• Sonuç bulunamadı

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

4.1. NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN TARİHE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

4.1.3 Necip Fazıl Kısakürek’in Tarihî Hadise ve Şahsiyetlere Yaklaşimi

4.1.3.1 Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinde tarihi hadiseler

4.1.3.1.5 Birinci Dünya Savaşı

Necip Fazıl Birinci Dünya Savaşına eserlerinde çok yer verir. Bu savaşa katılmanın bir hele de Almanların yanına katılmanın felaket olduğunu düşünür. Yapılması gerekenin

tarafsızlık lduğunu savunur.

Künye isimli eserde; İstanbul’da bir askerî mahfilde eski öğrencileriyle karşılaşan

Gazanfer, mahfilin boşalacağı haberini hemen savaşa katılmış olmamıza bağlar ve Almanların yanında savaşa girdiğimizi söyler. Gazanfer’de, Almanların savaşı kaybedeceği görüşü hakimdir (Kısakürek, 2000: 96, akt. Haznedaroğlu, 2012: 315).

Gazanfer'in yorumları, Necip Fazıl'ın süreç hakkındaki düşünceleri hakkında bir öngörü vermektedir. Künye'de Sarıkamış dağlarında açlık ve soğuktan ölmek üzere olan dört asker betimlenir. Askerler devrilen nakliye arabasının yanına gelip ölen katırdan kopardıkları etleri yerler. Açlıktan eti paylaşamazlar. Erlerin bir kısmı zor şartlardan aklını yitirir, çoğu soğuktan ve açlıktan yaşamını kaybeder. Bir diğer betimleme ise Sina Çölü’nde susuzluktan yaşamını kaybeden askerler üzerinedir. Şiddetli kum tipisi altında ilerlemeye çalışan askerler kuma batmıştır. Bu zor şartlar altında on kilometre mesafedeki bir noktaya varış emri verilir. Bu emir karşısında Gazanfer çaresizdir emre uymak istemez çaresi yoktur (Haznedaroğlu, 2012: 316).

Eserde; askerlerin bir hayal uğruna ölüme sürüklendiği anlatılır, bu husus bir delinin

rüyası olarak ifade edilir. Bu vahim olaylardan ise İttihat ve Terakki sorumlu tutulur.

Abdulhamid Han isimli eserde; Yavuz ve Midilli'nin boğazdan geçtiği yaldızlı bir

77

kaybedeceğinden emindir. 33 yıl boyunca bu neticenin olmaması için çaba sarf ettiğini beyan eder. Müttefiklerinin harpten yenik çıksa da bu sıkıntıyı atlatacaklarını, kendilerinin ise mahvolacağını belirtir (Kısakürek, 2000: 69, akt. Haznedaroğlu, 2012: 317).

Mukaddes Emanet’te Birinci Dünya Savaşı ile ilgili fikirler, geçiş sahnelerinden birinde

verilir. Başkahraman Abdullah’ın: “Ben Abdullah… Dünya Savaşı!.. Filistin

cephesindeyim. Galiçya’dan Çanakkale’ye, Erzurum’un Allahuekber Dağları’ndan Sina çöllerine uzanan oluklarda Türk kanı… 24 saatte iki kuru zeytin ve yarım peksimet… Bir de annelere okutulan maval… (Kısakürek, 2000: 34, Haznedaroğlu, 2012: 317). sözleri

savaşın özetidir.

Genel hatlarıyla toparlanacak olursa Necip Fazıl Kısakürek; savaşa katılmanın yanında bilhassa Almanlarla müttefik olarak katılmanın yanlış bir karar olduğuna vurgu yapar. Tarih düşüncesinin merkezine konumlandırdığı Abdülhamid Han üzerinden eleştiri getirerek ülkenin onun iradesi dışında bir felakete sürüklendiği savunusunu dillendirir. Birinci Dünya Savaşına değindiği hemen hemen bütün eserlerinde savaşın çetin şartlarından ve bu sürecin olumsuz yansımalarından bahseder. Ona göre Anadolu erleri yanlış kararlarla yok yere feda edilmiş, olmayacak bir hayal uğruna hayattan koparılmışlardır.

