• Sonuç bulunamadı

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

4.1. NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN TARİHE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

4.1.3 Necip Fazıl Kısakürek’in Tarihî Hadise ve Şahsiyetlere Yaklaşimi

4.1.3.1 Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinde tarihi hadiseler

4.1.3.1.12 Dersim isyanı

Necip Fazıl, Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında Dersim hadisesini;

“En aşağı 50.000 Müslüman’ın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyla bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tespit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi… Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi… Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı… Annesinin

106

karnından sivri uçlu aletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hala topuğunda bu sivri uçlu aletin izini taşıyan çocuk… Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum… Ve buna benzer daha neler, daha neler!.. Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000 çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil Müslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası üzerinden kararı verecektir?” satırlarıyla anlatır ve din mazlumluğunun en çarpıcı levhası olarak betimler (Kısakürek, 2015: 167).

Celal Bayar’ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın Genelkurmay Başkanı olduğu bir süreçte meydana gelen Dersim faciası, satırlarıyla hadiseden Fevzi Çakmak ve Celal

Bayar’ı sorumlu tutmuş ve Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenlerin olduğunu iddia etmiştir (Kısakürek,2015: 169).

Dersim hadisesi hususunda Necip Fazıl’ın görüşleri özetlenecek olursa; 50.000 bin müslümanın öldürüldüğü, tarihte bir benzeri olmayan acılarla travmalarla dolu bir faciadır. Olaylardan Fevzi Çakmak ve Celal Bayar sorumludur. Literatürde ise yaşamını kaybedenlerin sayısı ile ilgili görüş ayrılıklarının yanında katliam olup olmaması ve olayların bastırılma sürecine dair çeşitli yaklaşımlar mevcuttur.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 14 Ağustos 2010 tarihli konuşmasında; Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabından bahsederek; bu kitaptan

sonra hayatının değiştiğini, okuduğu satırların hafızasından çıkmadığını, kitabın yakın tarihin karanlık sayfalarını aydınlattığını söyler. Şahsının ve neslinin Dersim hadisesiyle bu ilk kez bu kitapla tanıştığını vurgular. Kitabın yayınlanmasıyla yasaklanıp toplatıldığını ifade eder. Necip Fazıl’ın Dersimlilere yaşatılan trajediyi bu kitapla gün yüzüne çıkarttığını vurgular (Meydan, 2010: 454).

Meydan 50.000 iddiasının asılsız olduğunu ve hiçbir belgede böyle bir böyle bir sayıya ilişkin kanıt olmadığını ifade eder. Necip Fazıl’ın Dersim ile ilgili iddialarını içeren Son

Devrin Din Mazlumları isimli kitabının mesnetsiz, kaynaksız, belgesiz bir biçimde

duyumlar üzerine kaleme alındığını belirtir. Necip Fazıl’ın Dersim hadisesine dair beyan ettiği görüşlerin temeli; Nuri Dersimi ve İ. Sabri Çağlayangil’e dayanır. Dersim hadisesiyle yüzbinlerce insanın katledildiği iddiasının ana kaynağı, Kürt Teali Cemiyeti üyesi, Koçgiri, Ağrı ve Dersim isyanlarının liderlerinden Kürtçü Baytar Nuri Dersimi’dir. (Meydan, 2010: 471-473).

107

Gazi Mustafa Kemal ve İnönü himayesindeki 1937 yılındaki Dersim Harekatı’nda 265 asi öldürülürken, 67 şehit verilmiştir. İddia edildiği gibi ortada bir katliam hareketi mevcut değildir. Yine 1938’de Celal Bayar’ın sorumluluğunda gerçekleştirilen İkinci Dersim Harekatı’nda da bir katliam olduğu iddiası gerçekdışıdır (Meydan, 2010:580). Seyit Rıza, Koçgiri, Ağrı ve Dersim isyanlarının elebaşlarındandır. Bölücü Kürt hareketini temsil eder (Meydan, 2010: 554).

Özgür Erdem, Dersim Yalanı ve Gerçekler isimli kitabında; bütün belgeleri taradığını

Ulus, Akşam, Cumhuriyet, Kurun, Son Telgraf ve Tan gazetelerini tek tek incelediğini

ama Dersim’de katliam olduğuna dair bir delile rastlamadığını ifade eder (Erdem, 2012).

"Tunceli'de toplam olarak 95 aşiret varken 1937 isyanına 6, 1938 isyanına ise 10 ya da 15 aşiret vardır. Bu durum 15.000-20.000 kişilik bir nüfus kontrol edildiğini göstermektedir. Türk ordusu bölgede önüne geleni öldürmüş olsa dahi 50.000 ile 100.000 kişiyi öldürmüş olması imkânsızdır (Erdem, 2012: 97).

Dersim hadisesi neticesinde sadece Seyit Rıza ve isyanda etkili olan 6 isim idam etmiştir. Bu sebeple Dersim’de Kürtlerin katledildiği, soykırıma uğratıldığı iddiası provakatif yanlış bir iddiadır (Zelyut,2014: 303).

Cemal Şener, Osmanlı Belgelerinde Dersim Tarihi isimli eserinde Dersim aşiretlerinin isyan ve başkaldırma girişimlerinde bulunduklarını belirtmiştir (Şener, 2003).

