• Sonuç bulunamadı

2. KAYNAK ARAŞTIRMASI: MAHALLE ÖLÇEĞİNDEKİ KENTSEL DÖNÜŞÜM

2.2. Kentsel Dönüşüm Kavramı

2.2.3. Kentsel dönüşüm uygulamalarının tarihsel gelişimi

2.2.3.1. Dünya’da kentsel dönüşüm uygulamalarının tarihsel gelişimi

19. yüzyılın son on yılında kontrolsüz kentsel büyümenin tanınması kentsel fiziksel koşullar ile sosyal müdahale arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak bugünkü kentsel dönüşüm uygulamalarında iletilen mesajlardan birini de açığa çıkartmıştır. Dönemin zayıf fiziksel

44

koşulları ile sosyal yoksulluk arasındaki bağlantının kabul edilmesinin ardından, kent sakinlerinin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için hastalıkların temizlenmesi, yeterli barınmanın sağlanması, su temini, açık alanların tasarlanması gibi bir dizi müdahale uygulamalarını ortaya çıkartmıştır (Roberts 2000).

Dünya deneyiminde kentsel dönüşüm kavramının temelleri Avrupa kentlerinde sanayi devrimi sonrasında işçi sınıfının içinde bulunduğu kötü koşulların iyileştirilmesine yönelik fikirlerin ortaya çıkmasına dayanmaktadır. 19. Yüzyılda kentsel nüfusun artışı ve sanayi devriminin etkilerinin kent sağlığı problemlerini meydana getirmesi ve işçi sınıfının içinde bulunduğu insanlık dışı koşullar kentlerin daha iyi ve yaşanabilir hale dönüşmeleri üzerine tartışmalar başlatmıştır. Bu tartışmalar dönemin şehir plancıları tarafından ütopik yaklaşımlar geliştirilmesini sağlamıştır. Ebenezer Howar’ın “Bahçe Şehirleri” ya da Tony Garnier’in “Endüstri Kenti” fikirlerinde fiziksel dönüşüm aracılığıyla sosyo-ekonomik, kültürel ve siyasal boyutlarda bütünsel bir dönüşüm hedeflenmektedir. Bu ütopik yaklaşımlar kentsel dönüşümün temellerini oluşturmuş ve 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kentlerinin yeniden inşası ile kentsel dönüşüm kavramını ütopyacı bağlamından uygulama ağırlıklı bir çerçeveye taşımıştır (LeGates ve Stout 1996, Şahin 2003 ve Şahin 2015).

Endüstri kentlerindeki dehşet ve toplumsal yerinden edilmelere verilen ilk tepkiler olarak ütopyacı vizyonlar sosyal ve çevresel kent reformlarında önemli rol oynamıştır. Kenti ve kırsal bölgeyi yeniden bütünleştirmek isteyen Ebenezer Howard’ın Bahçe Şehir Planı 19.

yüzyıl kent ütopyaları arasında, hem kentsel gelişim konularını bütünleşik olarak ele alan bir vizyon olarak hem de bir meslek ve teori bakımından modern şehir planlamasının ortaya çıkışı ve biçimlendiricisi olarak açık ara en önemlisi sayılmaktadır (LeGates ve Stout 1996).

Hall (1988), Ebenezer Howard’ın Bahçe Şehir anlayışıyla Letchworth (1903) ve Welwyn Bahçe Şehri (1920) gibi sınırlı sayıda bahçe şehri inşa edilmiş olsa da 1945 sonrası inşa edilen yeni kent uygulamalarının özünü Howard’ın vizyonunun oluşturduğunu belirtmektedir (Roberts 2000).