Birinci Dünya Savaşına katılıp katılmama hususunda, savaşa katılmamamız gerektiği fikrini savunan Atatürk, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Fevzi Paşa ve Esat Paşa gibi isimlerin anılarının dikkate alınmadığını belirten Ortaylı bunların tecrübeli ve donanımlı askerler olduklarını fikirlerinden istifade edilmesi gerektiğini hatırlatır. İsmet İnönü, Almanya ile birlikte savaşa katılmamızın doğru olmadığını beyan eden bir rapor hazırlamıştır. Ortaylı İsmet İnönü’nün hazırladığı bu raporun Atatürk, Kazım Karabekir ve Esat Paşa ile fikir alış verişi yapılarak hazırlandığını belirtir (Ortaylı, 2014: 18).

Osmanlı’nın savaşa katılıp katılmaması hususunda; Savaşa emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki hesaplaşması ve ayrıca Osmanlı coğrafyasında bulunan enerji kaynaklarına hâkim olma mücadelesi olarak baktığımızda, esas olarak Türkiye’nin bu savaşta yeri olmaması gerekiyordu. Olsa da güçlü görünen tarafla beraber hareket etmeliydi. Ama İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı coğrafyasına ve petrole hâkim olmaya kesin kararlı oldukları için, İttihat ve Terakki’nin teklifine hiç de sıcak bakmamışlardı. Diğer taraftan İttihat ve Terakki liderlerinde, savaşa girilmesi halinde bazı kayıpların giderilebileceği

78

düşüncesi hâkim olunca bu defa Almanya’nın yanında savaşa girildi. Burada Almanya’nın teşvik edici rolünü de hatırlamak gerekir. Netice itibariyle 1914 yılında başlayıp tam dört yıl süren bu savaş sırasında askeri ve toplumsal anlamda büyük sıkıntılar yaşandı. Çünkü ülke ekonomisi bir dünya savaşının yükünü kaldırmaktan uzaktı. (WEB9, 2014).

Osmanlı’nın İttifak tekliflerinin itilaf devletleri tarafından reddedilmesi üzerine Almanya’ya yanaşılmak zorunda kalınmıştır. Almanya ile ittifak anlaşması imzalanması neticesinde Goeben ve Breslau savaş gemilerinin Karadeniz’deki Rus hedeflerine saldırmasını onaylamış, bu hadise neticesinde Osmanlı Devleti fiilen Birinci Dünya Harbi’ne katılmıştır (Alkan, 2014: 157).

Osmanlı, Fransa, İngiltere ve Rusya ile çeşitli ittifak girişimlerinde bulunmuş ama beklediği neticeyi elde edememiştir. Bu girişimlerin başarısız olması Almanya ile ittifak kurmayı zaruri hale getirmiştir. Osmanlı ve Alman askeri heyetleri arasındaki bir asra dayanan ilişki de Osmanlı-Alman ittifakın temel sebeplerinden biridir. Enver Paşa başta olmak üzere diğer bazı İttihatçı isimlerde, Osmanlı’nın geleceği için Almanya ile ittifak yapmanın önemli olduğu görüşünü savunmuşlardır. Müttefik devletlerce savaş sonrası Osmanlı ile ilgili önemli pazarlıklar yapıldığını düşünüyorlardı. Goeben ve Breslau’nun gemilerinin Rus hedeflerine saldırı eylemine göz yummaları da bu sebepledir (Alkan, 2014: 176-177).

Başta Enver Paşa olmak üzere Babıali’deki önemli isimlerin savaşta Almanların galip geleceğine olan güveni, Osmanlı- Alman ittifakının oluşmasında etkin rol oynamıştır. İtilaf devletleri ile savaşa girme hususunda atılan adımların olumlu neticelenmemesi, İttihatçıların Almanya ile birlikte savaşa katılmasına zemin hazırlamıştır (Bayur, 1991: 642).

Birinci Cihan Harbi ile ilgili birçok çalışma yapıldığını fakat Sadrazam Halil Paşa’nın kaleme aldıklarının dikkate alınmadığına dikkat çeken Bardakçı, paşanın anılarında savaşa giriş sürecinin tüm detaylarıyla anlattığını vurgular. Rusların Osmanlı üzerindeki gayelerinin anlaşılması üzerine Osmanlı-Almanya yakınlaşmasının olduğunu dile getirir (WEB10, 2014).

