• Sonuç bulunamadı

2. KOSOVA TARİHİNE GENEL BAKIŞ

2.2. Dayton Konferansı ve Sonuçları

Avrupa’da ve özellikle Doğu Avrupa’da siyasi durum ve siyasi hareketler ortamın hareketlenmesine yol açmıştı. Berlin duvarı ve tek partili sistemler yıkılmış, Sovyetler Birliği dağılmıştı. Ardından Yugoslavya’nın parçalanması ve Yugoslavya’yı oluşturan Cumhuriyetler arasında savaşların başlaması, Kosova sorununun siyasi olarak çözümsüzlüğüne neden olmuştur. Başında Başkan Rugova’nın olduğu bağımsız kurumlar, uluslararası arenada Kosova sorununun tanınması ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için çeşitli çalışmalar yürütmüştür. Kosova kurumları, daha önce de ifade edildiği üzere Sırp rejimine karşı Kosova siyasi statüsü vb. sorunlar konusunda barışçıl yolları ve dünyayı barışçıl araçlarla bilgilendirmeyi seçmiştir.

Kosova yetilileri, Kosova sorununu pasifist yöntemlerle çözüme kavuşturmayı tercih etmiştir. Bu nedenle uluslararası kamuoyunu Sırp baskısı ve şiddeti hakkında bilgilendirmek için basın konferansları düzenlenmiş, yurtdışına ziyaretler düzenlenerek medya görüşmeleri yapılmıştır. Bu planların arasında Rugova’nın Türkiye ziyaretini de zikretmek gereklidir. Ancak ilginç bir şekilde Rugova’nın neden ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yaptığı açıklığa kavuşmamıştır. Bu konuda bir sürü tartışma olmasına rağmen konu hakkında Rugova’nın veya orada yer alanların bir şeyler yazmaması ve açıklama yapmamış olmaları bu durumu açığa kavuşturamamıştır. Ankara’daki bu ziyaret heyetinde Kosova’nın Ankara büyükelçisi Avni Sipahi de bulunmuştur (2013 yılından beri büyükelçi olarak görevine devam etmektedir) (www.ambasada-ks.net).

Bilindiği üzere Türklerle Arnavutlar arasındaki dostluk ilişkileri derin tarihi bir geçmişe dayanmaktadır (Limaj, 2012, s. 37) Dolayısıyla Rugova’nın ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmasının bu sebeple olduğu düşünülmektedir. Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti NATO’nun en güçlü üyelerinden biridir. Ayrıca coğrafi pozisyonu, siyasi ve askeri gücü Türkiye’yi kıtalararası bir köprü yapmaktadır. 90’lı yıllarda Türk dış politikası

her ne kadar açıkça ve resmen Kosova’nın devlet olmasını desteklemese de Kosova’nın o yıllarda İstanbul’da temsilcilik açmasını engellememiş ve dönemin başkanı Rugova, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Özal tarafından Ankara’da devlet adamı olarak karşılanmıştır (Limaj, 2012, s. 180).

Yukarıda da değinildiği üzere İbrahim Rugova ilk devlet ziyaretini 12 Şubat 1992 yılında Türkiye’ye yapmıştır. İbrahim Rugova, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek temsilcileri tarafından karşılanmıştır (Meroci, 2012, s. 200). Kosova delegasyonu önce İstanbul’u ziyaret etmiştir. Türkiye’de yaşayan, toplumda etkisi ve rolü olan işadamlarıyla görüşmüşlerdir. Bu görüşmeyi Türk Arnavut Derneği işadamları Celadin Özcan, Menter Şahinler (Türkiye’de yaşayan Arnavutlar), Kamil Bitiş (halen İstanbul’daki kültür merkezi müdürü) (med.rks-gov.net, 2017) , Arif Bozacı gibi önemli isimler düzenlemişlerdir. Rugova ise Arnavut hemşerileriyle görüştükten sonra Ankara’ya geçmiştir (Meroci, 2012, s. 201).

