• Sonuç bulunamadı

Dayanışma; “Bir topluluğu oluşturanların duygu, düşünce ve ortak çıkarlarda yardımlaşması, birbirlerine karşılıklı bağlanması” (Türk Dil Kurumu Okul Sözlüğü, 1994: 209). şeklinde tanımlanmıştır. Eserlerde sıklıkla rastlanan bir diğer değer de dayanışmadır. Dayanışma daha çok yapılan işlerin kolaylıkla ve yolunda ilerlemesi için bir yol olarak gösterilir.

Mevlâna dayanışmayla işlerini yürüten bir grup insandan bahseder.

Kement atan, yüksek bir yere kement attı, hepsi tırmanıp çıktılar. Koku alan devamlı etrafını koklarken:

-Hah!.. Bulduk…Şurada eşsiz bir hazine var, dedi. Padişahın hazinesinin duvarını göstererek. Delik delen deldi duvarı, içeri girdiler, her biri gücü yettiğince, umudunun ulaştığınca aldı alacağını, çıkıp döndüler yerlerine (Mevlâna,2007:165).

Güney’in Keloğlan karakterine insanlarla dayanışma içerisinde olmak ve onlara yardım etmek için onlarla birlikte davranmak ve onlara dinlenmeleri için bir han yaptırılması tavsiye olunmuştur.

- Keloğlan, der, sen başından büyük laf ediyorsun ama, kazın ayağı öyle değil… Öyle olsaydı cümle alem Çıtçıtıl Bey için ahü zar eder miydi? İmdi, sen de adam olayım dersen, ne nefsini kayır; ne de elalemden kendini ayır, ağlayanla ağla; gülenle gül! Daha da yiğitsen, herkesin yorulduğu yere bir han yap. Dünya dönerse, ancak böylelerinin yüzü suyu hürmetine döner, der, bir de Keloğlan döner, bakar ki, ne baksın! Görünürde ne çoban var ne sürü var… (Güney,2010:13).

Zarifoğlu ise, kuşlar üzerinden dayanışmanın önemini veciz sözlerle ifade etmektedir.

Birbirleriyle besleniyor, birbirlerini kovalıyor, birbirleriyle yan yana oturuyor, birbirleriyle yalnızlıklarını gideriyor ve birbirlerinden kuvvet alarak devam ediyorlar. İnsanlar da böyle değil mi? (Zarifoğlu, 2005: 16).

Çocukların sık sık kızarttıkları bu bir lokma etin, kardeşler veya arkadaşlar arasında nasıl yokluktan çıkılmış gibi paylaşıldığını tam olarak bilemezdi tabii. Fakat paylarına düşecek sakız kadar bir çiğnemlik eti nasıl yediklerini, kemiklerin üzerindeki parçacıkları nasıl canavarlaşmış dişleriyle koparmaya çalıştıklarını ve kemik

parçalarını kurutuncaya kadar yaladıklarını hisseder gibi oldu ve yüreğinin yağı eridi (Zarifoğlu, 2005: 51).

Avcılar genellikle hafta sonlarına çoğalır. Diğer günlerde avlanarak geçinenler kıyıdaki ağaçlıklarda, daha çok da gölde botlarıyla avlanırlar. Avlanıyor, bunları evlerine taşıyorlar. Fazla vurdukları zamansa eşe dosta dağıtıyorlar (Zarifoğlu, 2005: 57).

Cumalı ise, serçelerin aralarındaki işbirliğinden söz ederken, hayvanların yiyecekleri nasıl pay ettiklerinden bahseder.

Serçeler aralarındaki görev bölümüne uyarak, gündoğumundan hava kararıncaya kadar kavağın uç dallarında ikişer ikişer nöbet tutarlardı (Cumalı, 2010:12).

Sonçiçek’in annesinin her yemekten sonra avluya silkelediği sofra örtüsünden düşen kırıntıları, yiyecek artıklarını bölüşmekte tavuklar, horozlara ortak oluyorlardı (Cumalı, 2010:15).