Kentsel dönüşüm uygulamaları 19. Yüzyıl Avrupası’nda kentsel büyüme hareketleri sonucu kentsel yenileme yöntemi olan yıkıp yeniden yapma yaklaşımı ile başlamıştır. Bu

45

süreçte İngiltere’de sosyal konut programları ve iyileştirme projeleri gerçekleştirilmesi stratejisine sahip olan Konut Kanunu (1851) ile 1851-1873 yılları arasında Fransa’da kamulaştırma, geniş alanlar açma, yeniden yapma gibi kentsel gelişim müdahaleleri gerçekleştiren Haussmann Operasyonları dönüşüm uygulamalarının temelini oluşturmuştur (Gürler 2003). Bu uygulamalar ile hem çevre hem de trafikte iyileştirmeler sağlanmış aynı zamanda kent merkezi ve çevresindeki aşırı kalabalık azaltılmıştır (Akkar 2006).

1. Dünya Savaşı (1914-1918) sonrasında Avrupa kentlerinde Fordist ekonomi sistemi doğrultusunda modern hareket yönelimli “kentsel yenileme yaklaşımı”nın sürdürüldüğü görülmüştür. 1910’larda Güzel Kent Kavramı ile kentlerde meydanlar, bulvarlar, açık kamusal alanlar ve yeşil alanların dönüştürülmesi anlayışı ile tek merkezli ideal kentlere yönelik stratejiler geliştirilmiştir. 1920’lerde modernist imaj yönelimli kentsel yenileme yaklaşımı ile modern şehirlerin planlanması yaklaşımı vurgulanmıştır. 1930’larda ise CIAM tarihi miras yönelimli kentsel yenileme yaklaşımı ile kent içi tarihi bölgelerin dönüşümü sağlanmıştır (Gürler 2003).

Kentleşmenin hızla kent dışına doğru geliştiği 1919-1939 yılları arasında İngiltere’de

“slum clearence” yaklaşımının uygulandığı görülmektedir. Bu dönemde düşük gelirli insanlar için kiralık konut üretimine başlanmıştır (Keskin ve ark. 2003).

2. Dünya Savaşı (1939-1945) sonrasında kapitalist ekonomi sistemi doğrultusunda bölgesel endüstriyel kentsel gelişim nedeniyle boşalan kent merkezlerindeki endüstri alanlarının rehabilitasyonu dönemin kentsel dönüşüm müdahale biçimi olmuştur. 1940’lı yıllarda endüstriyel modernist imaj ile kentsel rehabilitasyon yaklaşımı kent içi endüstri alanlarında sosyal konut programlarının önemini vurgulamıştır (Gürler 2003).

Savaş dönemi sonrasında kentlerin yeniden inşasında modernist hareket etkili olmuş, savaş nedeniyle oluşan büyük yıkımlar, kentlerin yeniden inşası (urban reconstruction) yaklaşımını gündeme getirmiştir. 1940 ve 1950’li yılların kent politikası olarak yeni kentsel kullanımların eskilerin yerine gelmesi ve geçmişten gelen fiziksel sorunların çözümüne yönelik kentlerin yeniden inşa edilmesi öngörülmüştür. 1940’ların ikici yarısı itibariyle kentsel gelişim (urban development) stratejisi uygulanmaya başlanmıştır. Bu

46

dönemde batı kentlerinde kentsel gelişimin çeperlere sıçraması ile banliyölerin oluştuğu görülmektedir (Akkar 2006).

1940’ların sonunda İngiltere’de düşük standartlı konutların yer aldığı kent-içi mahallelerin okul, açık alan, ticaret ve sosyal donatı alanlarının bulunduğu mahallelere dönüşümü için yıkıp yeniden yapmaya dayalı ilk mahalle yenileme örneği gerçekleştirilmiştir (Keskin ve ark. 2003).

1950’lerde kapitalist endüstri yönelimli kentsel rehabilitasyon yaklaşımı, kapitalist endüstri şehirlerinde MİA ve çevresine yönelik yeniden geliştirme programlarının önemini vurgulamıştır (Gürler 2003).