Her ne kadar Türkiye, savaş döneminde Yugoslavya’nın bütünlüğüne yönelik bir politika izlese de, ilkesel olarak Yugoslavya’nın parçalanmasını istiyordu ama yürüttüğü diplomasi gereği bunu açıkça belirtemiyordu. Nitekim Rugova’nın Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından 1992’de beklenmesi bu durumun kanıtı niteliğindedir. Neticede Cumhurbaşkanı Özal ile olan görüşme 12 Şubat 1992’de gerçekleştirilmiştir. Özal, Türk ekonomisinde reform niteliğindeki uygulamaları ile dikkat çeken bir devlet adamıydı. (Meroci, 2012, s. 202).

Cumhurbaşkanı Özal ile yapılan görüşme Kosova delegasyonu açısından çok önemliydi. Nitekim bu görüşme ile Rugova, uluslararası toplumu Kosova siyasi sorunu hakkında doğrudan bilgilendirme konusunda ilk adımı atmıştır. Özal-Rugova görüşmesinde Arnavut-Türk tarihi hakkında bilgi alışverişi yapılmış ve bağımsızlık talebi bildirilmiştir. Rugova aynı zamanda Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Kosovalılardan bahsetmiştir. Dolayısıyla bu görüşmenin çok kritik bir dönemde yapıldığı söylenebilir (Meroci, 2012, s. 203). Ölmezcan görüşmede Türkiye’de 3 milyona yakın Arnavut

kökenli vatandaşın olduğunu belirtmiştir. Özal bu bilgi karşısında şaşkınlığını gizleyemeyerek çalışma arkadaşlarından Balkan haritası istemiş ve Arnavutların Balkanlardaki hareketleri ve tarihleri hakkında konuşulmuştur. Bu dostane görüşmede Özal, Arnavutları sempati ile karşılamıştır ve Kosovalı Arnavutlara yardımcı olmak hususunda sözleşilmiştir (Meroci, 2012, s. 203). Ayrıca Rugova bu görüşmede halkın ağır durumunu ve Sırpların baskılarını anlatarak şunları ifade etmiştir:

Kosova halkı Kosova’nın bağımsız ve egemen bir devlet olması için referandumu başarıyla organize etmiştir. Yugoslavya’nın ortadan kalkmasından dolayı uluslararası kamuoyundan Kosova Cumhuriyeti’ni tanımasını talep ediyor. Bu uzun ve çelişkili süreçte Türkiye’den Eski Yugoslavya içinde bulunan genel Arnavut sorunu konusunda ve özellikle Kosova’ya destek olmalarını talep diyoruz. Kosova Cumhuriyeti Türklerin de yer aldığı vatandaşlarının eşitliğini ve haklarını garanti eder. Türkiye ile eski dostluk bağlarımız bunu gerektirmektedir.(Meroci, 2012, s. 204).

Cumhurbaşkanı Özal ise söz alarak şunları ifade etmiştir:

Şahsım, Hükümetim ve Türk kamuoyu Kosova’da olanlar hakkında bilgi sahibi oldu ve bu durumdan dolayı çok endişeliyim. Türkiye, oradaki gelişmeleri takip etmeye devam edecektir. Türkiye’nin çıkarı Kosova sorununun ve Yugoslavya’daki Arnavutların sorunlarının gerektiği gibi çözülmesi yönündedir. Yugoslavya neredeyse dağılma sürecindedir. Biz Arnavut ve Kosova sorunu için de sıranın geleceğine inanıyoruz. Yugoslavya içindeki bazı topluluklar hakkında çözümler oldu. Bunlar bazı ana dönüm noktalarında oldu. Bunların olması Kosova’nın unutulacağı anlamına gelmez.! (Meroci, 2012, s. 204)

En son olarak Başkan Rugova görüşmeden sonra şöyle bir demeç vermiştir: Kısa bir süre önce Ankara’da Başbakan Demirel ve Türk Parlamentosuna

yaptığımız ziyaretten çok memnunum. Bu bizi kabul eden ilk devletlerden biridir ve bu Kosova’nın var olduğunun inkâr edilemez gerçeğidir. Cumhurbaşkanı Özal’la yaptığımız açık ve samimi muhabbette bize çok yakınlık gösterdi ve Kosova sorunu ve Arnavutlar hakkında büyük bir ilgi gösterdi. Bildiğimiz gibi Türkiye Doğu Avrupa ve Balkanlarda yeni bir rol almaktadır ve bu mutlaka Kosova ve Arnavut sorunun, Arnavut halkının siyasi isteklerine saygı duyularak daha hızlı çözülmesine katkı sunacaktır. (Meroci, 2012, s. 204).

