• Sonuç bulunamadı

Devlet Kavramı, Devletin Unsurları Ve Niteliği

1.1. Devlet Sırrı Ve Casusluk Kavramları

1.1.2. Devlet Kavramı, Devletin Unsurları Ve Niteliği

Ġnsanlar ilk zamanlardan itibaren yardımlaĢma ve korunma ihtiyacından ötürü toplu yaĢama gereği duymuĢtur. Zorlu doğa Ģartları ile mücadele, yiyeceğini sağlama, barınma, vahĢi hayvanlardan korunma insanları birbirine yaklaĢtırmıĢ, bireysel yaĢam yerine topluluk yaĢamı kurulmuĢtur. Bu birlikte yaĢayan insan topluluklarına, yaĢadıkları döneme göre baĢlangıçta kan ve akide bağlarına dayanan ailelerin geniĢlemeleri ve birleĢmeleri sonucunda kabile, aĢiret, site, komün, kanton, Ģehir devletleri, boy, beylik ve devlet gibi adlar verilmiĢtir. (Acar- Urhal, 2007, s. 4) Ġnsanlar yardımlaĢma ve korunma arzularından dolayı toplu yaĢama gereği duymuĢlardır ve örgütlenmiĢlerdir. Çünkü kendilerinin dıĢındaki güçlerle hep mücadele etmek zorunda bulunmaktaydılar. BaĢlangıçta göçebe hayatı yaĢayan insan topluluklarının belirli bir yere yerleĢmelerinden sonra, çeĢitlenen ve geliĢen ihtiyaçlarının ortaya çıkmasıyla, teĢkilatlanma daha zorunlu olmuĢtur. Ġnsanların çok

38

farklı ihtiyaçları onların örgütlenmeleriyle karĢılanmıĢtır. (Devletin Kavram ve Kapsamı, 1990, s.1) Bu örgütler daha sonra devlet olarak ortaya çıkmıĢtır.

Bilinen ilk siyasal teĢkilatlanmaların 7000 yıl önce baĢladığı öne sürülmektedir. Ġlk olarak City-States (Kent Devletleri) olarak karĢılaĢtığımız siyasal teĢkilatlanmayı Dicle-Fırat ve Nil nehirleri etrafında kurulan imparatorluklar takip etmiĢtir. Mısır‟da devlet ve insanların idaresine ait Hammurabi Kanunları günümüzde de bilinmektedir. (Çınar, 1997, s.7)

Birçok düĢünür devletin, Otuz Yıl savaĢlarından sonra 1648 yılında imzalanan “Westfalya (Westphalia) AntlaĢması” ile baĢladığını savunmaktadır. Bu barıĢ antlaĢması, yeni uluslararası düzene yönelik tarihsel bir dönüm noktası olmuĢtur. Devletlerin ulus devleti egemen otorite biçimi olarak resmen tanımaları ile devletlerarası sistem baĢlamıĢtır. Söz konusu antlaĢma ile, siyasal alanda egemenliğin tanrıya dayandırıldığı batıda ki “mutlak monarĢiler” yerini halk egemenliğine dayanan “meĢruti” rejime bırakmaya baĢladığı bir döneme girmiĢtir ki, hiç Ģüphesiz bu geliĢme “Rönesans” döneminin siyasal alandaki ürünüdür. (Yüksel, 2001, s.57) Ulus-devletlerin ortaya çıkıĢı, milliyetçilik akımının geliĢmesine de yol açmıĢ, bu akım 1789 Fransız inkılâbı ile bütün Avrupa‟ya yayılmıĢtır. Bu dönem; milliyetçilik akımlarının ve buna bağlı olarak milli bağımsızlık hareketlerinin yoğunlaĢtığı bir dönem olmuĢ, bu akımın etkisiyle 20 nci yüzyıl boyunca baĢka devletler de bağımsızlıklarını kazanmıĢtır. Ġster toplulukların devlet içinde değerlendirilmesi, isterse devletin topluluk için kullanılması olsun, bugün artık bir devletten ve bunun unsurlarından söz etmek alıĢılagelmiĢ bir olgudur. Kısaca, artık devlet vardır, topluluklar ya da gruplar devletin ya da devletlerin içinde vardırlar. Artık, insanlar devletleriyle ya da vatandaĢlıklarıyla anılmaktadır.

