• Sonuç bulunamadı

Yerli Bir Değer Olarak Zeytin

Zeytin, Anadolu’nun Akdeniz ve Ege kesiminde rahatça yetiştirilen bir ağaç olduğu için Türklerin hem sofrasında hem ticaretinde önemli bir yer tutmuş hem de yaşadıkları coğrafyada alıştıkları bir manzara olmuştur. Bu yönleriyle zeytin, bazı eserlerde memleketin bir değeri sayılarak benimsenmiştir.

Halikarnas Balıkçısı’nın Uluç Reis romanında bir denizci tarafından Napoli’ye kaçırılan Perçim, Türk korsanı Ali’nin “Türk müsün?” sorusunu duyunca Türkçeyi ve memleketini hatırlar. Memleketini düşündüğünde Perçim’in aklına gelen şeylerden biri de zeytin ağaçlarıdır:

Birdenbire geniş ovaları, yaylaları, karlı ve bulutlu dağları, baş döndürücü uçurumları bir- birine karıştıran ve bunlara da üzüm asmalarını ve gün görmüş zeytin ve çınar ağaçlarını, kar tipilerini, kızıl güneşleri ve ay aydınlıklarını, portakal ağaçlarını, mavi denizlerini katan, yurdun o munis, vahşi, sert ve tatlı iklim mimarisi kızın gönül gözlerine açıldı.59 Yazar, “Kıbrıs’ın Zabtı” isimli yazısında da Kıbrıs toprağında Anadolu zeytininden başka zeytinin tutmadığını ve bunun Kıbrıs’ın Anadolu’ya ait olduğunu gösterdiğini söyler. Yazara göre zeytin ağaçları hangi toprağın kime ait olduğunu diplomatlardan daha iyi bilmektedir.60

Samim Kocagöz’ün “Öldün mü Recep?” adlı öyküsünde, Almanya’ya gidebilmek için yıllardır sıra bekleyen Recep, kabul edildikten sonra gitmekten vazgeçer. Onu vazgeçiren sebepler arasında düşlediği zeytinlikler de vardır. Düşünü kurduğu doğa, onu memleketinden ayrılmaktan vazgeçirir.61

Nazım Hikmet, “Memleketimi seviyorum” diyerek başladığı şiirinde memleketi tasvir ederken; Ankara keçisi, Giresun fındığı, Amasya elması gibi ülkenin meşhur değerleri arasında zeytini de sayar:

Memleketim:

Ankara ovasında keçiler:

kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması. Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.

Al yanaklan mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun

ve renk renk

salkım salkım üzümler62 59 Halikarnas Balıkçısı, Uluç Reis, s. 38.

60 Halikarnas Balıkçısı, “Kıbrıs’ın Zabtı”, Altıncı Kıta Akdeniz, s. 248. 61 Üstün, age., s. 224.

Behçet Kemal Çağlar, Anadolu’ya yazdığı “Güzelleme”de bu diyarın bir güzelliği olarak “tanrı yeşili” diye vasıflandırdığı zeytini de sayar. Burada zeytinin “tanrı yeşi- li” sıfatıyla kullanılmasının nedeni zeytinin kutsal kitaplarda, özellikle de Kuran’da adının geçmesi olmalıdır:

Tanrı yeşili zeytin, çoban yeşili söğüt, Halk türküsünde isyan, atasözünde öğüt, Ey gümüş, kömür, demir ve kükürt diyarı hey!63

İlhan Berk, “Ne Böyle Sevda Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar” isimli şiirinde Köroğlu’nu düşündüğünde nasıl hissettiğini dile getirir. Şair, Köroğlu’nu düşündü- ğünde gözlerinin önüne yerli manzaralar gelir; bir ceylan su içmeye iner, çayırlar büyür, atlara su verilir. Köroğlu ile birlikte anılan unsurlardan biri de zeytindir:

Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni.64

Cahit Külebi’nin “Denizin Getirdikleri” şiirinde zeytin ağaçlarının dağlarımız ve bahçelerimiz gibi yabancısı olmadığımız şeyler olduğu ve bu ağaçların bizi bir ana gibi emzirdiği söylenmektedir:65

Yabancımız değil bağlar bahçeler Zeytin ağaçlarımız

[...]