Ben burada bu kimsesiz küçük serçeye göz kulak olurken, git Sonçiçek’e haber ver! Gelsin, görsün, ne yapacağımızı bilelim! (Cumalı, 2010:46).

Fikret şiirleriyle, birlikte yapılan işlerin kolaylaşacağını, birliğin güç getireceğini vurgular.

Senin için ben bakarım ve görürüm. -Ben de seni istediğin

Yere alır, götürürüm. Böyle işte:

İki güçsüz birleşince Birlikte kuvvet bulur,

Güçsüzler böyle kurtulur (Fikret, 2005: 63).

Rasim de dayanışmayla yapılan işlerin başarı getireceğini vurgular. Sözün kısası, hep beraber, imece ile çıktık (Rasim, 2004: 29).

Köroğlu eserinde de kahramanlar üzerinden dayanışma mesajı verilmiştir. Benim gücüm yetmez onları kayırmaya, ortak olurum ya dertlerine… (Tecer, 2007: 18).

Biz yanıp yakılmak için gelmedik buraya. Köroğlu bize arka olur diye geldik (Tecer, 2007: 20).

Kardaş gibi bağlılığınızı gördüm. Gönlüm bir daha sizden ayrılmak istemiyor. Beni de kardaşlığa alın (Tecer, 2007: 66).

Dede Korkut Hikâyeleri’nde Oğuz Beyleri birbirlerine zor zamanlarda destek olmuş ve dayanışma içerisinde yaşamışlardır.

—Çal kılıcını ağam Kanan yetiştim, dedi (Cilasun, 2005: 42).

Saymakla Oğuz beyleri tükenmez. Hep yetiştiler (Cilasun, 2005: 42).

Dış Oğuz beyleriyle Deli Dündar sağ taraftan saldırdı. İç Oğuz beyleriyle Kazan merkezden saldırdı. Şökli Melik’in üzerine vardı. Şökli Melik’i böğürterek attan yere düşürdü (Cilasun, 2005: 42).

Oğuz’un yiğitleri sayılmakla tükenmez. Bayındır Han yirmi dört kahraman sancak beyini Yigenek’e arkadaş olarak verdi. Beyler toplanıp hazırlıklarını yaptılar (Cilasun, 2005: 109).

Barrie, hikâyesindeki Vendi karakterine çocukların hep birlikte ev yapmak için dayanışma içerisine girmesini şöyle anlatır.

“Hey, bir dakika! Biz onu eve götüremezsek, evi ona getiririz. Yani onun etrafında yeni bir ev inşaa ederiz.” Bu çözüm herkesi mutlu etti ve hepsi Vendi’nin güzelliğine layık, dillere destan bir ev yapabilmek için seferber oldu (Barrie, 2009:82).

Kayıp çocukları tatlı bir telaş almıştı. Sanki bir düğün hazırlığı vardı. Bir aşağı, bir yukarı koşuşturup duruyorlardı (Barrie, 2009:83).

İnşa edecekleri ev için gerekli malzemeyi taşıyan çocuklar, heyecanlı bir koşuşturmacanın içerisindeydi. İki küçük kardeş, ablalarının evinin inşaatında çalışmak üzere koşuşturan hizmet seline kapıldı. (Barrie, 200:84).

Tolstoy’un karakterleri işlerini dayanışmayla yapan insanlardır. Ona göre, insanlar farklı karakterlerde ve yeteneklerde yaratılmışlardır ki, birbirlerine muhtaç olsunlar ve bir arada yardımlaşarak, dayanışma içerisinde yaşasınlar.

Eh yavrum, işi aldık almasına da dikkat edelim, bu yüzden başımız belaya girmesin. Deri pahalı, adam belalı. Hiç hata yapmamamız lazım. Hadi evladım senin gözlerin benimkinden daha iyi, eline de iş ustanınkinden daha çok yakışır oldu. Ölçüyü alda deriyi sen kes. Ben, elimdeki şu işi bitireyim (Tolstoy, 2011:33).

