• Sonuç bulunamadı

B. İ ptal Davasının Koşulları

3. Davanın Konusu

Davanın konusu, Avrupa Birliği organ, kurum ve diğer birimlerinin Birlik hukukuna aykırı tasarruflarının iptal istemi oluşturmaktadır.177 ABİDA md. 263, iptal davasıyla iptal edilebilen tasarrufların bir kataloğunu içermektedir. Buna göre, Avrupa Birliği Adalet Divanı, yasama tasarrufları, Konsey, Komisyon ve Avrupa Merkez Bankası’nın tavsiye ve görüş dışındaki tasarrufları ile Avrupa Parlamentosunun ve Avrupa Konseyinin üçüncü kişiler karşısında hukuki etki doğuran tasarruflarının hukuka uygunluğunu kontrol eder. Aynı şekilde, Birliğin kurumlarının veya birimlerinin üçüncü kişiler karşısında hukuki etki doğuran tasarruflarının hukuka uygunluğunu kontrol eder.

Üye devletler ve Birlik organları tarafından açılan iptal davası, bir tavsiye178 veya görüş (yani hukuki bağlayıcılığı olmayan hukuki bir tasarruf) olmadığı müddetçe Birliğe isnat edilebilen her bir hukuki tasarrufa yönelebilir. Dolayısıyla üye devletlerin veya Birlik organ ve yetkili kurumları tarafından açılan iptal davasıyla müdahale edilebilen tasarrufların çevresi, ABİDA md. 288 II-IV’da sınırlı şekilde sayılan bağlayıcı hukuki tasarruf türlerine (tüzük, yönerge, karar) sınırlandırılmaz.179 Mamafih, hukuki etkiler yaratmak için çıkarıldığı sürece isimsiz hukuki tasarruflar da kapsama alınmaktadır: örneğin, Avrupa Parlamentosunun bütçeye ilişkin veya Birliğin uluslarası andlaşmaya180 ilişkin kararları yargı denetiminin konusunu oluşturabilmektedir. Buna karşılık, alelade niyet açıklamaları,

177

Bununla ilgili geniş açıklamalar için bkz. Karayiğit, s. 12-29; Tekinalp/Tekinalp, s. 250. 178 Krş. ATAD, Birleşik Krallık/Komisyon kararı, ECR 1998, I-2265, pn. 28.

179 Karayiğit, s. 14.

tekrarlayan tasarruflar gibi hukuki bağlayıcılığı olmayan işlemler elverişli dava konuları çevresinin dışında kalmaktadır181.

O halde üye devletler ve Birlik organları ve yetkili kurumları, yasama düzenlemelerine veya tavsiye veya görüş açıklama söz konusu olmadığı çerçevede Konsey, Komisyon ve AMB tasarruflarına ve Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyinin üçüncü kişiler karşısında hukuki sonuç doğuran tasarruflarına karşı iptal davası açabilirler. Aynı şekilde Birliğin kurumlarının veya diğer birimlerinin üçüncü kişiler karşısında hukuki bir etkiye sahip işlemlerine karşı da iptal davası açılabilir.

İptali talep edilen tasarrufun farklı hükümlerden oluştuğunda, tasarrufun sadece başvuranın hukuki durumunda belirgin bir değişikliğe yol açarak menfaatlerini etkileme kapasitesine sahip hukuken bağlayıcı sonuç doğuran bölümleri iptal edilebilir.182 Tasarrufların iptal davasına konu olabilmesi için Birliğin ilgili organ, kurum veya birimi tarafından kabul edilmeleri gerekir. Dolayısıyla sadece hazırlayıcı işlemler iptal davasının konusu olamazlar.183

Yine, üye devlet temsilcilerinin Konseyin üyesi olarak değil, hükümetlerinin temsilcileri olarak ve kolektif nitelikte üye devletlerin yetkilerini kullanarak kabul ettikleri tasarrufların yargısal denetime tabi değildir.184

İptal davaları Birliğin supranasyonel tasarruflarına sınırlandığı için, Birlik hukukunun hükümetlerarası ODGP alanındaki önlemlerinin iptal edilmesi mümkün değildir. Ancak Adalet Divanının bu bağlamda daha önceden vermiş olduğu bir kararda, ODGP alanına ilişkin kararları denetlemiştir. Bu kararda Adalet Divanı, AB Andlaşması temelinde sadır olan bir hükümetlerarası önlemin ATA md. 230’ya dayalı olarak iptal edilmesine izin vermişti. Gerekçe olarak Adalet Divanı, ABA’nın eski 47. maddesine dayanarak, AB Andlaşması temelinde sadır olan hukuki tasarrufların AT Andlaşmasının verdiği yetkilere dokunmamasını gözetlemek

181 ATM, Phlip Morris kararı, ECR 2003, II-1, pn. 74 vd. 182

ATM, BP/Komisyon kararı, T-184/97, ECR 2000, II-3145, pn. 34 183 ATAD, Komisyon/Konsey kararı ECR 1996, I-1469, pn. 26.

184 ATAD, Parlamento/Konsey ve Komisyon kararı, C-181/91 ve C-248/91, ECR 1993, I-13685, pn. 12.

zorunda olduğunu açıklamıştı. Ancak, uygun bir korunma sadece ATA md. 226’ye göre sağlanabilirdi.

