• Sonuç bulunamadı

Dava ZamanaĢımı Süresinin ĠĢlemeye BaĢlaması

2.3. DAVA ZAMANAġIMI SÜRELERĠNĠN TESPĠTĠ

2.3.2. Dava ZamanaĢımı Süresinin ĠĢlemeye BaĢlaması

Dava zamanaĢımının iĢlemeye baĢlayacağı tarih, 765 s. TCK‟nın 103. maddesinde suçun değiĢik iĢleniĢ biçimleri gözetilerek: “Müruru zamanın baĢlangıcı tamamiyle icra olunmuĢ cürüm ve kabahatler hakkında fiilin vukuu gününden ve teĢebbüs olunan veya icra ve ikmal olunamayan cürümler hakkında son fiilin iĢlendiği tarihten ve mütemadi ve müteselsil cürümler hakkında dahi temadi ve teselsülün bittiği günden itibar olunur.” Ģeklinde ifade edilmiĢ iken, 5237 s. TCK‟nın 66. maddesinin 6. fıkrasında ise: “ZamanaĢımı, tamamlanmıĢ suçlarda suçun iĢlendiği günden, teĢebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz (mütemadi) suçlarda kesintinin gerçekleĢtiği (temadinin sona erdiği) ve zincirleme suçlarda son suçun iĢlendiği günden, çocuklara karĢı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından iĢlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaĢını bitirdiği günden itibaren iĢlemeye baĢlar.” Ģeklinde düzenlenmiĢtir.

Görüldüğü gibi her iki hüküm arasındaki temel farkın, 5237 s. TCK‟nın da, çocuklara karĢı üst soy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından iĢlenen suçlarda dava zamanaĢımının, çocuğun 18 yaĢını bitirdiği günden itibaren iĢlemeye baĢlayacağına dair yeni bir hükmün getirilmiĢ olmasında yattığını görüyoruz. Gerçekten de, çocuklara karĢı veli veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından iĢlenen suçların takibi, mağdurların durumları nedeniyle çok zor olmaktadır. Bu nedenle bu suçlarda dava zamanaĢımının, mağdurun korunması ilkesi yönünden önemli olacağı düĢüncesi ile genel kuraldan ayrılarak mağdur çocuğun ergin olduğu günden itibaren iĢlemeye baĢlamasının benimsenmesi yerinde olmuĢtur.

Dava zamanaĢımının baĢlangıç günü olarak suçun iĢlendiği ilk günün (dies a quo) nazara alınıp alınmayacağı konusuna, 66. maddenin 6. fıkrasında yer verilen “...günden itibaren” terimi ile açıklık getirilmiĢtir. Buna göre, suçun iĢlendiği gün dikkate alınacak ve dava zamanaĢımı ertesi gün değil bu gün 1. gün sayılarak

26

hesaplanmaya baĢlanacaktır (Dönmezer ve Erman, 1997; Erem, vd., 1997; Çağlayan, 1984; Önder, 1992). Belirtelim ki, suçun iĢlendiği gün tam olarak belirlenememiĢse eğer, Ģüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği failin lehine olan gün suçun iĢlendiği gün olarak kabul edilecektir (Dönmezer ve Erman, 1997:260).

