• Sonuç bulunamadı

Bilim, “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim” (Türk Dil Kurumu Okul Sözlüğü, 1994: 123).; bilimsellik ise, “Bilimsel olma durumu.” (Güncel Türkçe Sözlük) olarak tanımlanmaktadır.

Akıl, bilgi, ilim, bilimsellik gibi kavramlar neredeyse eserlerin tamamında vurgu yapılan kavramlardır. Mevlâna da bilgili olana itibar etmek gerektiğini söyler.

-Ah, benim saf gönüllü kardeşim. Senin aradığın o ağaç bilgi ağacıdır. Bilen kişinin bilgisidir. Sen yanlış yola girmişsin. Git padişahına söyle, bilgeye ve bilgili olana sarılsın (Mevlâna,2007:176).

Muallim Naci, aklın kılavuzluğunu önemsemek, ilim sahiplerine değer vermek gerektiğini vurgulamaktadır.

İnsanın arkadaşı, aklının kılavuzudur. Akıllı çok zahmet çeker.

İlmin rütbesi her rütbenin üstündedir.

Bir parça bilgi, pek çok amelden değerlidir (Naci,2010:66). Akıllı çocuk, akılsız yaşlıdan daha hayırlıdır (Naci,2010:69.) Ölüm habercisi olarak yaşlılık yeterlidir (Naci,2010:71).

Güney anlattığı masallarla bilimsel bir yöntem olarak bilenlere danışmak gerektiğini, akıllıca söz ve davranışların ne kadar kıymetli olduğunu, bilim ve ilim yolunda her yere gidilip her türlü fedakarlığın yapılabileceği üzerinde durulur.

“ Bari bizim akıllılara bir akıl danışayım!” diye vezir vüzerayı başına toplamış (Güney: 2010- 69).

“ Baba” demiş, “ haşa akıl öğretmek gibi olmasın ya, bazen bir ima bin, mana derler… Senin Köse de öyle üstün akıllı laf etmiş ki, bir fındık kabuğuna değil, yedi dünyaya sığmaz, ama sen bu kapalı sözlere bir anahtar uyduramazmışsın yoksa. Yokuşu görünce, ‘yarı yere kadar ben seni taşırım, yarısından sonra da seni beni’, dedi öyle mi? (Güney,2010: 147).

“ Ey Ese kızım” demiş; “akıl yaşta değil, baştadır. Belli sen ince eleyip, sık dokumasını biliyorsun. Dinle imdi: Türkmen beyi bana, bir koyun alacak kadar para verdi. Velakin kırk gün sonra yününden kürk, derisinden börk istiyor; kanından kan, canından can istiyor; gene de koyunu diri, parayı geri istiyor, olacak şey mi? (Güney,2010: 149).

Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp deyip düştüm yollara… Şura senin, bura benim derken köyün birinde Allah bir kız çıkardı uğruma, meğer her sözün manası onun dilinin ucunda imiş. O söyledi, ben yaptım… Gayri, kahyalığı kime istersen ona ver. Ben bu yüzden yeni bir akıl öğrendim ya, bu bana yeter!”

“ Ey benim Köse damadım; bu dünya bir gemi; akıl yelkeni, fikir dümeni; kullan kendini, göreyim seni.” (Güney,2010:151).

Fikret de şiirleriyle çocuklara bilginin ve aklın ne kadar önemli olduğunu, cahillikten ve hurafelerden kaynaklanan şeylere itibar etmemelerini, bunun için de okuyup öğrenmelerini öğütler.

Bunu ancak bilgi yapar,

Bunun büyük değeri var (Fikret, 2005: 9). Ama artık yüreğini

Oynatmıyor ne ecinni, Ne cadı, ne dev, ne şeytan;

Hasırlarda sürünürdük, Evlere hep cahil döndük. Bize göre bugün birer Küçük bilginsiniz sizler. Okuyunuz; okuyanlar

Çok şey bilir, çok şey yapar. Öğrenmezsek yolu, izi; Yolda kurtlar kapar bizi!

Okumalı, oynamalı (Fikret, 2005: 48-49).

Diğer yerli eserlerde de bilimselliğin önemi ve bilginin değerine vurgu yapılır. Köroğlu! Gönlün ne kadar büyükse aklın da öyle büyük (Tecer, 2007: 73). Ben bastonun nasıl açılacağını pekâlâ biliyorum.

—Nasıl?

—Baban bastonu alsın, bir dere kenarına gitsin. Bastonu dereye atsın ve biraz beklesin. Bastonun içi boş tarafı, suyun yüzünde kalarak açılacak, öteki tarafı da batacak (Safa, 2011: 39).

Şunu da belirtmekte fayda var ki, Safa’nın birçok hikâyesinde bulunun falcı, büyücü tarzı figürler de bilimsellikten uzaktır.

Tolstoy da bilginin ve bilgeliğin önemini vurgulamış ve hakikatin bilgisine ulaşmak için her yolun denenmesi gerektiğine, cahilliğin ne kadar büyük bir zavallılık olduğuna vurgu yapmıştır. Çare bulunamayan durumlarda da her zaman bir bilene danışılmalıdır.

Allah beni cezalandırmıştı. Şimdi affettiği için benden ışık halesi yayılıyor. Allah beni üç hakikati öğrenmek için göndermişti. Bu üç hakikatin her birisini öğrendikçe de gülümsedim. Birincisini, karınız bana acıdığı zaman öğrendim; ilk defa gülümsememin nedeni bu idi. İkincisini, o zengin adam çizmeleri sipariş ettiğinde öğrendim ve yine gülümsedim. Şimdi de o küçük kızları üçüncü ve son hakikati öğrenmiş oldum. Dolaysıyla üçüncü kez gülümsedim (Tolstoy, 2011:45).