79

Atatürk ve bazı isimler haricinde, bilhassa İttihatçıların ileri görüşlü olmaması sebebiyle harbe katılmanın kazançlar getireceği ve harbin uzun sürmeyeceği görüşünün yaratılmaya çalışıldığını dile getiren Aybars, Almanya’nın Osmanlı’ya savaşa girmesi için baskı yaptığını, katılmakta gecikirse savaşın nimetlerinden yararlanamayacağını bildirdiğini ve Enver Paşa’yı Bulgaristan ve Romanya’nın kendi saflarında savaşa katılacağı hususunda güvendirdiğini belirmiştir. Bu süreçte Rus donanmasının Osmanlı donanmasına karşı düşmanca tutum izlediğini, boğazın ağzına mayın döktüğünü, bu gelişmeler sonrası Osmanlı donanmasının Karadeniz’e açıldığını ve Rus donanmasına saldırdığını ifade eder. Osmanlı böylece savaşa fiilen katılmıştır. (Aybars, 1986).

Birinci Cihan Harbi, trajedilerle doludur şiddet hasebiyle askerlerin büyük bir kısmı Azerbaycan'a kaçmıştır (WEB11, 2015).

Almanlar, Osmanlı tarafından açılacak bir Kafkas Cephesi’ne ihtiyaç duydukları için müttefik olmuşlardır. Doğu Cephesi, Birinci Cihan Harbi’nde en başta açılan acılarla kapanan bir cephedir. Sarıkamış dramı, esir düşen askerlerin anılarıyla gün yüzüne serilmiştir. İttihatçılar kaybetmekte olan bir devletle ittifak yapıldığını, dört sene sonra Malta’da öğrenebilmişlerdir. (Sönmez, 2014: 321).

İttihatçılar en başta İngiltere ile savaşa katılmak istemişler ama bu istekleri geri çevrilmiştir. Balkan Savaşları neticesinde Osmanlı’nın Rusya, İngiltere ve Fransa’ya olan itimadı sarsılmıştır. Bu sebeple Almanya ile Birinci Cihan Harbi’ne girilmiştir (Yılmaz, 2014: 32).

20. yüzyıl Türkiye tarihinin en büyük hatası, 1914'te Rusya, Fransa ve İngiltere'ye harp ilân etmesidir. Birinci Cihan Savaşı sonunda (1918) iki milyon insan yaşamını kaybetmiş, ekonomi çökmüş, ülkenin harabeye dönmüş ve imparatorluk yıkılmıştır (WEB12, 2001).

Enver Paşa, Osmanlı’nın tarafsızlık politikasından vazgeçip Almanya saflarında Birinci Dünya Savaşına girilmesini arzu ediyordu (Kılıç, 2014: 111). Almanların ittifak yapmalarının nedenlerinden en önemlisi Osmanlı üzerinden cihad politikası ile itilaflara karşı İslam dünyasını harekete geçirmekti (Kılıç, 2014: 126).

80

Almanlar, cihad politikası ile ilgili ciddi bir beklenti içerisine girmiş ama hayal kırıklığına uğramışlardır. Çünkü çıkar birliğine katkı sunacak güçlü bir halife yoktur. Halifenin davetine Mısırlıların çoğu katılmamış ve çıkarları hasebiyle İngilizleri desteklemişlerdir (Kılıç, 2014: 150).

Görüldüğü üzere Türk tarihinde bir kırılma noktası olan Birinci Dünya Savaşı ile ilgili kongre, sempozyum, kitap, dergi özel sayıları olmak üzere birçok çalışma yapılmıştır. Araştırmalar üzerine bir gruplandırma yapılacak olursa savaşa katılmama/savaştan kaçınmanın imkânsızlığı/savaşa hangi saflarda katılma kararı ile ilgili hususlarda farklı görüşlere yer verilmiştir.

İlgili literatürde genel kanı; İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı ile ilgili emelleri düşünülünce savaşa Almanların yanında katılmanın bir mecburiyet olduğudur. Bunun yanında Atatürk, İnönü, Karabekir, Esat Paşa, Fevzi Paşa ve Said Halim Paşa’nın notları, mülakatı ve hatıratlarının değerlendirilmemesi ve savaşa girme sürecinde bu tecrübeli askerlerin görüşlerinin dikkate alınmaması hususu üzerine ciddi eleştiriler getirildiği görülür.