Kanunda kullanılan “tamamlanmıĢ suçlarda suçun iĢlendiği gün” ibaresinden anlaĢılması gereken, önceki uygulamamızın da kabul ettiği gibi neticesi harekete bitiĢik (Ģekli) suçlarda hareketin yapılması ile birlikte netice meydana geldiğinden dava zamanaĢımı süresinin aynı gün baĢlayacağıdır. Hareket icrai olabileceği gibi ihmali de (yeni TCK‟nın 257/2. maddesinde olduğu gibi) olabilir (Dönmezer ve Erman, 1997; Erem vd., 1997; Çağlayan, 1984; Artuk vd., 2009). Gerçekten de, icrai suçlar bakımından 765 s. TCK‟nın 103. maddesinde geçen “icra olunmuĢ” teriminin doğurduğu açıklık, öğreti ve uygulama tarafından ihmali suçlara da Ģamil kılınmıĢtı. Yeni düzenlemede kafa karıĢtırıcı bu tür terimlere yer verilmemesi bizi net bir sonuca götürmektedir. O halde, bu durumda suçun tamamlanmasını esas alacağımıza göre ve örneğin 5237 s. TCK‟nın 257/2. maddesinde (765 s. TCK m. 230) düzenlenen görevi ihmal suçunun, bir kamu görevlisinin görevini yapmaması ile gerçekleĢeceğinden dava zamanaĢımı süresi de bu günden itibaren iĢlemeye baĢlayacaktır. Ġhmal suretiyle icra suçları bakımından dava zamanaĢımı süresinin baĢlamasında dikkate alınacak ölçüt için diğer suçlar için benimsenen sistemden ayrılmayı gerektiren bir sebep yoktur. Daha yalın bir değiĢle, bu tür suçlarda dava zamanaĢımı, ihmal sebebiyle meydana gelen neticeden itibaren iĢlemeye baĢlayacaktır (Erem vd., 1997:1010). Örneğin, bir hemĢirenin bakmakla yükümlü olduğu ağır hastaya ilaçlarını vermeyi ihmal ederek ölümüne sebebiyet vermesi halinde dava zamanaĢımı süresi, ölüm neticesinin meydana geldiği günden itibaren iĢlemeye baĢlayacak yoksa ilacın verilmediği gün dikkate alınmayacaktır (Artuk vd., 2009:376-377).

Ancak neticesi hareketten ayrık (maddi) suçlarda, suçun kasıtlı ve taksirli olmasına göre durum tartıĢmalı olsa da (Önder, 1992; Artuk vd. 2009), sonucun meydana geldiği günden itibaren baĢlayacağını kabul etmek daha uygun bir düĢünüĢün ürünü olsa gerek. Bilindiği gibi, neticesi hareketten ayrı suç “kasıtlı” iĢlenen suç olabileceği gibi “taksirli” de olabilir. Buna göre, kasıtlı adam öldürme suçunda mağdurun darbeyi aldıktan üç gün sonra evinde veya 1 yıl bitkisel hayatta kaldıktan

27

sonra hastanede ölmesinde öldüğü gün (Erem vd., 1997; Artuk vd., 2009), yine inĢaat standartlarına uygun olarak yapılmayan binanın yapıldıktan 10 yıl sonra meydana gelen depremle yıkılması sonucunda birçok kiĢinin ölmesi halinde de ölüm anından itibaren (Artuk vd., 2009:375)baĢlayacaktır. Bu noktada madde metni açık olmamasına karĢın, netice de suçun zorunlu bir unsuru olarak kabul edildiği için kanunda geçen “tamamlanmıĢ” sözcüğünden de anlaĢılması gereken budur.

Bunun yanında, yeni TCK‟nın “Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören” baĢlıklı 230. maddesinin 4. fıkrasında, dava zamanaĢımının evlenmenin iptali kararının kesinleĢtiği tarihten itibaren baĢlayacağı hükmü getirilmiĢtir. Ġptal davası uzun sürebileceğinden, burada dava zamanaĢımının baĢlangıcını özel biçimde belirleyen bir hükmün getirilmesi yerinde olmuĢtur.

Yine, yeni TCK'nın “Ġftira” baĢlıklı 267. maddesinin 8. fıkrasında, iftira suçunda dava zamanaĢımının tespitine dair Ģu Ģekildeki özel bir hükme yer verilmiĢtir: “Ġftira suçundan dolayı dava zamanaĢımı, mağdurun fiili iĢlemediğinin sabit olduğu tarihten baĢlar.” Gerçekten de, isnat edilen suç dolayısıyla yapılan kovuĢturma sonucu hükmün kesinleĢmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata giriĢileceği aĢikar olduğundan böyle bir hükme olan ihtiyaç meydandadır.

