• Sonuç bulunamadı

2.4. Yönetimde Değişim ve Değişim Dinamikleri

3.1.1. Değerler ve Norm Sisteminin Değişmesi

Küreselleşmeyle birlikte yaşanan gelişmeler beraberinde sosyal yapılarda ve kavramlarda bir takım değişmeleri de getirmiştir. Kavramlarda ki bu değişim sadece özel alan veya siyasi zemin ile sınırlı kalmamıştır. Siyasi alanda sembolik olarak ifade edilen insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve adalet, STK’ların özerkliği gibi kavramların daha aktif tanımlamaları yapılmaya başlandı. Küreselleşmenin getirmiş olduğu bilgi enformasyonu ile bu durum daha işlek bir hal almıştır. Kavramlar sadece akademik çalışmalar ile sınırlı kalmamıştır. Bunun yanında toplum, kavramlardaki değişimi hayat biçimine uygun bulup içselleştirmiştir.

Metinlerde yazılı olarak kalmayıp okuyucuların bünyelerinde yer alan her türlü olgu, sosyal hayatın temel unsurları arasında yer alır. Temel unsur olarak kabul edilen kavramları, toplum pratik hayatta ya görmek ister ya da aktif bir uygulayıcısı olmak istediğinden dolayı talep eder. Bu talep toplumların tepki kültürlerine göre değişiklik gösterebilir. Bazı toplumlar, arzuladıkları değişimi siyasi veya özel alanda yaşanmasa da; sadece homurdanma denilen pasif bir tepki gösterme alışkanlığına sahip bir kültürleri bulunabilir. Ancak başka toplumlarda ise, istekler sosyal ve siyasal alanda gerçekleşmediğinde büyük eylemler ve kargaşalar meydana gelmektedir. Bu da toplumun arzularının yerine getirilmediğinde ortaya koyduğu farklı bir tepki kültürünü göstermektedir. STK’larda faaliyet ve eylemlerini veya baskı unsuru olarak işlevlerini tepki kültürü gelişmiş toplumlarda daha rahat ve sistemli bir şekilde gerçekleştirebilirler.

Anlayışlardaki kavramların sosyal hayatın temel dinamikleri haline gelmeleri, bunları toplum nazarında değerli bir hale getirmektedir. Toplum artık bu kavramların hassasiyetini taşımakta, içselleştirdiği kavramı hem özel alanda hem de yasama, yürütme

ve karar alma yetkisine sahip organlarında müşahede etmek isteyecektir. Böyle bir durumda şöyle bir analiz yapmak yanlış olmayacaktır:

Toplumu oluşturan bireylerin düne kadar hiç önem vermedikleri kavramlar bugün küreselleşmenin de etkisi ile sosyal hayat içerisinde bir tanıma kavuşmuştur. Bilimsel olarak yapılan tanımlamalar toplum nezdinde hayat tarzı olarak benimsenmiş ve bu doğrultuda pratik yaşam içerisine yerleşmeye başlamıştır. Değişen ve gelişen olgular bireylerin günlük hayatlarında yer almaya başlamış ve toplum nezdinde bir ‘değer’ halini almıştır.

İnsan hakları, çoğulcu ve katılımcı demokrasi, hukuk devleti, STK’ların yaygınlaştırılması ve devlet baskısından kurtulması gerektiği, klasik yönetim anlayışının terk edilmesi ile ilgili söylemler günlük hayatın konuşmaları arasında yer almaya başlamıştır. Küreselleşmenin etkisiyle talepler monoton bir yapıda seyir izlememiştir. Küreselleşme ve kitle iletişim araçlarının etkisiyle birbirlerinden kilometrelerce uzaklıktaki toplumlar arasında kültür alışverişi gerçekleşmektedir. Bu durum artık hiçbir unsurun sadece coğrafi sınırlar içerisinde taşıdığı anlamıyla kalmayacağını da göstermektedir. Sosyal kavramlarda böyle bir etkileşimden nasibini alarak daha farklı bir boyut almışlardır.

Yeni oluşan uluslar arası konjonktürde, özgürlük ve demokrasinin türevi olan STK’lar kendini göstererek ön plana çıkıp popüler bir hal almışlardır. STK’lar artık bulundukları alanda yaşanmış veya yaşanacak her türlü değişime karşı hazırlıklı ve programlı olduklarından dolayı, toplum nezdinde meydana gelen değer ve normlardaki değişim karşısında oluşan süreci iyi kullanabilecek seviyededirler.