Kavram olarak devlet için, eski yunanlılar “polis” terimini kullanırlardı ki bu “site” yani “Ģehir” demekti. Romalılar ise devlet karĢılığında “Civitas” veya “res

publica” kelimelerini kullanırlardı. Civitas “Site, Medine, Ģehir devleti” demekti. Res publica ise “kamu malı, herkese ait Ģey” anlamına gelmekteydi. Diğer batı dillerinde

39

baĢlanır. Latince statüs sözcüğünden türeyen “state”, yalnız “devlet” değil, hal, durum, vaziyet demektir. (Gözler, 2013, s. 33)

Dilimize ise Arapça “devl” kökünden gelen devlet, elden ele geçen iktidar, saltanat anlamına gelir. BaĢlangıçta, bir hükümdar veya hükümdar ailesine ait egemenlik ve saltanat anlamında kullanılırken, sonraları kapsamı geniĢleyerek tüm ülkeyi içine alan soyut anlamda egemenlik ve saltanat anlamında kullanılmaya baĢlamıĢtır. (ġ.Gözübüyük, 2011, s.12) Kelime anlamı olarak Devlet; toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiĢ millet veya milletler topluluğunun oluĢturduğu tüzel varlık anlamındadır. (Türkçe Sözlük, 2009, s.514)

Günümüze kadar devletin kaynağını ve doğuĢunu açıklayan çeĢitli görüĢler ileri sürülmüĢtür. Bunların baĢlıcaları; devletin ilahi kaynaklı olması görüĢü, devletin ailelerin zamanla büyümesi ve aynı kandan gelen ailelerin birleĢmesi ile devletin meydana geldiği aileyi devletin temeli sayan görüĢ, devletin, zayıfları sömürmek için güçlülerin zorla kurdukları bir baskı teĢkilatı olduğunu ve devletin güçlüler ile zayıflar arasında kuvvet ve mücadeleden doğduğunu savunan görüĢ, devletin ekonomik olayların sosyal ve siyasi olaylara hâkim olmaları sonucu meydana geldiğini savunan ekonomik görüĢ ve devletin kaynağını insan aklına ve iradesine dayandıran Sosyal SözleĢme Teorisini savunan görüĢtür. Devletin kaynağını açıklayan görüĢlerden, en çok yankı uyandıran görüĢ, Thomas Hobbes, John Locke ve Jean-Jacques Rousseau tarafından savunulan devletin kaynağını insan aklına ve iradesine dayandıran Sosyal SözleĢme Teorisini savunan görüĢtür. (Acar-Urhal, 2007, s. 5-13) Bu teoriye göre, insanlar doğal halde yaĢarlarken, toplum halinde yaĢamaya geçmiĢler, bu geçiĢ sırasında toplu halde yaĢamanın kurallarını ana hatlarıyla belirleyerek aralarında toplumsal bir sözleĢme yapmıĢlardır. Bu sözleĢmeyle insanlar bireysel olarak yaĢarken sahip oldukları bazı özgürlüklerini ve haklarını toplu halde yaĢama uğruna feda etmiĢlerdir. DoğuĢtan sahip oldukları yaĢam, özgürlük ve mülkiyet gibi doğal haklarının korunması için bir araya gelip anlaĢarak devleti kurmuĢlardır. ĠĢte bu toplumsal sözleĢme ile oluĢan toplu halde yaĢamaya geçiĢ, devletin temelini oluĢturmuĢtur. (Öztekin, 2013, s.56; Sunay, 2007, s.30)