KovuĢturma Ģartlarını içeren suçlar ve cezalandırılabilme Ģartlarını içeren suçlar ile iĢtirak halinde iĢlenen suçlarda dava zamanaĢımının ne zaman baĢlayacağına dair yeni düzenlemede de bir açıklık yoktur (Dönmezer ve Erman, 1997; DemirbaĢ, 2007). 1931 Ġtalyan ceza kanunu'nun 158. maddesinde, cezalandırılabilme Ģartını içeren suçlarda, dava zamanaĢımının Ģartın gerçekleĢtiği günden itibaren iĢlemeye baĢlayacağı belirtilmiĢtir. Devletin cezalandırma hakkı henüz doğmadığından dava zamanaĢımının baĢlayabileceğini söylemenin pek mümkün olmaması nedeniyle, bu düzenlemenin TCK bakımından da benimsenmesinin yerinde olacağı ifade edilmiĢtir (Dönmezer ve Erman, 1997; DemirbaĢ, 2007; Artuk vd., 2009). Talep (yeni TCK m. 12/1-3-4, 13/2), izin (yeni TCK m. 299/3, 305/3, 306/5; 4483 s. K m. 3 gibi) ve karar (Anayasa m. 83) gibi kovuĢturma (dava) Ģartlarını gerektiren suçlarda devletin doğan cezalandırma hakkına halel gelmemesi ve kovuĢturma yapılmasının bu Ģartın gerçekleĢmesine bağlı olması nedeniyle dava zamanaĢımı aksine bir hal tarzı düĢünülemeyeceğinden kovuĢturma

28

Ģartının gerçekleĢtiği günde değil (Dönmezer ve Erman, 1997; DemirbaĢ, 2007; Çağlayan, 1984, Önder, 1992; Artuk vd., 2009) 66/6. maddede gösterilen tarihlerde baĢlayacağını kabul etmek gerekir (Dönmezer ve Erman, 1997:258). Doğal olarak kovuĢturma Ģartının gerçekleĢmemiĢ bulunması, zamanaĢımının iĢlemeye baĢlamasına engel oluĢturmayacaktır. ġikayete bağlı suçlarda da (örneğin, yeni TCK m. 88) dava zamanaĢımı Ģikayetin yapıldığı günden değil, suçun iĢlendiği günden itibaren iĢlemeye baĢlayacaktır. Aynı durum iĢtirak halinde iĢlenen suçlar için de söz konusudur, ancak bağlılık kuralı gereğince asli maddi failin yaptığı hareket esas alınacak (Dönmezer ve Erman, 1997; DemirbaĢ, Artuk vd., 2009) ve genel kurala göre belirlenen dava zamanaĢımı süresi tüm Ģerikler için birlikte iĢlemeye baĢlayacaktır (Dönmezer ve Erman, 1997; Toroslu, 2009; Erem vd., 1997; Çağlayan, 1984; Artuk vd., 2009).

Bu arada bir parantez açarak vurgulayalım ki, mülga 103. maddede teĢebbüs aĢamasında kalan suçlarda dava zamanaĢımının baĢlangıcına iĢaret eden “son fiil” ibaresi yerine suçun yapısına daha uygun olan “son hareket” teriminin tercih edilmesi de yerinde olmuĢtur. Zaten, yeni düzenlemeden evvel de öğretide, “son fiil” ibaresinin “son hareket” olarak anlaĢılması gerektiği ifade edilmiĢti (Dönmezer ve Erman, 1997; Çağlayan, 1984).

Birinin diğerinin unsurunu yahut ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturan bileĢik (mürekkep) suçlarda (m. 42), bileĢik suç sayılan neticenin, örneğin yağma veya bina içerisinden hırsızlık suçlarında dava zamanaĢımı Ģiddetin kullanıldığı veya konuta girildiği anda değil, yağma veya hırsızlık suçunun gerçekleĢtiği güne göre saptanacaktır (Dönmezer ve Erman, 1997; Artuk vd., 2009)

Zincirleme (müteselsil) suçlarda, yasa “son suç”un iĢlendiği günden itibaren dava zamanaĢımının baĢlayacağını belirterek eski düzenlemeyi korumuĢtur. Ancak, zincirlemeye dahil bulunan suçlar arasındaki zaman aralıkları ayrı ayrı belirlenebilir durumda ise ve bu suçlardan bir kısmı dava zamanaĢımı‟na uğramıĢ bulunuyorsa ne olacaktır? ĠĢte yeni TCK‟mız da bu konuda açıklayıcı bir düzenleme içermemektedir. O halde, bu suçun ruhuna uygun olan çözüm, zincirlemeyi oluĢturan suçlardan dava zamanaĢımına uğrayanların dikkate alınmamasını, diğerleri için son suç gününden itibaren baĢlamasını kabul etmektir.

29

2.4. ZAMANAġIMI KONUSUNDU GENEL-ÖZEL HÜKÜM ÇATIġMASI