• Sonuç bulunamadı

B. Suçla Mücadelede Cezaevlerinin Rolü

II. CEZAEVİ PARADOKSU

Suç işleyen kişilerin cezalandırılma amacıyla kapalı bir yere konulması, hapsedilmesi, tarihsel anlamda hiç de yeni bir uygulama değildir.

Hapishaneler ilk çıkışı itibariyle cezalandırma değil bir tür tutukevi fonksiyonu gören,

“suçlunun”, özde cismani olan, gerçek cezasını çekene kadar bekletildiği yerler olarak kullanılan, tam da bu sebeple “ıslah” amacı taşımayan yerlerdi. Ancak cezaevinin bir cezalandırma ve “ıslah” biçimi olarak tarihini ister 1555, İngiltere’de Piskopos Ridleyin başında olduğu, toplum için olumsuzluk yaratan kişilerin ıslahını amaçlayan Bridgewell Şatosuna47 ister bir hırsızın olağan cezası olan idam cezası yerine devlet tarafından eğitilip iyileştirmesine karar verilmesiyle, 1588’de Amsterdam’da kurulan cezaevine dayandıralım (konuyu bu tarihlerden önce İtalya’ya götüren akademisyenler de vardır), hapsetme üzerine anlamlı bir birikimin oluşması için yeterli zamanın geçmiş olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz48.

Peki, o günlerden bugünlere, yüzlerce yıldır gerek zihinsel gerek hukuksal gerekse infazın uygulanmasına yönelik değişimlerle birike birike gelen bu deneyim, cezaevinin ilk çıkışı itibariyle yarattığı beklentileri yerine getirebilmiş midir?

Sadece cezaevi pratiğinde değil ceza adaleti ve güvenlik tedbirleri alanında kaydedilen onca gelişmeye rağmen de halen ceza infaz kurumlarının, gelinen bugünkü noktada kendilerinden beklenen yararı tam olarak sağladığını söylemek mümkün değildir.

45Penal Reform International ,”Global Prison Trends Report 2016,”, Mayıs 2016, https://www.penalreform.org/blog/ome-positives-but-prisons-continue-to-be-a/ SGT 4.1.2020.

46 Dönmezer S, Suç Siyaseti, İstanbul Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloj i Araştırma ve Uygulama merkezi Suç Siyaseti Sempozyumu, s.2-4 .10.1984.

47 İçel- Sokullu Akıncı-Özgenç- Sözüer- Mahmutoğlu- Ünver, s.87; Özbek, s.37.

48 Rubin, Ashley & Deflem, Mathieu. (2019). History of the Prison., Oxford Research Encyclopedia of Criminology.ch20., Published in 2018.

17

Tam aksine daha güçlü ve güvenlikli “cezaevleri” yaratmaya çalışıldıkça ortaya çıkan tablonun cezaevinin kuruluş amacını gerçekleştirmenin çok daha uzağına düştüğünü söylemek hiç de abartılı olmaz.

Şöyle ki, Klasik Okulla birlikte, Ortaçağ’ın zalimane cezalandırma yöntemleri yerini, suç işlemiş kişileri vicdanlarıyla baş başa bırakarak, kendileriyle yüzleştirecek, akabinde de onlara kendilerini suç işlemeden ifade edebilecekleri yeni davranış paternleri öğretecek (onları rehabilite edecek) rasyonel ve adil bir cezalandırma sistemine bırakmıştır.

16. yüzyılın ikinci yarısında cezalandırmanın amacı konusunda meydana gelen değişimle birlikte ortaya çıkan, bu modelle, bedene ve yaşama yönelik cezaların yerini, özgürlüğün belli bir süreyle sınırlandırılması suretiyle oluşan hapis cezasının alması, bu ilk çıkışı itibariyle modernist bir anlayış olup, temelde “suçlunun” ıslahını ve o topluma yeniden kazandırılana kadar da toplumun olası bir riskten, tehditten korunmasını öngörmüştür. Bu şekilde, yani özgürlüğü bağlayıcı, hapis cezalarıyla bedene ya da direkt cana yönelik cismani cezalardan vazgeçilmesi hem ceza infaz biliminin gelişmesiyle mümkün olmuş hem de insanların bedenlerine kastedilerek cezalandırılmaları yerine bir hapse konarak özgürlüklerinin kısıtlanması “gelişmiş”

bir yaptırım yöntemi olarak ceza infaz bilimini de geliştirmiştir.49

Bilim insanlarının toplumun doğasını, bireyin onun içerisindeki yerini, suçun ortaya çıkmasında etken olan unsurları ve dolayısıyla suçluların cezalandırılması usulünü sorgulamaya başlaması, ıslah konusunda ilk reformların yapılmasının düğmesine basar.

Çok özetle söylemek gerekirse, Fransız İhtilaliyle birlikte özgürlüğün insan için vazgeçilemeyecek bir değer oluşunun anlaşılması, cismani uygulamaların yerlerini kademeli olarak modern ceza sistemlerine bırakmasının da yolunu açar. Böylelikle cezaevinin, bu son derece değerli olan bireysel özgürlüğü kısıtlayarak, “cezanın kendisi haline gelmesinin” de önü açılmış olur. Bu şekilde de cezaevi, suçlunun

49 BBC, Attitudes to punishment, https://www.bbc.co.uk/bitesize/guides/z8bd3k7/revision/10 SGT:

04.01.2020.