O ağaçlar ki anamız gibi Durmadan emzirirler.66

Zeytin İşçiliği

Edebiyatımızda zeytin işçiliği hem toplumun günlük yaşamının bir parçası olarak hem de işçilerin zor durumda olduklarını ortaya koymak, onların haklarını savunmak amacıyla ele alınmıştır. Toplumcu gerçekçi yazarlardan özellikle Ege ve Akdenizli olanlar, Çukurova’da pamuk işçiliği üzerinden anlatılan işçi hayatlarını bu bölgede zeytin ve zeytinyağı işçiliği ile anlatmışlardır. Zeytin işçiliği edebi eserlerde, büyük zeytinlik sahiplerinin yanlarında işçi çalıştırmaları ya da aile üyelerinin kendi küçük 63 Çağlar, “Güzelleme”, Benden İçeri, s. 19.

64 Berk, “Ne Böyle Sevda Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar”, Günaydın Yeryüzü, s. 159. 65 Dervişoğlu, age., s. 193.

zeytinliklerinde çalışmaları şeklinde işlenir. Büyük zeytinliklerde veya zeytinyağı fabrikalarında çalışan işçiler zor şartlar altında yaşarken kendi zeytin bahçeleriyle geçinenler, zeytinin verimli bir ağaç olması ve ticaretinin yapılabilmesi nedeniyle daha iyi durumdadırlar. Yine de zeytinin çok bakım istemesi ve yılda bir kere ürün vermesi gibi zorluklarla da karşılaşırlar.

Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata romanında zeytinliklerin çok iş iste- diğinden67 ve yıl aşırı ürün verdiğinden bahsedilir. Romanda, zeytinlikler kandil yakmaya

yetecek kadar bile yağ vermemiştir. Zeytin sahipleri bu yüzden borçlarını ödeyemezler.68

Yazarın Ötelerin Çocukları romanında, sokakta yaşayan Emine’yi Çine’de yaşlı bir kadın evine alır ve birlikte zeytin toplamaya giderler ancak Emine sıtmaya yaka- lanınca yaşlı kadın onu evinden atar.69 Aynı romanda babasını hiç görmemiş olan Hacı

Hasan, annesini yırtık pırtık şalvarıyla karın tokluğuna zeytin silkeleyen bir kadın olarak hatırlamaktadır.70

Necati Cumalı’nın “Zeytin İşçileri” şiirinde zeytinlikte eski bir tarak bulan ve bu tarağın sahibinin yaşadığı dönemi hayal eden zeytin işçileri anlatılır:

Anarız onları mola verdik mi

Deriz onlar da serinlemiş bu gölgelerde Susamış bu kuyudan su içmiş

Yüzümüz toz toprak sırtımız terli Sıramızdır gelip geçiyoruz işte.71

Cumalı’nın “Çapa” şiirinde ise omzunda çapası ve ardında keçisi ile birçok beyin zeytinliğinde çalışmış bir işçi anlatılır:

Kaç beyin zeytinlerinin Yıllarca o açtı diplerini72

Cumalı’nın “Halk Neyi Sever” isimli öyküsünde anlatıcı, öykü yazmaya çalışır ancak yazacak bir konu bulamaz. Bunun üzerine annesi zeytinyağı işçilerinin durumunu yazmasını ister çünkü çok zor şartlar altında çalışmaktadırlar:

Ne zaman o fabrikanın, yağhanenin önünden geçsem yüreğim ezilir, içime kan oturur, diye ekledi. O gün öğle yemeğinden sonra kardeşimle bir tanıdıklarına misafirliğe giderlerken, fabrikanın önünde bir konuşma ilişmişti kulağına. İki işçi, aralarında bir tabak zeytinyağı, 67 Age., s. 152.