Milli devlet inşasının Dersim’in aşiret yapısı ile çelişmesi neticesinde Dersim’de büyük bir isyan patlak vermiş, devlet de isyanın büyüklüğü düzeyinde isyanı bastırmak için çeşitli tedbirler almıştır. İsyanı bastırma girişiminde devletin aşırı güç kullandığına dair çeşitli eleştiriler mevcuttur. Tehlikenin büyüklüğü oranında devletin sert tedbirler alması doğal bir husustur. Ulusal varlığı tehdit eden gücün neticesinde ir güç kullanılmak zaruri bir husustur. İsyanı bastırmakla görevli askerlerin yetkinliği ise hasıraltı edilmemesi gereken bir durumdur (Doğan, 2012: 168).

Dersim olayları büyük bir katliam hareketi olup etkileri günümüze kadar devam bir travmadır. Toplumsal bilince yerleşmiş olumsuz olayların hem mağdurun zihninde hem de toplumsal bellekte kendini tekrar eden sızısı ancak toplumsal yüzleşmeyle dinebilir. Yüzleşme terimi, olayları yeniden ele alıp sağlıklı bir değerlendirme yapmak anlamına

108

gelir. Bu yüzleşme, ölümlere terk edilmiş, mağaralarda gaz bombalarıyla can vermiş ve binlercesi evinden uzaklara sürülmüş bir halkın acısını görebilmeyi ve ona hakkını teslim etmeyi içerir. Elbette, yüzleşme, günümüze dek etkisi süren ırkçı, ötekileştirici klişelerin yeniden sorgulanır olmasını da sağlar (Baran, 2014: 12).

Dersim hadisesinin halka karşı olan bir girişim değil isyancılarla olan bir çatışma süreci olduğunu belirten Halaçoğlu, isyancıların köylerde olması hasebiyle istenmeyen üzücü hadiseler meydana gelmesinin de doğal bir husus olduğunu ifade eder (WEB31, 2014).

Hür, Dersim hadisesinin korkunç bir katliam olduğunu ve bu katliamın sadece devlete tabi olmakla kalmayıp aynı zamanda Kürtlüğünden, Zazalığından, Ermeniliğinden, Aleviliğinden, Dersimliliğinden de vazgeçerek tek millet, tek dil, tek din şemsiyesi altında toplanmaya direndikleri için yapıldığını ifade eder (WEB32,2014).

Nuri Dersimi’nin kaleminden anlatılan Seyid Rıza ile belgelerdeki Seyid Rıza birbiriyle çelişmektedir. Bu husus, Nuri Dersimi’ni kaynak alan tarih eserlerinin güvenirliğinin sorgulanması gerektiği hakikatini gün yüzüne çıkarmaktadır (Kızıldağ,2013: 31). Necip Fazıl, Dersim hadisesi hususunda isyancıları masum ve din mazlumu gibi gösteren, belgelere dayanmayan, taraflı ve art niyetli bir tutum sergilemiştir (Türen, 2018: 91).

1920’lerden 1930’lara kadar gerçekleşen bir dizi Kürt isyanı devletin Dersim’i, Kürt direnişinin örgütlenebileceği potansiyel bir coğrafya olarak değerlendirmesine yol açmıştı. Dolayısıyla Dersim, Kürtler’in yoğun olduğu bölgelerde egemenlik kurma ve Türkleştirme politikasının bir tezahürüdür (Gürboğa, 2011: 20). Seyit Rıza’nın Kürt milliyetçi hareketiyle teması, 1920-1921 yıllarında Koçgiri İsyanı liderlerine destek vermesi, isyanın bastırılmasından sonra Alişer Bey gibi etkili bir siyasal şahsiyetin Ovacık aşiretlerine sığınması, Seyit Rıza’yı devletin gözünde bölgede politik bir güce dönüşebilecek liderlik potansiyeli yüksek bir kişi haline getiriyordu (Gürboğa, 2011: 25). Dersim halkının Alevi/Kürt kimliği bölgenin devlete entegrasyonunda yeni bir engel olarak görülmüştür. Devlet teşkilatının yetersizliği, devletin katı ideolojik tutumu ve bölge halkının temdin ve temsil politikalarına gösterdiği direnç 1937 yılında başlayan

109

ve 1938 yılı ortalarında son bulan kapsamlı ve şiddetli bir dizi askeri operasyona yol açmıştır (Gürboğa, 2011: 28).

Dersim harekâtı ile birlikte o bölgede cereyan eden problem kökünden çözülmüş ve bir daha aynı ayaklanmalar olmasın diye gerekli tüm önlemler alınmıştır. İsyancıların elebaşları tutuklanmış ve başka illere sürülmüşlerdir. Dersim isyancılardan kurtarılmıştır (Uluğ, 2007: 188-189).

Gazi Mustafa Kemal 1 Kasım 1938 tarihli meclis konuşmasında; uzun süredir devam eden Dersim hadisesinin bir daha baş göstermemek üzere çözüldüğünü, Cumhuriyet’in imkânlarından oradaki vatandaşlarında artık istifade edeceğini belirtmiştir (Perinçek, 2010: 124).

Bardakçı, Dersim hadisesi ile ilgili rapor hazırlatıldığını ve raporda; Dersim’e şefkat gösterilmesi ve eğitim götürülmesinin şart olduğunun ifade edildiği ama raporun dikkate alınmadığını belirtir. Rapor yazarlar arasında Şeyh Sait İsyanı zamanında Diyarbakır Valisi olarak görev yapan Ali Cemal Bey’inde olduğunu belirtir. Bu rapor uygulansaydı bugün bu acıları tartışmıyor olurduk, der (WEB33, 2011).