• Sonuç bulunamadı

Değerler bireyin varlığını anlamlandıran, düşüncelerini ve davranışlarını bütünleştiren kişiliğin yapı taşlarını oluşturmaktadır. Bir değer sistemine sahip olmayan kişinin içinde bulunduğu toplumla bağlantı kurabilmesi mümkün değildir. Kültürel ve toplumsal ortam içerisinde birey, kendi düşünce ve duyarlılığı ile bir değerler sistemini oluşturmaktadır. Biyolojik olarak sosyal bir varlık olan insanın kendini bu değerler sisteminden soyutlaması da mümkün değildirdir. Bu bağlamda değerleri; insanı bulunduğu toplumun bir parçası haline getiren ve onu anlamlandıran, bireyin tutum ve hareketlerine yansıyan kültürel öğeler olarak tanımlayabilmek mümkündür (Çağlar, 2003: 305-306).

Toplumsal alanda meydana gelen değişiklikler değerlerde de değişmelere yol açabilmektedir. Bu değişimin odak noktaları zaman, kültür ve mekân olarak açıklayabilmek mümkündür. Dürüstlük, şefkat, başkalarının farkında olma, sorumluluk, yardımseverlik, saygı, özdenetimi sağlayabilme, bağımsızlık ve kendine güven duyma, sevme, neşeli olma, nezaket, yaratıcı, azim, mantıklı ve tutarlı, işbirliği içerisinde hareket edebilme, cesaretli olma vb. değerler evrensel- kültürler arası ortak ve temel değerler olarak nitelendirilmektedir (Uyanık Balat, 2004: 18; Uyanık Balat ve Balaban Dagal, 2007: 8; Uyanık Balat, 2007:199). Uyanık Balat ve Balaban Dagal (2007: 11–15), temel değerlerin ahlaki bilgi, ahlaki

hisler ve ahlaki davranışlar olmak üzere üç bölümden oluştuğundan söz etmektedirler. Ahlaki bilgi; bireyin, dürüstlüğün birey ve başkaları için ne anlama geldiğine ilişkin bilgisidir. Ahlaki hisler; bireyin dürüst olmaya dikkat etmesi, dürüst davranmadığında sonuçlarının kendisi ve başkaları için neler olacağını anlayabilmesi ve kendisine dürüst davranılmadığında ne hissedeceğini bilmesidir. Ahlaki davranış; bireyin dürüst davranmak zorunda olmasıdır. Okul öncesinde saygı, sorumluluk, sabır, mutluluk işbirliği ve dürüstlük gibi temel değerlerin eğitimle desteklenebilmesi mümkündür.

Bilgi ışık hızıyla en uzak noktalara kadar aktarılarak dünya tek bir ulus olma yoluna girerken insani değerler bu noktada etkili hale getirilememiştir. Paylaşma, hoşgörü ve çok kültürlülük, görgü kuralları, ahlaki kurallar, hukuk kuralları, insan ve vatandaşlık hakları, eko duyarlılık gibi değerler çağımızda önem kazanmıştır Eğitim ile geliştirilmesi planlanan değerler sistemi, evrensel ölçülerdeki düşünce ve hareket biçimlerini dikkate almak durumundadır (Çağlar, 2003:305–306) Nitekim yenilenen okul öncesi eğitimi programında da, kültürel miras, vatandaşlık ve ahlak konularına odaklı değerler eğitimine yer verilmiştir (MEB,2007).

Okul öncesi dönem çocuğun içinde bulunduğu toplumda kabul gören ya da görmeyen düşünce ve davranış biçimlerini kazanmaya başladığı bir dönemdir. Çocuklar doğru ya da yanlış davranış kalıplarını gözlem yoluyla içselleştirmekte; yaşantı yoluyla kendilerine ait bazı değer yargıları oluşturabilmektedirler. Piaget (1932–1948) çocukların ahlaki ve sosyal kurallarla ilgili yargılarının nasıl oluştuğunu araştırmış ve bu yaşlarda çocukları dışa bağımlı olarak nitelendirmiştir. Çocuklar kuralların bir otorite tarafından koyulduğuna ve değiştirilemeyeceğine inanmaktadırlar ( Seçer ve Sarı, 2006: 172–173). Ancak günümüzde yapılan araştırmalar çocuklardaki kural anlayışının Piaget’in belirttiğinden daha karmaşık olduğunu ve farklılaştığını göstermektedir. Söz konusu araştırmalar 3,5–4 yaşlarındaki çocukların ahlaki suçları otorite olmadan da yanlış olduğunu kabul ettikleri bulgularına ulaşmışlardır (Smetane ve Smetane Braeges, 1990: akt: Seçer ve Sarı, 2006: 172–173).

