• Sonuç bulunamadı

Program 36-72 aylık çocuklara yöneliktir.

2.2. Çocukta Sosyal-Duygusal Gelişim ve Sosyal Beceriler

2.2.1. Erken Dönemde Sosyal Duygusal Gelişim

Gelişim bir bütündür. Fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişim

arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Çocuk dünyaya sosyalleşmiş olarak gelmez, sosyalleşme süreci boyunca grubun kurallarına ve değerlerine uymayı öğrenir ve değerler sistemini benimser. Çocuk gelişiminde en önemli süreçlerden biri sosyalleşmedir. Sosyalleşme, bireylerin, özellikle de çocukların belirli bir grubun işlevsel üyeleri haline geldikleri ve grubun öteki üyelerinin değerlerini, davranışlarını ve inançlarını kazandıkları süreçtir (Gander, Gardiner, 1998). Bu süreç bütün yaşam boyunca sürer. Bu süreçte bireyin çevresindeki diğer insanlarla ilişkileri ve diğer çevre faktörleri bireyin sosyal uyumu üzerinde etkili olur (Başal, 2003).

Başal’a (1998) göre bireyin sosyalleşmesi başlıca üç sosyolojik ilkeye dayanmaktadır:

Birey sosyal davranışı, toplumun bireyleriyle etkileşim halinde öğrenir.

Bireyin ne öğreneceğini, içinde yaşadığı toplumun kültürü belirler.

Bireyin öğrenimi, bir sosyal organizasyona, ancak etkin bir biçimde katılması ile tamamlanır.

Havighurst (1972), ise gelişim sürecini, biyolojik, sosyal ve kültürel değişkenlerin birbirini etkilemesinin sonucu olarak açıklar. Gelişimi yaşam boyu öğrenme olarak tanımlayan Havinghurst, çocukluk dönemini, fiziksel aktivite ve oyuna dayandırmaktadır. Havinghurst’a (1972) göre çocuk gelişim düzeyine göre farklı sosyal isteklerle karşı karşıya kalır ve bu istekleri üç temel kaynaktan alır. Bunlar: olgunlaşmaya dayalı görevler, toplumun kültürel baskısı ve bireyin kendisinden kaynaklanan görevler olarak adlandırmaktadır

(akt.,Atay, 2005). Olgunlaşmaya dayalı görevler, arkadaşlarla iyi geçinme, konuşma ve yürümeyi; toplumun kültürel baskısı, sorumlu insan olma ve okuma gibi becerileri; bireyin kendisinden kaynaklanan beceriler ise bireyin kendi değerlerini ve kendine özgü arzu ve isteklerini kapsamaktadır. Havighurst’a (1972) göre bu görevler bireyin yaşamının belirli bir döneminde ortaya çıkan ve başarı sonucu oluşan mutluluğu ve daha sonra gelen görevlerin başarılmasını sağlamaktadır (akt.,Atay, 2005).

Erikson ise sosyalleşmeyi iki yönden kültürle ilişkilendirmiştir. Her ne kadar çocuklar tüm kültürlerde aynı aşamalardan geçerlerse de, her kültürün çocuğun her yaştaki davranışlarını yönlendiren kendine özgü bir yönelimi vardır. Her kültürde değişen zaman ve yaşam şartları ile birlikte oluşan bir kültürel görecelik mevcuttur. Bir kuşağın gereksinimlerini karşılayan kurumlar sonraki kuşak için yetersiz olabilir. Endüstrileşme, kentleşme ve göç bu yetersizlik nedenleri arasındadır. Böylelikle sağlıklı bir kişilik gösterebilmeleri için çocuklara öğretilmesi gereken konuların hepsi değişikliğe uğrar (Miller, 1989:Akt., Ulusoy, 2005).

Sosyal davranışların kaynağı bebekliğin ilk günlerine kadar uzanmaktadır (Morgan, 1991, akt: Zembat ve Unutkan, 2001). Çocuğun kazandığı ilk toplumsal işlev, almak, almayı bilmek ve elde etmektir. Anne- bebek ilişkisi çocuğun yaşamında önemli bir yere sahiptir. Bu ilişki çocuğun başkalarına ve kendine karşı duyacağı güven duygusunun temelini oluşturur (Güngör, 2005). Bu duygunun temelleri anne ve onun yerine geçen kişi ile bebek arasındaki etkileşim sırasında atılır. Yaşamın ilk yılında bebeğin gelişimi için, duyu organları yoluyla algıladığı uyarıcıların niteliği büyük önem taşımaktadır. Anne bebeğini yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterirse, bebek kendini güvenli ve rahat hisseder. Anne çocuk arasında oluşan bu olumlu ilişki, bebekteki temel güven duygusunun temelini oluşturur (Argun, 2006).

Çocuğun yürümeye ve konuşmaya başlaması ile annesine olan bağımlılığında azalma başlar. Böylece çocuk, özerk bir biçimde davranmaya ve bağımsız eylemlerden zevk almaya başlar. Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme olanağını vermek, özerklik duygusunun gelişmesini sağlayacaktır. Aksi durumunda, çocuğun davranışlarının sıkı bir biçimde denetlenmesi, yaptıklarının sürekli olarak eleştirilmesi, kuşku ve utanç duygularının ortaya çıkmasına yol açacaktır (Erdem ve Akman,1998). Erikson’a göre çocuktaki girişimcilik duygusu çocuğun çevresiyle ilişkilerinde daha aktif olmasına ve davranışlarının sorumluluğunu almada daha istekli olmasına yardımcı olur (Erikson,1963; akt; Argun, 2006). Erikson okulöncesi dönemde sağlanan uygun çevre koşulları çocuğun güven, bağımsızlık, özerklik, girişimcilik gibi kişilik gelişimini olumlu yönde etkileyen duyguların kazanılmasında önem taşıdığını belirtmektedir (Argun, 2006). 0-6 yaşları kapsayan okul öncesi dönem gelişimin en hızlı olduğu, kişiliğin temellerinin atıldığı ve çocuğun yakın çevresinden en çok etkilendiği, her türlü öğrenmeye açık olduğu bir dönem olup, insan hayatındaki kritik dönemleri içerir. 6-12 yaşlar arası ise çocukta sosyal ve akademik yönlerden akranlarla kendini kıyaslamanın fazlaca yaşandığı bir evredir. Bu dönemde çocuk başarılı olma ve bunun sonucunda beğenilme ve takdir edilme ihtiyacı duyar (Bayhan ve Artan, 2004).

Okul çağı dönemine giren yedi-on bir yaş çocuğunun başarılı olma ve yaptıklarının çevresi tarafından takdir edilme isteği önem kazanmaktadır. Erikson, çocukların başarılı olma duygularının oluşmasında, anne babalarıyla olan etkileşimlerinin yanı sıra öğretmenin de önemli ölçüde rolü olduğuna işaret eder. Çocuklarının yaptıkları işleri takdir eden, başarılı olabileceği alanlarda çocuğun kendisini sınamasına olanak veren anne baba ve öğretmenler, bu gelişim döneminde yer alan başarılı olmaya karşı aşağılık duygusuna kapılma karmaşasının üstesinden gelinmesinde çocuğa yardımcı olurlar (Erdem ve Akman,1998). Bu nedenle çocuğun gelişim süreçlerinin desteklenmesinde okul ve ailenin işbirliği içinde olması büyük önem taşımaktadır.