STK, yapmak istediği faaliyetlerde veya etkili olmak istediği alanda aktif bir pozisyon almak istiyorsa, var olduğu toplumu iyi tanıması gerekir. Faaliyet sürdürdüğü

alanın temel ihtiyaçlarını, değerlerini ve kültürlerini yakından tanıması gerekir. Yapacağı programlamada bu unsurları hesap ederek hedef başlıkları oluşturmalıdır. Etütleri, toplumun ihtiyaçları ekseninde olacak şeklide ayarlanmalıdır. Bu sayılan tanımlayıcı unsurlar STK’ların işlevlerini yerine getirmeleri için gereklidir.

Değerler ve normlardaki değişimlerin arasında önemli bir yer alan STK’lar, bu durumu daha ileri götürebilecek bir gücüde elde etmiş oldular. Zikredilen değerler arasında toplumu derinden etkileyen veya toplumu yakından ilgilendiren konularda değişim yapabilecek en güçlü olgu STK’lardır. Duygusal bağın kuvvetli olduğu bu kurumda bireyler farklı konulara karşı eğitilebilir ve bu doğrultuda değişimlerin önündeki birçok engelde kaldırılabilir.

STK’ların toplum nezdinde ve uluslar arası zeminde önem kazanması ve demokrasi anlayışının siyasal destekli olarak toplumun birçok katmanında yayılması bazı değişimleri de hızlandırmıştır. Çünkü değişimi bekleyen birçok konu, süreç hazır olmadığından dolayı reform ile ilgili çalışmalar ya erteleniyor ya da örtbas edilmeye çalışılıyordu. Ancak bu durum hiçbir değişim yaşamayacakları anlamına gelmiyordu. En küçük bir gelişme ile beraber birçok kavram, zincirin birer halkası gibi iç içe geçip değişim ve gelişim süreçlerini birlikte yaşadılar. Yönetim konusunda yaşanan demokratik ve katılımcı değişime yönelik eğilim bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

STK’lar eksik kalmış konularda tamamlayıcı bir işlev görmesi de onu ön plana çıkmasını sağlayan başka bir etkendir. Toplumun görmediği veya eğilim gösteremediği sorunlar karşısında STK’ların birinci planda hareket etmesi gözden kaçmamaktadır. Toplum bunu hafızasına kaydetmiş ve devamında oluşacak sürece göre STK için değer biçecektir. Sürecin, sosyal hedefi uygun olan kurumları güçlendirici yöne doğru ilerlemesi

toplumun hafızasında yer alan STK’ları duygusal olarak da güçlendirmiştir. Bu güç STK’ların artık sosyal hayatı yakından ilgilendiren sorunlara karşı aktif olarak rol oynamasında önemli bir etkendir.

Yönetim konusunda yaşanan tatminsizlik bir sosyal problem haline gelmiştir. Devletin hakim olduğu siyasal alandan bürokratik yönetim uygulamalarının bulunduğu kurumlar ve özel sektörün söz sahibi olduğu alanlarda yönetim konusunda sıkıntılar bariz bir şekilde görünmektedir. Bunun sebebi ise klasik yönetim anlayışı ile klasik veya geleneksel bir zihniyete sahip olmayan bireylerin yönetilmeye çalışılmasıdır. Böyle bir durum bir takım değişimleri de beraberinde getirmek zorundadır. STK’lar toplumsal sahiplik şuuru ile hareket edip yönetimdeki klasik yapının modern bir yapı ile değişmesi için etki süreçlerini başlatacaktır. Süreç de STK’ları güçlendirdiğinden dolayı bu fazla zor olmayacaktır.

Demokrasi, özgürlük anlayışındaki gelişmeler, toplumsal dönüşümü, katı merkeziyetçilik anlayışındaki gücün yerel düzeyde paydaşlara aktarılması taleplerini arttırmış ve bu yerel birimler ile STK’lar arasındaki işbirliğini güçlenmesinin önünü açmıştır. Yerel yönetimlerin güçlü olmadığı durumlarda demokratik mekanizmaların işlemesi söz konusu değildir. Klasik yönetim anlayışının kalıntılarından uzaklaşıp modern anlamda katılımcılığı sağlamak için yerel yönetim birimlerinin bir araç olarak kullanılması, gerekli bir durumdur. Bu düşüncenin yayınlaşması, yerel birimler ile STK’ların demokratik düzlemde işbirliğini arttırmakta, böylece ‘yönetişim’ anlayışının gerçekleşmesine zemin hazırlanmaktadır (Aktel, 2003:78-79).

Benzer Belgeler