40

Devletle ilgili teoriler, genel çizgileriyle, iki ana grupta toplanabilir. Bunlardan ilki, devleti „toplumsal eĢitsizlik‟ olgusuna dayandıran teoriler; diğeri ise, devleti „toplumsal sözleĢmesi‟ olayına dayandıranların teorileridir. Bu kategorilerden ilkine daha çok Marksist ve Sosyalist yazarların düĢünceleri dâhil edilirken; diğerine kapitalist ve liberal yazarların düĢünceleri dâhil edilmektedir. EĢitsizlikçi grubun temel savı, ekonomik alanda bir eĢitsizliğin olduğu ve bunun da savaĢıma neden olduğudur ki, bu savaĢımı kazanan taraf devleti kurarak egemen güç oluyor. Ġç etkenlere, nüfus artıĢı, mülkiyet paylaĢımı gibi konular örnek olarak verilirken, dıĢ etkenler daha çok iĢgal ve istila sonucu oluĢan sömürüler olarak görülmektedir. Toplum sözleĢmeci kategoride yer alan yazarlar, aslında eĢitsizliğin olduğunu ret etmemektedirler. Fakat, onlara göre devlet, iĢbirliği ve ortaklığın sağlayacağı yararlar için insanların birlikte yaĢamaya baĢladığı ve devletin doğup geliĢtiğini savunmaktadırlar. (Çınar, 1997, s.16)

Devletin tanımı ve devletin ne olduğu konusu düĢünürleri çok uzun süredir uğraĢtırmıĢ ve ilgilendirmiĢtir. Bugün devlet kavramı ve tanımı üzerinde çeĢitlilik ve derin görüĢ ayrılıkları vardır. Bu tanım çeĢitliliğinin sebebi her Ģeyden önce, devletin mahiyeti hakkındaki temel anlayıĢ farklılıkları ve amaca göre tanım yapılması eğilimidir.

Daver‟e göre; Devlet, bütün siyasal kuramların en büyüğüdür. Devlete bu nedenle, “kurumların kurumu” denir. Devleti ona benzer kuruluĢlardan ayıran, egemen ve bağımsız olma niteliğidir. Yani dıĢa ve içe karĢı en yüksek baĢvurma gücüne sahip olması ve devlet kudretinin üstünde baĢka bir kuvvetin bulunmayıĢıdır. (Daver, 1993, s.166) Öztekin‟e göre; Devlet, tüm vatandaĢların vatandaĢlık bağı ile bağlı olduğu, herkesin sahip çıkması, koruması ve saygı duyması gereken kutsal ve vazgeçilmez bir organizasyondur. Devlet, dıĢarıda içeride ve özellikle kendi vatandaĢları üzerinde en büyük yaptırım gücüne sahip, en büyük tüzel kiĢiliktir. (Öztekin, 2013, s.48) Kocaoğlu‟na göre, Devlet, kurumsallaĢmıĢ bir siyasal iktidar, kendine bağlı insanların güvenliğini sağlamak üzere kurulmuĢ etkin bir toplumsal örgütlenme biçimi, en yüksek düzeyde ve diğerlerini kapsayan bir egemenliğe sahip, uygulanması meĢruluğunu sağlayan belirli hukuk kurallarına bağlı, sivil toplumun

41

kendi kendisinin bilincine varmasını ifade eden belirli bir toprakla sınırlı bir örgüt, siyasal iktidardır. (Kocaoğlu, 1998, s.60)

Devlet kavramı üzerine yapılmıĢ olan bütün tanımlarda; en yaygın olan, devletin kurucu unsurlarını bir araya getirmek suretiyle yapılmıĢ “anlatımcı” tanımlamalardır. Devletin, ülke, insan topluluğu ve iktidar olmak üzere üç ana unsuru bulunduğu konusunda hemen herkesin birleĢtiği söylenebilir. Bunlara bazen “hukuki ve siyasal düzeni ”, dördüncü bir unsur olarak ekleyenler de vardır. Bu bağlamda, Devlet, belli bir ülke üzerinde yerleĢmiĢ, zorlayıcı yetkiye sahip ve üstün iktidar tarafından yönetilen bir insan topluluğunun meydana getirdiği siyasal kuruluĢtur. (Acar-Urhal, 2007, s. 16)

