• Sonuç bulunamadı

3. KIYILARDA YERALAN SANAYİ ALANLARININ DÖNÜŞÜM SÜRECİ

3.1.2 Dünya’da ve Türkiye’de Sanayileşme Sürecine Genel Bir Bakış

İnsanlık tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri 18. yy.da başlayan ve iki yüz yıl içinde dünyanın tarım nüfusunu radikal biçimde azaltarak insanı artan ölçüde hizmet ve mamul mal üreticisi haline getiren Sanayi Devrimi’dir (Güran, 1990). Sanayi devrimi bir seri teknolojik yeniliğin üretim alanında kullanılmasının, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanlara yansımasını kapsayan bir süreç olarak ortaya çıkmıştır. James Watt’ın 1765’te buhar makinesini bulması ve bunun enerji kaynağı olarak kullanılması, teknolojik açıdan; Adam Smith’in 1776’daki “Milletlerin Serveti” adlı eseri, ekonomi bilimi açısından; 1789 Fransız Devrimi, politik gelişmeler açısından bu süreç içindeki önemli eşikler olmuştur (Erkan, 1993). Bu doğrultuda sanayileşme kavramını, “Sanayi Devrimi ile birlikte oluşan ve ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal vs. alanlarda uğradıkları değişimler (İlkin, 1973)” olarak algılamak mümkündür. Toplumun tüm alanlarındaki bu değişim, yeni teknolojilerin üretimde kullanılması ve işbölümü artışıyla, üretim ve verimlik de hızla arttırmıştır. Tarıma dayalı geleneksel toplumlarda üretim, evlerde, el tezgahlarında yapılırken, sanayi devrimi sonrasında üretim fabrikalarda yapılmaya başlanmış, toplumun kurumları, yapısı, norm ve davranış kalıpları değişmiş, geleneksel davranışlar giderek akılcı davranışlara yerini bırakmıştır (Aktan ve Tunç, 1998; Aytun, 2005).

İlk olarak 1750’li yıllarda İngiltere’de başlayan sanayileşme hareketi zamanla diğer Batılı ülkelere de yayılmıştır. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın hızla sanayileşmesine neden olan teknolojik yenilikler yoğun olarak tekstil, metalürji ve makine sanayinde meydana gelmiştir. İmalatın motoru olan kömür üretimindeki artış, kok kömürünün kullanılması ile demir üretiminin ucuzlaması ve mekanik teknolojide su gücünün yerine buhar gücünden yararlanılması hem üretim maliyetlerini düşürmüş hem de üretim miktarlarını arttırmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak sanayileşme sürecinde ulaşım alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Batı Avrupa’da önce nehir taşımacılığı sonra demiryolu taşımacılığı ve beraberinde deniz taşımacılığında önemli atılımlar olmuştur. 19.yy.da metropol ülkelerdeki üretim ve ulaşım teknolojisinde yaşanan değişimlere paralel olarak pazar ekonomisindeki

ulaşılan yeni boyutlar ülkesel ve bölgesel hatta kıta ölçeğindeki ticaret ağlarını da etkilemiştir. Sanayileşen ülkelerde artan kent nüfusuna paralel olarak, tüketim de artmış, gıda ve diğer tüketim maddelerinin yanında sanayi için gerekli olan hammadde çevre ülkelerden daha ucuza temin edilmeye başlamıştır. Malların taşınması için gemilerin kullanılması ile birlikte özellikle liman şehirlerinin önemi artmış ve bu kentler giderek zenginleşmişlerdir. Limana getirilen mallar, oluşturulan demiryolu ağı sayesinde de sanayi tesislerine ya da pazara taşınmıştır. Bu tür bir ticaret hakimiyeti ve oluşan yerleşme düzeni, Latin Amerika’dan, Güney Asya’ya, Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’ya kadar benzer eğilimi göstermiştir.

Sanayileşme sürecinde yoğunlukla 19. ve 20. yüzyılda gerçekleşen atılımlar (enerji kaynaklarının, ham maddelerin ve sermaye gereçlerinin yeni teknikler yoluyla hızla artan ölçülerde üretimde kullanılması ve fabrika yönteminin hızla yayılması), sadece katma değer içinde imalatın ticarete oranını yükseltmekle kalmamış, tarih boyunca ulusların zenginliğini artıran ticaret faaliyetlerinin kapsamı da tarımsal ürün ve doğal ham maddelerden daha çok imalat sanayii ürünlerine kaymış, teknolojinin ilerlemesi hem sanayileşmenin, hem de gelişme hızının motor gücü olmuştur (Yenal, 1999; Aytun, 2005).

