• Sonuç bulunamadı

Devrimin Türk-Kırgız ilişkilerine Etkisi ve Türkiye’nin Devrime Bakışı

4.BÖLÜM: KIRGIZİSTAN’ IN KISA ANALİZİ 4.1.Kısa Tarihçes

5. BÖLÜM: KIRGIZİSTAN’DA LALE DEVRİMİ

5.2. Devrimi Etkileyen Dış Faktörler

5.2.5. Devrimin Türk-Kırgız ilişkilerine Etkisi ve Türkiye’nin Devrime Bakışı

Komşu ve çevre ülkelerde yaşanan devrimler öncesinde ve sonrasında Türkiye aktif bir politika takip edememiş, adeta gelişen olaylara seyirci kalmış ve net bir tavır sergilememiştir. Kırgızistan’la birlikte devrimler kardeş ülke olarak gördüğümüz Türk cumhuriyetlerine de sıçramıştır. Dolayısıyla seçim devrimleri olgusu Türkiye’yi daha çok ilgilendiren bir mesele haline gelmiştir. Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazandıktan sonra Türk hükümetleri “hazırlıksız

347 Smith, a.g.m., s.1.

348 Blank, a.g.m., s.77. 349 Tellal, a.g.m., s.274.

yakalandık” mazareti arkasına sığınmışlardır. Ardından rasyonel altyapısı olmayan ve vaatler üzerine kurulu hamasi bir çizgi takip edilmiştir. Doğal olarak bu politikanın reel getirisinin olmadığı bu ülkeler tarafından da görülmüştür. Sonrasında bu ülkelerin yönetimleri başka ülkelere yönelmişlerdir. 2002 yılı sonrasında ise Avrasya coğrafyası Türk dış politikasında hak ettiği yeri alamamıştır. Türk hariciyesi Irak, Kıbrıs ve AB/ABD eksenine kilitlenerek Türk cumhuriyetleri politikasını başarısızlığa sürüklemiştir. Türkiye Avrasya coğrafyasında yer alan ülkelerin muhalefet partileriyle ilişkiler kurmamıştır. Seçim devrimleriyle iktidara gelen ülkelerdeki lider kadroların Türkiye’ye bakış açıları pek iç açıcı görünmemektedir. Aynı hatayı tekrarlamamak için Türk hariciyesinin komşu ve çevre ülkelerde yer alan muhalefet partileri ile diyalog kurması gerekmektedir350.

Kırgızistan ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişikilerin üst düzeyde sürdürülmesi gerekmektedir. Mayıs 2009’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bölge ülkelerini ziyareti önemli bir adımdır. Ancak aynı seviyede bir önceki ziyaret 2000 yılında yapılmıştır. Kardeş olarak görülen devletlerle bu kadar uzun bir süre üst düzeyde temas kurulmaması düşündürücüdür. Bölge devletlerinde tek adama dayalı yönetimler hakim olduğundan sonuç alınmak isteniyorsa yapılacak ziyaretler en üst düzeyde olması gerekir. Türkiye-Kırgızistan ilişikilerine bakıldığında her şeye rağmen ilişikilerin iyiye gittiği söylenebilir. Hatta Akayev dönemine nazaran daha iyi bir seviyeye geldiği görülmektedir351.

Devrim sonrası her şeye rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerinde giderek iyiye gittiğini söyleyebiliriz. Ülkeler arasındaki ikili ticari ilişkilere bakıldığında Türkiye’ nin ihracatının, Kırgızistan’dan Türkiye’ye yapılan ihracata oranla oldukça fazla olduğunu ve dengenin Türkiye tarafına ağır bastığı görülmektedir.

350 Oğan, a.g.e.,s.69-70.

351 TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğan ile “Renkli Devrimler ve Lale Devrimi” üzeirne yapılan telefon görüşmesi, 01.06.2009

Türk firmalarının son dönemde Kırgızistan’daki yatırımlarını arttırdıklarını ve sağlıktan inşaatta, eğitimden sanayiye pek çok alanda yeni yatırımlar yapıldığını görmekteyiz.

5.3. BÖLÜM ÖZETİ

Gürcistan ve Ukrayna devrimlerinin ardından eski Sovyet coğrafyasında yaşanan bir diğer devrim de Kırgızistan’daki Lale Devrimi ya da Sarı Devrimdir. 27 Şubat 2005 ve 13 Mart 2005 tarihlerinde yapılan parlamento seçimleri sonucunda az sayıda sandalye kazanan muhalefet partileri renkli devrime giden süreci başlatmışlardır. Başkent Bişkek’te yoğunlaşan gösteriler sonucunda Devlet Başkanı Askar Akayev istifa etmek zorunda kalmıştır.