Açıklamalar ıĢığında devletin tanımını yapacak olursak; bir toprak parçası üzerinde bir araya gelmiĢ insanlar ile dünyada var olan devletlerin devlet denen hukuki kiĢiliği tanımaları ile ortaya çıkmıĢ egemen, soyut bir varlıktır. Soyut devlet kavramı somut vatandaĢlarla ile yaĢama geçirilmiĢtir. Aslında, soyut devleti vatandaĢların hizmetine sunan da yine vatandaĢlardır. BaĢka bir ifadeyle, vatandaĢlar devlet adına, belirli kurallara bağlı ve uygun olarak devlet adı verilen soyut aygıtı iĢletmektedirler. Bu soyut aygıt, insanların kendi özgür iradeleriyle, kendileri için bir takım görevleri yerine getirmek için bir toplum sözleĢmesi ile var edilmiĢtir. Dolayısıyla, devlet sınırları içinde yaĢayan insanlar adına bir takım görevleri yerine getirmek için vardır. Bu tanımın dıĢında kalan, ya da temel unsurlara tam olarak sahip olmayan ve devlet olarak nitelendirilen soyut varlıklar da mevcuttur. BirleĢmiĢ Milletlere üye devletler tarafından tanınmamıĢ devletleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Devlet, bir insan topluluğu olduğuna göre, her Ģeyden önce bir devletin kurulabilmesi için insanlara ihtiyaç vardır. Ġnsan topluluğu devletin ilk unsurudur. Ġkinci olarak, bir devlet kurmak isteyen insanların toprağa ihtiyaçları vardır. Toprak parçası devletin ikinci unsurudur. Bu aidiyetin olabilmesi için de devletin fiilen ve hukuken bir varlık, bir siyasi kurum olarak bütünleĢmesini sağlayan egemenliği yani bağımsızlığı ve nihayet merkezileĢmiĢ örgütü ve yönetenleri bulunmak zorundadır.

42

Devlet, siyasi toplulukların tarihi evrimi içinde belli bir aĢamada ortaya çıkmıĢtır. Devlet fikrinin oluĢmasını, iktidarın ĢahsileĢtirilmekten kurtulup, kurumlaĢmaya geçiĢi belirler. Bu oluĢun sonunda insanlar artık bir Ģefe, bir derebeye, bir hükümdara değil, fakat onların fizik varlıklarının üstünde ve ötesinde adına “devlet” denilen sürekli ve soyut bir varlığa itaat edeceklerdir. Devlet, iktidarın dayanağı ve siyasal toplumun çatısı olarak düĢünülmüĢtür. Aslında, tarihi açıdan devlet, siyasi birleĢmeyi ve bütünleĢmeyi sağlayan bir sembol olmuĢtur. Bu sembol önceleri insanların bağlılıklarını ve itaatlerini paylaĢmak isteyen güçlere, yani feodalizme ve kiliseye karĢı kullanılmıĢtı. Daha sonraları, çeĢitli milliyetçi akımlar ondan yararlandı. BirleĢtirici ve bütünleĢtirici bir sembol olarak devlet bugün de geçerliliğini korumaktadır. (Kapani, 2012, s.38)

Devletin temel öğelerinden birisi ve en önemlisi insan topluluğudur. Belli bir insan topluluğu olmadan herhangi bir topluluk devlet olamaz. Bu nedenle, millet, devletin hayati unsurudur ve varlık sebebidir. Her insan topluluğu devlet kuramaz. Bir arada yaĢayan insanların bir devlet kurabilmesi için, bir takım bağlar ile birbirine bağlanmıĢ olmaları gerekir. Birbirlerine bir takım bağlar ile bağlanmıĢ insanlardan oluĢmuĢ topluluğa “millet” denir. Milletin oluĢmasında soy birliği, dil birliği ve din birliği gibi objektif faktörlerin yanında kültür ve ideal birliği gibi sübjektif faktörler de rol oynamaktadır.

