• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyetin Ġlk Türk VatandaĢlığı Kanunu ve Sonrası

I. BÖLÜM

1.6. Cumhuriyetin Ġlk Türk VatandaĢlığı Kanunu ve Sonrası

Önceki bölümlerde ortaya konulan vatandaĢlığın tarihi süreci ve genel esasları dikkate alındığında, devletlerin kimi zaman kan esasını kimi zaman da toprak esasını kimi zaman da her ikisini de içinde barındıran karma esası kullandıkları

92“Teşkilat-ı Esâsiyye Kânunu”, Kanun No: 491, T.C. Resmi Gazete (Resmi Ceride), Tarih:

24.05.1924, S. 71, s. 4-7.

93“Teşkilâtı Esasiye Kanunu”,Kanun No: 491, TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 2, C. 7-I, Ġçtima Senesi

2, 16.03.1340 (1924) tarihli 13. Ġçtima, s. 526.

94“Teşkilat-ı Esâsiyye Kânunu”, Kanun No: 491, T.C. Resmi Gazete, s. 4.

görülmektedir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren modernleĢmenin baĢlamasıyla kanun koyucuların, vatandaĢlık kavramının hukuki tarifini açıklayıcı bir Ģekilde yapmaktan kaçındıkları bilinmektedir96

. Bunun en önemli sebebi, devletlerin vatandaĢlık anlayıĢına dönem dönem baĢka açılardan bakması ve yapılacak net bir tariften dolayı vatandaĢlık politikalarında kendilerini kısıtlama kaygısıdır. Avrupa ülkelerinin de aynı kaygılarla kavrama net bir tarif getirmekten ziyade içeriğini izah etmeye yönelik yargılarda bulunduklarını görebilmek mümkündür.

Kavrama içerik olarak 1924 Anayasasında da detaylı bir Ģekilde değinilmemesi, siyasi bazı çevreler tarafından eksiklik olarak görülmüĢtür. Nitekim Ġstanbul Milletvekili Tevfik Kamil Bey yeni bir vatandaĢlık kanunu beklentisi içerisinde olmadığını, TBMM’ye sunduğu dilekçesinde Ģu Ģekilde ifade etmektedir:

“Türk vatandaşlığı hakkındaki ahkâmı ihtiva eden 11/24 Kânunusani ve 1284/1869 tarihli Kanun (Tâbiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi), tâbiiyet-i asliye tefvizi hususunda doğum esasını pek zayıf olarak nazar-ı itibara almıştır. Bu bapta yeni ahkâm vaazını ve kanunun sakıt kaldığı evlad-ı tâbiiye ile evlatlık tâbiiyeti hakkında, Kanun-ı Medeni ile ahenktar ahkâm kabulünü ve şekl-i idaremize uygun gelmeyen metindeki bazı ibarelerin tebdilini zaruri görmekte olduğu cihette kanunun berveçhiâti tadilini arz ve teklif eylerim.”97

Dilekçe içeriğinden de anlaĢılacağı üzere onun asıl amacı, Osmanlı Devleti tarafından çıkartılarak TBMM tarafından da kullanılmaya devam eden Osmanlı Tâbiiyet Kanunnamesi’nin yeni kurulan devlet için yetersiz olduğunu ortaya koymaktır. Bu yetersizliğin giderilmesinin de, Kanunname’nin bazı maddelerinin tekrar düzeltilmesiyle mümkün olabileceğini belirtmektedir. Tevfik Kamil Bey’in talebine istinaden iki yıl sonra Dâhiliye, Adliye ve Hariciye Encümenlerin tarafından konu üzerinde yapılan müzakereler sonucunda, artık ihtiyaçları karĢılayamayan Kanunname’nin yerine kullanılmak üzere modern baĢık açılarıyla ve milli hedefleri

96

Nomer, a.g.e., s. 11.

97 Ġstanbul Mebusu Tevfik Kâmil Beyin (2/17) Numaralı Türk VatandaĢlığı Kanunu Unvanlı Teklifi

Kanunisi ve Dâhiliye, Adliye ve Hariciye Encümenleri Mazbataları, (1312 Sayılı Kanun Teklifi, Sıra

gerçekleĢtirmeye müsait yeni bir kanunun yayınlanmasının gerekliliği üzerinde durulmuĢ ve kanun tasarısı hazırlanarak TBMM’ye sunulmuĢtur98

.

