• Sonuç bulunamadı

Devletlerin Hukukları Karşısında Spor Hukukunun Durumu

AB HUKUKUNUN SPOR HUKUKUNA ETKİLERİ

1. Uluslararası Spor Hukuku ve AB Hukuku

1.1. Spor Hukuku, Kapsamı ve Türkiye’de ki Durumu

1.1.1. Devletlerin Hukukları Karşısında Spor Hukukunun Durumu

Devletlerin hukukunun spor hukuku üzerinde bir hakimiyeti var mıdır, varsa ne derecededir? Spor hukuku, uluslararası nitelikte olan etkinlikleri sınırları aşan kuruluşlar tarafından yaratılmaktadır. Ancak bu kuruluşlar, kaçınılmaz olarak bir Devletin topraklarında ikametgah özgürlüklerini ve hukuki faaliyetlerini kısmen de olsa bulundukları bu ülkenin hukuk düzenine borçlu olmaktadırlar.

Ayrıca Devlet, bu kuruluşları denetleme yetkisine ve gereğinde feshetme imkânına da kural olarak sahip gözükmektedir. Öyle ise Devletin hükümranlık yetkilerinin “spor hukuku”na kısıtlı bir alan bırakıyormuş intibaı uyanmaktadır. Ancak gerçek acaba böyle midir? Spor hukuku devletlerin hukukunun kendisine bıraktığı bir alana mı sıkışmıştır?

Geçmişte gerek IOC, gerekse uluslararası federasyonlar Devletlerin hukuki hakimiyetlerinin dışında kalmaya büyük bir çaba gösterirlerken, günümüzde artık durum hiç bir tartışmaya mahal bırakmamaktadır. Sınırlar ötesi faaliyetlerde bulunan sportif teşkilatların hepsi belli Devletlerin hukuklarına tabi kişiliklerdir.

Günümüzde gerek IOC, gerekse bütün uluslararası spor federasyonları ikametgahlarının bulunduğu ülkenin hukukundan elde ettikleri bir tüzel kişiliğe (dernek veya şirket) sahiptirler. Bir diğer ifade ile bulundukları ülkenin özel hukuk kurallarına tâbidirler. Esasen federasyonlar da bu duruma itiraz etmemekte, hemen hepsi ana statülerinde, hukuki kişiliklerinin niteliğini belirtmektedirler. Frankofon ülkelerde bulunan uluslararası federasyonların bir çoğu niteliklerini “dernek” olarak belirtirken, anglofon ülkelerde merkezi bulunanlar bu niteliği “şirket” olarak tanımlamaktadırlar.

Ancak bir kısım federasyonlar da bu hususu belirtmemeye özellikle özen göstermektedirler. Sadece İsviçre Medeni hukukuna tabi olduklarını söyleyip, kişiliklerinin niteliğini belirtmekten kaçınmakta, hatta bazısı sadece merkezlerinin nerede olduğunu belirtmekle yetinip, hukuki niteliğe hiç temas etmemektedirler. Ancak bu durum gittikçe azalmaktadır. “Kısaca ifade etmek gerekirse, uluslararası federasyonların, Devletlerin hukukuna tabi olmaya karşı dirençleri, azalmakla beraber hâlâ devam etmektedir.”48

Hiç kuşkusuz uluslararası spor yapılanması bulunduğu devletlerin özel hukuklarına tabi olarak bu hukukların kendisine verdiği ölçüde tüzel kişilikler kazanarak bunların sağladığı avantajları kullanmaktadırlar. Böylelikle bu teşkilatlar bağlı bulundukları ülke hukuklarının uluslararası hukukta kendilerine tanıdıkları faaliyet alanı ile sınırlanmaktadırlar. Zira spor teşkilatları bir ülke toprağında teşkilatlanma dolayısı ile bu ülke hukukunca verilen hareket serbestisine uymak zorundadır. Fakat özellikle sporun en tepe teşkilatlanması olan IOC ve tabi olduğu İsviçre hukukunda ulusal hukuk bir dizginleme politikası değil tam tersine bütün dizginleri bu teşkilatlanmaya bırakma yönünde olmaktadır.

Spor teşkilatlarının bütün ülkelerde bağımsız olabilmelerinin ön şartını, kendi faaliyet alanlarına göre mevzuatlarını oluşturabilmeleri, bunları uygulayabilmeleri ve gerektiğinde bunlara uyulmasını sağlamak için yaptırım ve bunlara ilişkin müeyyidelere bağlayabilmelerinden geçmektedir.