Millet, müĢterek tarihi köken temelinde kendisi hakkında bir bilince sahip, siyasi irade topluluğu haline gelen toplumdur. MüĢterek coğrafya, geçmiĢ kültür, kader önemli bir rol oynamakla birlikte irade kavramının da iĢaret ettiği gibi millet siyasi bir bağ milli duygu olmaksızın anlaĢılamaz. Bunlar her milletin kendi Ģartları içinde farklı ağırlığa sahiptir. Milletler belli bir toprağa, vatana bağlıdır. En önemli hedefleri, hayat tarzlarını kendi sorumlulukları altında biçimlendirmek, vatan içinde siyasi egemenliğe sahip olmak ve kendi milli devletlerini kurmaktır. (Koçdemir, 2004, s.26) Milletler “tabii” değildir. Ancak, ortaya çıkıĢları tesadüflere de bağlı değildir. Keza milletler “icat edilmiĢ” ya da “inĢa edilmiĢ” birimler de değildir. Çünkü, millet ve milli devlet her ne kadar “tabii” değilse de her grup millet olamamaktadır. (Koçdemir, 2004, s. 28)

43

Nüfus unsurunda önemli olan insan sayısının az ya da çok olması değil, var olanların güvenlik, düzen ve refah içinde onadıkları siyasal birliğin içinde yaĢama arzularıdır. Bununla birlikte nüfus unsuru devlet güvenliğinde hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip bir olgudur. Örnek olarak, eğer bir devlet az nüfusa sahip ve yeterli derecede teknolojiye sahip değilse, komĢuları istilacı ya da iĢgalci bir devlet anlayıĢına inanan devletlerden oluĢuyorsa bu durumda devlet güvenliğine olumsuz katkılarından söz edilebilir. Buna karĢılık yoğun nüfus, devlet güvenliğinde olumlu bir etkiye sahiptir. Nüfusun devlet güvenliğine olumlu ya da olumsuz katkısında, devletin coğrafi yapısı, doğal kaynaklarının zenginliği ve komĢularının güvenlik anlayıĢı gibi unsurlarla birlikte ele alınması gerekmektedir. (Çınar, 1997, s.24)

Ülke, insan topluluğunun üzerinde yaĢadığı coğrafi bir alandır. Devlet olabilmenin ikinci temel unsuru, insanların yaĢadığı sınırları belli bir toprak parçasının olmasıdır. Ülke olmaksızın bir devletin kurulabilmesi mümkün değildir. BaĢka bir ifadeyle, milleti oluĢturan bir insan topluluğunun belli bir toprak parçasına hâkim olmaksızın devlet olması mümkün değildir. Nitekim, mevcut olan bir devlet, ülkesini kaybederse, devlet olma özelliğini de kaybeder.

Hukuksal yönden ülke, devlet egemenliğinin doğrudan doğruya veya dolayısıyla uygulandığı belirli sınırlarla çevrili kara, deniz ve hava sahalarını da kapsayan bir bütündür. Ülke, milli bir bütünlük oluĢturan siyasal bir toplumun sürekli olarak yaĢadığı bir topraktır. (Kocaoğlu, 1998, s. 62)

Bir devletin kurulduğu ve hayatını devam ettirdiği kara ve karasularıyla çevrili alan ile bunların üstü ve altına ülke ya da vatan denmektedir. Bu ülke sınırları bir devletin egemenlik sınırlarıdır. Bu sınırlar içine yabancıların giriĢ ve çıkıĢları kanunlarla belirlenmiĢ kurallar çerçevesinde olmaktadır. Söz konusu kanunların ihlali ise, ihlal edene bir takım cezai müeyyideleri beraberinde getirmektedir. Ülke unsurunun korunması, devletin temel amaçlarından birisidir. Zira unsurlarından birisinin zedelenmesi devletin zaafını, bu zaaf da devletin yıkılmasını beraberinde getirecek niteliktedir.

