• Sonuç bulunamadı

Dava ZamanaĢımını Kesilmesinin Sonuçları

2.5. DAVA ZAMANAġIMI ENGELLERĠ

2.5.2. Dava ZamanaĢımının Kesilmesi

2.5.2.3. Dava ZamanaĢımını Kesilmesinin Sonuçları

Süre açısından dava zamanaĢımını kesen sebep ortaya çıktığında, suç tarihinden o ana kadar geçmiĢ olan süre yanar ve kesilmenin meydana geldiği günden (bu gün 1. gün olarak hesaba dahil edilir) itibaren dava zamanaĢımı yeniden iĢlemeye baĢlar (Dönmezer ve Erman, 1997; DemirbaĢ, 2007; Erem vd., 1997; Çağlayan, 1984; Artuk vd., 2009, Yüce, 1985; Toroslu, 2009; Kunter, 1946; Kunter, 1951). (m. 67/3). Fıkrada kullanılan “kesme nedeninin gerçekleĢtiği tarihten itibaren” deyiĢinden anlaĢılan budur. GeçmiĢ olan sürenin yanması, her kesme sebebinin ortaya çıkması halinde de geçerlidir. Böylelikle her kesme sebebi ortaya çıktığında daha önce geçmiĢ bulunan süre yanacaktır. Fakat, dava zamanaĢımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaĢımı süresi son kesme nedeninin gerçekleĢtiği tarihten itibaren yeniden iĢlemeye baĢlayacaktır (m. 67/3). Yeni düzenlemede kabahat ve cürüm ayrımına son verilip suç terimi tercih edildiği için bu sonuç, her suç türü için geçerlidir. Meğerki TCK‟da dava zamanaĢımının iĢlemeyeceğinin açıkça belirtildiği suç tipleri istisna edilmiĢ olsun.

ġu var ki, kesme sebepleri ne kadar çok olursa olsun hiçbir halde 66. maddede öngörülen olağan zamanaĢımı sürelerinin yarısının eklenmesinden oluĢan olağanüstü sürelerden fazla uzatılamayacaktır. Buna göre, iki kesme tarihi arasında da dava zamanaĢımı süresi dolmuĢ olabilir (Dönmezer ve Erman, 1997; Çağlayan, 1984). 67. maddenin 4. fıkrası bu hususu Ģu Ģekilde ele almıĢtır, “Kesilme halinde, zamanaĢımı süresi ilgili suça iliĢkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.” Gerçekten de, kesme sebeplerinin çok olduğu durumlarda eğer dava zamanaĢımı sürekli yeniden baĢlatılsaydı bu durum sonsuza dek sürecek ve bu da zamanaĢımı ile güdülen amaca aykırı bir sonuçlamayı beraberinde getirecekti (Dönmezer ve Erman, 1997; Çağlayan, 1984). Bu sebeple kanun koyucu, tayin ettiği ve yaĢ gruplarına göre teker teker belirlediği azami sürelerin geçmesi ile artık devletin faili cezalandırmaktan vazgeçmesini öngörmüĢtür. Örneğin, reĢit bir kiĢi tarafından bir örgütün faaliyeti

58

çerçevesinde iĢlenen göçmen kaçakçılığı suçunda 79. maddenin 1. fıkrasında belirtilen cezanın üst sınırı olan 8 yılın 2. fıkra gereğince yarı oranında arttırılması sonucunda bulunacak 12 yıl dava zamanaĢımında esas alınacak ceza miktarını oluĢturacaktır. Buna göre konu suçun zamanaĢımı süresi suçun iĢlendiği günden itibaren 15 yıldır. Kesilmeler dolayısıyla ancak yarı oranında arttırılarak 22 yıl 6 aya kadar uzayacaktır.