Çizelge 2.3. Kentsel dönüşümde hâkim paradigma ve yaklaşımları evrimi (Hall 2006)

Hâkim Kentsel Dönüşüm Yöntemi

1950’ler Yıkıp Yeniden Yapma

1960’lar Yeniden Canlandırma

1970’ler Yenileme

1980’ler Yeniden Geliştirme

1990’lardan sonra

Kentsel Yeniden Yapılandırma Ana Strateji

ve Yönelim Kentlerin eski kısımlarının yenilenmesi ya da

banliyöleşme ile

genişletilmesi

1950’li yıllardaki yaklaşımın devamı, banliyö ve çeper gelişimi, bazı rehabilitasyon denemeleri

Çeperde, yerinde ve mahalle odaklı yenileme

Büyük ve sembolik arazi geliştirme projeleri, kentin dışına çıkılması

Bütünsel ve bütüncül siyasalara ve uygulamalara yönelim

Aktör ve

Paydaşlar Merkezi ve yerel yönetimler, özel sektör aktörleri, taşeronlar

Kamu ve özel sektör arasında denge arayışı

Özel sektörün rolünün artması ve yerelleşme

Özel sektör ve bazı yeni kurumlara,

birliklerine odaklanma

İş birliklerinin baskın olması

Faaliyetlerin Mekânsal Ölçeği

Yerel ve proje

ölçeği Bölgesel

faaliyetlerin belirmesi

Başlangıçta bölgesel ve yerel ölçek daha sonra yerel ölçek

Başlangıçta proje daha sonra yerel ölçek

Stratejik yaklaşım ve bölgeselliğin yükselmesi

1950’lerde ABD’de gerçekleştirilen New Heaven Kentsel Yenileme uygulamasında kent merkezi bütünü ile kent içerisinde dağınık olarak yer alan birçok çöküntü alan dönüştürülerek yeniden inşa edilmiştir. Uygulama kent planları, siyasalar ve projeler belediye eliyle gerçekleştirilmiştir. Kent plancıları, mimarlar ve mühendislerden oluşan bir profesyoneller ekibi ve üniversitelerin desteği bütüncül ve kapsamlı bir dönüşümle çöküntü alanlarındaki sorunların çözüleceği düşünülmüştür. Ancak 1967 yazında New

47

Heaven kent merkezinde başlayan sokak isyanları bu programın başarısızlığı olarak yorumlanmıştır (Şahin 2003).

1960’larda Post-Fordist Ekonomi sistemi ile post modern hareket yönelimli kentsel-yeniden canlandırma yaklaşımı görülmüştür. Bu dönemde hâkim kentsel dönüşüm müdahale biçimi terk edilmiş kentsel alanların yeniden canlandırılmasıdır. Aynı zamanda tarihi ve kentsel koruma programlarının önemi vurgulanmıştır. 1970’lerde yıpranmış kentsel alanların turizm endüstrisi ile iyileştirilmesinin önemi vurgulanmıştır (Gürler 2003).

1970’lerin sonlarında art arda yaşanan dünya petrol krizleri devlet- toplum-sermaye- emek ilişkilerini yeniden belirlerken kentsel dönüşüm kavramını da etkilemiştir. Kaynak sıkıntısı nedeniyle devletin kamusal alanı özel aktörler ve sivil toplum örgütleriyle paylaşma gerekliliği doğmuştur. Yine kentsel dönüşüm için yeterli kaynak bulunamaması bütüncül uygulamalar yerine parçacı uygulama alternatiflerinin getirilmesine neden olmuştur. Bu süreçte yerel yönetimler hizmet sektörünü kentsel dönüşümü teşvik edici bir unsur olarak ele almış ve bununla birlikte kentsel dönüşüm kamu yararı kapsamından ticarileşmeye ve kâra doğru kaymıştır (Şahin 2003).

1980’li yıllara gelindiğinde endüstri sonrası gelişim ve küresel sürece entegrasyon yönelimli ekonomi hâkimdir. Kentsel rönesans yaklaşımı ile çökmüş kent içi alanlara yönelik yeniden yapılandırma programlarının önemi vurgulanmıştır (Gürler 2003). Bu dönemde merkezi devletin kentsel dönüşüm için gerekli tüm kaynakları sağlaması fikrinden uzaklaşılarak “ortaklık” anlayışına vurgu yapılmıştır (Roberts 2000). 1980’lerin başlarında yaşanan ekonomik durgunluk, işsizliğin artması yenileşme uygulamalarının piyasa şartları altında şekillenmesine neden olmuştur. Kamu harcamalarının düşürülmesi için yerel yönetim kaynakları ve güçlerinin azaltılarak merkezde toplanması görülürken, özelleştirmeler artmıştır (Keskin ve ark. 2003).