Ulusal mevzuatlar, bu teşkilatlara kendi hukuklarını oluşturabilme imkanı sağlamalı ve bunu yaparken hiçbir çerçeve ile sınır koymamalıdırlar. Fakat sporun teşkilat yapılanmaları kendi içlerinde -aralarında bulunan hiyerarşi ve yaptırım gücüne bağlı olarak- baskıda ve telkinde bulunabilmektedir. Örneğin FİFA ulusal federasyonlara bu manada baskı kurabilmekte ve buna uyulmaması halinde ciddi yaptırımlar uygulayabilmektedir. Ayrıca bu yaptırım devletlerin kararları üzerinde de

48 Kısmet Erkiner, “Bir Hukuk Disiplini Olarak Spor Hukuku”, Spor Hukuku Enstitüsü,

olabilmekte ve verilen kararlara uyulmadığı takdirde verilecek cezalar ülkeler açısından ciddi caydırıcılığa sahip olabilmektedir.49

Aslına bakıldığında bu yaptırım ne ulusal ne de uluslararası hukuk kurallarına ve bunların uygulanmasına ilişkin usul hukuku kurallarına dayanmamaktadır. Nitekim uluslararası bir federasyonun verdiği hükmün ulusal federasyonca uygulanmaması neticesi üst federasyon ne kendi ülkesinde yerel mahkemeye ne de yerel federasyonun bağlı olduğu ülke hukukuna göre yerel mahkemelere hatta uluslararası hukuk mercilerine başvurmamaktadır. Aksine kendi ceza kurullarına sevk etme ve buradan çıkan karara uymasını yerel federasyona tebliğ etmektedir.

Ulusal federasyonu bu hükme uymaya zorlayan hiçbir yerel hukuk yaptırımı bulunmamaktadır. Ancak uluslararası federasyonun elinde basit ama çok etkili yegane bir yaptırım aracı mevcuttur. Yerel federasyonu bünyesinde düzenlenen spor organizasyonlarına dahil etmemek. Milli futbol takımının hiçbir uluslararası organizasyona katılamadığı düşünmek buna ilişkin verilecek en çarpıcı örneği oluşturmaktadır. Ulusal federasyonun bu durumlarda başvura bileceği yegane kanun yolu yine spor hukukunun bir süjesi olan –spor yargılamasının en üst mercii- CAS’a başvurma hakkıdır.

Burada belirtmek gerekir ki ulusal yargıların spor teşkilatlanmaları üzerinde hiç bir hakimiyeti olmadığı söylenemez. Her ülke hukuk sistemi organlarının kamu düzeni açısından spor teşkilatlanmaları üzerinde denetim gerçekleştirdiği bir gerçekliktir. Zira spor teşkilatlanması kendi koyduğu kurallara uymazsa bunun denetlenmesi gerektiği ortadadır. Nitekim CAS’ın verdiği kararlar karşısında, karar kesinleştikten sonra temyiz başvurusu ile İsviçre Federal Mahkemesine başvuruda bulunulabilmektedir. Ancak bu başvuru çok sınırlı sebeplerle yapılabilmektedir ki bunlar; yetkisizlik, bazı temel usul kurallarının ihlali (savunma hakkının sınırlanması gibi) ve kamu düzenine aykırı karar verilmesidir.50

49 2010 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yapılan dünya kupasından bekleneni veremeyerek erken

elenen Nijerya milli takımına Nijerya devlet başkanı tarafından verilen iki yıl müsabakalara katılmama cezası FİFA’nın baskısı üzerine kaldırılmak zorunda kalmıştır.

50 Erkiner, Kısmet, “CAS yargılama usulleri ve çeşitleri”, Kadir Has Üniversitesi SHAUM Yayınları,

Birçok uygulama göstermiştir ki uluslararası spor teşkilatları, kendi kurallarından arınmak hakkına sahip değillerdir, aksi halde eylemleri Devlet yargısınca iptal edilebilir. Bu konuda çeşitli ülkelerde alınmış birçok yargı kararı vardır. Bir örnek vermemiz gerekirse, İsviçre Federal Mahkemesi, Olimpik Hareketin dopingle mücadele talimatına gerekli saygıyı göstermeyen IOC’nin bir kararını iptal yetkisine sahip olduğuna ve bu yetkinin İsviçre Medeni Kanunu’nun 75. maddesinin, bir dernek üyesinin mensubu olduğu kuruluşun kararına itiraz hakkının bulunduğuna dayandırdığını belirterek, karar vermiştir. Genel kural olarak, ikametgah ülkesinin hukukuna nazaran “spor hukuku”nun bağımsızlığı, devletin kamu düzeninin sınırına kadardır. Burada dikkati çeken husus, uluslararası federasyonların, kamu düzeni kavramının düşük yoğunlukta ülkeleri ikametgah olarak seçtikleridir. “Bu nedenledir ki bir çoğu İsviçre’dedir ve bundan dolayı da IAAF, Birleşik Krallık’tan Monaco’ya merkezini (aleyhindeki bir tazminat davası sırasında adeta kaçarcasına) taşımıştır.”51

Bütün bunlar neticesi olarak sporun günümüzde ulaştığı enternasyonal yapı ve ekonomik büyüklüğü neticesi ulusal hukuklarca denetim altına alınması çabaları büyük ölçüde son bulmuştur. Bunda sporun her türlü yapılanmasının en üst yargı organı olarak kurulan CAS’ın (Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi) büyük bir etkisi bulunduğunu söylemek doğru olacaktır. Zira verilen kararlarla haksızlığa uğradığını düşünen kişi yada federasyonun bu karara karşı bu düzenlemeyi yapan FİFA olsa bile başvurabileceği bir yargı mercii oluşmuştur. CAS kararlarının spor hukukunda yeknesaklığı söylenebilir. CAS bir nevi ABAD’ın işlevinin spor hukuku alanında gerçekleştirilmesidir.