TBMM’nin 22.05.1928 ve 23.05.1928 tarihli BirleĢimlerinde müzakere edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Türk VatandaĢlığı Kanunu herhangi bir fikri tartıĢma yaĢanmadan milletvekillerinin çoğunluğu tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiĢtir99

. Kanun’un ilk altı maddesi vatandaĢlığın hangi Ģartlar altında kazanılacağını izah eden beĢ kısımdan oluĢmaktadır. Birinci maddede soy bağı esasına, ikinci maddede ana babası belli olmayan çocuklar ile Türkiye’de veya yurtdıĢında Türk ana veya babadan doğan çocuklara, üçüncü ve dördüncü maddelerde ebeveyni Türkiye’de ikamet etmekte iken yabancı ana ve babadan doğan çocuklara, beĢinci maddede müktesep (kazanılmıĢ) vatandaĢlığa, altıncı maddede de fevkalade Ģartlarda verilecek (istisnai) vatandaĢlığa atıfta bulunulmuĢ ve vatandaĢlığa alınma Ģartları daha detaylı bir biçimde ele alınmıĢtır. Kanun’un vatandaĢlığa alınabilme Ģartlarını içeren ilk altı maddesine bakıldığında, devlet nazarında vatandaĢlığa kabul anlayıĢında, kan esasının ve toprak esasının birlikte kabul gördüğü anlaĢılmaktadır100

.

Nitekim Kanun’un birinci maddesinde geçen “Bir Türk baba veya ananın

Türkiye’de veya ecnebi memlekette doğan çocukları Türk vatandaşıdır” hükümden,

ayrıca ikinci maddenin (c) bendinde geçen “Türkiye’de veya ecnebi memlekette

evlilik haricinde Türk anadan doğan veya Türk babadan olan” çocukların Türk

vatandaĢı sayılması, vatandaĢlık anlayıĢında kan esasının benimsendiğini göstermektedir. Ġkinci maddede belirtilen; Türkiye’de doğup da anası babası belli olmayan ve anası ve babası veya bunlardan birisi vatansız olan çocukların Türk vatandaĢı sayılması, toprak esasına dayanan vatandaĢlığın da kabul edildiğini göstermektedir.

Kanun’un üçüncü, dördüncü ve beĢinci maddelerinde de toprak esasına dayalı, yani coğrafyaya dayanan vatandaĢlık verme anlayıĢı hâkimdir. Üçüncü maddede

98

Aynı Kanun teklifi, aynı yer.

99

“Türk Vatandaşlığı Kanunu”, Kanun No: 1312, T.C. Resmi Gazete, Tarih: 04.06.1928, S. 904, s.

5275-5277.

100

bulunan; ebeveynlerinin her ikisi de Türk olmayan, yabancı ana babadan doğmuĢ ve Türkiye’de yaĢayan kiĢilerin, Türk mevzuatına göre reĢit sayılmaları itibariyle üç sene içerisinde Türk vatandaĢlığı talep etmeleri halinde Ġcra Vekilleri Heyetinin kararıyla vatandaĢlığa kabul edilebilmeleri, toprak esasının benimsendiğini göstermektedir. Dördüncü maddeye bakıldığında, 1 Ocak 1929 tarihinden sonra yabancı ana babanın Türkiye’de doğan çocuklarına da (yabancı sefir ve sefarethane memurları ve ataĢeleri ile mensup oldukları devlet tâbiiyetini haiz olan meslekten yetiĢme konsolos ve konsolosluk memurlarının çocukları hariç) Türk mevzuatına göre reĢit sayılmaları itibariyle altı ay içinde ebeveynlerinin uyrukluğunu seçme hakkı tanınarak, Türk vatandaĢlığını kazanma hakkı verilmiĢtir. Bunlardan baĢka beĢinci madde ile Türkiye’de kesintisiz beĢ sene ikamet eden ve memleketinin mevzuatına göre reĢit olan yabancılar ve bunların çocuklarına da, talep etmeleri halinde ve Ġcra Vekilleri Heyetinin kararıyla Türk vatandaĢlığı verilmesi uygun görülmüĢtür. Çok fazla detay verilmemesine rağmen devlete vatandaĢlığa alma konusunda en geniĢ yetki tanıyan altıncı maddede, yabancılardan “istisnai

müsaadeye layık görüldükleri takdirde” Ġcra Vekilleri Heyeti kararıyla Türk

vatandaĢlığı hakkı tanınmıĢtır. Nitekim Nüfus ĠĢleri Genel Müdürlüğünün geçen on yılda yapılan hizmetlerin ortaya konulması için 1933 yılında hazırlanan çalıĢma raporunda (ĠliĢik 15 Sayılı) bulunan cetvelde, 1926 ilâ 1933 yılları arasında 62 kiĢinin izinle Türk vatandaĢlığından çıktığı ancak 56.518 adet yabancının da Türk vatandaĢlığına kabul edildiği bilgisi verilmektedir101

.