Bu görüşmeden Türkiye-Kosova ilişkilerinin olumlu bir hava içerisinde gelişme kaydettiği sonucu çıkarılabilir.

Bilindiği üzere Kosova ve Türkiye ilişkileri çok köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Nitekim Kosova kurumları ve Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrıldıktan sonra bile bağlarını koparmamışlardır. Ancak 1912’den sonra Kosova, Sırp Krallığı tarafından işgal edilmiş, daha sonra da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’nın bir bölgesi olarak kalmıştır. Kosova’nın bu durumu, başka ülkelerle özel bağlarının olmasına engel teşkil etmiştir. Görüleceği üzere Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Kosova’nın bağımsızlığını elde etmesi hiç kolay olmamıştır. Kosova konusu ne Badinder Komisyonu’nda ne de Londra Konferansı’nda yer almamış hatta Yugoslavya’nın dağılması için Kontak Grubu tarafından organize edilen toplantı ve tartışmalarda Kosova salona bile alınmamıştı.

Bu dönemde bağımsızlık ilan eden Kosova Cumhuriyetinin Başkanı İbrahim Rugova’nın amacı pasif bir direniş sayesinde, Batılıların desteği ile önce Yugoslavya Federasyonu içinde Kosova için cumhuriyet statüsünü elde etmek, sonra da referandum ile tam bağımsızlığa kavuşmaktı. 1995 yılı Rugova için bir dönüm noktası olmuş, o yıl Bosna’daki savaşın sonu için imzalanan Dayton Barış Antlaşması’nda Kosova sorununa yer verilmemişti. Oysa Rugova’nın planı, bu fırsatı yakalayıp, oluşturmuş olduğu paralel hükümeti için Batıdan destek almaktı. Ancak düşündükleri gerçekleşmemiştir. Yaşanan

gelişmeler ve diğer milletlerin mücadele ederek teker teker bağımsızlıklarını kazanmaları, Arnavutlarda yeni bir bakış açısı uyandırmıştı: “Batının dikkatini çekebilmek için şiddete gerek vardır.” Böylece UÇK (Kosova Kurtuluş Ordusu) gündeme gelmiştir (Baş, 2009, s. 24).

Amerikalı ve Avrupalı siyasi aktörler de Dayton Konferansı hakkında verdikleri demeçlerde Kosova’nın bu uluslararası süreçlerde yer almaması konusunda konuşmuşlardır. Arnavut sorununun Dayton Konferansı’nda yer almaması, Balkanlarda Arnavut faktörünün göz ardı edildiğinin ve hafife alındığının göstergesidir. Arnavutlar ise Makedonya gibi komşu ülkelerinin toprak bütünlüklerinden yana olduklarını, Pan Arnavut ajanları olmadıklarını ve Arnavutlukla birleşmek yerine bağımsızlık istediklerini ifade etmişlerdir (Waller, 2009, s. 61). Buradan Arnavutların derin siyasi stratejiler peşinde olmadıkları, sadece bağımsız bir şekilde yaşamak istedikleri sonucuna ulaşılabilir. Rugova’nın barışçıl politikasının başarısız olduğunun ortaya çıkması Arnavutlarda bir travma etkisi yaratmıştır. Kosova yetkililerinin barışçıl politikasından dolayı Batı’nın da sempatisinin kazanılacağı düşünülüyordu. Fakat bu düşünceler oldukça temelsizdi (Buja, 2007, s. 270).

Dayton Anlaşması’nın Kosova’yı içermemesi gelecek savaşın yolunu açmıştır (Fischer, 2008, s. 100). Dayton’da Kosova konusunun tartışılmaması büyük güçlerin dengesini de riske atmıştır. Çünkü Kosova’nın bir mücadeleye girişeceği öngörülememişti (Pihleri & Petritsch, 2002, s. 80).

