• Sonuç bulunamadı

2. ÇEVRE KAVRAMI

2.10. Dünyada Çevreyi Korumaya Yönelik Yapılan Çalışmalar

Çevre tüm canlılar için ortak değer olduğundan, çevresel sorunlar da sınırları aşan, tüm canlıları küresel boyutta tehdit eden büyük bir sorundur. Devletler ve uluslararası çevre kuruluşları çevrenin korunması için önemli çalışmalar yürütmektedir. Birleşmiş Milletler bünyesinde konferanslar, sözleşmeler çevrenin hukuksal anlamda korunmasını sağlamaktadır (www.megep.meb.gov.tr).

Çevre sorunlarıyla ilgili Birleşmiş Milletler tarafından 1972 yılında Stockholm Konferans’ı uluslararası olarak yapılan ilk ve en önemli adımdır. Bu konferans Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 113 ülkenin katılımıyla yapılmıştır (Türk, 2011:56). Stockholm Konferans’ı ile çevre sorunları uluslararası gündem haline gelmiştir. Çevre sorunlarının iyileştirilmesi için gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki farkların kaldırılması gerekliliği bu konferansta tartışılmıştır (Lazol ve ark., 2008: 58 ).

Stockholm Konferans’ı sonuç bildirgesinin 2. maddesinde; çevrenin korunması ve geliştirilmesinin bütün insanlığın sağlığı ve temeli olarak kabul etmektedir. Bütün devletleri bunun için görevli olarak görmektedir. Bildirgenin 24. maddesi çevrenin korunması ve çevrenin geliştirilmesine ilişkin bütün ülkelerin işbirliği içinde olacak şekilde ele almaktadır. 25. maddesi çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda devletlerin, uluslararası kuruluşların çalışmalarını garanti etmektedir. 26. maddesinde ise çevresel kıyıma yol açan nükleer silahların ve araçların kaldırılması istenmektedir (Keleş ve ark., 2015: 326). Stockholm Konferansı'nın "Bir tek dünyamız var" sloganı ile tek olan dünyamızdan yararlananlara eşit hak ve sorumluluklar yüklediği ve amaçların gerçekleşmesi için üyelerin dayanışma içinde olmasını özetlemektedir. Canlıların yaşamlarını sürdürebileceği, dengeli bir çevrenin korunması tüm insanlığın sorumluluğu olarak kabul edilmiştir (Duran 2010: 67). Konferansın sonunda BM Çevre Programı (UNEP) kurulmuş ve 5 Haziran “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır (Lazol ve ark., 2008:58).

Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararıyla 1983 yılında Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu kurulmuştur. Kurul tarafından 1987 yılında yayımlanan Ortak Geleceğimiz adlı Brundtland Raporu da bir başka uluslararası çalışmadır(Türk, 2011:57). Ortak Geleceğimiz Raporu, çevrenin korunması ve kalkınma arasında yeni bilimsel ve politik bilgileri bir arada toplayıp, uluslararası çevresel sorunların önemini farklı açılardan vurgulamaktadır. Raporun ana fikri, çevre ve ekonomi sorunların

birlikte değerlendirip, insanların bütün ihtiyaçlarının karşılanması için doğal kaynakları koruyacak şekilde sürdürülebilir kalkınma stratejisine dayanmaktadır( Sencar, 2007:95).

Çevre Konferansı’ndan 20 yıl sonra Rio de Janeiro’ da Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (Dünya Zirvesi) 1992 yılında Stockholm’da toplanmıştır. Bu konferansa 178 ülkeden 3000 delege katılmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı amaçları ve katılım açısından çok önemli bir yere sahiptir. (Lazol ve ark.,2008:59). Konferansta, iklim değişiklikleri, ormansızlaşma, denizlerin korunması, biyolojik çeşitliliğin korunması, yaşam kalitesinin yükseltilmesi vb. acil ekonomik ve sosyal sorunlara karşı alınacak önlemler ve takip edilmesi gereken politikalar yanında, çevre üzerinde baskı oluşturan kalkınma biçimleri ile gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluk, gelişmişlik düzeyleri, üretim ve tüketim şekilleri, demografik baskılar ve uluslararası ekonominin etkileri gibi konular da ele alınmıştır (Sencar, 2007:96).

