• Sonuç bulunamadı

Değerlerin Sinema ile Aktarılmasının Zeminini Oluşturan Yöntem ve

1.3. Sinema ve Değerler

1.3.3. Değerlerin Sinema ile Aktarılmasının Zeminini Oluşturan Yöntem ve

Sinemanın, nasıl bir eğitim materyaline dönüşebileceğini anlamak konusunda görüp yapmaya, özdeşleşmeye çokça önem veren yöntemlerden kısaca söz etmeyi uygun bulduk. Bu çerçevede ilkin eğitim sürecinde görsel materyallerin öneminden bahsettik. Model alma yöntemi ve sosyal öğrenme teorisinden bahsederek bireylerin toplum içinde ve toplumdan öğrenme düzeylerini göstermeye çalıştık. Bu teorilerde model alınan, özdeşleşme kurulan kişi veya kişilerin canlı veya gerçek olması gerekmediği, böylece bir hikaye kahramanının yahut bir film karakterinin de özdeşleşme kişisi olabileceği, dolayısıyla sinemanın görselliğe dayalı doğasının model alarak, özdeşleşme sağlayarak öğretmek için oldukça elverişli olduğu gösterilecektir.

1.3.3.1. Görsel Materyallerin Önemi

Öğretme-öğrenme sürecinde materyaller, öğretimi desteklemek amacıyla kullanılmaktadır. Materyaller, öğretilen kavram ve ilkeleri somutlaştırma, duyuşsal ve psikomotor davranışların öğretimini gerçekleştirme, zamandan tasarruf sağlama,

bireysel öğrenme ihtiyacını karşılama, güvenli gözlem imkanı sunma, dikkat çekici ve hatırlamayı kolaylaştırma gibi niteliklerinden dolayı öğretim ortamlarında kullanılmaktadırlar (Üstündağ, 2012, s. 74).

Konumuz açısından önemli olan anlatma ve gösterme yöntemini Ünver (Ünver, 2002, s. 38), şu şekilde tanımlamaktadır: “Sese ve görüntüye dayalı bir yöntemdir. Röprodüksiyon, slayt, film gibi görüntü sunuşları ve anlatma yoluyla sanat tarihsel gerçeklerin yanında estetik ve eleştirel kaygıların öğretim yoluyla giderilmesidir”.

Sinema izleyicisi olan çocuk için, neyi, nerede, ne şekilde izlediği ve bu izlemin onu ne açıdan etkilediği önemlidir. Sinema izleyicisi çocuğun gördüğü filmlerden etkilenmesi, günlük yaşamında uygulaması demektir. Yani, filmdeki karakterle, kahramanla özdeşleşmesi ya da model alması anlamına gelmektedir. Örneğin, çocuk, filmdeki çocuk oyuncunun arkadaşına yardım ettiğini görür ve filmde de bunun iyi bir şey olduğu vurgulanır. Bunu gören çocuk arkadaşlarına iyi davranmaya başlar ya da zaten iyi davranıyorsa bu iyi davranış hali devam eder (Nafeie, 2012, s. 60).

Filmlerden din eğitimi etkinliği olarak faydalanmak da mümkündür. Yorulmaz’ın (Yorulmaz, Sinema ve Din Eğitimi, 2013b, s. 270-277) ifade ettiği gibi bazı filmler tamamen ders içi etkinlik olarak kullanılabilecekken bazı filmlerde de belirli bölümlerin izletilmesi bu amaç için yeterli olacaktır. Belgesel, biyografik ya da eğitsel filmlerin tamamı derste izletilebilir. Popüler filmlerin ve dini filmlerin de anlatılacak konuya uygun sahneleri kullanılabilir.

1.3.3.2. Model Alma

Rol modeli “Kişinin tutumlarını, hedeflerini, davranışlarını örnek aldığı, onlarla özdeşim kurduğu, onları taklit etmeye çalıştığı insanlar ya da gruplar” olarak ifade edilmektedir (Bakırcıoğlu, 2012, s. 1076). Aynı kavram sosyoloji sözlüğünde (Marshall, 2005, s. 626) “Bireyin, belirli bir toplumsal rol çerçevesindeki davranışını ona bakarak şekillendirdiği ve ona uygun, benzer tutumlar benimsediği bir anlamlı öteki” şeklinde tanımlanmaktadır. Buna göre bireyin rol modeli olarak benimsediği

kişiyi/kişileri bizzat tanımasına gerek yoktur. Bazı insanlar bazı davranışlarını gerçek ya da efsanevi, tarihsel şahsiyetleri model alarak oluşturabilmektedir.