Kosova Arnavutları kendilerine haksızlık yapıldığı düşüncesiyle silahlı direnişe geçmeye karar vermiştir. UÇK 1997’den itibaren etkin bir şekilde faaliyet göstermeye başlamıştır. Neticede1997 yılında Arnavutluk’ta başlayan iç savaş sonucunda, Arnavutluk ordusundan ele geçirilen silahların çoğu, bu ülkede bulunan UÇK kamplarına ulaşmıştır. Giderek silahlanan UÇK, Kosova’da faaliyette bulunduğu çevre köylerdeki gençleri de seferber etmeye başlamıştır. En sonunda Kosova’nın belli bölgeleri UÇK’nın denetimi altına girmiştir. Bunun üzerine Sırp polisi, UÇK’ya son vermek için harekete geçmiştir.

Sırpların temel hatası burada olmuş, potansiyel UÇK yuvası düşüncesiyle, Arnavut köylerini yakmaya başlamışlardır. Bu tür gelişmelerden korkan sivil Arnavut halk evlerini terk ederek, dağlara ve ormanlara yerleşmiştir. Ardından bunların çoğu UÇK’ya katılmıştır (Baş, 2009, s. 24).

2.2.1. İstanbul’da Kosova Ofisinin Açılması

Arnavut sorununda Türk Devleti çeşitli şekillerde yardımını göstermiştir. Kosova siyasi kaçaklarının Türkiye’de kalmasına müsaade etmesi de bunun en bariz kanıtıdır. Ayrıca İstanbul’da Kosova Ofisi kurulmasına izin verilmiş ve bu ofis Türk kurumları tarafından bilinmesine rağmen resmi olarak açıklanmamıştır (Berisha, 2000).

Bu ofis 1992 yılından beri İstanbul’da faaliyetini sürdürmekteydi. Ancak ofisin resmi açılışı 20 Aralık 1996 yılında Grand Haliç Hotel’de yapılmıştır. Söz konusu açılış, Kosova sorunu aktivisti olan Enver Tali, İstanbul’da bulunan “Kosovalılar Derneği”nin başkanı Fahri Türkan’ın, Arnavutluk İstanbul Konsolosluğu’nun, Arnavutluk Ankara Büyükelçiliği’nin, vatansever Hajriz Kelmendi vb. isimlerin desteğiyle yapılmıştır. Açılış törenine o dönemin sürgün hükümeti Enformasyon Bakanı Xhafer Shatri ve dönemin LDK başkan yardımcısı Hydajet Hyseni de katılmıştır (Berisha, 2000). Bu ofisin açılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kosova sorununa açık bir desteği olarak yorumlanabilir.

Türkiye’nin Kosova’ya ofis açması için izin vermesi Yugoslavya’nın Ankara büyükelçisi Dr. D. Tanaskoviç tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türk hükümetini açıkça protesto etmiş ve Kürt organizasyonlarını tanımakla tehdit etmiştir. Bunun üzerine iki gün sonra Tansu Çiler, Dışişleri Bakanıyla birlikte bir basın konferansı düzenlemiş ve Kosova Hükümeti’ni tanımadıklarını söylemişlerdir. Buna rağmen ofis faaliyetlerine devam etmiş, Türk resmi görevlileri bu konuda hiçbir şey söylememişlerdir (Osmani, 2015, s. 80). Ayrıca kaynaklarda belirtildiğine göre İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle de sık sık görüşmeler tertip edilmiş, hatta Büyükşehir Belediye Başkanı, milletvekilleri, parti başkanları, bakanlar ve önemli kişiler sık sık ofisi ziyarete gelmişlerdir (malberisha.com, 2017).

Türk Hükümetinin Belgrad’ın tepkilerine rağmen ofis faaliyetlerini görmezden gelmesi Kosova’ya bariz desteğiyle ilişkilendirilebilir. Neticede Kosova’nın Dayton toplantısında olmaması Türkiye gibi etkili devletlere bir mesaj niteliğindeydi. Türkiye de bu haksız durumu görerek elinden gelen desteği vermiştir.

Benzer Belgeler