• Sonuç bulunamadı

2. ÇEVRE KAVRAMI

2.9. Çevre Politikası

Çevre politikası, “Bir ülkenin, çevrenin korunması ve geliştirilmesi konusunda, geleceğe dönük önlemlerin alınmasıyla tercih ve hedeflerin belirlenmesi” olarak tanımlanmaktadır (Sencar, 2007:54 ). Daha geniş bir ifadeyle; toplumun çevre ile olan ilişkisini düzenlemek için belirlenen amaçlar, hedefler, ilkeler ve tercihler ile çevrenin korunması ve geliştirilmesine dönük olarak alınan önlemler bütünü olarak anılmaktadır. Bir çevre sorununu çözebilmek için amaçların ilkelerin belirlenmiş olması gerekmektedir. Belirlenen ilke ve amaçlar doğrultusunda kurumsal yapı ve etkinlikler birlikte hareket ederek bir bütünü oluşturmaktadır(Keleş ve ark., 2015: 243).

Her ülkenin çevre politikası farklılık göstermektedir (Duran, 2010:47). Bu farklılıkla birlikte hemen her ülke için ortak birleşenler de söz konusu olmaktadır. Bu ortak birleşenler; bireylerin sağlıklı bir çevrede yaşamalarının sağlanmasıdır. Toplumun sahip olduğu çevre değerlerinin korunması ve geliştirilmesidir. Ayrıca çevre politikalarının uygulanmasını zorunlu kıldığı yükümlülüklerin adalet ilkelerine uygun bir şekilde paylaşılmasıdır(Keleş ve ark., 2015: 244).

Çevre kirliliğini önleme ve çevrenin korunmasına yönelik kabul görmüş çevre politikaları; ihtiyat ilkesi, önleme ilkesi, kirleten öder ilkesi, işbirliği ilkesi olmak üzere dört grupta ele alınmaktadır.

2.9.1. İhtiyat İlkesi

İhtiyat ilkesi, olası zararlara sebep olacak ve çevre sorunları yaratacak durumları önceden görüp önlem almaktır. Ekosistemlerin korunması hedeflenmektedir. Amacı çevreyi ve insan sağlığını korumak, kirliliği önlemek, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak, halkın daha sağlıklı bir çevrede yaşaması için çevreye etkisi olan tüm faaliyetlerin çevresel etkilerini değerlendirmek, bu konudaki kuruluşlara gerekli yasal

izin ve lisansı vermek, çevre denetimleri ve ölçümleri yapmak, çevre kirliliğinin önlenmesi ve kontrolünü sağlamak, çevre standartlarının yükseltilmesini sağlamak, çevre konusunda çalışan kurum ve kuruluşların kalitelerinin artırılmasını sağlamak, halka, karar vericilere, araştırmacılara sağlıklı, güncel ve güvenilir çevre bilgisi sunmak ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde daha yaşanabilir bir dünya için çalışan bir kurum olan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporları ihtiyat ilkesi amacına yöneliktir (Mutlu, 2006 :64).

İhtiyat ilkesinde önemle üzerinde durulan, ortaya çıkan zararlı etkilerle mücadele etmek değil aksine zarar veren nedenlerin ortaya çıkmasını önlemektir. Kısaca zararlı etkilerden korunma yerine zararlı etkilerin önlenmesi anlayışı ön plandadır. Olası riskin gerçekleşmesi halinde, yaratacağı yıkımın onarımı daha zor olacak hatta bazen mümkün olamayacaktır (Duran, 2010: 49).

2.9.2. Önleme İlkesi

Çevre sorunları ortaya çıktıktan sonra, sorunları gidermek zor ve pahalı bir süreçte gerçekleşmektedir. Hatta zaman zaman imkânsız olmaktadır. Bu sebeple sorunlar meydana gelmeden önce gerekli önlemlerin alınması ve bu önlemlerin uygulanabilmesi için gerekli koşulların (bilginin karar vericiler tarafından kullanılabilir olması ve sorunların ortaya çıkmadan değerlendirilmesi gibi) sağlanması amaçlayan ilkedir (Duran, 2010: 50; Hiçyorulmaz, 2015:33 ).