Dava zamanaĢımı süresi dolduğunda soruĢturma hazırlık aĢamasında ise Cumhuriyet savcısı kovuĢturmaya yer olmadığına dair kararı, yargılama veya temyiz safhasında ise mahkeme, Yargıtay veya Bölge Adliye Mahkemesi eskisinden farklı olarak “ortadan kaldırma” değil, 5271 s. CMK m. 223/8 gereğince “düĢme kararı” verecektir (66. madde açıklamalarına bkz). Ancak burada, CMUK‟nın 253/son. maddesinde yer alan, “derhal beraat kararı verebilecek hallerde durma veya düĢme kararı verilemez” hükmünün göz önünde daima bulundurulması gerektiğini vurgulayalım (Öztürk vd., 2010:388). Ayrıca önemle belirtelim ki, zamanaĢımı varken Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi hükmün esasını tetkik edemez.

Dava zamanaĢımını kesen sebeplerin suç ortaklarına etkisi açısından ise, dava zamanaĢımını kesen sebeplerin Ģeriklere sirayeti, 765 s. TCK‟nın 106. maddesinde, “Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her ne suretle olursa olsun iĢtiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamıĢ olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser” Ģeklinde düzenlenmiĢti. Aynı hususa, 5237 s. TCK‟nın 67. maddesinin 2. fıkrasında, “sanıklardan birinin”, “sanıklardan bir kısmı” terimlerinin madde metniyle kaynaĢtırılması suretiyle yer verilmiĢtir.Görüldüğü gibi, eski yasamız “o suçlarda her ne suretle olursa olsun iĢtiraki” sözü ile asli ve fer‟i iĢtirak arasında fark gözetmemeyi ifade etmiĢtir (Dönmezer ve Erman, 1997; Erem vd., 1997; Çağlayan, 1984; Artuk vd., 2009, Kunter, 1951; Hafızoğulları, 2008). Aynı hükmün “kimseler hakkında dahi” Ģeklindeki belirsizlik yaratıcı sözü ise doktrin ve uygulamada fikir ayrılıklarına sebep olmuĢtu. Bu terimin mefhumu muhalifinden aleyhlerinde kovuĢturma yapılmıĢ veya yapılmakta olan suç Ģeriklerine sirayetin kabul edilmediği sonucunu çıkaran Yargıtay‟ın bu görüĢü yansıttığı bazı kararları kovuĢturma baĢlamadan önce kaçarak izini kaybettirmeyi baĢarmıĢ sanıkları ödüllendirmek anlamına gelmekte idi (Dönmezer ve Erman, 1997:272). Oysa madde metni oldukça açıktır. Haklarında henüz kovuĢturma yapılmamıĢ Ģerikler hakkında dahi sirayet kabul

59

edildiğine göre kovuĢturma baĢlamıĢ bulunuyorsa hayli hayli ve de öncelikle etki kabul edilmeli idi.

765 s. TCK‟nın, “Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her ne suretle olursa olsun iĢtiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamıĢ olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser” Ģeklindeki 106. maddedeki düzenleniĢ doğrultusunda, kesilmenin Ģahsiliğini değil, Ģikayetten feragat gibi algılayarak kesilmenin Ģeriklere sirayetini kabul etmiĢ bulunan 5237 s. TCK‟mızın, Hükümet Tasarısı ve Alt Komisyonda benimsenmeyip TBMM görüĢmeleri sırasında eklenmiĢ, bu konudaki düzenlemesini irdelenmesinde, 5237 s. TCK‟nın 67. maddesinin 2. fıkrası aynen Ģu Ģekildedir: “Bir suçla ilgili olarak; a) ġüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, b) ġüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi, d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkumiyet kararı verilmesi halinde, dava zamanaĢımı kesilir.” Görüldüğü gibi, eskisinde olduğu gibi yeni madde metninden de, birden çok failin iĢtiraki ile iĢlenen suçlarda, Ģeriklerden biri hakkındaki dava zamanaĢımını kesme sebebinin diğerlerine de sirayet edeceği anlamı mutlak bir Ģekilde çıkmaktadır. Bu anlamda, suç ortakların asli veya fer‟i, yeni deyimle azmettiren veya yardım eden olup olmadıkların bir önemi de bulunmamaktadır.