68 Age., s. 173.

69 Halikarnas Balıkçısı, Ötelerin Çocukları, s. 120. 70 Age., s. 126.

71 Cumalı, “Zeytin İşçileri”, Bütün Şiirleri, s. 95. 72 Age., “Çapa”, s. 113.

fabrikanın kapısı önünde kaldırıma oturmuşlar, ekmeklerini zeytinyağına banarak karın doyuruyorlardı. Biri, biz de hak etmediysek cenneti, demişti, kim hak eder?73

Cumalı’nın Zeliş romanında Bekir, Zeliş’le evlenmek isteyen bir gençtir. Ancak Zeliş’in babası evlilik işini erteler çünkü zeytin işleri için ailenin tüm fertlerine ihtiyacı vardır. Zeytinlikte çalışmak için ovada daha çok kalacak olmak Zeliş’in de işine gelir çünkü bu sayede asıl sevdiği Cemal ile iki ay daha görüşebilecektir.74 Daha sonra Zeliş

ile Cemal evlenmek için kaçarlar ancak Zeliş henüz on sekiz yaşına basmadığı için hem jandarmalar hem de ailesi peşlerine düşer. Bir süre sonra kaçmaktan usanan Zeliş, ne olursa olsun bir yerde yuva kurup, zeytin işçiliği yaparak karnını doyurmaya karar verir:

— Bu damda açlıktan ölürsek daha mı iyi! Etraftaki zeytinliklerde iş vardır şimdi. Çıka- rız yarın sabah erkenden, kısmetse, iş ararız! Hiç olmazsa karnımız doyar, yakalanırsak elimizde üç beş kuruş para olur! Gerisini hiç düşünmem!..75

Böylece Zeliş ile Cemal, Nuri Bey’in zeytinliğinde işçilik yapmaya başlarlar. Zeytinliğinde çalışan hemen bütün kadınlara sarkıntılık eden Nuri Bey, Zeliş’i de rahatsız eder. Bu yüzden Zeliş ile Cemal bir daha o zeytinlikte çalışmazlar. Bir süre zeytinlikte tanıştıkları işçi bir aileden yiyecek alarak beslenirler ancak onların yardımı da kesilince mecburen başka bir zeytinlikte işçilik yapmaya başlarlar. İkisini başka bir zeytinlikte çalışırken gören Nuri Bey intikam almak için jandarmalara haber verir ve böylece Cemal tutuklanır.76

Yazarın Yağmurlarla Topraklar isimli romanında, Urla’nın Gölcük köyünde kadınlarla çocukların zeytinliklerde çalıştığı, erkeklerin ise yapacak bir iş bulama- dıklarından kahvelerde oturdukları anlatılır.77 Romanda yeğenine devamlı dava açan

Veli Sayın ile yeğeni Hüsnü’nün aralarında bölüşemedikleri bir zeytinlik vardır. Hüsnü buradan bir çuval zeytin alacak olsa dayısı hemen dava açar ancak bu davalar hep sonuçsuz kalır.78 Romanda zeytinyağı ile yağlanarak güreşen, sırtı yere gelmez bir

pehlivandan da bahsedilir. Bu pehlivan artık gücünü işçilik yapmaya kullanır, parası- nı böyle kazanır. Zeytinyağı fabrikasında çalışmaya başlayan pehlivanın dik duruşu gitgide eğilir.79 Romanın ana olayını ise Behzat Efendi’nin Hilmi Bey’e açtığı dava

oluşturur. Saatçı Hilmi Bey, büyük zeytinlikleri olan bir adamdır. En son aldığı arsanın sınırında Behzat Efendi’nin bir ağacı bulunmaktadır. Hilmi Bey’in tapusu, ağacın bu- 73 Age., “Halk Neyi Sever”, s. 50.