Adalet Divanının bu alandaki yetkisi şimdi açıkça öngörülmektedir. Avrupa Birliği Andlaşmasının 24. maddesinin 2. fıkrasına göre Avrupa Birliği Adalet Divanı, bu hükümler bakımından yetkili değildir. Ancak işbu Andlaşma’nın 40. maddesine uyulup uyulmadığının denetimi ile Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Andlaşma’nın 275. maddesinin 2. fıkrasına göre alınan bazı kararların hukuka uygunluğunun incelenmesi bundan istisnadır.

Benzer hükümler ABİDA’nın 275. maddesinde bulunmaktadır. Buna göre, Avrupa Birliği Adalet Divanı, ortak dış ve güvenlik politikası hükümleri ve bunların temelinde kabul edilen hukuki tasarruflar için yetkili değildir. Ancak Adalet Divanı, Avrupa Birliği Andlaşması’nın 40. maddesine uyulup uyulmadığının denetimine ve Konsey’in gerçek ve tüzel kişiler karşında Avrupa Birliği Andlaşması’nın V. başlığının 2. bölümü temelinde almış olduğu kısıtlayıcı önlemlere ilişkin kararların hukuka uygunluğunun kontrol edilmesi bağlamında işbu Andlaşma’nın 263. maddesinin 4. fıkrasının koşulları altında açılan davalara bakmaya yetkilidir.

Gerçek ve tüzel kişiler tarafından müdahale edilebilecek tasarrufların çevresi, ABİDA md. 263 IV gereğince sınırlandırılmıştır. Gerçek veya tüzel kişiler tarafından açılan iptal davaları, doğrudan kendilerine ilişkin olarak alınan kararlar ve bir tüzük veya başka birisine yönelen bir karar olarak çıkmış olmasına rağmen kendilerini doğrudan ve bireysel olarak etkileyen kararlara sınırlanmaktadır.185 O halde bireyler tarafından açılan bir iptal davası, ABİDA md. 263 IV gereğince sadece

- kendisi hakkında sadır olunan bir kararın veya

- kendisine yöneltilen veya kendisini doğrudan ve şahsen ilgilendiren tasarrufların veya

185 Bkz. Arsava, Topluluk Hukukunda Bireysel Hakların Etkin Olarak Temini, s. 28-30; Karayiğit, s. 15.

- kendisini doğrudan ilgilendiren ve uygulama önlemlerini gerektirmeyen tüzük karakterli hukuki tasarrufların186 ortadan kaldırılmasını amaçlandığında kabul edilebilir.

Tüm bu üç alternatifte bireyler tarafından açılan iptal davası, maddi anlamda bir karara, yani bireysel muhatabıyla normatif önlemlerden farklılaşan bireysel bir işleme yönelmektedir. “Karar” şeklinde çıkmış olan, yani önce şekli anlamda bir karar teşkil eden organ tasarrufu, - genelde olduğu gibi - maddi bakımdan da bir karar olması durumunda ABİDA md. 263 IV’ye göre yapılan yargılamada geçerli bir dava konusunu oluşturur. Bunun ötesinde bireyler, her ne kadar tüzük olarak çıkarılmış olsa da, maddi bakımından seçilen hukuki işlemin şeklinden bağımsız şekilde ABİDA md. 288 IV anlamında karar, yani bireysel geçerliliği haiz birel işlem olarak nitelendirilebilen Birlik tasarruflarına da müdahale edebilirler. Burada iki olay çeşidini birbirinden ayırmak gerekir. Bir yandan tüzük şeklinde çıkmış olan bir karar söz konusu olabilir (görünüşte tüzük). Görünüşte tüzük, münhasır biçimde somut bireysel etkiler göstermekte, o halde “münferit kararlar demeti”187 teşkil etmektedir. Diğeri ise, gerçi genel ve soyut bir etkiye sahip olan, fakat ayrıca bireyleri doğrudan ilgilendiren ve uygulama önlemlerini gerektirmeyen, dolayısıyla bu bireyler karşısında maddi olarak karar etkisine sahip olan tüzük karakterli bir hukuki tasarruf söz konusu olmasıdır. Bu tarzdaki çift yapılı/doğalı hukuki tasarruflar, “karma işlemler” olarak nitelendirilmektedir. Maddi hukuk açısından her iki durumda, davacı karşısında karar etkisine sahip olan, yani bireysel bir muhataplaştırmayı gösteren hukuki bir tasarruf söz konusu olmaktadır. İnceleme yapısında bu her iki durum arasında bir fark çıkmaktadır. Görünüşte tüzükte dava konusu çerçevesinde sadece bunun için soyut genel ifade edildiğinin tespit edilmesi yeterlidir. Buna karşılık, çift taraflı hukuki tasarruflarda dava konusunun incelenmesi çerçevesinde (fakat dava açma yetkisine gelmeden önce) davacının söz konusu hukuki tasarruftan uygulama işlemine gerek kalmadan doğrudan etkilenip etkilenmediği, yani kendisi karşısında karar etkisine sahip olup olmadığı açıklanmak zorundadır. Böylece, uygun bir dava konusunun bulunup bulunmadığının tespiti yapılacaktır.188

186 Bkz. Arsava, Topluluk Hukukunda Bireysel Hakların Etkin Olarak Temini, s. 26. 187 Bu şekilde ATAD, Weddel kararı, ECR 1990, I-3847, pn. 22.

Bireylerin dava açma hakkı, gerçek yapısına göre karar niteliğinde olan yönerge hükümleri için de geçerlidir. Birlik yargı içtihatları, haklı olarak yönergeler şeklindeki “örtülü” kararları mümkün görmektedir.189