Daha öncede bahsedildiği gibi sanayileşmeyle birlikte oluşan yeni dünya düzeninde toplumsal yapı da önemli bir değişim süreci yaşamıştır. Tarım toplumu yerini sanayi toplumuna bırakmıştır. Geleneksel tarım toplumlarının yapı ve değerlerinden hareketle modern sanayi toplumu özetle şu özellikleriyle ön plana çıkmaktadır:

• Fabrika üretimi ya da sanayileşme • İleri düzeyde işbölümü

• Otoritenin merkezileşmesi • Bürokratikleşme

• Büyük ölçekli işletmeler

• Mekanik evren/ya da organizasyon anlayışı ve kişisellikten uzaklaştırma, • Rasyonalite

• İlerleme ve evrim anlayışı • Düzen ve homojenleşme • Yaşamın demistifikasyonu

Büyük sanayi devriminin gerçekleşmesinden sonra Dünya üzerinde yer alan her ülke hammaddeyi kendi işleyebilecek düzeye gelmek için çaba sarf etmektedir. Batı ülkelerinin büyük kısmı sanayileşme sürecini tamamlamış ve ekonomik bakımdan gelişmiş ülkeler durumuna gelmiştir. Türkiye gibi bazı ülkeler ise henüz sanayileşme sürecinde olup ekonomik bakımdan kalkınmakta olan ülkeler grubunda yer alır. Ülkemizin son yıllarda ihraç ettiği ürünlerin %80'inin sanayi ürünlerinden oluşması, besin ve dokuma sanayiinden, çeşitli makinelerden uçağa kadar birçok ürünler üretmesi Türkiye'nin sanayileşme sürecinde önemli bir mesafe aldığını gösterir (Ertin, 1998). Çalışma kapsamında özetle cumhuriyet döneminden günümüze kadar geçen zaman diliminde Türkiye’nin sanayileşme süreci ele alınmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye ekonomisinde tarımsal üretimin payı oldukça fazladır. Bu dönemde sektörel dağılım içinde önemli bir payı olmayan sanayi faaliyetinde daha çok tüketime ve iç pazara yönelik üretim yapan ve organize olmayan küçük ölçekli işletmeler varlık göstermektedir. Cumhuriyetin ilanından önce İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde, bu yapı dikkate alınarak Türkiye’nin ekonomi stratejilerinin ilkeleri saptanmış, devleti yeniden kurma çabaları arasında ekonomik kalkınma bir sorun olarak görülmüş, önemli miktarda dış borç ödemesi nedeniyle yeni borçlanmaya gidilmemesi, yabancı sermayenin ülkeye davet edilmemesi ve daha önce gelen yabancı sermayenin devletleştirilmesi veya millileştirilmesi gibi kararlar alınmıştır. 1930’lu yılların başında sanayileşmeye hız verilmesi için sermaye oluşturma işini devletin üzerine alması ve hazırlanan sanayi planlarıyla Devlet İktisadi Teşebbüslerinin kurulmasına başlanmıştır (Kazgan,1981; Yüzer, 2002).

1934-38 yıllarında Birinci Beş Yıllık Sanayileşme Planı hazırlanmıştır. Bu plan doğrultusunda ülkenin çeşitli yerlerinde şeker, dokuma, maden, selüloz ve seramik fabrikalarının kurulması plana bağlanmıştır. Ancak bu yılların dünyada ekonomik kriz dönemine rastlaması, ülkemizde devletin bizzat kurucu rol oynamasına neden olmuştur. Bu amaçla 1933 yılında Etibank kurulmuş ve bu kurumun önderliğinde kimya sanayi, pamuklu dokuma, kağıt ve selüloz, kamgarn sanayi, kendir sanayi, demir sanayi, kükürt, toprak sanayi, şeker sanayi alanında yatırımlar yapılmıştır. Özellikle bu yatırımlar ile dokuma sanayi alanında önemli gelişmeler olmuş, Çukurova ve Ege bölgesinde özel sektöre ait tesisler de kurulabilmiştir. Ayrıca 1937 yılında ilk demir-çelik fabrikası da Karabük'te kurulmuştur. Yapılan teşvik ve tedbirler sayesinde ülkemizde 1950 yılında yapılan sanayi sayımında 84.000 civarında tesis tespit edilmiştir (Ertin, 1998). Bu dönemde gerçekleştirilen önemli kamu yatırımları bir taraftan bölgelerdeki yerleşmelerin farklılaşmasına diğer taraftan kentleşme ve kentsel nüfusun artmasına da neden olmuştur.

