• Sonuç bulunamadı

2.4. Yönetimde Değişim ve Değişim Dinamikleri

2.4.3. Devlet Anlayışında Değişme

Devlet, yeryüzünde ilk kez birkaç bin yıl öncesi gibi öte bir tarihte görünen toplumsal bir olgudur (Claessen ve Skalnik, 1993:3). Devlet, dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak değişmiş, her dönemin kendine has koşullarına uygun bir şekilde yeniden yapılandırılmış ve konu olan işlevsel devlet anlayışına kadar uzanan bir süreçte değişime her seferinde bir devlet anlayışının yerini yeni bir devlet felsefesi almıştır. Bu çerçevede, devlet anlayışı, ilk formu olarak kabul edilen liberal çerçeveden günümüzde tartışmalara uğramıştır. Günümüz devlet anlayışını anlayabilmek için liberal devlet anlayışının temelinde yatan değerleri iyi kavramak gerekir. Çünkü günümüzde önerilen devlet modeli sosyal devletin eksikliklerinden hareketle çoğu kez liberal devlet anlayışına duyulan bir özlemi yansıtmaktadır (Eşki, 2003:24).

2.4.3.1. Liberal Devlet

Devletin varlık nedeni bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak ve bunun için gerektiğine birey özgürlüklerini engelleyecek durumlara karşı güç kullanma yetkisini kullanmak olarak açıklanabilir. Devletin meşruiyet ölçüsü, ortaya çıkış sürecinde toplum ile yaptığı sözleşmeye uygun davranmasına bağlıdır (Şaylan, 1995:29).

Bu esasları bünyesinde barındıran devlet, liberal devlettir. Bu devlet anlayışı “birey” üzerinde yoğunlaşmaktadır. Devletin, temeli, tek kaynağı ve dayanağı sayılan

birey, devlet için bir değerdir. Birey hiçbir biçimde devletin emrinde ve hizmetinde bir araç olamaz, devletin tek bir hedefi vardır, o da bireydir, bireyin mutluluğudur (Göze, 1995:353).

Bireyin kendi çıkarları için en iyi kararı vereceği anlayışından hareket eden liberal yaklaşımda devlet edilgendir. Başka bir ifade ile sadece çıkarlarını korumak isteyen grup ve kişilerin baskılarına karşı reaksiyon gösterir. Bu anlayışta devlet tarafsızdır, birbiriyle rekabet halinde olan bireysel çıkaralar karşısında bir kesime karşı tarafgirlik beslemez; bunun aksine bu rekabetten ortak bir çıkar yol oluşturmaya çalışır. Devletin hiçbir görüşü, sosyal içeriği, çıkarı ya da kendine özgü bir karakteri olamaz. Devlet sadece birbirleri ile rekabet halindeki çıkar gruplarının varlığını kabul eder ve rekabetin adil olması için gereken zemini oluşturur. Devlet rakipler arasında bir hakem gibidir (Caslin, 1993:292; Eşki, 2003:24).

Liberal devlet anlayışında devletin sınırlandırılması fikri de savunulmaktadır. Sınırlandırılmasının sebebi bireyler kendi çıkarlarının ne olduğunu bilir ve çıkarlarının devlet tarafından tanımlanmasına ihtiyaç yoktur (Caslin, 1993:294). Liberaller kurumsal olarak siyasal olana hem negatif bir anlam yüklemekte, hem de siyasette diğer toplumsal alanlar arası ilişkilerde minimal bir rol verilmektedir (Deveci, 2002:45-46). Liberalizm modern devletlerin nasıl ortaya çıktığıyla ya da neden hâlâ var oldukları ile ilgilenmez; daha çok, negatif bir bakışla devlet iktidarının sınırlanmasına, çoğulluğun korunmasına ve hakların tanınmasına yönelik bir “olması gerekenler” listesi sunar (a.g.e., 2002:49).

Liberal devlet anlayışında bireyin korunması sadece fikirsel veya ekonomik yönde değildir. Bu anlayış beraberinde bireye yönelik, ister kamu olsun ister özel sektör olsun, sunulan hizmet anlayışının değişimini de gerektirmektedir. Devlet bünyesinde hayatını

ikame etmeye çalışan birey için liberal devlet anlayışı birçok ikramlar sunmaktadır. Ancak, birey tüm ihtiyaçlarında tatmin olmuş, lâkin yönetim konusunda sert, lakayt, ilgisiz bir muamele ile karşılaşmış ise tüm bu ikramların tadının birey nezdinde hemen değişmesine sebep olmaktadır.

Liberal devlet anlayışında bireyin sürekli karşılaştığı yönetim olgusu birey aleyhine değil, bilakis birey açısından lehte bir çehreye çevrilmesi, emsal teşkil edebilecek büyük bir örgüt olarak gösterilebilir.

2.4.3.2. Sosyal Devlet

Sosyal devlet, liberal devletin, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra, II. Dünya Savaşı’nın peşinden gerçekleştirdiği bir aşamadır. Sosyal devlet, gerek siyasal gerek ekonomik yapısı, gerek hak ve özgürlükler anlayışı ile liberal devletin temel yapısını ve kurumlarını korumaktadır. Ancak değişen ve gelişen sosyo- ekonomik koşulların liberal devletin kurallarında ve kurumlarında yapılmasında zorunlu kıldığı değişiklikleri yapmaktadır.

Sosyal devlet, liberal devletin siyasal iktidar temelinde, yani iktidarın sahibinde ve yapısında bir değişiklik yapmaz. Siyasal temsil sistemi ve iktidarın tüm ulusa ait olduğu ilkesi varlığını korur. Sosyal devlet, liberal devletin hak ve özgürlükler sistemini sosyal ekonomik haklar ve ödevlerle tamamlar. Bu hakların kullanılabilir olması için, devlete yeni, büyük ödevler ve görevler yükler (Göze, 1995:357).

Sosyal devlette kişiye tanınan bir kısım sosyal haklar, devletin kişi lehine bir takım olumlu faaliyetlerde bulunmasını gerektirmektedir. Devletin “gölge etmeme”,

“karışmama” görevi bir takım sosyal haklar için sona ermekte ve devlet bu haklarla ilgili yeni görevler üstlenmektedir (a.g.e., 1995:359).

Refah devleti bireylere hak ve özgürlüklerin sağlanması bakımından pozitif bir konumdadır. Özellikle ekonomik ve sosyal hakların sağlanmasında devlet aktif rol alır. Refah devleti anlayışı ile birlikte ekonomik ve sosyal hakların türleri ve kapsamı artmıştır (Aktan, 1999:57). Bu kapsam genişlemesi ile birlikte sosyal devlet anlayışı içinde, yönetim elinde bulunduran iktidara, güçsüzleri koruyucu tedbirlerle ekonomik ve sosyal nedenlerin yarattığı eşitsizlikleri azaltmaktan, toplumsal zenginliği daha adil dağıtmaya ve sosyal adaleti gerçekleştirmeye kadar uzanan geniş bir sorumluluk yüklemiştir (Müftüoğlu, 1996:19).

Sosyal devletin sorumluluklar yelpazesi yönetim anlayışı konusunda değişimi gerekli kılmaktadır. Çünkü sıralanan sorumluluklarda devlet aktif pozisyonda bulunacağından klasik yönetim anlayışı ile bu işlevi yerine getiremeyecektir. Yönetim, refah devleti yolunda değişime zorlayacağı ilk mekanizma olarak görülebilir. Devlet nazarında yaşanan yönetim sirkülasyonu özelde de birtakım değişim ataklarının habercisi olmaktadır.

Benzer Belgeler