• Sonuç bulunamadı

Bir ergenin anılarla yücelttiği çocukluk

ŞİİRLERİN TEMA, İÇERİK VE YAPI BAKIMINDAN İNCELENMESİ

3.1. Şiirlerin Tema ve İçerik Bakımından İncelenmesi

3.1.1. Ben’in ilk sığınağı: Çocukluk

3.1.1.1. Bir ergenin anılarla yücelttiği çocukluk

Şairin hayatını ele aldığımız bölümde de dikkatlere sunmaya çalıştığımız gibi, Özel’in çocukluğu babasının memuriyeti dolayısıyla farklı kültür değerlerini bir arada yaşatan Anadolu’nun değişik yerleşim bölgelerinde geçer. “Taşra” diyebileceğimiz bu yerler Özel’in çocukluğunda, hem kültürel hem de bölgesel özellikleriyle yer etmiş; şair bu yerlerde olması muhtemel mahrumiyetleri kendi iç dünyasına yönelik bir hayal ve oyun âlemi meydana getirerek giderebilmiştir. Bunda şüphesiz ağabey ve ablalarının eğitim düzeyi dolayısıyla kitaplarla kurmuş olduğu ilişkinin de çok önemli bir payı vardır.

İsmet Özel’in “çocukluk” temalı şiirleri içerik olarak, çocukluğun geçmiş olduğu taşra havasının beni’nde bıraktığı izleri taşımaktadır. 1963 yılında kaleme aldığı “Yorgun” adlı ilk şiiri, insanlar tarafından sürekli ötelenen ölüm duygusunun taşrada büyüyen çocukların oyun dünyalarıyla özdeşleştirilerek ele alınması bakımından dikkat çekicidir:

Ölüler beni serinliğe yakıştıramaz

çünkü hiç kimse çıkmaz istemez bu mevsimden dışarı çünkü bitkinliklerini günden saklar ekinler

ekinler çocukların en rahat uykuları gece ayakları kokan bir adam gibi gelir eşiklere oturmuş aya doğru çocuklar o serin bereket gölgeleri çocuklar yani çocuk o güzel tüccar

yorgunluklar alıp kargılar dağıtan geceye karanlıktan önce gelen çocuklar

(“Yorgun”, Geceleyin Bir Koşu, s.7)

Hayata kendi ben’iyle konumlanmaya gayret gösteren şairin bu çabası, ilk şirinin ilk mısrasında belirmekte; Özel, çocukluk yaşantısından hareketle şiirselleştirdiği kareleri ölüm ve beraberinde gelen farklı anlam değerleriyle konu etmektedir. Yukarıda ifadeye çalıştığımız ve “ilk karşılaşma” olarak sözünü ettiğimiz durum burada kendini göstermektedir. Şair, ölüm duygusunu bu şiiri kaleme aldığı hali hazırdaki durumunun yanı sıra, bir Anadolu mezarlığında elinde bağlaması sigara içen 12–13 yaşlarındaki bir çocuğun ruh dünyasına yaklaşmaya gayret ederek şiirselleştirmeye çalışır. Dolayısıyla şiirde birbiri ardına sıralanan kelimeler, aynı zamanda kendi çocukluğuna ait hatıraları imleyen birer imge olarak şairin zihninde parlar.

Örneğin ‘ekinler çocukların en rahat uykuları’ mısrası, taşrada yetişen çocukların sıkça yaşadıkları, göğe karşı ekinlerin içerisine boylu boyunca uzanarak uyuma, rahatlığını akla getirirken aynı zamanda öldükten sonra kendisine hiçbir şeyin zararı dokunamayacak olan cesedi imlemektedir. Yine çocuklardaki bitmek tükenmek bilmeyen enerji, ‘tüccar’ kelimesi ile karşılanmakta ve bu kelimenin çağrışım yaptığı anlam katmanları kullanılarak yorgunluğun karşılığında kazanılanın uçarı bir haylazlık olduğu akla getirilmektedir. Nitekim gündüzünde yorulup tükenen ayaklar gece olup eşiğe oturularak aya karşı dinlendirildiğinde daha fazla dayanamayacak ve çocuklar tıpkı ölümde olduğu gibi uykuya dalacaktır.

Şiirin isminin “Yorgun” olduğu ve şairin bu ilk şiirlerini “güzelim yaratık, şarkılarım benim / haylaz oğlanların, utangaç kızların coşkusu…” şeklinde adlandırdığı düşünüldüğünde söz konusu olan bu ilk şiirle aralanan anlam dünyası daha net anlaşılacaktır.