Yukarıda değinilen altı maddeden, ülkede bulunan nüfus azlığının giderilebilmesi adına devletin vatandaĢlığa alma konusunda sadece kan esasını değil aynı zamanda toprak esasını birlikte kullandığı anlaĢılmaktadır. Yabancılar için vatandaĢlığın kapılarının tamamıyla kapatılmaması da, yine ülkedeki nüfus azlığı dolayısıyla benimsenmiĢ bir politika olarak değerlendirilmektedir. Nüfus ĠĢleri Genel Müdürlüğünün geçen on yılda yapılan hizmetlerin ortaya konulması için 1933 yılında hazırlanan çalıĢma raporunda Kanun’un, Osmanlı Tâbiiyet Kanunnamesi’nden farklı olarak getirdiği yeniliklerle ilgili;

101 Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü, 10 Yıllık Çalışma Hulasası,1296 BaĢlangıcından 31 Temmuz 1933

“Vatandaşlığa alınma muamelesinde eski tâbiiyet kanunumuzun kabul ettiği esas değiştirilerek, yeni kanunda küçükler babalarına veya dul analarına tabi sayılmıştır. Türk erkeklerle evlenen ecnebi kadınların vatandaşlığımızı iktisap edecekleri yeni kanunda tasrih olunmuş ve ancak her ne suretle olursa olsun evliliğin zevalinden sonra üç sene içinde asli tâbiiyetlerine geri dönebilecekleri hakkı verilmiştir. Şu kadar ki, ecnebiliğe dönmek isteyen kadının Türk babadan çocuğu yoksa ikametgâhını ecnebi memlekete kaydırması şart kılınmıştır.

Ecnebi bir kadının bir Türk ile evlenmesi, ecnebi kocasından evvelce olan çocuklarının tâbiiyetine tesir etmeyeceği ve ancak babaları sağ değilse küçüklerin tâbiiyeti analarına tabi olacağı tasrih olunarak eski kanunun bu husustaki noksanları da tamamlanmıştır.

Türk Vatandaşlığının iktisabı, vatandaşlıktan çıkmak ve çıkarılmak ve müktesep vatandaşlığın ıskatı haklarında kanuna icap eden açık hükümler konmuş ve kanunun tatbik şekli mufassal bir talimatname ile gösterilmiştir”102

denilmektedir. Kanun’un on üçüncü maddesine bakılırsa, raporda değinilen durum anlaĢılabilir.

Görüldüğü gibi Osmanlı Tâbiiyet Kanunnamesi’nde vatandaĢlığa alınma ve vatandaĢlıktan çıkarılma konularında tespit edilen eksiklikler, 1312 sayılı Kanun ile daha da detaylandırılmıĢ ve sığ görünen bu eksiklikler giderilmeye çalıĢılmıĢtır. Ancak yabancıların vatandaĢlığa alınması noktasında tanınan istisnai durumların geniĢliği, devletin vatandaĢlık alma politikasında benimsenen genel prensipler ile çeliĢkiler barındırmaktadır103

.

102 Aynı rapor, Cumhuriyet Devrinde Tabiiyet Mevzuatımız Kanunlar (ĠliĢik Sayı:16), s. 9.

Kanunun onüçüncü maddesi: “Türklerle evlenen ecnebi kadınlar, Türk vatandaşı olurlar.

Ecnebilerle evlenen Türk kadınları Türk kalırlar. Ecnebi bir kadının bir Türk ile evlenmesi ecnebi kocasından evvelce olan çocuklarının taâbiiyetine tesir etmez. Ancak babaları sağ değilse, küçüklerin tâbiiyeti analarına tâbii olur.” Ģeklindedir. “Türk Vatandaşlığı Kanunu”, Kanun No: 1312, T.C. Resmi Gazete, s. 5276.