1980 dönemi öncesindeki kentsel dönüşüm yaklaşımları ile 1980 sonrası yaklaşımlarının kendi içerisinde farklı dallara ayrıldığını belirten Şahin (2015), bu ayrımların yanında, her bir kentsel dönüşüm örneğinde yere ve ulusa özgü koşulların ve yere özgü yenilikçi yaklaşımların gelişmekte olduğunu eklemektedir. 1980’lerde gerçekleştirilen kentsel dönüşüm uygulamalarının ortak özelliği ekonomik kriz sonrasında yerele sermaye akışını

48

sağlayacak alanların oluşturulmasıdır. Bu nedenle dönüştürülen alanlara turistik misyon yüklenmesi, yeni bir kimlik ve marka yaratma çabaları görülmüştür. Kentlerin pazarlanması ile birlikte anılmakta olan dönüşüm uygulamalarının çoğunda kamu-özel sektör ortaklıkları ve kamu öncülüğünde kurulan özel örgütlenmeler ve ajanslar yer almıştır (Şahin 2015). Kentsel yeniden yapılandırma (urban redevelopment) stratejisinin ön planda olduğu bu dönemde ekonomik canlandırmayı sağlamak amacıyla gerçekleştirilen öncü projeler dikkat çekmektedir. İngiltere’de Birmingham Senfoni Sarayı ve Kültür Merkezi, Londra Canary Warf Projesi, Liverpool Albert Dock Projesi, Rotterdam’da Rotterdam Waterstad Projesi ve Rotterdam The Cultural Triangle Projesi, New York’ta New York Battery Park Projesi ve New York South Street Seaport Projeleri kentsel işlev çeşitliliği içeren, kamu yararından çok yatırımcısının karını ön planda tutan, yarattıkları yeni imajlarla bulundukları kentlerin pazarlanmasında kullanılan öncü projelerdendir (Akkar 2006).

1990’larda kentsel politikalar ve işleyişinde birçok değişiklik yapılırken “sürdürülebilir kalkınma” hedefine uygun politikalar geliştirilmesi gündeme gelmiştir (Roberts 2000) Çok aktörlü, çok sektörlü iş birlikleri yapılırken özel sektörün yanında sivil toplum kuruluşları ve toplumun değişik kesimlerinin de süreçte yer alması vurgulanmıştır (Akkar 2006). Bu dönemde ortaya çıkan kentsel yeniden yapılandırma (regeneration) ile sivil toplum örgütleri de sürece dâhil edilmeye çalışılmış, kentsel dönüşüm uygulamaları toplumsal mutabakat aracı olarak algılanmaya başlanmıştır (Şahin 2015).

1980’lerde kentsel dönüşümün fiziksel ve ekonomik boyutlarına vurgu yapılırken, 1990’lardan itibaren mekânın fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları kentsel dönüşümün yasal, kurumsal, örgütlenme, izleme ve değerlendirme süreçleriyle birlikte bütüncül olarak ele alınması gerektiğine vurgu yapılmıştır (Akkar 2006).

1990’lardan sonra genel olarak kentlerin pazarlanması, kentler arası rekabet ve yarış unsurlarının devam etmesiyle birlikte tarihi ve kültürel mirasın korunması, ekonomik darboğazların aşılması, kültürel çeşitliliğin sürdürülmesi, çevresel iyileştirme gibi çoklu amaçlar bütüncül ve bilinçli biçimde ortaya konulmaya başlanmıştır (Şahin 2015).

İngiltere’de Avrupa Topluluğu Komisyonu’nun çabaları ve hazırlanan raporların etkisiyle, birçok yerel yönetim, kent merkezlerini geliştirici öneriler ve yatırım stratejileri

49

ile planlama politikaları üretilmiştir. Bu doğrultuda merkezi hükümet tarafından hazırlanan kılavuzlar doğrudan ya da dolaylı olarak kentsel yenilemeye ilişkin düzenlemeleri bünyesinde barındırmaktadır (Özden 2008).

