yaşamak istediği hayatı, “çocuklar”

adına savaşarak “yaşanılır/sahici” kılmak istemektedir. Çünkü çocuklar, en azından şairin çocukluğunu yaşadığı ortamdan farklı olarak yozlaşmış akşamların içinde büyümektedirler. Özel’in burada kendi çocukluğunu anarken kullanmış olduğu ‘ıscacık’ ve ‘benek’ kelimeleri, bu döneme ait hatıraların sıcaklığına ve renkliliğine işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir:

Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken izmarit toplayan çocukların üstüne

çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin bacımı koyvermiyorken şizofreni,

yüzüme bak

ve rahmini bana doğru tekrarla ben öyle bilirim ki yaşamak

berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır çünkü biz savaşmasak

anamın giydiği pazen sofrada böldüğümüz somun

yani ıscacık benekleri çocukluğumun cılk yaralar halinde;

yayılırlar toprağa etlerimiz kokar gökyüzünü kokutur

(“Sevgilim Hayat”, Evet, İsyan, s.29)

Özel, “Sevgilim Hayat” şiirindeki “Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken / izmarit toplayan çocukların üstüne” dizesiyle açılan anlam birlikteliğine, “Evet, İsyan” şiirinde de işaret etmektedir. ‘Okşayış’ ve ‘çocuk’

kelimelerinin anlamlarını ‘hırpanî’ ve ‘akşam’/“karanlık” kelimeleriyle öne çıkaran şair, savaşmanın ve ‘isyan’

etmenin mazeretini de belirlemiş olmaktadır:

Kesik kolları var aşkın döl ve inat barındıran.

Hırpanî bir okşayışla akşam yanaşınca çocuklara

(“Evet, İsyan”, Evet, İsyan, s.22)

İsmet Özel, biyografisinde meydana gelecek olan “değişim”in işaretlerini verdiği kimi şiirlerinde de çocukluğu mısralarının arasına işlemiş; özellikle geçmişin sorgulandığı metinlerde “çocukluk” yine en saf ve gösterişsiz eylemlerin sahibi olarak şiirin anlam yapısına derinlik kazandırmıştır. “Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak” şiirindeki ‘çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan’ (Cinayetler Kitabı, s.15) dizesi bunun en güzel açılımı olarak kabul edilebilir. Yine “Propaganda” şiirinde, ‘kumru’ ve ‘ırmak’ kelimeleriyle anılan ‘çocuk’; ‘zabıtalar’ ile simgelenen modern zamanların karşısına konarak geçmiş günlere atıfta bulunulmaktadır:

Sanırdık saçlarımız kumrularla kaplanır bir çocuk, İşte ırmak! diyerek haykırınca o zaman belki çocuklar zabıtalardan daha çoktu belki biz daha çok ağlardık bir aşk pıhtılanınca:

(…)

Ey tenimde uzak yolculukların lekeleri!

Ey çocuklarda uyuyan intizamsız güneşler!

gelin ve boğdurun bu köleleri.

(“Propaganda”, Cinayetler Kitabı, s.20)

Hemen bu şiirden sonra kaleme alınan “Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü” adlı şiirde de Özel, kendini iyice hissettiren sorgulama süreci sonrasındaki huzursuzluğu yaşamakta ve zihinsel dönüşümün sinyallerini vermektedir. Fakat Özel şiirin son dörtlüğünde, ‘yara’ ve ‘çocuk’ kelimeleriyle, yaşanılanların kolayca silinemeyeceğini de vurgulamaktadır. Nitekim çocukken alınan yaralar bir ömür boyu izini devam ettirmektedir:

Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor böylesine hazırlıklı değilim daha.

Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:

Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.

(“Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü”, Cinayetler Kitabı, s.11)

Yukarıdaki dizelerin anlamı, 20 yıl sonra kaleme alınacak olan “Of Not Being A Jew” şiirinde ‘çocuk’ ve

‘acılar’ın yan yana anılmasıyla iyice belirginlik kazanacaktır. Şair, çocuklarda açılan ‘yaralar’ın kapanmayacağını,

yaşanılan acıların çocuklarda bıraktığı etkiye dikkat çekerek tekrar söz konusu eder. ‘Yaralar’ sözcüğü ile neyin karşılanmak istendiği ise, ‘dişli gıcırtıları’ ve ‘çocuk çığlıkları’ söz gruplarıyla aralanan anlam dünyasıyla 20 yıl öncesinden kurulan koşutluk ile hissettirilmek istenmektedir:

(…)

Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek acılardır paylaşan çocukları

gün geldi paylaşıldı acılar çocuklar paylaşıldı (…)

hâlâ ayırdedilemiyor dişli gıcırtıları çocuk çığlıklarından

(…)

(“Of Not Being A Jew”, Of Not Being A Jew, s.16)

İsmet Özel, çocukluğun anlam dünyasına ilişkin en çarpıcı ve derin söyleyişi, 2005 yılının sonuna doğru yayımlamaya başladığı “John Maynard Keynes’ten Nefretimin Yirmi Sebebi” adlı şiirin ilk bölümünde dile getirir. John Maynard Keynes ( HYPERLINK "http://tr.wikipedia.org/wiki/5_Haziran" \o "5 Haziran" 5 Haziran HYPERLINK "http://tr.wikipedia.org/wiki/1883" \o "1883" 1883 HYPERLINK "http://tr.wikipedia.org/w/

index.php?title=Cambridge&action=edit" \o "Cambridge" Cambridge, 21 Nisan 1946 HYPERLINK "http://

tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Sussex&action=edit" \o "Sussex" Sussex), I. Dünya Savaşı sonrasında baş gösteren ekonomik krize karşı önermiş olduğu çözümlerle “Keynesci ekonomi akımı”nı oluşturarak “Milletler Arası Para Fonu” (IMF), “Milletler Arası İmar ve Kalkınma Fonu” (Dünya Bankası) ve “Dünya Ticaret Örgütü”

gibi kuruluşların kurulmasına öncülük eden ekonomisttir.

İsmet Özel, şiirinin hemen başına almış olduğu İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca epigramlarla Keynes’in kişiliğine ve zihin dünyasına dair bilgiler vererek, niçin ondan nefret ettiğini hissettirmeye çalışır ve okuyucuyu düşünmeye sevk ederek metnin içerisine çeker.

Şaire göre John Maynard Keynes, “II. Dünya Savaşı sonunda dünya düzeninin yeniden şekillenmesinde birinci derecede rol oynamış bir insandır. Özel, bugün kültürel, iktisadi ve daha birçok başka alanda çekilen sıkıntının sebebini, II. Dünya Savaşı’nın sonunda kapitalizmin çökmemesine ve bir daha çökme tehlikesiyle de karşı karşıya kalmamak üzere kendini tazelemesine bağlamakta; bunun sorumlularından biri olarak da Keynes’i görmektedir.” Nitekim şair, şiirin başındaki alıntıların birinde Robert Heilbroner’in şu sözlerine yer vermektedir:

“Çökmeye mahkûm kapitalizmin teknik ressamıydı Marx. Keynes ise yaşayabilecek Kapitalizmin mimarı olmak üzere yol aldı.”

Özel, şiirin ilk bölümünde Keynes’ten nefretinin birinci sebebi olarak, kapitalizme kazandırmış olduğu kuvvetle çocukluğu unutturmuş olmasını gösterir. John Maynard Keynes’in hayattaki tüm oluşumu maddî olanla/

kapitalizmle izah etmesi şaire göre, çocukluğun anlam dünyasının üstünü örtmüş ve bu hayal âleminin sıradanlaşmasına sebebiyet vererek insanları “yarım” bırakmıştır. Özel, ‘Allah’ın belaları büyükler’in çocukların dünyalarına ait bitmez tükenmez güzelliklerin farkına varmamalarını şöyle şiirselleştirir:

Dönüş o dönüştür

Çocuğuyuz yaralardan berelere dönüşün Ötelerden çıkışın berileri yıkışın

Bağrımız pîşân sinelerimiz hıçkırıklı

Neler neler kurutup bıraktığımız beden kıvrımlarında Sevinçten taştıkça yapmışız çocukluk heyecanıyla Sevinmese miydik?

Taşmasa mıydık?

Kırıp döktük

Kıramazmışız kırdık Dökemezmişiz döktük Sevdik ekmek banmayı Çünkü sahiden çocuktuk Büyükler o Allah’ın belaları Anlasalardı bir ülkedir Hem de ne çok şeyler için Tedarikler ülkesidir çocukluk

Bekleyebilseydi büyükler karşılarına

Bir alan rengârenk çıkınca sürülmemiş hiç boya Ses çıkarmadan şaşmayı öğrenebilselerdi Bakmasalardı kusura

Heyhat! Ancak orada çocuklukta Kalmıştır son soy saydam sahi masura Sarkaç kerpeten falçata oluk

Ey çocukluk! Ey Romasızlık!

(“John Maynard Keynes’ten Nefretimin Yirmi Sebebi 1”,

Of Not Being A Jew, s.94)