Kırgız devrimini meydana getiren iç ve dış etmenler siyasi muhalefete ve basına yapılan baskıların yarattığı huzursuzluk ortamı, demokrasiden geri adım atılarak otoriter rejime doğru yol alınması, özelleştirme ve yolsuzluklardan kaynaklanan işsizlik sorununun yarattığı sıkıntılar ve Kuzey ve Güney klanları arasındaki iktidar mücadelesinin neden olduğu siyasi ve ekonomik sorunlardır. Dış etkenler ise ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçler arasındaki rekabet ve hakimiyet mücadelesi, uluslararası radikal dini köktendinciliğin bölgede yayılma eğilimi içerisinde olması ve bunun önlenmesinde yüzleşilen faktörler, enerji kaynakları ve bu kaynakların dünyaya aktarılmasında kullanılacak güzergahlar etrafında şekillenen strateji ve politikalar, Rusya’nın eski hegemonyasını tekrar inşa etme çabaları ve Çin’in büyük bir süper güç olma yolunda girişimlerde bulunmasıdır.

1991 sonrası dönemin ilk yıllarında Askar Akayev demokratikleşme yolunda cesur adımlar atmış ve çoğulculuk herhangi bir sınırlama olamadan ülkede hayat bulmuştur. Onlarca siyasi parti, dernek, kulüp vs. ülkede faaliyet gösterme fırsatını yakalamıştır. Ancak 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren bu ivmede düşüş gözlemlenmiş ve hatta geri adım olarak sayılabilecek gelişmeler yaşanmıştır. Basının susturulması girişimleri, gazetecilerin tutuklanması, hapse atılması, muhalif liderlerin

çeşitli nedenlerle hapse atılması ve seçimlere katılımının engellenmesi bu türden girişimlerdir.

Devrim öncesi yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler devrimi tetikleyen etmenler arasındadır. Anayasaya göre bir kişi üst üste iki kez devlet başkanlığı yapabilme hakkına sahipken, Akayev bu maddeyi hiçe sayarak kendisini üçünce kez devlet başkanı seçtirmiştir. 1995 yılından itibaren Akayev’in oğlu, kızı ve eşi de siyasette aktif olarak rol almışlar ve rejim bir hanedanlığa dönüşme istidadı göstermiştir.

Bu dönemde Kırgız muhalefeti hareketli bir kalabalık görümündedir ve parçalı yapısını sürdürmüştür. Demokratik kurumların zayıflığı ve bağımsızlığı takip eden on yılda yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle siyasi haklar ve beraberinde getirdiği insan hakları pek çok Kırgız için bir anlam ifade etmemiştir. Sıradan bir Kırgız için devletin üst kademesinde yapılan iktidar kavgasının bir önemi olmamıştır.

Kırgız ekonomisinin darboğaza girmesinde ve insanların yaşam standartlarının düşmesinde merkezi ekonomiden serbest pazar ekonomisine geçiş sırasında yapılan özelleştirmelerin birer yağmaya dönüşmesinin ciddi bir payı vardır. Özelleştirme adı altında büyük miktarda sermaye el değiştirmiş ancak bunun bedelini Kırgız halkı ödemek zorunda kalmıştır. Özelleştirmenin ilk iki yılında devlet şirketlerinin üçte biri ve devlete ait konutların üçte ikisi satılmıştır. Bu özelleştirmeler sırasında milyonlarca dolarlık yolsuzluklar yapılmıştır.

Kuzey/Güney klanları arasında yaşanan ve halen devam etmekte olan güç mücadelesi devrimi hazırlayan unsurlar arasındadır. Ülke on yıllarca siyasi, iktisadi ve sosyal ve kültürel olarak Kuzeyliler ve Güneyliler olmak üzere bölünmüşlük yaşamıştır. Siyasi iktidar da hep Kuzeylilerin elinde bulunmuştur; Askar Akayev de Kuzeyli bir kabilenin mensubudur. İktidar nimetleri genellikle Kuzeyli aşiretlere verilmiş ve Güney hep geri planda ve zayıf ve fakir olarak kalmıştır. Renkli devrim aynı zamanda bu gerçekliğe de bir tepki hüviyetindedir. Kaldı ki devrimin fitili bir Güney vilayeti olan Celalabad’da ateşlenmiştir. Renkli devrim sonrasında

muhalefetin önderi olarak ortaya çıkan Kurmanbek Bakiyev de Güneyli bir aşiretten gelmektedir.

