• Sonuç bulunamadı

Gelir Dağılımında Adalet Sorunu

2.1. Küreselleşmenin Getirdiği Toplumsal Sorunlar

2.1.1. Küreselleşme ve Neoliberalizmin Getirdiği Toplumsal Sorunlar Nelerdir?

2.1.1.4. Gelir Dağılımında Adalet Sorunu

Küresel Tabakalaşma başlığında değindiğimiz gibi; dünya üzerinde gelişmiş ve zengin ülkelerin coğrafi konumlarına bakıldığında; doğudan çok batıda, güneyden

74 çok kuzeyde yer aldıkları göze çarpmaktadır. Gerçekten de dünyanın neredeyse bütün gelişmiş kabul edilen ve zengin ülkeleri kuzeyde ve batıda bulunmaktadır (Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa gibi). Buna karşılık az gelişmiş ve yoksul ülkelerin neredeyse tamamına yakını da güney ve doğuda bulunmaktadır. Collier124

"dipteki milyar" ile daha çok güneyde ve kıta olarak Afrika'da yer alan ülkeleri kastetmiştir. "Sahel" (Sahra Kuşağı) ülkeleri de güneyde yer alan az gelişmiş ve yoksul Afrika ülkelerine karşılık gelmektedir.

2050 yılına kadar küresel İnsani Gelişme Endeksi’nin küresel ısınmanın tarımsal üretim, temiz su kaynakları ve gelişmiş sağlık hizmetlerine erişim ve kirlilik üzerindeki olumsuz etkilerine dayalı "çevre sorunları" senaryosunda temel alınan düzeyden yüzde 8 oranında daha düşük olacağını göstermektedir. Aynı rakam Güney Asya ve Sahra Altı Afrika için daha da düşük olacaktır.125

Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporu da, güneyin kuzey karşısındaki dezavantajlı durumunu vurgulamakta, yoksulluğun ve az gelişmişliğin yanı sıra, daha çok veri içeren ve zaten düşük olan insani gelişme endeksinin gelecekte de güneyde daha düşük olacağını ifade etmektedir.

Yoksulluğun genel olarak batı karşısında doğuda, kuzey karşısında güneyde daha fazla yaşanmasının yanında, gelişmiş ülkeler içinde yoksul bölgelerin var olduğu hatta genişlediği de gözlenmektedir. "ABD'de, insani yoksulluk oranı, 1999 yılında Arkansas eyaletinde, Wisconsin'in iki katından fazla bir düzeye ulaştı. Bunun gibi, İtalya'nın güneyi, İngiltere'nin kuzeydoğusu yoksulluğun yoğun olduğu bölgeler olarak ön plana çıkmaktadır."126

Bir ekonominin üç temel unsuru; üretim, tüketim ve bölüşümdür. Gelir dağılımının adaletli olması en çok bölüşümle ilgili görünse de, doğal olarak diğerleriyle de ilgilidir. Çünkü bireyin üretime ne kadar katıldığı ve ne kadar tükettiği, aldığı payı anlamlı kılmada önemlidir. Birinci bölümde belirtildiği gibi bölüşüm sadece çalışanların aldığı payı değil, gelirin üretim faktörleri arasındaki

124 Paul, Collier'den akt. George, Ritzer, 2011a, a.g.e., s.418

125 Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, İnsani Gelişme Raporu, 2011, (Erişim), http://hdr.undp.org/sites/default/files/hdr_2011_tr_summary.pdf, 29.09.2015

126 Fikret, Şenses, Küreselleşmenin Öteki Yüzü, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.123-124

75 paylaşımını127 ifade eder. Bu nedenle adaletli gelir dağılımı; bireylerin aldığı pay kadar, üretim faktörleri arasındaki paylaşımı da akla getirmelidir.

Bu sorunu ulusal düzeyde ele almak, eksik bir çözümlemeye ulaşmaya neden olur. Aynı durum, yoksulluk sorunu için de geçerlidir. Bu nedenle yoksulluk ve gelir dağılımında adalet sorunu, küresel ve yerel bağlamda, etkileşimlerini gözden kaçırmadan ele alınmalıdır: "Küresel ve yerel etkenler birleşerek yoksulluğun nedeni olabilir. Küresel faiz oranlarının yükselmesi sonucu bir ülkenin borç yükünün artması, o ülkenin yönetimini sosyal harcamaları azaltmaya yönelterek yoksulluğu arttırabilir."128

Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir sonucu olan yoksulluk sadece ulusal düzeyde alınırsa yukarıda belirtilen küresel etkiler göz ardı edilmiş olacağı gibi, küresel etkilerin yoksulluğu doğurduğu düşünülürse; ulusal aktörlerin, iktidarların, bunun gerçekleşmesine olanak sağlayan tutumları da göz ardı edilmiş olur. Ayrıca sorunun sadece ulusal düzeyde ele alınması; gelişmiş ülkelerde gelir dağılımının adaletli olduğu, diğer ülkelerde ise durumun düzelme eğiliminde olduğu sonucuna ulaşılmasına yol açar. Bu durumun gerçeği yansıtmadığını, (dünya nüfusunun 7 milyarın üzerinde olduğunu da dikkate alarak) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının aşağıdaki rapor özetinden anlayabiliriz.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nın Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nin son verileri, 91 gelişmekte olan ülkede yaşayan yaklaşık 1,5 milyar insanın sağlık, eğitim ve yaşam standartları alanlarında tekrar eden yoksunluklar nedeniyle yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Yoksulluk genel anlamda azalıyor olsa da yaklaşık 800 milyon insan, herhangi bir zorluğun ortaya çıkması durumunda yoksulluğun pençesine düşme riski altında bulunuyor.129

Bu raporda dikkati çeken en önemli iki noktadan birincisi; dünya nüfusunun beşte birinden fazlasının yoksulluk içinde yaşıyor olmasıdır. "Ancak aynı programın daha önce yayınladığı raporlara dayanarak belirtilen görüşlerde, sınırın günlük 1

127 Musa, Öztürk, Şükrü, İnan, " İktisadi Sistemlerde Bölüşüm Sorunu: Alternatif Bir Yaklaşım Olarak Ortaklık Ekonomisi", Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 2014, s.25

128 Thomas, Pogge, Küresel Yoksulluk ve İnsan Hakları, Çev. Güneş Kömürcüler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006, s.24

129 Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, 2014 İnsani Gelişme Raporu, (Erişim), http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/library/human_development/hdr-2014.html,

24.03.2015

76 dolar olarak alındığı; eğer 2 dolar olarak alınırsa bu sayıya 1 milyar insanın daha eklenmesi gerektiği"130 ifade edilmektedir. O zaman yoksulların oranı, üçte bire yükselmektedir. İkinci dikkat çekici nokta ise yoksulluğun genel anlamda azalıyor olmasına rağmen 800 milyon insanın herhangi bir zorluk karşısında yoksulluğun pençesine düşeceğidir ki bu durumda da yoksulların oranının neredeyse dünya nüfusunun yarısına ulaşabilecek bir potansiyeli, her an taşıdığı anlamına gelir. Böyle bir durum hiç kuşkusuz, ulusal değil uluslararası bir sorun olarak değerlendirilir.

Şimdi bile (dünya nüfusunun dörtte biri yoksulken) gelişmiş ülkeler bu durumdan habersiz ve uzak yaşayamazsa, öyle bir olasılığın gerçekleşmesi (dünya nüfusunun yarısının yoksullaşması) kimsenin rahat olmasına fırsat vermez.

Savaşlar ve terörizm, dünyanın büyük çoğunluğunun yoksullaşmasında hem bir etken olduğu gibi aynı zamanda bir araç rolündedir. Ancak sadece yoksul ülkeleri tehdit etmekle kalmayıp, araç olarak kullananlara, bumerang etkisi de yapmaktadır.

Ulusal düzeyde bakıldığında nasıl ki bir ülkede yoksullar, bu durumdan kurtulmak için çareler ararken, suç işleyebiliyorsa, uluslararası düzeyde yoksul ülkelerin hükümetleri de isteyerek ya da istemeyerek tehdit unsuru haline gelebilmektedir.

Burada iyi niyet-kötü niyet çerçevesinde etik bir değerlendirme yapmaya bile gerek kalmadan, niyet ne olursa olsun, sonucun insanlara zarar verdiğini görürüz. Örneğin;

bir baba, aç kalan çocuğunu doyurmak için hırsızlık yapsa da, çocuğuna hırsızlık yaptırsa da, ikincisi daha kötüdür diye düşünmek sonucu değiştirmeyecektir. Çünkü ikisi de hırsızlıkla sonuçlanmış, suç işlenmiştir. Ya da yoksul bir ülkenin yöneticileri;

ister zorunluluktan olduğunu iddia etsin, ister kendi adına aldığı rüşvetten dolayı yapsın; silah, uyuşturucu gibi yasa dışı işlere göz yummuş olursa, yine suç işlenmiş, insanlar zarar görmüş olacaktır. Ama burada zarar gören sadece hırsızlık yapan baba ya da çocuk olmadığı gibi, yasa dışı işler yapan yoksullar ya da yöneticileri olmayacak; hırsızlığın yapıldığı kişiler ile yasa dışı işlerden etkilenen ülkeler de zarar görebilecektir.

Yoksulluğun çocuk ve gençleri suça sürüklediği gerçeği de bu durumu önemli kılmaktadır. Çünkü yoksulluk ve beraberinde gelebilecek işsizlik, eğitimsizlik ve

130 Manuel, Castells, "Dördüncü Dünya'nın Yükselişi", David, HELD ve Anthony, MCGREW, Küresel Dönüşümler iç., Bölümü Çev. Ali Serkan Mercan, Phoenix Yayınları, Ankara, 2008, s.517

77

"sokakta yaşama", çocuk ve gençlerin suç işlemesine, ardından cezaevine girmesine neden olabilmektedir. "Boşta Olan Gençler"131; ailesine, sosyal çevresine ekonomik ve sosyal bağımlılık içinde bulunan, eğitimlerine devam etmeyen, henüz bir işte çalışmayan gençler işaret etmektedir. Bu sorunlar, bu gençleri sorunlu hale getirdiği gibi, toplumun da olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır.

