• Sonuç bulunamadı

2. TEORİK ARKA PLAN

2.1. Ekonomik Dönüşüm ve Enformel Sektör

2.1.2. Düalizmle Simbiyosizm Arasında: Üretim Tarzlarının Eklemlenmesi

Enformel ekonomiyle ilgili yapılan tartışmalarda kontrolsüz, sömürü oranının çok yüksek olduğu eski üretim formlarının, sermaye birikimini sürdürmek için yeni üretim formları haline getirildiği (Castells ve Portes, 1989) veya kapitalist üretim tarzının egemenliği altında işlese de bağımlı emek (bonded labor) gibi feodal sömürü biçimini andıran emek formlarının tekrar ortaya çıktığını öne süren görüşler bulunmaktadır (Breman, 2010).

Üretim tarzlarının eklemlenmesi tartışması, enformel girişimlerin kapitalist üretim tarzına mı, kapitalizm dışı üretim tarzlarına mı, yoksa bu tarzların eklemlenmiş bir biçimine mi içkin olduğunu değerlendirmek açısından önemlidir.

Bağımlılık Okulu yazarları, metropol ve çevre ülkelerin kapitalist dünya pazarındaki ilişkileriyle ilgilenmiş; ikisinde de aynı türde bir kapitalizmin var olduğunu kabul ederek çevre ülkelerdeki üretim tarzları ve onların ulusal düzeyde eklemlenmesiyle; egemen tarzın diğerlerini nasıl ve hangi mekanizmalarla etkilediği, dönüştürdüğü veya yok ettiğiyle; egemen olmayan tarzların bu süreçte ne tür karşı koyuş biçimleri geliştirdiği gibi konularla ilgilenmemiştir. Üretim tarzlarının eklemlenmesi tartışması, kapitalist üretim tarzının çevre ülkelerde eşit olmayan bir gelişim gösterdiği; tarım gibi bazı sektörlerde egemen olmayı başaramadığı ve egemen olduğu alanların bir bölümünde ise diğer sömürü biçimlerinin varlığını ortadan kaldıramadığı görüldükten sonra, bu boşluğu doldurmak üzere oluşturulmuş teorileri içermektedir. Laclau, Balibar, Bettelheim, Rey, Taylor, Hindess ve Hirst gibi yazarların argümanları kendi içinde farklılaşmasına karşın, onların yaklaşımlarının en genel savları, toplumsal formasyonun diğer üretim tarzlarının

33

çelişmeyen öğelerini de içerebilen tek bir üretim tarzından (kapitalist) oluştuğu; veya diğer üretim tarzlarına ait öğelerin tek bir üretim tarzının devinim yasalarına koşullanması nedeniyle aslında egemen üretim tarzının varoluş biçimlerinden başka bir şey olmadığıdır (Wolpe, 1984: 50).

Bu temel varsayım üzerinden örneğin Rey ve Dupré, kapitalist üretim tarzındaki yeniden üretim süreciyle, diğer tarzlardaki ekonomik süreç arasında bir tamamlayıcılık ilişkisinin olduğunu ve bu eklemlenmenin farklı üretim tarzlarında üretilmiş metaların dolaşabildiği bir pazar yarattığını belirtmektedir (Wolpe, 1984: 52). Rey’e göre kapitalizm hiçbir zaman önceki üretim tarzlarını ve onlara ait sömürü ilişkilerini bir anda ve tümüyle kaldırmamakta; tersine başlarda önceki üretim tarzlarında üretilen metaları satın alarak ve daha sonra bu üretim tarzlarından sürülerek iş gücünü kapitalizme satmak zorunda bırakılan emekçiler sayesinde varlığını giderek genişletmektedir. Dolayısıyla üretim tarzlarının eklemlenmesi durumu bir “geçiş” dönemidir ve önceki üretim tarzları kapitalist üretim tarzının tamamen genişlemesiyle tasfiye olacaktır (Foster-Carter, 1984:

66-69).

Meillassoux (1972: 93-94), kapitalizmin, doğal ve evrensel bir sistem olduğu ve bu nedenle de değişmez olduğu şeklindeki doktriner varsayımlarla varlığını sürdürdüğünü;

bu yargının amacının, burjuvaziye politik egemenliği için bilimsel bir temel vermek olduğunu belirtmektedir. Liberal ekonomistler, bu kapitalist yasaların evrenselliği postulasına göre, kapitalizmin azgelişmiş formlarını da zorunlu olarak kapitalizmin formları olarak görmektedir. Oysaki ekonomik formasyonlar, birkaç üretim tarzının eklemlenmesinden oluşabilmektedir; bu durumda da bir tanesi diğerleri üzerinde egemendir ve bütün toplumsal ilişkileri şekillendirmektedir (Meillassoux, 1972: 98).