44

Ġnsan topluluğu ve ülke unsurları tek baĢlarına devlet oluĢturamazlar. Devletin oluĢması için, insan topluluğunun bu ülke üzerinde egemen olması gerekir. Egemenlik, devletin kiĢiliği ile ilgili olup, onun dıĢında ve bağımsız düĢünülemeyen bir güçtür. Devletin bu unsuruna “egemenlik unsuru” , “iktidar unsuru” , “devlet kudreti unsuru”, “kamu gücü unsuru”, “en üstün güç”, “üstünlük” gibi değiĢik isimlerin verildiği görülmektedir. (Gözler, 2013, s. 39; Sunay, 2007, s.21; Koçak, 2006, s.72) Egemenlik kavramını ilk defa tanımlayan, onu sistemleĢtirerek belirli bir teori haline getiren Fransız hukukçusu Jean Bodin (1530- 1596)‟dir. Bodin, 1576 yılında yayımladığı “Devletin Altı Kitabı” isimli eserinde egemenliği ülkede yaĢayan bütün insanlar, “bütün vatandaĢlar ve tebaa üzerinde kanunla kısıtlanmayan en üstün iktidar” olarak tanımlıyordu. Böylece egemenlik, Bodin‟e göre; “sınırsız ve mutlak” bir iktidardır. Egemenlik aynı zamanda tektir, bölünemez ve devredilemez, süreklidir. (Kapani, 2012, s.56; Göze, 2011, s.136) Bodin'e göre egemenlik, “baĢka hiç bir iradeden emir almadan yasa yapmak ya da kaldırmak iktidarıdır”. Yasa yapmanın yanında savaĢ açmak, barıĢ yapmak, para basmak, vergi koymak, memurları atamak da egemenliğin ifadesidir. Sonuç olarak denebilir ki, bir ülkede tek bir egemen olabilir ve egemenliği kullanan otorite egemenliği, baĢkasına devredemez ve baĢkası ile paylaĢamaz. (Koçak, 2006, s.70; Sarıca, 1987, s.59; Göze, 2011, s.136) Kubalı; egemenliği, belli bir ülke sınırları içinde ve ülkede oturan gerçek ve tüzel kiĢiler üzerinde kullanılan ve devlet kiĢiliğine bağlı olan, ondan ayrılamayan aslî, en yüksek hukuki iktidar ve kudret biçiminde tanımlanabileceği gibi, “aslî ve en yüksek emir ve kumanda ehliyet veya yetkisi” Ģeklinde de tarif edilebileceğini belirtmiĢtir. (Kubalı, 1971, s.44)

Egemenlik dıĢ egemenlik ve iç egemenlik Ģeklinde ikiye ayrılmaktadır. DıĢ egemenlik; devletin dıĢarıda baĢka hiçbir devlete bağlı olmaması, herhangi bir Ģekilde baĢka bir devlete tabi bulunmaması ve hukuken eĢit durumda bulunmasıdır. Bu, bağımsızlık tanımını da beraberinde getiren bir tanımlamadır. Uluslararası hukuk bakımından egemenlik kavramı, bağımsızlık kavramı ile aynı anlama gelmektedir. Devletlerin bağımsızlığı ilkesinin, “devletlerin egemen eĢitliği ilkesi” ve “iç iĢlerine karıĢmama ilkesi” gibi iki sonucu vardır. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi, uluslararası hukuk bakımından bütün devletlerin aynı hukuksal statüye sahip oldukları anlamına gelir. Yani askeri ve ekonomik bakımdan aralarında güç farkı ne

45

olursa olsun, her devlet uluslararası hukukta, haklar ve yükümlülükler bakımından eĢittir. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması ile tanınmıĢtır (m.2/1). ĠçiĢlerine karıĢmama ilkesi, Milletler Cemiyeti SözleĢmesi ile tanınmıĢtır (m.15/8) (Gözler, 2013, s. 40; Koçak, 2006, s.126)