Hızlı küresel ekonomik yapılanmaların ardından bozulmaya başlayan kentsel alanlarda artık sadece bina ve altyapıya yapılan fiziksel yatırımlar değil, aynı zamanda ekonomik kalkınmayı ve toplumsal kapsayıcılığı teşvik etmek için süreçleri ve faaliyetleri birleştiren bölgesel müdahalelerin, Alan Tabanlı Girişimlerin (ABI) geliştirilmesi gerekli görülmüştür (Larsen 2009).

2000’lerden sonra İngiltere’de takip edilen kentsel dönüşüm politikaları ikiye ayrılmaktadır: İlki sosyal dışlanma ve ilgili kentsel sorunlar bağlamında geleneksel konutların yer aldığı alanlarda mahalle ve toplumun yenilenmesine odaklanan politikalar kapsamındadır. İkincisi de şehir merkezleri ve daha önce endüstri ve ticaret kullanım ağırlıklı bölgeleri yenilemeye dayanan politikalardır (Tallon 2010).

Son otuz yıldaki deneyimlerden sonra şu anda İngiltere’deki kentsel dönüşüm deneyimlerinde üç yaklaşımın görülmektedir. Birincisi “sosyal açıdan bütünleşme (social inclusion)” olup yoksul mahallelerdeki koşullara odaklanmaktadır. Bu yaklaşım, toplumun yoksul kesimlerindeki sosyal koşullar, psikolojik ihtiyaçlar ve kişiler arası ilişkilerle ilgilenmektedir. Mahalle ve toplumun yenilenmesini sağlamak için sosyal sermayenin ve toplumun katılımını teşvik etmektedir. “Kentsel rönesans (urban renaissance)” olarak adlandırılan ikinci yaklaşım sürdürülebilir topluluklar kapsamında daha çok kentlerin merkez alanlarındaki fiziksel ve çevresel koşullarla ilgilenmektedir.

Üçüncü yaklaşım ise “ekonomik rekabet (economic competitiveness)”tir. Ekonomik rekabet, üretimi, üretkenliği ve yerelliği arttırmak ve kentlerdeki ekonomik ve istihdama dayalı koşulları iyileştirmek ile ilgilenmektedir. Üç farklı yaklaşım olmasının nedeni kısmen mekânsal ölçekten kaynaklanmaktadır. Ekonomik büyüme kent geneli düzeyi ile ilgilenirken, sosyal açıdan bütünleşme özellikle yoksulluğun yaygın olduğu mahalle düzeyindeki uygulamalar için geçerlidir (Turok 2005).

İngiltere’de yürütülen kentsel dönüşüm politikalarında katılımın teşvik edilmesi ve alan odaklı kentsel dönüşüm stratejilerinin sunulması son dönemlerdeki önemli stratejiler arasında yer almaktadır. Bu kapsamda Yerelcilik Yasası (2011) ile toplulukların katılımı

50

için yeni fırsatlar sunulması hedeflenmiştir. Yerelcilik Yasası bölge sakinlerinin ve işletmelerin mahalle konseyleri oluşturmasına ilişkin ve mahalle planlarının hazırlanması konusunda hükümler içermektedir (Bailey 2009). Bailey (2009) katılımın sağlanmasının karar alma sürecinde ele alınabilecek bir süreç olarak değil, yönetişimin doğal bir yönü olarak görülmesinin muhtemel olduğunu belirtmektedir.

Son dönemde kentsel dönüşüm söyleminde “sosyal boyut” ve “yerellik” yaklaşımlarının yer aldığı görülmektedir. Ayrıca birçok ülkede ulusal ve yerel yönetimlerin “mahalle dönüşüm” stratejilerinin kentlerin ekonomik ve mekânsal stratejileri içindeki yerini daha yakından incelemeye başladıkları görülmektedir (Turok 2010).