• Sonuç bulunamadı

Nazi Almanya’sı İkinci Dünya Savaşı’nın çıkışında etkili olan temel faktördü, 8 Mayıs 1945’te imzalanan kapitülasyonlar, 5 Haziran Berlin bildirisi, Nazi Almanya’sının teslim olmasına neden oldu. Dört yıl süren işgal döneminde ortada ne bir devlet ne de bir toplum bütünlüğü kalmıştı. Toplum tamamıyla bir çöküşün içinde yaşamını sürdürmeye çalışıyordu (Klönne, 2008: 41’den akt. Ekinci, 2017: 90). Bu durum Almanların yeni bir başlangıç noktası içinde olmasına neden oldu. Milyonlarca insanı öldüren, Avrupa ülkelerinde ağır kayıplara neden olan bu savaşın sona ermesiyle birlikte yeni başlangıç içinde olmak mecburiyetinde kalan Almanların artık temel amacı "yeniden inşa" idi. Yeniden yapılanma, özellikle Almanları ve tüm dünyayı ilgilen bir durumdu. Artan komünizm tehlikesi nedeniyle yakın gelecekte dünya ikiye bölünecek, batılı ülkeler bu güç mücadelesinde Avrupa'yı ve dünyayı kendi çıkarları için yeniden tasarlama yoluna gideceklerdi. Almanya'nın ise bu dönemde uğraşması gereken en önemli konu toplumun temel ihtiyaçlarını karşılama meselesiydi. Savaştan sonra topraklarının önemli bir bölümünü kaybeden Alman nüfusu, bu topraklardan gelen göçmenler nedeniyle 66 milyona yaklaşmıştı ve bu sayı 1939'da 59,8 milyonu bulmuştu. Bu yaklaşık 10 milyon göçmen demekti ve Almanya'daki sosyal düzen bu sebeple derinden sarsmıştı. Bu göçmenlere "sırt çantalı Almanlar" denildi. Bu yabancı Almanlar, bazı kasabalarda ekonomik bir yük olarak görülüyorlar ve istenmiyorlardı. Bazı yerlerde ise toplumdan izole ediliyorlardı. Bu mülteci sorununun neden olduğu bir diğer önemli konu ise yerleşim sorunu olmuştu. Savaş, Alman yerleşim alanlarını yok ederken, birçok Alman evsiz kalmıştı. Dortmund ve Köln gibi şehirlerde binalar savaştan daha fazla etkilenmişti. Müttefikler konut sıkıntısını hafifletmek için Almanları hasarsız binalara veya hızla inşa edilen geçici kamplara yerleştirdiler. Barınma probleminin yanında en büyük problem gıdaydı.

Müttefik devletler, üretimde etkin olamayan Almanlara yeme, içme ve barınma gibi konularda, aralarında anlaşarak yardım etmeye çalıştılar. Müttefik devletlerin bu dönemde izledikleri politikalara “mide politikası” denildi. Bu dönemde müttefik devletler, her Alman vatandaşına günde ortalama (1948’e kadar geçerli olan rakamlar) 1250 gr. kalori değerinde yiyecek yardımı yapılmasına karar verdiler. Örneğin Amerika, 1946 ile 1947 yılları arasında Almanya’ya 1,596 ton yiyecek yardımında bulunmuştu. Kıtlık sorunu bu döneme damgasını vurarak şehrin çeşitli bölgelerinde karaborsaların kurulmasına, tefecilerin yaygınlaşmasına ve gıda veya kömür gibi ihtiyaçların küçük çapta çalınmasına neden olmuştu. Bazı Almanlar kendilerine verilen gıdalardan memnun olmadılar, kırsal kesime giderek yaşamlarını sürdürmek için tarlalardan lahana, patates gibi ürünleri çalarak karınlarını doyurdular. Savaştan sonraki bu zor koşullar sosyal ahlakı da olumsuz etkilemişti. Kadınlara yönelik şiddet ve tecavüz, yiyecek karşılığında fuhuş gibi meseleler, savaş sonrası Alman toplumunun en karanlık parçası haline gelmişti. Savaş sonrası yıllarda, bu çöküş aile kurumları üzerinde en büyük etkiyi yaratmıştı. Kadınlar, kocalarının savaştan sonra ordudan ayrılıp ayrılamayacaklarını bilmiyorlar, hayatlarını ve ailelerinin hayatlarını desteklemek için iş hayatına katılmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Çalışma hayatına katılan bazı kadınlar, savaşta eşlerini kaybettikleri ya da uzun süre tutuklu kaldıktan sonra eve dönen eşleriyle geçinemedikleri ve savaştan psikolojik olarak etkilendikleri için bu dönemde boşanma sayılarında ciddi artışlar olmuştu. Sonuç olarak, 1948'deki boşanma oranı savaş öncesine kıyasla iki katına çıkmıştı. Doğrudan aile kurumlarıyla ilgili bir sorun da savaş esirleri sorunuydu. Savaşın sonunda düşman, 11 milyon Alman askerini ele geçirmişti. Müttefikler tarafından madencilik veya diğer ağır işler için kullanılan Alman mahkûmların yaklaşık onda biri esaret altında hayatını kaybetmişti. Batı işgal güçleri yavaş yavaş esirlerini serbest bırakırken, Rusya tutsakları serbest bırakmak için acele etmemiş, Ruslar, Alman askerlerini savaştan yaklaşık beş yıl sonra serbest bırakmıştı (5 Mayıs 1950) (aktaran Ekinci, 2017: 90-91).

