• Sonuç bulunamadı

Demokratik Siyasal Kültür Oluşumu ve Yerel Yönetimler

BÖLÜM 2: DEMOKRASİNİN KURUMSALLAŞMASI VE YEREL YÖNETİM

2.2. Yerel Yönetim ve Demokrasi

2.2.4. Demokrasinin Pekişmesinde Yerel Yönetimlerin Rolü

2.2.4.2. Demokratik Siyasal Kültür Oluşumu ve Yerel Yönetimler

Bir toplumda demokrasinin kurumsallaşmasına etki eden temel faktörlerden bir tanesinin siyasal kültür olduğunu biliyoruz. G. Almond ve S. Verba’nın ifadesiyle (Almond and Verba, 1963: 5), “demokratik bir siyasal birimin istikrarlı ve etkili bir biçimde işlemesini sağlayan” demokratik bir siyasal kültüre ya da vatandaşlık kültürüne (civic cultura) ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, demokrasiye sonradan geçen toplumlarda ya da yeni demorasilerde demokratik sistemin kurumsallaşması için demokratik bir siyasal kültür oluşumunun şart olduğunu ifade edebiliriz. Fakat, demokratik kültürün oluşumu, siyasal kurumların transferi ya da inşası kadar kolay olmamakta, uzun bir süreç gerektirmektedir. İşte burada temel sorunu, demokrasiye sonradan geçen toplumlarda demokratik bir siyasal kültürün nasıl gelişeceği ya da oluşacağı hususu oluşturmaktadır.

Batı toplumlarına baktığımızda, temel demokrasi pratiklerinin ve demokrasi kültürünün öncelikle tabanda, yerel yönetimler düzeyinde geliştiğini görmekteyiz. G. Sartori ve M. Duverger gibi düşünürlerin bir Batı sistemi olarak ele aldıkları demokrasinin kültürel kökleri, Tocqueville, H. Pirenne, J. S. Mill, M. Weber ve daha pek çok düşünürün vurguladığı üzere gerek ABD’de, gerekse Avrupa’da yerel yönetimlere dayanmaktadır. Çünkü, “Avrupalıların siyasal ve kültürel kimliklerinin kökeni, esas olarak kentlerde, kasabalarda ve bölgelerde” şekillenmiştir (TBD ve KAF, 1994: 26). Bazı yazarlara göre (Kalabalık, 1998:201) de, yerel yönetimler, “demokratik hayat tarzının devamlı ve geçerli bir şekilde kurulmasına, kişisel menfaatlerden ziyade toplumun menfaatlerini düşünmeye alıştırmak suretiyle halkın ahlak ve seviyesinin teşekkül ve gelişmesine katkıda bulunabilir.” Dolayısıyla demokrasiye sonradan geçen toplumlarda da demokratik kültürün halk tabanında oluşumunda yerel yönetimler hayati bir rol üstlenebilir.

Bu nedenle, yerel yönetimler demokratik siyasal kültürün gelişmesi ve demokratik anlayışın benimsenmesi yönünde temel kuruluşlardır. Bu konu, TÜSİAD’ın yaptırmış

olduğu bir çalışmada şu şekilde ifade edilmiştir: “Bir ülkede yerel yönetimler, özellikle şehir yönetimleri gerek demokrasi ve gerekse piyasa ekonomisi kültürünün oluşması ve kalıcı biçimde kök salması bakımından son derece önemlidirler. Demokratik davranışların ilk eğitimi yerel planda yaşar, ilçe ve köy sakinleri karşılıklı fikirlere saygı ve töleransı yerel düzeyde öğrenirler” (TÜSİAD, 1992: 1). Bu birimlerde sağlanacak başarı, demokratik ve katılımacı kültürün ülke düzeyinde gelimesine yardımcı olmaktadır. Kemal Görmez’in de vurguladığı gibi (Görmez, 1997: 54), tarihi süreçte, “yerel yönetimlerin, demokratik geleneğin oluşmasında demokratik iklimin yaratılışında ve bir bütün olarak bir ülkede demokrasinin yerleşmesinde önemli katkıları olmuştur.”