74 Age., s. 128. 75 Age., s. 235. 76 Age., s. 251.

77 Cumalı, Yağmurlarla Topraklar, s. 9. 78 Age., s. 10.

lunduğu alanı kapsamıyor olsa da ağacın dalları kendi arsasına uzanıyor diye Behzat Efendi’ye bu ağaçtan zeytin toplattırmaz. Behzat Efendi’nin açtığı davaya da yalancı şahitler getirerek ağacın kendisinin olduğunu iddia eder ancak sonunda hakim, ağacın Behzat Efendi’de kalmasına, öbür arsaya uzanan dalların mahsulünün ise Hilmi Bey’e bırakılmasına karar verir.80

Romandaki bir başka zeytin işçisi de Hasan Gür’dür. Hasan, dağlık bir arazide bulunan yabani zeytinleri aşılayarak bir zeytinlik oluşturur. Bu zor şartlarda onları yetiştirmek için çok emek verir. Ağaçlar istediği duruma gelince toprağın tapusunu almak için mahkemeye başvurur. Zeytinliği görmek için keşfe çıkan hakim, bu ya- ban alanda zeytin yetiştiren Hasan ile işlediği toprak arasında zamanla bir benzerlik oluştuğunu düşünür:

Deminden beri neden bir Hasan Gür’e, bir zeytinliğe bakarak neyi karşılaştırdığını anladı. Şaşılacak bir benzerlik, bir uyuşma vardı gördüğü insanla üzerinde yaşadığı doğa arasında. O pasından arınmış kurşun rengi, zeytin ağaçlarının gövdesinden, yapraklarından, gözlerine geçiyordu Hasan Gür’ün. Derisi, üzerinde bulundukları toprakla kardeşti. Toprağından söküp attığı bodur meşelerin dalları gibi pürtüklü, boğum boğumdu parmakları. Bir insan ancak onun kadar toprağı ile benzeşebilir, ancak onun kadar toprağına yakışabilirdi. Yıl- lardır toprağı ile düşe kalka, yıllardır bir arada yaşayan karı kocalar gibi benzemişlerdi birbirlerine. “Yirmi iki yılımı verdim bu dağlara” diyordu yavaşça. O kimseden devir almıyordu alacağı hakkı. Alnının teriydi ödediği karşılık.81

Hasan’ın kendisi de doğa ile benliği arasında bir bağlılık hissetmektedir: Hasan Gür, bir bakıma nasıl yabandan yetiştirdiği zeytinliğin ürün vermesi ile bir tutuyor, doğru orantılı görüyorsa kendi benliğini gönenmesini; bütün toprakla, doğa ile uğraşanların bolluğa ulaşmalarını gönençlerini de doğanın cömertliğine, toprağın verimine bağlı gö- rüyor; doğanın uysal davranması, toprağın iyi işlenmesi ile doğru orantılı tutuyordu.82

Yağmurlarla Topraklar romanında işçiler; doğa olaylarının, özellikle de yağmurun zeytinlerle olan ilişkisi hakkında birçok yorum yaparlar. Bunların arasında rüzgarın zeytinlere yaramaması, doğru zamanda yağan yağmurun adeta bir bahçıvan olması özellikle Nisan yağmurunun her şeye yaradığından dolayı altın yağmuru sayılması gibi tecrübeye dayalı bilgiler dikkat çekicidir.

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanınında yazın tarlada kışın zeytinliklerde çalışarak evin geçimine katkı sağlayan korkak ve yetim çocuklar anlatılır.83 Romanın

başkişisi Yusuf da Salahattin Bey’in aldığı zeytinlikte işçilerin başında durur. Yusuf, 80 Age., s. 436.

81 Age., s. 205. 82 Age., s. 413.

diğer zeytinlik sahipleri gibi işçileri zorlamaz. Kendisi de bir köylü çocuğu olduğu için onlarla konuşmak ister, onların da kendisi gibi konuşan insanlar olduğunu düşünür:

Sabah karanlığında, soğuktan büzülmüş, kollarında ufak bir ekmek sepeti ve sırtlarında çocukları ile, gülünç bir ücret mukabilinde çalışmak için kasabanın sokaklarından zey- tinliklere akın eden bu sarı benizliler kafilesi, onun merakını çekiyordu. Çok kere bunlar yanından geçerken Yusuf, içlerinden birini durdurup konuşmak arzusunu duymuştu; ha- vadan sudan, ne olursa olsun birkaç şey konuşmak. Çünkü altı seneden beri kendisi gibi konuşan birine rast gelmemişti ve bu zeytin amelesinin kendisi gibi konuşacağına dair içinde müphem bir kanaat vardı.84