Meillassoux (1972: 102-103), genellikle Marksist teorisyenlerden daha iyi Marksist olan kapitalist sömürücülerin, bu çelişkili durumun kendileri için yarattığı potansiyellerin farkında olduğunu; özellikle tarımsal olarak geçimlik üretim yaparak yaşayan

toplulukların kapitalizmin tayin ettiği işlevleri yerine getirebildiğinin farkında olduğunu ve bu nedenle azgelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik gibi kurumların uygulanmaya konmadığını öne sürmektedir.10 Örneğin koloniyal dönemde madenlerde yerli emekçiler kendileri için belirlenmiş hizmet dönemini tamamlamasından sonra evlerine dönmeye teşvik edilmiştir. Çünkü endüstride madenlerin düzenli şekilde ödenen ücretten daha az oranda ödeme alan vasıfsız emekçileri dönemsel olarak çalıştırdığı sistemin devamlılığı, onların ek olarak yaptıkları geçimlik üretimin tamamlayıcı mekanizmasına bağlıdır.

Kapitalist sektör ve kırsal olan arasındaki mevsimsel göçlerin nedeni, genellikle insanların vergilerini ödeyebilmek ve biraz para kazanmak için ücret alabilecekleri aktivitelere girmek zorunda kalmasıdır. Kapitalist sistemin onlar için emeklilik maaşı ve işsizlik tazminatı gibi güvenceler sağlamaması nedeniyle, yaşamsal ihtiyaçlarını temin etmek için geldikleri sosyo-ekonomik örgütlenmelere geri dönmek durumunda kalmaktadırlar. Bu nedenle azgelişmiş ülkelerde genellikle tarımsal geleneksel üretim tarzı sürdürülmüş; kentlere daimi yerleşime izin verildiği durumda ise bu işlevler kentsel karşılıklı yardım dernekleri tarafından yerine getirilmiştir. Geleneksel ve kapitalist sektör arasındaki bu ilişkiyi göremeyenler, azgelişmiş ülkelerin 2 ayrı ve ilişki içinde olmayan

“ikili ekonomiye” sahip olduğunu ve geleneksel sektörün yavaş yavaş kapitalist sektör tarafından tasfiye edildiğini öne sürmektedir. Ancak bu düalist yaklaşım, kapitalist sektörün geçici olarak üretken olmayan işçilerini beslemek ve onlara hayatta kalmaları için gerekli kaynakları sunması için, kapitalist sektörün organik bir parçası olarak entegre olmuş kırsal komünitelerin sömürüsünü gizlemek amacıyla tasarlanmış bir teoridir.

Esasında tarımsal komüniteler kapitalist ekonomi için ucuz emek depoları olarak korunmaktadır.

10 Meillassoux’un argümanlarını geliştirdiği dönem göz önüne alındığında, sosyal güvenlik olanaklarının özellikle azgelişmiş ülkelerde sağlanmadığı iddiası doğrudur. Ancak bugün uygulanan neoliberal

35

Banaji ise üretim tarzlarının emek sömürüsü biçimlerine indirgenemeyeceğini; çeşitli sömürü biçimlerinin farklı üretim tarzlarında ortak olabileceğini söyleyerek üretim tarzlarının eklemlenmesi teorisini reddetmektedir. Ona göre vülger Marksizmde emekçinin üretim araçlarından ayrılması ve işgücünün metaya dönüşmesi, kapitalizm için zorunlu bir süreç olarak görülmektedir. Oysa örneğin kapitalist olmayan ücretli emek ve ücretli emeğin olmadığı kapitalizmden de bahsedilebilir. Banaji, Lenin’in sömürü ilişkilerinin kapitalist olmamasına karşın, üretim ilişkilerinin kapitalist olabileceğini gösteren fikirlerine gönderme yapmaktadır. Zira Lenin, burjuva üretim ilişkilerinin gelişmesinin, kölelik ve serflik gibi geri sömürü ilişkilerini kapitalist üretim biçimlerine dönüştürmeyip, tersine bunları güçlendirdiğini göstermiştir; bu biçimler niteliksel olarak feodal veya yarı-feodal kalırken, üretim ilişkileri burjuva bir nitelik kazanmaktadır.

Dolayısıyla Banaji’ye göre ekonomide kapitalizm dışında varlığını sürdüren üretim tarzları, sınai birikimin zaman içinde gereksinimlerinin değişmesiyle ortaya çıkan ve emeğin boyunduruk altına alınışının özgün biçimleri olarak açıklanmalıdır. Kapitalist üretim ilişkilerinde değerin, emeğin eski sömürülme biçimleriyle de gerçekleştirilebileceğinin anlaşılmaması nedeniyle üretim tarzlarının eklemlenmesi nosyonuna sığınılmakta ve çözümlemeler “ikili ekonomi” çerçevesinde yapılmaktadır.

Özetle Banaji’ye göre biçim olarak kapitalizm öncesi tarzları yansıtan işletmeler kapitalist devinim yasalarının etkisinde olduğu için aslında kapitalisttirler. Kapitalist üretim ilişkilerinin kapitalizm öncesi emek biçimleriyle varlığını sürdürdüğü sürecin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşmış olması, özellikle dünya ekonomisine sömürge olarak bağlanan geri kalmış ülkelerde ortaya çıkmaktadır (Wolpe, 1984: 45-48).