Hükümlülerin yoksulluk durumları ile işledikleri suçlar incelendiğinde; hırsızlık ve gasp-kapkaç gibi mala karşı suçların çoğunlukla yoksullar (%77.3) tarafından işlendiği gözlenmiştir. Şiddet suçları (adam öldürme ve yaralama) da büyük oranda yoksullar (%68.3) tarafından işlenirken, mala karşı olan ama nitelikli sayılabilecek dolandırıcılık (%71.4) ve kalpazanlık (%66.7) yoksul olmayanlar tarafından işlenmiştir.132

Isparta Cezaevinde 120 hükümlü üzerinde yapılan çalışmanın sonuçlarının verildiği yukarıdaki alıntı, belki bir genelleme yapılmasına olanak vermese de fikir vermesi bakımından dikkate değerdir. Buradaki veriler; mala karşı işlenen niteliksiz suçlar ile şiddet suçlarının daha çok yoksullar tarafından işlendiğine işaret ederek, küçük bir örneklemden elde edilse de, yoksulluğun kendisinin bir sorun olduğu kadar, suç oranlarının artması gibi başka bir sorunu da tetikleyebileceğini göstermektedir.

Gelir dağılımında adalet sorununu derinleştiren ve çözümünü zorlaştıran diğer bir etken de savaşlar, terörizm ile bunların tetiklediği uluslararası göçün beraberinde getirdiği insan kaçakçılığı, kayıt dışı istihdam sorunlarıdır. "Mülteci;

anayurtlarını terk etmeye zorlanan ya da güvenlikleri tehlikede olduğundan istemeden orayı terk edenlerdir"133. Aynı zamanda mülteciler; savaş ve terör nedeniyle yerlerinden olmak zorunda kalmalarından yararlanmaya çalışan insan kaçakçılarının da hedefi olmaktadırlar. İnsan kaçakçıları; kendilerini ve ailelerini güvenli bir ülkeye taşımak, ekonomik sıkıntılarından da kurtulmak isteyen mültecilerin elindeki son parayı da alarak, onları yasa dışı yollardan, çoğunlukla ölümle sonuçlanan yolculuklara çıkarırlar. Şanslı olanlar ölmeden bu yolculuğu tamamlar ve gittikleri ülkede kendilerine bir yer ve iş bulurlar. Sorun bununla da

131 Dolunay, Şenol, İbrahim, Mazman, "Yoksulluğun Getirdiği Çocuk ve Genç İşgücü", AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2014, s.248

132 Veysel, Dinler, Tülin, İçli, "Suç ve Yoksulluk Etkiselliği", Isparta Cezaevi Örneği, Uluslararası Davraz Kongresi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2009, s.2481

133 George, Ritzer, 2011a, a.g.e., s.319

78 bitmez; geleceklerinin güvenli olup olmayacağını, gittikleri ülkede mülteci statüsüne halkın ve yönetimin bakışı belirler. Birçok işveren mültecileri, ucuz işgücü potansiyeli olarak gördüğü için, onları en fazla kayıt dışı istihdam eder. Bu da mülteciler için çok ucuza ve güvencesiz çalışma, gittikleri ülke için kayıt dışı istihdam, gittikleri ülke vatandaşları için ise işgücü rekabeti ya da daha kötüsü işsizlik demektir. Koşulları olumsuz bile olsa (güvencesiz ve ucuza çalışma ile kötü yerleşim yerlerinde yaşama gibi) kendilerine bir yer ve iş bulma şansına sahip olanları şimdide gittikleri yerde çatışma sorunu beklemektedir.

Başka bir ülkeye hayli çok göçmen akışı genellikle çeşitli türden çatışmalara yol açar ve bunlar da çoğu kez yeni gelenler ile uzun zamandır burada bulunanlar arasında cereyan eder;

gerçi yeni gelenlerin farklı grupları arasında da çatışmalar olabilir. İşte bu yüzden, birçok ülke göç önündeki ciddi engelleri kaldırmamayı tercih ediyor.134

Ev sahibi ülke; kayıt dışı istihdam ve çatışmalar ile kendi halkının yanı sıra mültecilere de sosyal harcamalar yapmak gibi sorunlara yol açmasa, küresel piyasada rekabet etme açısından, yarı vasıflı ve vasıfsız işçi kaynağı olan uluslararası göç ve mülteci girişlerine daha fazla izin vermeyi düşünebilir. Ancak bu sorunların büyüklüğü, göç önüne ciddi engeller konmasına yol açmaktadır.