Tüm bunların yanında işgalcilerin bir başka sorunu da Almanları Nazi ideolojisinden tamamen uzak tutmak istemesiydi. Müttefiklere göre, Nazizme katılmaktan dolayı, suçlu veya şüpheli olanlar görevden alınmalı ve yerine demokratik kurumların gelişmesine yardımcı olabilecek siyasi ve ahlaki niteliklere

sahip yetenekli kişiler alınmalıdır (Taylor, 2011 akt. Ekinci, 2017: 91). Ancak Müttefiklerin Almanya'ya yönelik farklı politikaları arınma sürecini kesintiye uğrattı. Bu aksiliklere rağmen, NSDAP (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) görevlileri ve işgal altındaki tüm bölgelerden SS üyeleri, belediye başkanları ve üst düzey yetkililer Müttefikler tarafından gözaltına alındı ve yerlerine anti-faşistler getirildi. Nisan 1949'a kadar, Federal Almanya Cumhuriyeti'nin kuruluşundan birkaç gün önce Amerika Birleşik Devletleri, aralarında doktorlar, avukatlar, sanayiciler, diplomatlar ve generaller bulunan yaklaşık 200 üst düzey Nazi yetkilisini yargıladı. Ayrıca toplama kamplarında insanlığa karşı suç işleyen kişileri bulmak için alt düzey Nazileri de yargılamak istediler. Bununla birlikte, bu kapsamlı temizlik süreci, resmi kurumlarda veya fabrikalarda personel sıkıntısına neden oldu. Bu durum kamu ve resmi makamlarca eleştirilmiş ve sosyal af tartışmalarına yol açan siyasi bir mesele haline gelmiştir. Sonuç olarak, CDU (Hıristiyan Demokrat Birliği) hükümetinin desteğiyle, Alman mahkemeleri ilk adımı attı ve geçmişte Nazi avını önlemek için işlenen suçları ele almak için 31 Aralık 1949'da kapsamlı bir af yasası çıkardı. Alman yargı sistemi yavaş yavaş Nazi karşıtı meseleleri tekeline aldı (aktaran Ekinci, 2017: 91-92).

1945 yılı sonrası Almanların, müttefiklerce teslim alınması durumu, bir süre tüm tiyatroların kapatılmasına yol açtı fakat sonra işgalcilerin gözetimi altında tiyatroların açılmasına olanak sağlandı. 1945 ve 1949 yıllar arası “Savaş Sonrası” olarak bilinir. 1945’de İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra “nasyonal sosyalizm” çöktü ve 1949’da Almanya “doğu ve batı” olarak ikiye bölündü. 1960’ların ortaları artık ‘yeni bir başlangıç’ şeklinde ifade edildi (Herr, 1985: 3). 1945’ten sonra Alman tiyatrosu gelişmeler yaşadı. 1945’ten sonra Almanya’da iki bölgede de tiyatrolarda birbirine benzeyen durumlar fark edilir. Sadece “Batı Almanya’da” yüz yirmisi devlet tiyatrosu, toplamda yüz yetmiş beş tiyatro bulunmaktadır, bunun yanında Doğu Almanya’da hepsi devlete bağlı olan 135 farklı profesyonel tiyatro topluluğu mevcuttur. Her kente ait bir tiyatro topluluğu, birçok kentte ise opera ve bale yapan gruplar vardır. Her tiyatro grubunda bir dramaturg sanatsal konularda ve oyun seçimi konusunda danışmanlık ederdi (Brockett, 2000). Savaşta yüzden fazla tiyatro binası yıkılmış, 1950 yılından sonra “yeniden inşa” programı ile birlikte onarılmıştır. 1960’lı yıllara doğru ulaştığımızda ise Almanların tiyatrosu Avrupa’daki en mühim ve köklü tiyatrolar arasına girmiştir.

B. Savaş Öncesi Almanya