Ünlü bir padişah, zamanın birinde kendi kendine düşünmüş:”bir işe başlamanın en doğru zamanını, kimin sözüne kulak verip kimden uzak duracağımı ve de yapılması gereken en önemli işin ne olduğunu bilseydim hiçbir zaman başarısız olmazdım.” (Tolstoy, 2011:53).

En önemli işin ne olduğuna yönelik üçüncü soruya ise bazıları dünyadaki en önemli şeyin bilim olduğu cevabını vermiş. Bazıları savaş becerisi derken, en son

âlimler topluluğu da Allah’ın rızasını ve cenneti kazanmak için her zaman yapılması gereken en önemli işin ibadet olduğunu savunmuş (Tolstoy, 2011:55).

Soruların doğru cevaplarını hala bulamayan padişah, yalnız başına yaşayan ve kendini ibadete vermiş, bilgeliğiyle ünlü bir adama danışmaya karar vermiş (Tolstoy, 2011:55).

Padişahla bilge kişi, yaralı adamın elbisesini çıkarınca karnında kocaman bir yara olduğunu görmüş. Padişah, bildiği kadarıyla yarayı temizleyerek üzerini kendi mendili ve bilge adamın havlusuyla sarmış (Tolstoy, 2011:57).

Fakat kan bir türlü dinmiyormuş. Padişah defalarca kandan ıslanan sargıyı çözerek suyla yıkayıp yaranın üzerine yeniden sarmış (Tolstoy, 2011:57).

Kalkıp atın üstündeki örtüyü alıp uşağın üstüne örtmek istedi; ancak hayvanın donmasından korku. Üstelik soğukta kıpırdanmayı, yerinden kalkmayı gözü yemedi. “Ne diye şu adamı yanıma aldım? Ah şu karım, cahilliğini her yerde belli ediyor.” Diyerek karısını nefretle andı. Onu hiç sevmiyordu (Tolstoy, 2011:123).

Wilde’ın da bilimselliği çok önemseyen ve her şeyin üstünde tutan karakterleri vardır.

Öğrenci başını kaldırıp baktı ve dinledi, ama Bülbül’ün söylediklerini anlamıyordu, çünkü o yalnızca, kitaplarda yazılı olanları biliyordu (Wilde: 2008- 27).

“ Aşk ne kadar da saçma bir şey!” dedi Öğrenci yürürken. “Mantıktın yarısı kadar bile yararlı değil, hiçbir şeyi kanıtlamaya yaramaz. Her zaman olmayacak şeylerden bahsediyor ve insanı gerçek olmayan şeylere inandırıyor. Zaten oldukça da yararsız; bu çağda ancak yararlı olan değerlidir. Felsefe’ye geri dönüp Metafizik çalışacağım.” (Wilde: 2008- 31).

Diğer yabancı eserlerde de bilimselliğin önemi ve bilginin değerine vurgu yapılır.

Noel kutlamaları için spor salonunda sergilenecek olan ve daha önce de belirtildiği gibi Johnny’nin yazdığı oyunun adı, “Uçan Sınıf”tı. Oyun beş perdeden oluşuyor ve değiş yerindeyse ileriye yönelik bir kehanete dayanıyordu. Belki de gelecekte uygulanacak olan bir öğretim yöntemini betimliyordu (Kastner,2010: 30).

Elektrik düğmesinin etrafına ortası delik bir mukavva parçası yerleştirmiş, o mukavva parçasının bir ucuna da yatağına kadar uzanan bir ip bağlamıştı. Çok tuhaf bir düzenekti ama nasıl çalıştığını tam olarak anlatamıyorum, çünkü ben “uğraşıp duran-her şeyi bilen” bir mühendis olmak istemiyorum. Ama Lasse olacakmış, o öyle diyor. “Uğraşıp duran-her şeyi bilen” bir mühendis (Lindgren, 2008: 12).

Lasse bizi ormanın cinler, devler ve cadılarla dolu olduğuna inandırmaya çalışıyordu. Belki de öyleydi. Ama biz şimdiye kadar bunlardan birini görmemiştik. Hava açık olduğu zamanlar gökyüzü yıldızlarla kaplı oluyordu. Lasse’ye göre gökyüzünde iki milyon beş yüz bin elli dört tane yıldız vardı (Lindgren, 2008: 75).

Winnie masallara inanmazdı. Büyülü bir asaya sahip olmak istememişti hiç, evlenme hayalleri kurmamıştı ve büyükannesinin perilerini de çoğu zaman komik bulurdu (Babbitt, 2010: 32).

“ Kurbağalar su içmez Winifred. O şekilde susuzluğunu gidermesini sağlayamazdı.”

“Hiç su içmezler mi yani?”

“Hayır. Sünger gibi derileriyle çekerler suyu. Yağmur yağdığında.”

“Ama hiç yağmur yağmıyor ki? dedi Winnie telaşla. “Onun üzerine biraz su serpebilirim, öyle değil mi? Herhalde bu bir işe yarar, değil mi?”

“Eh, bence de işe yarayabilir,” dedi büyükannesi (Babbitt, 2010: 86).

Yerli eserlerde daha çok aklın önemi, bilen birilerine danışılması gerektiği, bilgeliğe verilen önem, hakikatin bilgisine ulaşmak için verilen mücadelenin değeri önemsenirken, yabancı eserlerde daha çok hurafe ve gelenekten kaynaklanan şeylere itibar edilmeyeceği ve bilimsel olana değer verilmesi gerektiği üzerinde durulur. Sonuç olarak da bütün eserlerde bilginin ve aklın önemi, bilen ve aklını kullanan, okuyarak araştırarak bilgiye ulaşanın değerli olduğu mesajı verilmektedir.