• Sonuç bulunamadı

2. KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI, İÇERİĞİ VE TARİHSEL SÜREÇ

2.5 Bölüm Değerlendirmesi

Tez çalışmasının çıkış noktalarından biri olan ‘kentsel dönüşüm’ olgusu, konu bağlamındaki sınırlayıcıları (kıyı alanlarındaki sanayi bölgelerinde dönüşüm) da kapsayan üst başlık olması açısından, tezin kuramsal tabanını oluşturan en önemli kavramdır. Bu doğrultuda bölümde kentsel dönüşüm konusu kavram, tarihsel süreç, planlama pratiğindeki yeri bağlamında detaylandırılmış ve Türkiye’de bu olgunun diğer coğrafyalara kıyasla nasıl ortaya çıktığı ve geliştiği irdelenmiştir.

İlk olarak farklı literatürdeki farklı bakış açılarıyla kentsel dönüşüm kavramının nasıl tanımlandığı ortaya konmuştur. Çünkü gerek uluslararası gerekse ulusal platformlarda kentsel dönüşüme ilişkin farklı algılamalara ya da yazın dilinden kaynaklı birbirinin aynı tanımların farklı kavramlar olarak yansıtıldıklarına rastlanmaktadır. Bu kavramsal analiz sonucunda elde edilen tanımlarda genel olarak kentsel dönüşüm kavramının fiziksel, sosyal ve ekonomik boyutlarının biraradalığı ön plana çıkmaktadır. Kavramsal analizlerin sonucunda ve kentsel dönüşüm kavramının çeşitli müdahale yöntemlerini bir şemsiye altında toplayan üst başlık olduğu kabulüyle tez çalışması kapsamına özgü bir kentsel dönüşüm tanımı yapılmıştır;

“Kentlerin, ekonomik, sosyal, fiziksel ve/veya çevresel anlamda çöküntüye, bozulmaya uğramış veya bu konularda düşüşe geçmiş bölgelerinde, ekonomiyi yeniden canlandırmayı, sosyal dengeyi sağlamayı, fiziksel çöküşü engellemeyi, mevcut durumu geliştirmeyi hedefleyen her türlü müdahaleyi içeren stratejiler bütünü”.

Bu tanımlamadan sonra kentsel dönüşüm kavramının ortaya çıkışı ve tarihsel süreç içinde nasıl geliştiği irdelenmiştir. Sürecin irdelenmesi her dönemin dönüşüm altyapısını oluşturan farklı dinamiklerin ortaya konması açısından önemlidir. Süreç içinde konuya ilişkin farklı değerlendirmeler ve bu çerçevede geliştirilen farklı konseptler ön plana çıkmıştır (kentsel yenileme, sağlıklaştırma, koruma, yeniden canlandırma, yeniden işlevlendirme, geliştirme, soylulaştırma, vb.).

Küreselleşme ve ilişkili olarak ‘yarışan kentler’ söylemleriyle birlikte günümüze gelindiğinde, kent planlama disiplininde bir planlama aracı olarak kentsel dönüşümün öneminin daha da arttığı gözlemlenmiştir. Kentsel dönüşüm klasik planlama anlayışından farklı olarak stratejik bir planlama yaklaşımı doğrultusunda geliştirilen eylem planları olması açısından daha esnek bir planlama aracı olarak ön plana çıkmaktadır.

Türkiye’de kentsel dönüşüm süreci diğerlerine göre daha farklı bir yol izlemiştir. Bunun en büyük sebeplerinden biri ülkenin tarihsel süreç boyunca izlediği ekonomik, sosyal ve buna bağlı olarak planlama politikalarıdır. Cumhuriyet dönemiyle birlikte başlayan organize ve etkin planlama hareketi 1950’lerle yoğunlaşan sanayileşme dönemiyle düşüşe geçmiştir. 1950’lerden itibaren göç hareketinin beraberinde getirdiği barınma sorunu, çözüme yönelik gerçekleştirilen yasadışı yapılaşmaları ortaya çıkarmıştır. Yine süreç içinde sosyo-politik sebeplerin de etkisiyle bu yasadışı alanların yasallaştırıldığı görülmüştür. Bu noktada Türkiye’deki kentsel dönüşüm sürecinin gecekondulaşmayla birlikte başladığı kabul edilebilir. Gecekondulaşma veya yasadışı yapılaşma plansız bir dönüşüm olarak kabul edilirse buna karşı ilerleyen dönemlerde geliştirilmeye çalışılmış çözümler (ıslah imar planları, af yasaları vb.) resmi olarak planlı gibi görülse de büyük kentsel sorunları da beraberinde getirmiştir.

Ülkemizde 2000’lerle birlikte günümüze kadar uzanan dönemde kentsel dönüşüm konusu planlama gündeminde sıkça telaffuz edilen ve yapılmakta olan çeşitli uygulamalar ve sonuçlarının ilgiyle izlendiği bir kavram olmuştur. Ülkenin irili ufaklı birçok yerleşim biriminde bu kavram kapsamına giren çeşitli imar eylemlerine rastlanmaktadır. Bu durumun ön plana çıkan iki nedeni vardır. Bunlardan ilki küreselleşmeyle birlikte ulus devlet anlayışından bölgesel ve kentsel ölçekteki rekabetçi anlayışa geçiştir. Bu kapsamda, değişen sosyo-ekonomik ve politik koşulların sonucu oluşan mekansal çöküntü yaşayan alanların yeniden ele alınmaları sözkonusu olmuştur. Bu alanlar kentsel dönüşüm kapsamında yerel yönetimler tarafından üretilen projelerle kente yeniden entegre edilmektedir. İkinci önemli neden ise 1999 Marmara Depremi ile, riski bilinmesine karşın yakın geçmişte yaşandıktan sonra daha etkin bir şekilde gündeme gelen deprem tehlikesidir. Ülkemizdeki nüfusun yoğunlaştığı yerleşim alanlarının büyük bir bölümü deprem kuşağı üzerinde yer almakta, buna karşın bu yerleşmelerdeki yapı stokunun nitelikleri büyük tehlike arz etmektedir. Kentsel dönüşüm kapsamında yapılacak olan yenileme çalışmaları bu konudaki önemli bir çözüm yolu olarak ön plana çıkmaktadır.

Yurtdışında diğer coğrafyalardaki uygulamalar incelendiğinde (koşulları, modeli, vb. ne olursa olsun), kentsel dönüşüm uygulamalarının yasal dayanaklarla desteklenerek gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu durum kentsel dönüşüm projelerinin uygulanabilirliğini arttıran, hızlandıran ve verimli hale getiren önemli bir faktördür. Bu, ülkemizde 2000’li yıllarla birlikte henüz gündeme gelen, tartışılan ve oluşturulmaya çalışılan bir konudur. Yürürlükte olan 5366 sayılı kanun kendi içinde birçok çelişki barındırması ve kentsel

dönüşüm kapsamını daraltıyor olması açısından yanlış, eksik ve yetersizdir. İyimser bir bakışla; kentsel dönüşümün yasal tabanına ilişkin bu girişim geliştirilmeye açık bir düzenleme olarak kabul edilmeli ve çok disiplinli (multi disipliner) yapıdan oluşan bir ekip ile hazırlanacak, dönüşümün her boyutuyla ele alınacağı gelişkin bir yasal taban için gereken çalışmalar ivedilikle yürütülmelidir.