Yine Özel’in “Seni Olan Yenilgi” ve “Tüfenk” isimli şiirleri, çocuklukta anlatılan masalların birer izdüşümü olarak açımlanan ve şiiriyet kazanarak devam eden metinler olarak kabul edilebilir. Şair, bu şiirlerinde oluşturmaya çalıştığı anlam dünyasıyla hem çocukluğun masalsı dünyasını yüceltmekte hem de reel zamanda konumlandırmakta zorluk çektiği ben’ine bir dayanak ve kuvvet kazandırmış olmaktadır. “Seni Olan Yenilgi”de

‘karanlık’, ‘yarasa’, ‘kan’, ‘gece’, ‘mor’ ve ‘bunaltı’ kelimeleriyle oluşturulan anlam dünyası; masallardan ödünçlenen ‘yürekli savaşçılar’, ‘aşk çocukları’ ve ‘yaşlı büyücüler’le dağıtılmak istenmektedir:

Senin karanlığına kanat vuran yarasalar başka bir göğe germişler kendilerini yürekli savaşçılar olmuşlar

gemilerini yakmışlar ve silahlarını bilerken kanlarına yansımış gece

senin sularına inen yırtıcılar ve piçler yani aşk çocukları

yanan gemilerin suya yankısı oluyorlarmış yaşlı büyücüler söylediler

çingene çocukların gülleri mor olmadı aşka bunaltıları onlar getirmediler

(“Seni Olan Yenilgi”, Geceleyin Bir Koşu, s.9)

Aynı durumu “Tüfenk” şiirinde de devam ettiren şair, ebeveyni tarafından “eee, eee” ninnisiyle uyutulan bir çocuğun uykuya daldıktan sonra göreceği olağan üstü rüyalarla kendine ait bir dünya oluşturmasını şiirselleştirir:

Çocuk e harfine yaslanmış uyuyordu

sonra saçlarımız kapandı, denklerimiz bağlandı sonra boyuna ateşler söndü dağlarda

bir yıldız boyuna söndü durdu

çocuk insan seslerine yaslanmış uyuyordu o zaman ben atlıydım işte

saçlarımda geceler morarırdı

yorgun olamazdım çok uzaklardaydı yurdum çünkü

boyuna tüfenkler doldurmuştum sularım girilmezdi çığlıklardan canavarlar besliyordum ulu bir askerdim sanki

(“Tüfenk”, Geceleyin Bir Koşu, s.10)

Fakat sadece rüyalarda ulaşılabilen çocukların bu masalsı dünyasından, içinde bulunduğu dünyaya yönelen şair, ben’iyle ilgili olanı dikkate sunmadan edemez. Bu durum, aynı zamanda çocukla ergen’in yaşadıkları dünyanın, uykularına varıncaya kadar, farkını gözlemlemek açısından da önemlidir. Özel, kaleme almış olduğu ilk dönem şiirlerinde bu ayrımı “Tüfenk” şiirinde bütün açıklığıyla ifade eder:

ve artık çirkinim

uykularımda örümcekler üreyor şimdi gelmiş geçmiş bütün gölgeleri denedim ellerim hala pençe gibi

düşler, tüfenkler ve ayaklar gözlerimi engel oluyor güneş.

(“Tüfenk”, Geceleyin Bir Koşu, s.10)

İsmet Özel, çocukluğa ait özellikleri konu ederek kaleme aldığı bu şiirlerin yanı sıra, “Geceleyin Bir Koşu”yu oluşturan kimi şiirlerde de, çocukluğunu geçirmiş olduğu taşradaki bölgelerin yerel özelliklerini şiire dâhil eder.

Bu özellikler, çocukların oynadıkları oyunlarda kullandıkları kalıp ifadelerden yer adlarına, yaşadıkları mahallenin delisinden okumuş olduğu çizgi romanların kahramanlarına kadar birer malzeme olarak şiirde işlenir. “Geceleyin Bir Koşu”, “Acının Omuzlanışı” ve “Geceleyin Bir Korku” şiirleri söz konusu olan bu malzemelerin imgelerle açımlanmasıyla meydana getirilmiş metinler olarak kabul edilebilir.

Çocukluğun geçtiği yer adlarıyla başlayan “Geceleyin Bir Koşu” şiirinin özellikle son bölümü, çocukluğunda yer etmiş olan Mori’nin anlatı konusu yapılması ve beklenmedik bitişi ile dikkat çekmektedir:

Külden bir ağzım vardı mermilerden önce çanların saçlarıma değdiği yerde ulurdu Mori, bakırcı çarşısı, incitepe

ağzımın üniformasına sokulurdu.

(…) Mori vardı

usunu bir seccade gibi kullanan yaşamakta Mori’nin köpekleri vardı her şeyden önce her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde ayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar çıkarırdı ortaya.

Nasıl ki doğuran ve öldüren

köpekler gezinir herkesin şapkasında ki herkesin şapkası mermilerden öncedir,

— Elma dersem çıkma.

(“Geceleyin Bir Koşu”, Geceleyin Bir Koşu, s.20)

Yine aynı söyleyiş Edip Cansever’e ithaf edilen “Acının Omuzlanışı” şiirinde ve “Geceleyin Bir Korku”da da görülmektedir. “Markuuuut! Torbanı sarkıt” şeklinde çocuk oyunlarında yer alan kalıp ifadeler ve 1952 yılında haftalık olarak yayımlanmaya başlayan bir çizgi romanın silah kullanmayan kementli kahramanı “Pekos Bil”, Özel’in bu şiirlerinde aynen kullanılarak çocukluğun anlam dünyasına göndermelerde bulunulur:

Çocukların düşlerinde bir Markut bir kurbağa zıplıyor yaşamamızdan hergün zıplıyor, hergün eksiliyor, hergün Markuuuut! Torbanı sarkıt.