Bu durumda gözlem yoluyla öğrenmenin iki husus üzerine temellendirildiği söylenebilir:

a. Modele bakarak yani taklit yoluyla öğrenme

b. Kendisini bir başkası ile bir veya aynı tutarak onun davranışını benimseme yani özdeşleşme yoluyla öğrenme.

Eğitim hususunda bu kadar önemli ve içgüdüsel bir süreç olan model alma ve özdeşleşme başta çocuk olmak üzere, bir davranışın, değerin, formun öğretilmeye çalışıldığı herkes için kullanılabilecek, etkili bir yöntemdir. Değerlerin farklı modeller tarafından sürekli tekrarlanması, değerin kazanılmasını ve karaktere yerleşmesini sağlayacaktır. Bu kapsamda tiyatro ve sinemanın kullanılması da oldukça etkili olacaktır.

Çünkü sinema, insanın kendisinden ayrılıp bir başkası olmasını mümkün kılmaktadır. Yani sinema ile başkalarının yaşamlarına katılmak ve onlarla özdeşleşmek mümkündür. Sinemanın imge kapasitesi, insan zihninin imge potansiyeline paraleldir. Diğer bir deyişle sinema, insanla yaşadığı dünya arasındaki etkileşim kapasitesini artırmaktadır (Diken & Laustsen, 2014, s. 19-29).

1.3.3.3. Sosyal Öğrenme Teorisi

Esasen insanların etkileşimle birbirlerinden bir şeyler öğrenmelerine, başkalarının davranışlarını gözlem yoluyla model almalarına ilişkin ilk açıklamalar Platon ve Aristo’ya kadar gitmektedir. John Dewey, bu konuda daha sistemli görüşler ortaya koymuştur. Daha sonraki dönemde Rus Psikolog Vygotsky öğrenmeyi, sosyal ortamda öğrenenin ilgisine bağlı olarak ve öğretenlerin rehberliğinde gerçekleşen bir faaliyet olarak açıklamıştır. Bir kuram olarak sosyal öğrenme olgusu ilk kez 1947’de Julian Rotter tarafından geliştirilmiştir. Ancak günümüzde bu kuramın ilk akla gelen ismi Albert Bandura’dır (Gürel, 2014, s. 102; Korkmaz, 2014, s. 247, 248; Bayrakcı, 2007, s. 200).

Sosyal öğrenmede (modelleme yoluyla öğrenme) birey, başkalarının tecrübelerinden yararlanarak öğrenmektedir. İnsanlar bazı şeyleri deneme-yanılma yoluyla öğrenseler de bazı şeyler için bu mümkün değildir. Başkalarının başarı ve başarısızlıklarını gözlemleyerek öğrenme ile bir taraftan da zaman ve emek tasarrufu sağlanmış olmaktadır (Korkmaz, 2014, s. 246). Skinner’a göre bebekler yetişkinlere bakarak konuşmayı öğrenmektedirler. Freud ise kız çocuklarının anneyi, erkek çocukların babayı taklit ederek kendi cinsiyet rollerini öğrendiklerini söylemektedir. Benzer şekilde, özellikle ergenlikte ünlüler, beğenilen kişiler, popüler kimseler model alınmakta, birey onlarla özdeşleşmekte, onlar gibi davranmaya çalışmaktadır (Ülgen, 1995, s. 167).

Bandura’nın teorisinde taklit ve öğrenme oldukça önemlidir. Bandura’ya göre öğrenme süreci dikkat etme, hatırda tutma, yeniden ortaya koyma ve güdüleme süreçlerinden oluşmaktadır. Ona göre bir davranış, diğer bireylerin davranışlarının gözlemlenmesi sonucu öğrenilmektedir. Bandura’nın teorisindeki bir diğer önemli kavram gizli öğrenme kavramıdır. İnsanların bir konuda bilgi edinirken farkında olarak ya da olmayarak başka bilgiler de edindiği fikri gizli öğrenme kavramını ifade etmektedir. Bu durumda kişinin ne öğrenip ne öğrenmediği netlik kazanamamaktadır. Görsel medya aracılığıyla gerçekleşen öğrenmeler de bu kapsamdadır. Birey ekrandaki görüntülere tam olarak odaklanamasa da sonradan öğrenmenin gerçekleştiği anlaşılmaktadır (Furat, 2009, s. 57).