Öte yandan, demokrasinin kurumlaşmasında siyasal kurumlar hayati bir rol oynamakla birlikte, bu süreçte siyasal kültürün daha etkin bir konumda olduğunu söyleyebiliriz. Fakat, bazılarına göre (Şaylan, 1988:102), “demokrasi kültür ve geleneği gelişmemiş toplumlarda siyasal kültürün demokratikleşmesi, bu sürecin kapsamı ve hızı yine kurumsal çerçeve tarafından belirlenecek; kurumsal çerçevenin etkinliği siyasal kültürün demokratikleşmesini belirleyecektir.” Bu düşünceden hareketle, demokratik kültürü geliştirecek en etkin kurumların başında, halka yakın ve özerk yerel yönetimlerin geldiğini ifade edebiliriz.

Özetle; günümüzde, çağdaş demokrasilerin ayrılmaz bir parçası olan özerk yerel yönetimler, küresel dönemde daha fazla önem kazanmıştır. Bu dönemde, yerel yönetimler özellikle, temsili sistemin temsil krizinin aşılması, katılımcılığın sağlanması, etkin hizmet üretimi ve özellikle demokratik kurumsallaşma ve demokratik kültürün oluşması noktasında temel bir değere sahip gözükmektedirler. Kısaca, yerel yönetimler, demokratik siyasetin, aktif ve katılımcı yurttaşın eğitim merkezleridir. Bu bakımdan, çoğulcu, katılımcı ve demokratik siyasal kültürün oluşumunda hayati bir rol oynarlar.

Yurttaşlık, Katılım Kültürü ve Yerel Yönetimler

Demokrasinin bir toplumda kurumsallaşması için G. Almond ve S. Verba’nın ifadesiyle (Almond and Verba, 1963: 13, 18-19, 31), toplum üyelerinin sistemin tamamına, hem siyasal, hem de idari yapılarına ve süreçlerine yönelmelerini sağlayan katılımcı bir siyasal kültüre ihtiyaç vardır. Diğer bir ifadeyle, siyasal sistemin hem girdi, hem de çıktı yönleriyle ilgili katılımcı ve aktif yurttaşlar gereklidir. Bu yazarlara göre, demokratik kültür, vatandaşların yönetim ve siyasette aktif olduğu katılımcı bir kültürdür. Yurttaşların pasif olduğu “kul” ve “cemaat” kültür modellerinde demokrasinin kurumsallaşması mümkün değildir.

Bununla birlikte, yurttaşların aktif ve katılımcı olduğu bir siyasal kültür ise, öncelikle insanların çevrelerinde yerel yönetimler gibi, kendilerine en yakın kurumlarda kazandıkları deneyimlerle gelişebilir. Almond ve Verba’ya göre (Almond and Verba, 1963: 499), vatandaşlık kültürünü öğretimden ziyade daha çok yaşanan deneyimler belirler. Burada aile, arkadaş grubu, okul, iş yeri ve siyasal sistemin kendisi gibi çok sayıda sosyal ve siyasal kurum içinde eğitimi içeren karmaşık bir süreç söz konusudur. Bu süreçte elde edilen deneyimler nesilden nesile aktarılır. Dolayısıyla, vatandaşlık kültürünün edinilmesi, diğer toplumlardan ithal edilerek değil, bu kültürün unsurları ile çocukluk çağından itibaren dolaysız olarak tanışmakla mümkündür. Bu tanışmayı ise, en uygun biçimde yerel kurumlar sağlayabilir. Böylece, her yeni nesil, bir önceki nesilin siyasal tutum ve davranışlarını görerek vatandaşlık kültürünü içseleştirir.