Egemenlik ve Bağımsızlık kavramları Türkçe‟de çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır. Sözlük anlamı olarak bağımsızlık; davranıĢlarını, tutumunu, giriĢimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen, hür, özgür, müstakil olma durumu veya niteliği anlamındadır. (Türkçe Sözlük, 2009, s.46- 352) Kavrama yüklenen anlama bakıldığında egemenlik ile bağımsızlık kavramlarının aynı Ģey olamadıkları ortadadır. Siyasal olarak da iki kavram aynı Ģeyi ifade etmemektedir. Zira egemenlik ile bağımsızlık arasında ince bir fark vardır. Örneğin, bağımsızlık bir grup tarafından ya da bir topluluk tarafından ilan edilir. Fakat bu topluluk hiç bir zaman, bağımsızlık ilanını hem bağımsızlığını ilan ettiği toprak parçası üzerindeki insanlara hem de uluslararası kamuoyuna kabul ettiremez. Dolayısıyla bağımsız fakat egemen olmayan bir birlik doğmuĢ olur. Bu birlik, devlet olarak da bağımsızlığını ilân etmiĢ olabilir. Egemen bir devlet olarak, dıĢa karĢı, varlığını kabul ettiremez. Yukarıda da belirtildiği gibi egemenlik, bir tür siyasal nitelikli, hem halk tarafından hem de diğer devletler tarafından bir onamadır, buna karĢılık bağımsızlık bir ilan, bir duyurmadır. Eksik onama ile egemenlik ortaya tam olarak çıkamamaktadır. Çünkü, onama ile onanan birimin, siyasal birliğin her türlü tasarrufları desteklenmiĢ ve meĢru sayılmıĢ olmaktadır. (Çınar, 1997, s.34-35)

Ġç egemenlik ise, devletin kendi ülkesi içinde söz konusu olan egemenliği olup, devletin ülke sınırları içinde ve vatandaĢları üzerinde, tüm sosyal ve siyasi gruplara karĢı en üstün emretme gücüne sahip olmasıdır. Ġç egemenlikte kendi içinde iki değiĢik anlamda kullanılmaktadır. Egemenlik birinci anlamı ile, devlet iktidarının kendisini, yani içeriğini, açıkçası kapsadığı yetkileri ifade etmek için kullanılır. Ġkinci anlamıyla ise “egemenlik” terimi, devlet iktidarının kendisi değil, bu iktidarın bazı niteliklerini belirtir. Bu, devlet iktidarının en üstün olma, sınırsız ve mutlak olma, bölünmez ve devredilmez olma gibi niteliklerini belirtir. (Kapani, 2012, s. 62; Koçak, 2006, s.122-123) Egemen iktidar, bir baĢka iktidardan türememiĢ ve bir baĢka iktidar tarafından kurulmamıĢtır. Egemen iktidar, “en üstün iktidar” dır.

46

Egemen iktidar, “sınırsız” bir iktidardır, mutlak ve sürekli olup, tek ve bölünmez bir bütündür. Egemen iktidar devir ve ferağ edilemez. (Gözler, 2013, s. 41; Göze, 2011, s.136-137)

Egemenliği, devleti oluĢturan nüfus unsuru üzerinde ve ülke unsurunu belirleyen sınırlar içerisinde iktidarı kullanan, nüfus ve ülke unsuru adına da temsil yetkisini kullanan, bir gücün varlığının ve meĢru olmasının tanınması Ģeklinde tanımlayabiliriz.

Devlet niteliği itibarıyla bir tüzel kiĢiliktir. Toplumsal yaĢamın beraberinde getirdiği çeĢitli ihtiyaçların giderilmesinde gerçek kiĢilerin yanında tüzel kiĢiler meydana getirilmiĢtir. Hukuk düzeninin hak ve yükümlülük tanıdığı unsurlar, kiĢi olarak kabul edilmektedir. Uluslararası hukukta kiĢinin iki temel özelliği vardır. Birincisi, uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları ve yükümlülüklere sahip olma yeteneğidir. Ġkincisi ise, uluslararası hukuktan kaynaklanan hakların uluslararası ortamda kullanılabilmesi ve doğrudan korunabilmesidir. Bu bakımdan tüzel kiĢilerin olması, hayatın ortaya çıkardığı ihtiyaçları karĢılamak amacına yöneliktir. Devletin diğer bazı topluluklar gibi, tüzel kiĢiliğe sahip olması, hukuk tekniği yönünden bazı