Okul öncesi dönemde çocuklar doğru ve yanlışı tam olarak ayırt edememekle birlikte; çocukların sosyal bir çevrede olmaları onları bu noktada olumlu yönde etkilemektedir. Okul öncesi eğitimde çocukların sosyal alanı genişlemekte ve çocuklar akranları ile etkileşime girmekte; verilen eğitim aracılığıyla kural kavramını edinerek doğru ve yanlış arasındaki farkı somut olarak yaşantı yoluyla kazanabilmektedir. Seçer ve Sarı (2006), okul öncesi eğitim alan ve almayan çocukların ahlaki ve sosyal kurallar ile ilgili bilgilerini karşılaştırmak amacıyla yaptıkları araştırmada; okulöncesi eğitimi alan çocukların ahlaki ve sosyal kurallara ilişkin farkındalık düzeylerinin okul öncesi eğitimi almayan çocuklara göre daha yüksek olduğu bulgularına ulaşmışlardır. Aynı araştırma sonucuna göre okul öncesi çocuklar ahlaki ve sosyal kuralları içselleştirdikleri; otorite ve kuraldan bağımsız olarak algıladıkları görülmüştür.

Değerler eğitiminde bireysellik ve sosyallik birbirini tamamlayan iki uç nokta olarak dikkati çekmektedir. Bireyin biyolojik olarak varlığını yok sayarak toplumsal değerlerin kazanılması mümkün değildir. Çocuklar varsayılmak, öğrenmek, araştırmak, saygı duyulmak, özgür olmak, mutlu ve güvende olmak isterler. Çocukların bu istekleri üzerine inşa edilen değerlerin insancıl ve işlevsel olması mümkündür. Çocuk özgür seçimiyle yaşamını şekillendirebildiği ölçüde iradeye dayalı bir kimliği içselleştirebilir. Bu bağlamda yetişkinlerin çocuğa sunduğu değerler eğitiminde çocuklara hak ve sorumluluklara kaşı ceza ve ödül değil; yaşam ve seçenek alanları sunulmalı, çocuğun kendi anlayışını ve kimliğini oluşturmasına fırsat verilmelidir (Çağlar, 2003:309).

Çocuğun kendine ait değerler sistemini oluşturmasında aile ilk önemli yere sahiptir. Televizyon, internet, bilgisayar oyunları vb. faktörler çocuğu önemli ölçüde etkileyen ikinci bir sosyal çevre oluşturmaktadır. Ailenin ve söz konusu ikinci sosyal çevrenin çocuklara sunduğu değerler sistemi arasındaki farklılık çocuk ve aile arasında çatışmalar meydana getirebilmektedir (Bilgi Bülteni,2007–2008:3).

Günümüzde insani değerledeki yıpranmışlıkta başta aile olmak üzere iş yerlerinde ve toplumun diğer kesimlerinde gözlenen iletişim sorunu, ahlaki

çöküntü, karşılıklı sevgi ve saygının azalması, hoşgörünün unutulması gibi konular eğitim sisteminde ele alınarak değer aşınmasının önüne geçilebilir. Kültürel bir değere sahip olamama, kimliksizleşme, yabancılaşma gibi toplumsal havanın kirlenmesi başta aile olmak üzere, her eğitim kademesinde devam eden ve medya ile desteklenen değer eğitimi ile mümkündür. Eğitimin temel hedefi insanı insan olarak her yönüyle en iyi bir şekilde yetiştirmektir (Fındıkçı, 2000: 3). Ailede ya da okulda akademik bilgilerle donatılmasına karşılık; gerçek hayatta çocuklara doğru davranışın ne olduğunu öğretecek, doğru karar vermelerine rehberlik edecek ahlaki değerlerin verilmediği bir eğitimin, bütüncül bir eğitim olarak değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir (Schaeffer, 1998: 10–12).

Okul öncesinde değerler eğitiminde ailelerin ve eğitimcilerin dikkat etmesi gereken bazı noktalar şunlardır (Uyanık Balat, 2007: 200–202):

• Çocukların değerleri sağlıklı bir şekilde kazanabilmesi çevresinde bulunan yetişkinlerin davranışları ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle yetişkinler söyledikleri ile yaptıkları arasındaki tutarlılığa dikkat etmek durumundadırlar.

• Bir davranışa ilişkin kurallar açıkça belirtilmeli; çocuklar olumlu davranışlar için teşvik edilmeli; koyulan kurallara uygun davranışlar ödüllendirilmelidir. Örneğin, arkadaşımızdan izin almadan onun bir eşyasını almak yanlıştır.

• Çocuğun sorumluluk almasına ve iç disiplini edinmesine yardımcı olacak davranışlar ön plana çıkarılmalıdır. Örneğin; kullanılan bir malzemenin tekrar yerine koyulması.

• Çocukların sosyal ortamlarda uygun olan davranış becerilerini gösterebilmelerine; günlük yaşamdaki sosyal etkinliklerde aktif olarak rol almalarına fırsat verilmelidir. Örneğin, teşekkür etme, yardım etme, saygı gösterme, cömertlik, arkadaşlık ilişkileri vb. • Çocuğun içinde bulunduğu ortamdaki değerlerin ne anlama geldiği

ve bu değerlere neden uymak gerektiği konularında çocuklara somut örnekler sunulmalıdır. Doğru ve yanlış davranışlarla ilgili çocuklarla

konuşularak iyi ve kötü davranış örnekleri tartışılmalıdır. Örneğin, paylaşmak, yardımlaşmak neden önemlidir? Bu aşamada hikâyeler ve ilgili kitapları okuma, güncel bir olayı tartışma önem taşımaktadır.

Benzer Belgeler