Önleme ilkesine, 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 3. maddesinin (a) bendinde “kirliliğin önlenmesi” ve (b) bendinde “çevrenin bozulmasının önlenmesi” şeklinde yer verilmiştir. Kirliliğin önlenmesi ve çevrenin korunması görevi; bakanlık ve yerel yönetimler, gerekli hallerde meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşlarına verilmiştir. Kanun’un kirletme yasağı ile ilgili 8. Maddesinde ise; “kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililerin, kirlenmeyi önlemekle” sorumluluğu vurgulanmıştır. 2.9.3. Kirleten Öder İlkesi

21. yüzyılın getirmiş olduğu teknolojik gelişmeler ve buna bağlı hızla gelişen sanayileşmeyle birlikte insanoğlu hayatına giren kolaylıklar gibi bu gelişmeler sonucu çevreye verilen zarar orantılı olarak artış göstermektedir. Hükümetler ortaya çıkan çevre sorunlarına karşı caydırıcı yaptırımlar yoluna gitmek zorunda kalmıştır. İşte bu ilke çevre kirliliğine yol açan kişi ve kurumlardan çevre politikalarının uygulanmasına yönelik ortaya çıkan giderlere katlanmalarına yönelik ilkesidir. 2000 yılında yayımlanan

“White Paper on Environmental Liability’in amacı AB’nin ortak çevre politikası için kirleten öder ilkesinden yararlanma yollarını ortaya koymaktadır. 2004 yılında AB tarafından kabul edilen Çevresel Yükümlülük Yönetmeliği ile koruma altına alınmış canlıları, doğal habitatları bunlarla birlikte suya ve toprağa verilen zararları dile getirilmiştir. Buradaki genel amaç, devletlerin veya hükümetlerin çevreyi kirleten kişi veya kurumlara kirlenmeyi önleme ve kirliliği temizlemeyi zorunlu hale getirmektir. Hükümetler bu konuda firmalara teşvikler vererek firmaların çevresel maliyetlerini düşürmeyi amaçlamaktadır (Tuz ve Kaman, 2000:5).

Çevre Kanunun 3. maddesinin (g) bendinde belirtildiği üzere “kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirletenin kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamaların 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir.” Bu kanun maddesinde kirleten öder ilkesinin uygulanmasını açık şekilde göstermektedir.

3. maddenin (h) bendinde de (g) bendine benzer düzenleme bulunmaktadır. Burada, çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için uyulması zorunlu standartlar ile vergi, harç, katılma payı, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve temiz teknolojilerin teşviki, emisyon ücreti ve kirletme bedeli alınması, karbon ticareti gibi piyasaya dayalı mekanizmalar ile ekonomik araçlar ve teşvikler kullanılması öngörülmüştür. Kanun’un “Kirletenin sorumluluğu” başlıklı 8. maddesinin ilk fıkrasında, kirletenin, doğan zarardan “kusursuz sorumlu” olduğu, ikinci fıkrasında ise “genel hükümlere göre tazminat sorumluluğunun da saklı olduğu” belirtilmiştir (Çerçi, 2011:23).

2.9.4. İşbirliği İlkesi

İşbirliği ve eşgüdüm ilkesi, çevre sorunlarının çözümlenmesinde; devletin ve yerel idarelerin, sivil toplum kuruluşlarının, diğer bütün özel işletme ve kişilerin ortaklaşa hareket etmelerini ifade etmektedir. Bunun sağlanması için, karar alma süreçlerine en erken aşamada dahil olunması önem arz etmekte olup, bu durum, işbirliği ve bütünleşme ilkesinin katılım ilkesiyle de bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. Böylece, hızlı ve etkin bilgi akışının sağlanması mümkün olabilmektedir (Budak, 2000: 37).