2. Sanayi Planı, Doğu Anadolu Bölgesi’ne önem verilmesini ve yatırımların bu bölgede yoğunlaştırılmasını ve daha çok yatırım ve sermaye malları üretimini amaçlamasına rağmen çıkan 2. Dünya Savaşı nedeniyle plan uygulanamamıştır (Günce,1972). 1945’te hazırlanan 3. Sanayi Planı’nda yatırımların geliştirilmesi ve verimliliğin arttırılarak dış pazarda rekabete hazır hale getirilmesi amaçlanmış ancak bu plan da uygulanamamıştır.

1947’de tamamlanan İktisadi Kalkınma Planı ile ekonomi, tarım, sanayi, haberleşme, enerji, büyük su işleri, demir çelik, çimento ve madenler olmak üzere 8 sektöre ayrılmaktadır. Bu dönemde karma ekonomi uygulamasına geçilerek, dış yardımlardan faydalanmak amaçlanmış ancak uygulanan devletçiliğe dayalı ekonomik gelişme sonucunda 1950’ye kadar dış yardımlardan yeteri kadar yararlanılamamıştır (Kazgan,1981). 1950’lerden sonra ise özel teşebbüse yönelik yatırımlarda artış görülmüştür. Özel teşebbüs tarafından üretilen mallar daha çok tüketime yönelik olarak üretilmiş olup, bu dönemde yatırımlarda artış gözlenmiş ve altyapıya önem verilmiştir. Çok partili dönem öncesi Avrupa ve Amerika kıtasındaki gelişmiş ülkelerde hizmet sektörü ön plana çıkarken, tarımda modernizasyona gidilmiştir. Buna paralel olarak Türkiye’de de bir taraftan tarımda modernizasyona gidilirken diğer taraftan üretim birimleri de çok hızlı olmasa da organize şekilde üretime başlamıştır (Yüzer, 2002). 1963 yılında yapılan sanayi ve işyerleri sayımında işyeri sayısı 161.000 olmuştur (2774’ü özel sektöre ait 3012 büyük işletme). Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde yatırımların artması ile şehirleşme hızında artışlar olmuş ve çalışma-konut alanı ilişkisine bağlı olarak bu şehirlerin kentleşme süreçlerinde farklılaşmalar başlamıştır. 1963 yılından itibaren kalkınma planlarının hazırlanması, ekonominin her yıl belli bir hızda büyümesi ve sanayileşmeye öncelik verilmesi sanayinin planlı bir biçimde gelişmesinde etken olmuştur (Ertin, 1998). 1980'de yapılan sayımda 185.500 adet işyeri saptanmıştır. Bu işyerlerinin 8710 adedi büyük işletmeler grubunda yer almakta ve sadece 400 kadarı kamuya ait işyerleri kapsamındadır. Türkiye’de 1980’lere kadar ithal ikameci sanayileşme politikası izlenirken, 1980’lerden itibaren dışa açık sanayileşme sorunlarıyla karşılaşılmıştır. Özellikle dış pazarlara yakın olan Organize Sanayi Bölgelerinin geliştirilmesine yönelik politikaların izlenmesi ve teşvik tedbirlerinin dışa dönük sanayilere öncelik vermesi ile bu sorunlar aşılmaya çalışılmıştır (Dinler,1994). Bu dönemde gümrük duvarının yıkılmasıyla birlikte yabancı ürünlerin iç piyasaya girerek yerli ürünlerle rekabet etmeye başlaması, devletin çeşitli fonlardan özel sanayiye kredi ve finansman sağlaması, KİT'lerin özelleştirme politikaları ile özel sektöre devredilmeye başlanması, yap-işlet-devret modeli ile yeni tesis ve işletmelerin kurulması, şehirler çevresinde küçük sanayi sitelerinin açılması, özel sektörü teşvik eden başlıca

faktörlerdir. Tüm bu tedbirler sayesinde sanayinin Milli Gelire katkısı %35'e çıkmıştır (Tarım %15,3, Hizmetler %49,7) (Ertin, 1998). Özetle, 1980 sonrasından günümüze kadar izlenen Türkiye’deki sanayileşmenin, küreselleşme ve AB ile entegrasyon sürecinin belirlediği sınırlar çerçevesinde bir yol izlediği söylenebilir.