Zamanının çoğunu zeytinlikte geçiren Yusuf, başka hiçbir sanat öğrenememiştir. Bu yüzden Salahattin Bey öldükten sonra kızı Muazzez ile evlenme hakkını kendinde görmez.85

Yazarın “Çirkince” isimli öyküsünde de zeytin işçiliği karşımıza çıkar. Anlatıcının, çocukluğunda bir dönem kaldığı bir Rum köyü olan Çirkince’de, köylülerin zeytinlikleri vardır ve kışa doğru mahsul kaldırırlar. Bu dönemler köyün mutluluk ve refah içinde yaşadığı dönemlerdir ancak tehcirden sonra buraya yerleştirilen muhacirler geldikleri yerde tütüncü oldukları için ağaç bakımını bilmez ve ürün alamazlar. Bu sebeple hepsi zeytinliklerini birkaç zengine satar:

İskeçe’nin, Kavala’nın tütüncüleri... Zeytinden, incirden ne anlasınlar? Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi? Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar... Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman’ın mülkü dağılmış...86

Bazı göçmenler zeytinlerini satmak istemese de derebeyleri yüzünden çalıştıracak işçi bulamayınca onlar da satmak zorunda kalırlar. Böylece zeytinlikler bir iki kişinin elinde toplanır ve eski sahipleri bu zenginlere işçi olurlar. Bu sebeplerle köyde yaşayan halk fakirleşir ve köyün eski günlerinden eser kalmaz.

Yaman Koray’ın Sığırcıklar romanında, baştan sona zeytin hasadı ve zeytin işçilerinin günlük yaşamı anlatılır. İhsan Oktay Anar da “Zeytin” isimli yazısında kayınvalidesinin zeytinliğinde geçen bir hasat dönemini anlatır. Ahmet Yorulmaz’ın “Zeytinyağlı Pekmezle...” adlı öyküsü Ayvalık halkının tüm geçimini zeytin işçiliğin- den sağladığı yılları konu alır. Ayvalık’ı zeytin hasadı zamanında anlatan başka bir eser de Yılmaz Karakoyunlu’nun Sahilde Zaman Bitti romanıdır. Kemal Bilbaşar’ın Ay Tutulduğu Gece romanında ise bir Ege kasabasındaki zeytinlik sahiplerinin du- rumu anlatılır. Romanda küçük küçük zeytinlikleri olan kasaba halkı Kadir Ağa ile 84 Age., s. 26.

85 Age., s. 106-107.

Halim Bey’in çatışmasının arasında kalır, zeytinlerini kime verip yağ üreteceklerini bilemezler. Bu durumda tek umutları kasabaya yeni gelen idealist öğretmen Tevfik’in kurmak istediği kooperatiftir. Tevfik, roman boyunca bu kooperatifi kurmaya çalışsa da maalesef başarılı olamaz.87

Samim Kocagöz de eserlerinde zeytin işçilerine yer veren bir yazardır. Yazarın “Zeytin Tanesi” öyküsünde zeytincilik yapan Ali, zeytinciliği babasından öğrenmiştir. Bu yüzden zeytinciliğin okulda öğretilemeyeceğini düşündür ve ziraat okumuş zeytin- cinin bilgisini önemsemez. Tahsilli zeytincinin budadığı zeytinler herkesinkinden fazla ürün verince de bu duruma çok şaşırır. “Serçeler” öyküsünde turizimcilerin arsasına büyük para ödüyor olmasına rağmen zeytinliğinden vazgeçmeyen bir ihtiyar anlatı- lır. “Bir Çift Öküz” öyküsünde Rıza Efendi’nin servetini zeytinciliğe borçlu olduğu söylenir. Zeytinlerden çıkan yağları sattığı için adı Yağcı Rıza Efendi’ye çıkmıştır. Yazarın “Yılan Hikâyesi” romanındaki Ali de zeytin ticareti ile zengin olmuştur. Ali, zeytinleri köylülerden alıp işleyen bir aracıdır.88

Outline

Benzer Belgeler