Kırgız Devriminin hayata geçmesinde iç faktörler kadar dış faktörler de etkin olmuş ve hatta birbirini desteklemiş ve tamamlamıştır. Dış etkenlerin başında büyük güçler arası hakimiyet mücadelesi ve bu bağlamda Sarı Devrim’de ABD’nin etkinliği gelmektedir. ABD’nin bölgeye yönelik çıkarlarının gerçekleşmesi 5 temel hedefin tahakkukuna bağlıdır. Bunlar; Enerji kaynaklarının denetimi ve kesintisiz erişim sağlanması, ABD denetinde bölge ülkelerinde demokratik dönüşümün sağlanması, Çin ve Rusya’nın çevrelenmesi, bölgede Amerikan hegemonyasının devamını sağlayacak kalıcı ABD askeri üslerinin tesisi ve bölgede bulunan radikal dinci örgütlerin tasfiyesi ve İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. Bu yüzden Sarı Devrim’i hazırlayan unsurlar olarak ABD menşeli sivil toplum kuruluşları ön planda olmuşlardır.

Orta Asya ve Kırgızistan Rusya ve Çin’in çevrelenmesinde önemli bir bölgedir. Bu bölgede ABD çıkarları hilafına bir gücün ortaya çıkması ve nüfuz sahasını genişletmesi ABD’nin manevra alanını daraltacak ve küresel çıkarlarına zarar verecekti. Bölge ülkelerinin siyasi ve iktisadi bağımsızlığının zayıflaması ise Rusya ve Çin’in hegemonya arzularını güçlendirecekti.

Kırgız Devriminin taşlarının birisi uluslararası dinci terörizmdir. Afganistan’da Taliban rejiminin iktidara gelmesi, El-Kaide terör örgütünün bu ülkede yerleşmesi ve Hizb-ut Tahrir ve Özbekistan İslami Hareketi gibi örgütlerle radikal dinciliğin Orta Asya devletlerine doğru yayılma eğilimine girmesi bölge ülkeleri yönetimleri kadar ABD, Rusya ve Çin’i de tehdit etmiştir. Uluslararası radikal İslamcı örgütler her üç ülkenin de ortak düşmanıdır. Fakat bu örgütlerin Sovyet Rusya’ya karşı bölgede güçlenmesini sağlayanın da ABD olduğunu unutmamak gerekir.

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra siyasi ve iktisadi fetret dönemine giren Rusya Vladimir Putin’le tekrar ayağa kalkmış ve yeniden bir süper güç olma

yolunda ilerlemektedir. Rusya Putin’in “Avrasyacılık” olarak isimlendirdiği strateji gereği egemen olduğu eski coğrafyaları tekrar nüfuz sahasına almaya çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD’nin eski Rus nüfuz bölgelerine yerleşmesi Rusya’nın çıkarlarını tehdit etmektedir. Son Rus-Gürcü Savaşı’nda psikolojik üstünlük tekrar Rusların eline geçmiştir. ABD’nin Gürcistan’ı himaye edememesi ve bu anlamda isteksiz davranması Rusları daha çok cesaretlendirmiştir.

Bölgede hakimiyet mücadelesi veren ülkelerden üçüncüsü ise Çin’dir. Nüfusuyla, ekonomisiyle ve küresel etkinliğiyle Çin artık kendi kapalı coğrafyasında kalmak istememektedir. ABD’nin bölgede tek etkin güç olarak kalması Çin’in çıkarlarını da tehdit etmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan anlaşmalarla Pasifik bölgesinin askeri yönden hakimiyeti ABD’nin tekelindedir. Yani Çin doğudan kuşatılmış durumdadır; batıdan ise kuşatılmışlığın genişlemesini istememektedir. ABD’nin Kırgızistan’ı kendi güdümüne alması ile Sincan Uygur Özerk Bölgesinin kopma sürecinin hızlanacağı düşünülmektedir. Ayrıca Çin ekonomisi için hayati öneme sahip Orta Asya enerji kaynaklarının boru hatları ile doğrudan Çin’e aktarılması da mümkün olmayacaktır.