Kimilerine göre (Demirtaş, 1994: 12) de, bir toplumun demokrasiyi kurumsallaştırabilmesi öncelikle, “demokrasi kavramının o toplumun toplumsal mentalitesine yerleştirilmesini gerektirmektedir. Yani demokrasi için önce toplumun demokratikleştirilmesi zorunludur... Bu aşamada da, yerel yönetimlere büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir.” Çünkü, halkın yönetimle doğrudan diyalog kurmasında yerel yönetimlerin önemli bir rolü bulunmaktadır. Toplumların demokratikleşmesi ancak yurttaşlarının aktif ve bilinçli katılımlarıyla mümkündür.

Bu açıdan bakıldığında, Avrupa ülkelerinde köklü bir yerel yönetim geleneğinin varlığıyla demokrasinin kurumsallaşması arasında güçlü bir bağ görülmektedir. İlber Ortaylı’nın da belirttiği gibi, örneğin; İngiltere demokrasisinin ihtişamının kökeninde, 11. yüzyıldan bu yana yerel yönetimlerin özerk ve kesintisiz gelişiminin büyük bir rolü bulunmaktadır (Ortaylı, 1985: 11). Yine, bazı yazarlara göre (Kalabalık, 1998:204), yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk yönüyle güçlenmesi, o belde de yaşayan halkın siyasi bilinç ve sorumluluk duygularıyla hemşehrilik hislerini geliştirmektedir. İlber Ortaylı’ya göre de,

“Yerel yönetim geleneği, demokratik yaşamı ve siyasal katılmayı tek kelimeyle yurttaşlık bilincini yerleştiren bir gelişmedir. Güçlü bir yerel yönetim sadece kentlerin ve köylerin bayındırlığını ve sağlıklı yaşamını sağlayan bir örgüt demek değildir; ön planda sağlam bir demokratik terbiyenin yerleşmesini hazırlayan bir toplumsal süreçtir” (Ortaylı, 1985: 11).

Ayrıca, yerel yönetimler, tartışma ve uzlaşma kültürünü geliştiren birimlerdir. “Bu düzeyde kazanılacak siyasi olgunluk ulusal düzeydeki organların oluşturulmasına ve işleyişine de yansıyarak demokrasinin ülke çapında kökleşmesi sonucunu verir” (DDK,

1996: 3-4). Çünkü, yerel yönetimler ülke çapında geniş bir katılım ağı oluştururlar. “Bu bakımdan gerçek demokrasi; tabanda oluşturulan demokratik yönetim ve bireylerin katılımı sayesinde aşağıdan yukarıya doğru gelişen bir sürecin ürünü olarak ortaya çıkar” (DDK, 1996: 3-4). Öte yandan, geçmiş cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in deyimiyle de, “demokrasi, seçimden seçime giyilen bayramlık bir elbise değildir.” Demokrasinin en büyük kurumu hak ve sorumluluklarını bilen bireydir. Ülke ve belde sorunlarına sahip çıkan “nemelazımcı” olmayan, haklarını kullanan, ülkenin nimetlerine ve külfetlerine katlanan, hemşehrilik bilincine sahip yurttaşlardır.

Demirel’e göre ülkemizde “nemelazımcılık” ve “üstüne farz olmayana karışma” olgusu bir kurumdur. Oysa, çağdaş toplumun ve demokrasinin kökünde özgür düşünce, vatandaşlık gerekleri ve katılım yatmaktadır. Yönetim, sadece siyasi partilerin veya bir grup zümrenin işi değildir (SAV, 1994: 4-10). Yine, demokrasinin en büyük karakteristik özelliklerinden biri, yurttaşların demokratik refleksidir. Demokrasiyi işleten bu refleks ve halkın kendisidir. Süleyman Demirel’e göre (SAV, 1994: 5, 7-8), “eğer halk demokrasiye sahip çıkmazsa, o, şekilden ibaret kalır. Demokrasi yaşayan bir şeydir, bir şekil değildir, hergün yaşayan, günlük hayatı olan bir şeydir... Kamuoyu refleksi yoksa, o ülkede rejimi işletmek mümkün değildir.”