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), küresel ısınmaya yönelik birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan uluslararası ilk çevre sözleşmesidir. Bu sözleşme; insanların sebep olduğu çevresel kirliliklerin iklim üzerinde ciddi ve tehlikeli etkileri olduğunu kabul etmektedir. Sera gazların atmosferdeki oranlarının düşürülmesi ve bu gazların olumsuz etkilerini en düşük seviyede tutmayı hedeflemektedir. Bu sözleşme; devletlerarası düzeyde iklim değişikliğine yönelik ilk çevre mutabakatıdır. Bu yönüyle önemli olsa da yaptırım yönünden zayıftır. İmzalayan ülkelerin iyi niyet çerçevesinde sözleşmeyi desteklemişlerdir (www. tr.wikipedia.org).

Doğal kaynakların ve doğanın korunması için Avrupa Konseyi ilk kez 1962 yılında Avrupa Uzmanlar Komitesi’ni kurmuş ve 1964 yılında da Su Kirliliği Komitesi’ni yaşama geçirmiştir. Doğa Koruma Yılı münasebetiyle 1970 yılında Avrupa’da doğal çevre düzenlenmesi üzerine yayınladığı bildiride, çevre korumaya yönelik temel ilkelerin belirlendiği ilk kez görülmektedir. 22 Kasım 1973’de Topluluğun ilk çevre eylem programı kabul edilmiştir (Yağlı, 2006: 25).

Bahsi geçen çalışmaların dışında dünya çapında birçok kurum ve kuruluşun çalışmaları devem etmekte olup bu kuruluşların bazıları şunlardır:

1987'de Amerika'da kurulan Uluslararası Koruma (CI) (Conservation International), çalışmalarını Güney Amerika, Asya ve Afrika'da sürdürmektedir. 1980'li yılların sonunda doğa için borçların silinmesi programına öncülük ederek, üçüncü dünya ülkelerinin borçların silinmesine karşılık çevre koruması ile ilgili sözler verilmesi sağlanmıştır(www.megep.meb.gov.tr).

Ekonomik Kalkınma İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesinde kurulan; Çevre Komitesi, Doğal Kaynakların Yönetimi Grubu, Hava Yönetimi Grubu, Çevrenin Denetimi Grubu, Ekonomik Uzmanlar Grubu, Atıkların Yönetimi Grubu, Kimyasal Maddeler Grubu gibi çevre ile ilişkili gruplar faaliyetlerini yürütmektedirler(Yağlı, 2006: 25).

En eski ve en büyük çevre örgütü olan Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) 1948 yılında Fransa’nın Fontainebleau şehrinde kurulmuştur. Bu organizasyonun temel amacı doğal kaynakların korunmasıdır. IUCN 160 ülkeden 1200’ün üzerinde Devlet ve sivil toplum kuruluşundan oluşmuştur (www. tr.wikipedia.org).

Bitki âlemine ilişkin en yetkin kuruluş olan Kraliyet Botanik Bahçeleri (KEW) (Royal Botanic Gardens) soyu tehlikede olan bitkilerin yetiştirilmesi, bitki genlerinin korunması, ekonomik yönden değerli bitkiler hakkında bilgi toplanması ve sürdürülebilir kırsal yerleşimlerin geliştirilmesi yaptığı bazı çalışmalardandır. 24 bin bitki tohumunun saklanacağı bir tohum bankasının oluşturulması en son projedir (www.megep.meb.gov.tr).

Londra’da 1961 yılında kurulan Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) temel amacı doğal dünya ile uyumlu insan yaşamını sağlamak ve doğal çevre tahribatlarını önlemek için faaliyetler sürdürmektedir. Türkiye de bu kuruluş ile işbirliği içinde faaliyet göstermektedir(Aydoğdu ve Gezer, 2009:177).

Greenpeace 1971 yılından bu yana küresel boyutta çevresel sorunlara karşı duyarlı, yeşil ve barış dolu bir gelecek için çaba sarf eden bir organizasyondur. Dünya çapında 41 ülkede ofisi bulunan Greenpeace toksin atıkların yasaklanması, nükleer silahların test edilmesi, balina avcılığın yasaklanması için mücadele etmektedir(Aydoğdu ve Gezer, 2009:176).

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Komisyonu ve Macaristan tarafından 1990 yılında Orta ve Doğu Avrupa İçin Bölgesel Çevre Merkezi (REC) adıyla bağımsız uluslararası bir kurum kurulmuştur. REC, iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, bio çeşitlilik, çevre politikaları, atık yönetimi ve çevresel bilgi gibi konularda etkin çözümlerim geliştirmeleri için destek vermektedir. 27 Mayıs 2004 yılında Türkiye’deki ofisi resmi olarak faaliyete geçmiştir (www.megep.meb.gov.tr).