Buraya kadar bir sorun yoktur, sorun, aralarında iĢtirak iradesi veya reel iliĢkisi olmasa bile, örneğin birleĢtirme nedeniyle, birden çok sanık için aynı dosya üzerinden yargılama yapıldığında, Ģeriklerden biri hakkında gerçekleĢecek dava zamanaĢımını kesme sebebinin diğer suç ortaklarını da etkileyip etkilemeyeceği ve onlar için de dava zamanaĢımının kesilip kesilmeyeceğidir (Kunter, 1951:79). Madde metinlerine lafız açısından yaklaĢtığımızda, bu noktada eski düzenlemeye kıyasla belirsizliğin giderilmesi yerinde katmerleĢerek sürmekte olduğunu görmekteyiz. Eski yasada açıkça kullanılan “iĢtirak” sözüne yer vermeyen kanun koyucunun ihdas ettiği yeni madde metni ilk bakıĢta, soruyu olumlu anlamıyla “evet”leyen bir intiba oluĢturuyor gibi görünmektedir. Böyle bir yorum, neresinden bakılırsa bakılsın, bu açılımın çok doğal bir uzantısı olarak bizi daha aĢırı durumlara kadar götürebilecektir. Örneğin, davanın ayrı görülmesi mümkün iken, yani davaların birleĢtirilmesi zorunlu değilken davalar birleĢtirilmiĢse, bir Ģerik için dava zamanaĢımını kesen sebebi diğer Ģeriklere de etkili

60

kılmamız gerekecektir. Kanunumuz bu konuda bir istisna öngörmediğine göre, böyle bir sonuç çıkarımı bizi, her iki halde de kesen sebebi tüm suç ortaklarını etkilediğini kabul etmeye zorlayacaktır. Haklı bir gerekçe bulmakta zorlanacağımız ve maddeye yanlıĢ anlam yüklemenin ürünü olan böyle bir sonuçlama herhalde, dava zamanaĢımı ile güdülen amaca, hükmün konuluĢ saikine ve yorum tekniğine uygun düĢmeyecektir. O halde, kanun koyucunun bu maddeyi sevk etmedeki amacını tespit etmemiz, bundan hareketle bu tespitin kıyasa yol açmayacak en sağlıklı yoruma bizi götürmesi en akıllıca yol olarak belirmektedir. Hareket noktamız bu olunca, belirtelim ki, ilgili fıkranın karĢılığını oluĢturan 106. maddenin konuluĢ sebebinin ne olduğu konusunda değiĢik fikirler yürütülmüĢtü. Azınlıkta olan birinci görüĢ (Dönmezer ve Erman, 1997:142), 106. maddenin konuluĢ saiki, Ģikayetten feragatte olduğu gibi dava zamanaĢımının bazı failler hakkında kesilip diğerleri hakkında kesilmemesini kabul etmenin ahlaka aykırı görülmesi biçiminde idi. Hakim görünen ikinci görüĢe ise (Erem vd., 1997; Çağlayan, 1984; Artuk vd., 2009, Yüce, 1985), bu hükmün kamu davasının bütünlüğünü korumak için kanuna konulduğu ve bu suretle adalet ve sanıklara eĢit muamelede bulunma düĢünceleri de sağlanmıĢ bulunacağı Ģeklinde idi.

Dava zamanaĢımında durma sebeplerinin diğer Ģeriklere sirayetini kabul etmeyen, kanunun kabul aĢamasında dava zamanaĢımının kesilmesinin “Ģeriklere sirayeti”ni metne kaynaĢtırmak suretiyle fıkrayı koymakla birlikte, fıkranın bu noktasına iliĢkin hiçbir bir gerekçe göstermediği anlaĢılmaktadır.

2.6. YENĠDEN YARGILAMAYI GEREKTĠREN SUÇLARDA