Dolayısıyla, vatandaşların hak ve sorumluluklarına sahip çıkması, hem vatandaşlık gereği, hem de demokrasinin var olma şartıdır. Bu yönde İlhan Tekeli’ye göre (SAV, 1994: 61), Türkiye’de demokrasinin merkezi sorunlarından bir tanesi, ülkenin yurttaş oluşmadan demokrasiye geçmesidir. Yurttaşın oluşmadığı patronajın hakim olduğu bir ortamda birey gelişememekte, hak ve sorumluluklarını, katılım ve denetimi, yerel ve ulusal düzeyde yerine getirememektedir. Yazara göre (SAV, 1994: 62), bireyin teşekkül etmemesi başka bir sorun daha ortaya çıkarmaktadır: “Devamlı isteyen” ve “hiç bir görev bilinci olmayan” insanlardan meydana gelen bir topluluk oluşmakta ve böyle bir topluluk karşısında sağlıklı bir yönetim ve siyaset yapmak da mümkün olmamaktadır.

Sonuçta, Bilal Eryılmaz’ın da ifade ettiği gibi, yurttaşlık hak ve sorumluluğu öncelikle vatandaşların yaşadığı yörede başlamaktadır. Bunun içindir ki, “Anglo-Sakson ülkelerinde “vatandaş” kelimesi karşılığında “şehir sakini” (citizen) kavramı kullanılmaktadır” (Eryılmaz, 1997b: 116). Yine, yurttaşlık ve katılım kültürünün oluşumu için yönetimin halka yakınlaştırılması büyük bir önem taşımaktadır. Yerel yönetimler de, yönetimi halka yaklaştırmaktadır. Üst kademe yönetimleri, çok

demokratik eğilimli olsalarda, yurttaşların kararlar üzerindeki etkisi zayıf kalmaktadır. Oysa, yerel yönetimlerde sağlanacak geniş ölçekli bir katılımla bu etki, çok daha güçlü biçimde yapılabilmektedir. İşte bu nedenlerle, yerel yönetimlerin, aktif ve katılımcı yurttaş tipinin gelişiminde önemli bir yeri vardır.

Aktif Yurttaş ve Katılımcı Demokrasi

Katılımcı demokrasinin hayatiyet kazanması için, öncelikle, aktif yurttaş ve katılım kültürünün toplumlarda belli bir düzeye ulaşması gerekmektedir. Çünkü Robert Putnam’ın Amerikan örneğinden hareketle vurguladığı gibi, aktif ve katılımcı yurttaş girişimlerinin oluşturduğu altyapı, demokrasinin performansına güçlü bir katkı sağlamaktadır (Putnam, 1995: 65-66). Bunun için de, hemen her yerde yurttaşlara hem siyasal eğitim ortamı sağlayacak, hem de geniş katılım kanaları sunacak özerk yerel birimlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü demokrasi, bir anlamda, “sıradan insana siyasal karar alma sürecine aktif vatandaş olarak katılma olanağı” sunulması demektir (Almond and Verba, 1963: 6).

Öte yandan, yerel yönetimler, demokrasi kültürünün ve katılımın yerleşmesinde belirgin rolü olan kurumlardır. Avrupa Konseyi “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nda da belirtildiği gibi, yerel yönetimler, Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin tümünün paylaştığı, bütün Avrupalıların ortak mirasını oluşturan ve demokratik ilkelerden biri olan vatandaşların kamunun sevk ve idaresine katılma hakkını mümkün kılan birimlerdir (Özer, 1994b: 131; TBD ve KAF, 1994: 30). Bununla birlikte, çoğulcu ve demokratik ülkelerde iyi yönetimin temel kriteri, sorgulayan, denetleyen, tepkisini ortaya koyan, katılımcı ve aktif yurttaştır. “Eğer bu yoksa, alınacak tüm kurumsal ve yasal önlemler havada kalmaya mahkum” (TBD ve KAF, 1994: 122) olduğu gibi, katılımcı demokrasinin kurumsallaşması da mümkün değildir.