Kanun’un on beĢinci maddesinde geçen “23 Mayıs 1927 tarih ve 1041

numaralı Kanun ahkâmı müstesna olmak üzere işbu kanuna mugayir bilcümle ahkâm mülgadır”104

hüküm ile uzun yıllardır kullanılan Osmanlı Tâbiiyet Kanunnamesi yürürlükten kaldırılmıĢ olsa da, vatandaĢlıktan çıkarılma hususunda Osmanlı Tâbiiyet Kanunnamesi’nin izlerini halen görmek mümkündür105

. Kanun’un TBMM nezdinde Ġcra Vekilleri Heyetine sağladığı en önemli imkân, ülke sınırları dâhilinde ikamet etmekte olan yabancıların ve ülke dıĢında yaĢamaya devam ederek vatandaĢlık beklentisi içerisinde olan kiĢilerin vatandaĢlığa kabul edilmesinin Ġcra Vekilleri Heyeti uhdesine bırakılmıĢ olduğudur.

Kanun, 1964 yılında kabul edilen yeni VatandaĢlık Kanunu’na kadar yaklaĢık otuz altı yıl kullanılmıĢtır. Yeni kurulan devletin, Türk kültürüne bağlı ve devletiyle aynı hedefleri taĢıyan Ģahıslardan müteĢekkil bir ulus-devlet inĢa etmek için ülke nüfusunun arttırılması noktasında, milletine hangi Ģartlarda vatandaĢlık hakları verdiği anlatılmaya çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢmanın bundan sonraki bölümünde, nüfus kütüklerine kayıtlı ve gerek Türk harsına bağlı gerekse de devletin bölünmez bütünlüğüne tabi yerli ve ecnebi Ģahıslara vatandaĢlık verilmesinin yanında, devletin kendinden bir parça olarak gördüğü kayıt dıĢı kalan Ģahısları kayıt altına alma çabalarından hareketle, saklı (gizli/mektûm) nüfuslardan bahsedilecektir.

“Ġstiklal Muharebeleri esnasında Milli Mücadeleye iĢtirak etmeyerek Türkiye haricinde kalan ve 24 Temmuz 1923 tarihinden iĢbu kanunun tarihi neĢrine (31.05.1927) kadar Türkiye’ye avdet etmemiĢ olan Osmanlı tebaasının Türk vatandaĢlığından ıskatına Ġcra Vekilleri Heyeti mezundur. Merimuahedat mucibince Türkiye lehine ihtiyarı tâbiiyet edenler bu hükümden müstesnadır” denilmektedir. Maddenin orjinali için bkz. “Şeraiti Muayyeneyi Haiz Olmayan Osmanlı Tebaasının

Türk Vatandaşlığından Iskatı Hakkında Kanun”, Kanun No: 1041, T.C. Resmi Gazete (Resmi

Ceride), Tarih: 31.05.1927, S.598, s. 2535.

104 “Türk Vatandaşlığı Kanunu”, Kanun No: 1312, T.C. Resmi Gazete, s. 5277. 105 Mumyakmaz, a.g.e., s. 227.

“Türk Vatandaşlığı Kanunu”, Kanun No: 403, T.C. Resmi Gazete, Tarih: 22.02.1964, S. 11638, s. 1-4.

II. BÖLÜM:

NÜFUS KÜTÜKLERĠ, ÜLKEMĠZDEKĠ GELĠġĠM SÜRECĠ VE SAKLI NÜFUSU OLUġUMUNUN ANA ETKENLERĠ

Önceki bölümde, Osmanlı Devleti zamanından özellikle son zamanlarından baĢlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluĢuna kadar geçen süre içerisinde vatandaĢlığın geliĢim süreci ve milli bir devlet oluĢturma çabaları izah edilmeye çalıĢılmıĢtı. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek milli sınırlar dıĢında kalan ancak kendinden gördüğü kiĢileri uluslararası anlaĢmalarla ülkeye getirme çabalarına ve ülkede yaĢamını devam ettiren yabancıları vatandaĢlığa alma politikalarına değinilmiĢti. Bunlardan baĢka olarak, kendi vatandaĢı olduklarını kabul etmesine rağmen çeĢitli sebeplerle nüfus kütüklerine kaydedilemeyen saklı nüfusların durumu, Türkiye Cumhuriyeti devlet adamlarını uğraĢtıran bir diğer önemli problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Devletin saklı kalmıĢ bu kiĢileri kanuni düzenlemelerle kayıtlara geçirme çabası içerisinde olduğu yapılan araĢtırmanın ilerleyen kısımlarında daha detaylı bir Ģekilde ele alınacaktır.

Saklı nüfuslar konusunun incelenmesinden önce, nüfus iĢlerinde toplumun kayıtlarına esas olan nüfus kütükleri ya da baĢka bir ifade ile nüfus sicilleri konusunun izah edilmesinin gerekli olduğu düĢünülmektedir.