Hepsinin evde olduğu bir gündü. Martryona ocağa tencereyi koyuyor; çocuklar sedirden sedire koşuyor ve pencereden dışarı bakıyordu. Simon, pencerelerden birinin önünde ayakkabı dikerken, Mikael öteki pencerenin bir ayakkabıya topuk çakmakla meşguldü (Tolstoy, 2011:37).

Allah’ın insanların birbirinden ayrı yaşamalarını istemediğini, bu sebeple onların her birine ayrı ayrı kendi ihtiyaçlarını öğretmediğini anladım. Allah, onların

birlikte yaşamalarını istiyor ve bunun için her birine hepsinin muhtaç olduğu şeyleri bildiriyordu (Tolstoy, 2011:52).

Siz yoruldunuz galiba. Kazmayı bana verin de birazda ben çapalayayım, demiş. Bilge adam:

Sağ olun, diyerek kazmayı padişaha uzatıp yere oturmuş.

Padişah iki sıra çapaladıktan sonra biraz durarak sorularını tekrarlamış. Bilge adam yine cevap vermemiş ve ayağa kalkarak elini kazmaya uzatmış:

Şimdi siz dinlenin, birazda ben çapalayayım, demiş (Tolstoy, 2011:56).

İnsan için en gerekli olan kişi içinde bulunduğumuz zamanda görüştüğümüz, şu an yanımızda olan kişidir. Çünkü hiç kimse günün birinde bir başkasına işinin düşüp düşmeyeceğini bilemez (Tolstoy, 2011:61).

Sağ ol arkadaş, birlikten kuvvet doğar. “Bir elin nesi var, iki elin sesi ver.” Demişler. Bak işleri hemen bitirdik, dedi (Tolstoy, 2011:68).

Pinokyo ise, arkadaşıyla karşılıklı bir fedakarlığa girişmişlerdir.

- Öyleyse, diye ekmek içinden beresini atıp dikildi ve kahramanca haykırdı Pinokyo; öyleyse görevimin ne olduğunu iyi biliyorum ben. Haydi, jandarmalar! Bağlayıp atın beni ateşe! Hayır, doğru değil zavallı Arlecchino’nun, gerçek dostum Arlecchino’nun benim yerime ölmesi! (Collodi, 2008- 17).

Diğer yabancı eserlerde de dayanışmanın önemi dile getirilirken, ancak bu şekilde işlerin yoluna gireceği ve kolaylaşacağı vurgulanır.

Üç kardeş de birbirini ele verip, hangisinin geyiği vurduğunu söylemediği için üç delikanlıyı da alıp götürmüşlerdir (Pyle, 2005: 140).

Noel için hazırladıkları armağanları ona Johnny verecekti. Aralarında para toplayıp birkaç armağan almışlardı bile: yün çorap, tütün, sigara ve siyah bir kazak (Kastner, 2010: 39).

Bir gün odaların güneş almasına engel olduğunu düşündükleri için bizim babamız ve Olle’nin babası ıhlamur ağacını kesmeye karar vermişlerdi. Ama Olle ve Lasse ve Bosse öyle bir yaygara kopardılar ki, babalarımız ağacı kesmekten vazgeçti. Ve o ağaç hala yerinde duruyor (Lindgren, 2008: 14).

Aslına bakılırsa benim, Lasse’nin ve Bosse’nin Orta Çiftlik’e ait olan, Britta ve Anna’nın Kuzey Çiftliği’ne, Olle’nin de Güney Çiftliği’ne ait olan şalgam tarlasında çalışması gerekti ama biz yardımlaşarak çalıştık (Lindgren, 2008: 29).

Eserlerde dayanışma genelde, daha güçlü olmak ve işlerin kolaylıkla yapılması için bir yol olarak yer bulmaktadır. Zor zamanlarda birbirine destek olmak, işbirliği ve karşılıklı fedakarlıkla işlerin yapılması gerektiğine vurgu yapılmaktadır.