Çünkü, Sartori’nin dediği gibi, katılımcı demokrasi, iktidarın halk eliyle kullanılmasını içerir. En azından “halkın (gerçek) iktidarını en çoğa çıkarmanın yol ve araçları”nı sunar (Sartori, 1996:33). Buradan hereketle, yerel yönetimleri, aktif yurttaşşın teşekkülü ve halk katılımını, dolayısıyla da halkın sistemdeki rolünü en çoğa çıkarmanın araçları olarak değerlendirebiliriz. Öte yandan, Neville Duncan’ın da ifade ettiği gibi (Duncan, 2001: 34-36, 40), katılımcı demokrasinin oluşmasında yerel yönetimler ve sivil kuruluşlar düzeyinde, hatta bütün siyaset pratiklerinde maksimum düzeyde bir yurttaş katılımı hayati önemdedir.

Diğer bazı yazarlara göre (Okutan, 1995:13) de, “çağdaş demokrasilerin başarısını belirleyen en önemli ölçüt, tüm yurttaşların siyasal yaşamda işlevlerinin pozitif yönde

olması, yani kentlilik kültürünün o toplumda egemenliğidir.” Çünkü, yurttaşlık bilincinin somut göstergesi siyasal katılımın derecesidir. Öte yandan, “yurttaş olmanın getirdiği siyasal iktidarın kullanımına katılma kurumunun somutlaştığı en üst düzey, parlamento veya yerel yönetim meclisleridir...Katılmacı siyasal kültürün bireyi, yurttaş olma bilincini kazanmış”, sistemde söz sahibi olabilen, sorgulayıcı ve taleplerinin takibini yapabilen üretici bir insan tipidir (Okutan, 1995:13).

Ayrıca günümüzde, yerel yönetimler, “temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişin temel referansını” oluşturmaktadır (Tekeli vd., 1999: 55). Çünkü bireylerin yönetimle doğrudan ilişki kurdukları yerel yönetimler, aynı zamanda, toplumsal bilincin de öncelikle gelişmeye ve yeşermeye başladığı yerlerdir. “Toplumsal değişimler önce buralarda yaşanmaktadır. Bu nedenle, yurttaşların yerel yönetim birimi olan belediyelerde söz ve katılım haklarının arttırılması, demokratik yaşama (ve) demokrasinin gelişmesine doğrudan katkı sağlamaktadır” (Karakaş, 1994:82-83). Yine, “yerel yönetimlerde yurttaşların kararların oluşumuna etkin olarak katılmasının sağlanması, toplumun demokratikleştirilmesi yolundaki dönüşümleri de” hızlandırmaktadır (Karakaş, 1994: 83). Kimi yazarlara göre de (Tekeli vd., 1999: 59),

“Bu bağlamda, yerel yönetimlerin katılımcı demokratik bir yapıda örgütlenmeleri ve sorgulama/diyalog süreçlerine açık bir kamusal alan olarak hareket etmeleri ancak aktif, katılımcı, toplumsal sorunlara duyarlı, erdemli ve demokratik bir vatandaşlık ve bu vatandaşlık ekseninde kurulmuş kentlilik anlayışıyla olasıdır… Katılımcı demokrasinin vatandaşları, ister bireysel temelde olsun, ister yeni toplumsal hareketler içinde örgütsel ve kollektif olsun… katılımcı bir nitelikte hareket eden, kendi çevresinde oluşan olaylardan haberdar ve sorumlu, erdemli ve aktif vatandaşlardır.”

Neticede, demokrasinin kurumsallaştırılması stratejisinde siyasal katılımın yaygınlaştırılıp derinleştirilmesi başlıca bir önem arzederken, bu süreçte yerel yönetimler vasıtasıyla halkın karar alma süreçlerine katılımının geniş bir biçimde sağlanması büyük değer taşımaktadır. Kısaca, katılımcı demokrasinin işlerliği, demokratik ve katılımcı bir siyasal kültüre, aktif yurttaşa, etkin yerel yapılanmaya ve geniş katılım kanallarının oluşturulabilmesine bağlıdır.