Her doğal güzelliğin bir ucunda aptallık öbür ucunda o kambersiz geçen düğün.

(“Acının Omuzlanışı”, Geceleyin Bir Koşu, s.19) tanrım, Pekos Bil'im uçur beni.

(“Geceleyin Bir Korku”, Geceleyin Bir Koşu, s.27)

İsmet Özel, 1993 yılında yayımladığı “İki Kanat” adlı şiirinde çocukluğunun geçtiği Kastamonu’daki evlerinin ahşap kapısını konu eder:

Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu’da iki kanatlıydı. Biri

hep kapalı dururdu kanatların ardında demir dayak.

Gece olur

karanlığın haşyetinden kapanırdı tek kanat.

boyasızdı tahta kapı

bu yanıyla güvenirdim ona.

(“İki Kanat”, Of Not Being A Jew, s.31)

Nesnelerin çocukların oyun dünyasında kazandığı farklı anlamları örneklemesi bakımından dikkat çekici olan bu dizeler, aynı zamanda şairin çocukken eviyle kurduğu bağı da ortaya koymaktadır. ‘Evimiz’ ifadesiyle bu mekânı ve içindekileri sahiplenerek buraya ilişkin anılarını canlı tutan Özel, Gaston Bachelard’ın mekânın poetikasını çözümlediği kitabında “değer verilen ev”e ilişkin söz konusu ettiği hususları akla getirmektedir. “Evimiz bizim dünya köşemizdir, ilk evrenimizdir” diyen Bachelard, “geçmişte oturduğumuz evlerin içimizde ölümsüzleşmiş

olduğunu bundan dolayı da eski evlerin anılarını düş gibi yeniden yaşadığımızı” ileri sürmekte ve “evin düşü barındırdığını, düş kuranı koruduğunu” ifade etmektedir.

Şiire konu edilen kapının ‘boyasız’ olduğunu özellikle vurgulayan şair, ‘bu yanıyla güvenirdim ona’ söz grubuyla da çocukların masumiyetine işaret etmektedir. Nitekim “boya” sahiciliğin üzerini örten ve öz’e ilişkin olanı saklayandır. Çocukların dünyası ise tıpkı ‘boyasız’ olan gibi saf ve katışıksızdır/sahicidir. Şiirin devamında

‘boyasız kapı’ya tekrar dönecek olan Özel, çocukken başından geçen bir olayı da şöyle şiirleştirir:

Yıl elli üç. Üçteyim. Dövüşmek üzereyken bir yaşıtımla Malenkof! Diye bağırmışım öfkeden patlayarak

zavallı arkadaşım

hiçbir şey anlaşılmayan bu telaffuz karşısında şaşırıp kaçtı bağıra ağlaya.

Sonra kızlar geldi bir kanadı açılmayan

boyasız kapının önündeki betonda rond yaptılar ve raspa oynadılar:

Raspa raspa ras Kore’ye mektup yas.

(“İki Kanat”, Of Not Being A Jew, s.31)

İsmet Özel, çocukluğuna ait bir hatırayı şiiriyeti en yüksek dozda tutarak ironi ile birlikte dikkatlere sunmuş ve zekâ gerektiren kelime oyunlarıyla orijinal bir söyleyişe ulaşmıştır. 1953 yılı, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Birleşmiş Milletler Kuvvetleri ve Amerika ile Çin ve Rusya arasında, Kore’de 3 yıldır devam eden savaşın sona erdiği tarihtir. Şiirin son dizesinde ‘Kore’ye mektup yas’ diyerek Türkiye’nin Rusya karşısında girmiş olduğu bu savaşa işaret eden şair, “yaz” kelimesini ‘yas’ şeklinde kullanarak da, bu harekâtın eleştirisini yapmakta ve mektupları cevapsız kalan şehit yakınlarını akla getirmektedir. Özel aynı zamanda, bir Rus oyunu olan raspa’da tekrar edilen ‘Raspa raspa ras’ kelimeleriyle, Rus askerlerinin talimlerde söyledikleri Rusça “rast dva”, yani “bir iki” sözlerine de atıfta bulunmaktadır.

Rusya’nın Stalin’den sonraki lideri olan “Malenkof”un adı, Anadolu’da bir hakaret sözcüğü olarak halen kullanılmaktadır. Şair, arkadaşının korkup kaçmasına neden olan bu kelimeyi çocukken, muhtemelen çevresinden duymuş ve küfür söylüyormuş gibi telaffuz etmiştir. Güvendiği boyasız kapının önünde oynanan oyunlar ise, şairin ‘ahşap ev’ ve ‘boyasız kapı’ ile simgeleştirdiği masumiyetine dışarıdan yapılan bir müdahale olarak belirmektedir. Nitekim boyasız kapının önündeki ‘beton’ kelimesi, “dondurulmuş” ve “kalıplaşmış” yan anlam değerleriyle, ‘raspa’ kelimesi “iri dişli törpü” anlamıyla da okunabilir.