Bu durumda insanlar modellerden öğrenseler de herkes her gördüğünü de yapıyor değildir. Nitekim sosyal öğrenme kuramına göre gözlem yoluyla öğrenme, pekiştirilen bir davranışın taklit edilmesi kadar basit bir olgu da değildir (Bayrakcı, 2007, s. 199; Çakır, 2014, s. 200; Taşkın, 2018, s. 20, 21). Öte yandan bu durum sadece davranış sonuçlarına değil gözlemleyene de bağlıdır. Bandura’ya göre rol modeller bireyler tarafından oluşturulurken, modelin bireye uygunluğu önemli bir husustur. Yani model ile gözlemleyen arasındaki benzerlikler davranışın taklit edilme oranını artırmaktadır. Model ile gözlemleyen arasındaki yaşın yakın olması, aynı cinsiyetten olmak, statünün yüksek olması, modelin iyi karakterli olması, gözlemleyenin modeli kendine uygun bulması ve benzetmesi gibi hususlar model almayı olumlu şekilde etkilemektedir. Bireyin rol modelle kurduğu yakınlığın yanı sıra modellenen davranışı

ne kadar gözlemlediği de davranışın benimsenme ve gerçekleştirilmesinde o kadar etkilidir (Korkmaz, 2014, s. 252, 253; Akkaya, 2016, s. 23).

Bu çerçevede ifade etmek gerekir ki model alma tek bir şekilde olmamaktadır. Bandura (Akt: Bayrakcı, 2007, s. 203) üç tür modelden bahsetmektedir:

1- Canlı model: Belirli bir davranışı sergileyen gerçek bir kişi.

2- Sembolik model: Bir filmde, televizyon şovunda, kitapta veya başka bir platformda tasvir edilen bir karakter veya kişi.

3- Sözlü direktifler: Nasıl davranılacağına ilişkin açıklamalar -canlı ya da sembolik bir insan tarafından gösterilmeyen-.

Bandura’nın teorisinde model almaya çok önem verdiği açıktır. Peygamber Efendimizin eğitim anlayışında da model olmak oldukça önemli görülmüştür. Hz. Peygamber’in dini sadece tebliğ etmediği, dinin en güzel yaşanışını da gösterdiği hatırda tutulursa onun, eğitim sürecinde model olmaya ne kadar önem verdiği daha iyi anlaşılacaktır.

Günümüz eğitim anlayışları içinde de bu kurama yer vermek tüm bu nedenlerle isabetli olacaktır. Bir eğitim materyali olarak sinema filmleri için de bu durum aynıyla geçerlidir. Bu kuramı benimseyerek çekilen bir film, izleyicisi üzerinde güzel, olumlu etkilere sebep olabilecek bir materyale dönüşebilir. Nitekim Yorulmaz’a göre (Yorulmaz, Sinemada Dinî Mesajların Fıtrî Sunumu: Mecid Mecidî Örneği, 2015, s. 801, 802) Majidi’nin filmleri Sosyal Öğrenme Kuramı ilkeleri doğrultusunda dini değerleri aktarmaktadır. O, Majidi sinemasını şu şekilde görmektedir: “Dinî ve ahlâkî değerler didaktik bir üslup yerine model davranışlar ve kahramanların örnek yaşayışları ile aktarılmaktadır. Bu durum da dinî ve ahlâkî değerlerin izleyiciler tarafından benimsenmesini ve örnek alınmasını kolaylaştırmaktadır. Majidi, filmlerinde genellikle doğrudan ayet ve hadislere de yer vermemektedir. Fakat karakterlerin davranışları, karşılaştıkları olaylar ve hikâye örgüsü ayet ve hadislere atıflarda bulunmaktadır. Majidi’nin bu şekilde ayet, hadis ve dinî değerlere alt metinlerde yer vermesi çektiği filmleri değerli birer din eğitimi materyaline dönüştürmektedir”.