18

vücuduna eziyet çektirmek ya da onun vahşice yaşamına son vermek değil onu değiştirip, doğru yola yönlendirmek için bir yaptırım, cezai bir yöntem olarak görülmeye başlanır.50

Hele ki John Howard’ın gözlemlerine dayanarak hazırlanan ve daha 1700lerde İngiliz Parlamentosunca kabul gören Cezaevi Yasasından sonra (Penitentiary Act of 177951) cezaevlerine yönelik geliştirilen düşünceler gerek cezalandırma gerekse cezaevlerini tasarlayıp yönetme adına da hakikaten “devrimsel “nitelikte gelişmeler olmuştur.

Mesela, söz konusu yasa uyarınca cezaevine atfedilen dört temel özellik, o yılların şartları göz önünde bulundurulduğunda, hiç de küçümsenebilecek gelişmeler değildir.

Suçluların ıslahı için onların sadece “kapatılmalarının” yeterli olmayacağı, bu kapatmanın yanı sıra onların kapatıldıkları cezaevlerinin de güvenli ve sağlıklı bir bina, suçluların kurallara uyduklarından emin olmak için yeterli denetim, mahkûmların beslenebilmeleri, onların yemekleri için ödedikleri ücretin kaldırılması ve reformcu bir rejim gibi kimi niteliklere sahip olmasının gerektiğine kanaat getirilmesi son derece önemli bir anlayış değişimine işaret eder.52

Hatta öyle ki sadece bu yasa özelinde bile, mahkûmların, Antik çağlarda

“zehirleyerek, asarak, topuzla vurarak, kılıçlayarak, boğarak, yakarak, uçurumdan atarak”, Ortaçağda “vahşi hayvanlara atarak veya bazı uzuvlarını kesip, onları sakatlayarak ya da “kısas ve intikam” şeklinde gerçekleşen cismani cezalardan yola çıkıp, hapsedilenlerin nasıl sağlıklı bir ortamda rehabilite olabileceklerinin tartışılır hale gelmesi, sadece o zamanlar için değil, kanımca bugün için de gerçek manada bir reformdur. Ki bu gelişmeler sadece hukuk için değil asıl başta uygarlık tarihi için hiç de küçümsenemeyecek gelişmelerdir. Hatta öyle ki cezaevlerinde uygulanan rejimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan sıkıntılar ne kadar önemli olursa olsun, ölümle (ve diğer cismani şekillerle) cezalandırmanın yerini özgürlüğü belirli bir süre bağlayan hapis cezasına bırakmış olması bile kendi başına insanlığın gelişimi için bir basamak olarak görülmelidir.

50 Süslü G, Ceza İnfaz Kurumlarında Hükümlülük, Seçkin Yayınları, Ankara 2016, s. 112.

51 Devereaux, S. (1999). “The Making of The Penitentiary Act, 1775–1779”. The Historical Journal, 42(2), 405-433. doi:10.1017/S0018246X98008309 .

52 Roberts, L. (1985). “John Howard, England's Great Prison Reformer: His Glimpse Into Hell”. Journal of Correctional Education, 36(4), 136-139. Retrieved October 15, 2020, from http://www.jstor.org/stable/41971574.

19

Ancak benim burada meramımı anlatabilmek için sadece çıkışına değindiğim ve elbette günümüze dek, yüzyıllar boyunca gerek hukuk gerek diğer interdisipliner alanların da doğması ve büyümesiyle iyice gelişen hapsetme suretiyle cezalandırma ve “ıslah” etme alanının, bugün için, ne suçluları vicdanlarıyla buluşturup, onlara yeni bir kişilik kazandırma ne de insanları suç işlemekten alıkoyma yolunda tam anlamıyla başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir.

Hatta bunun aksini, “bir cezalandırma aracı olarak, cezaevinin kendisinin” sorun üretmeye ve halihazırda varolan sorunları büyütmeye müsait bir ortam yarattığını söylemek daha doğru olur. Pek çok deneyim ve çalışma açıkça göstermektedir ki, ceza infaz ve güvenlik tedbirleri sertleştikçe, cezaevleri daha “cezalandırıcı” hale geldikçe, suç işleme oranlarının ve işlenen suçların boyutu da artmaktadır. Bu hususta son derece çarpıcı bir paradoks vardır; zira insana, suça ve cezalandırmaya ilişkin bilgi ve deneyim arttıkça çok daha “başarısız” cezaevleri yaratılır olmuştur. Bu doğrultudaki görüşleri destekleyen onlarca çalışma, istatistik, delil ve yaşanmışlık mevcuttur. Pek çok deneyim göstermektedir ki, cezaların arttırılması, suç bedelinin ağırlaştırılması ve daha yüksek güvenlikli cezaevleri inşa etmek suçu önlememektedir. Bu çokça denenmiş yöntem bir sonuç getirmediği gibi geri tepmekte ve daha çok suç işlenmesi için uygun zemini de hazırlamaktadır.53

Bugün geldiğimiz noktada gelişmiş ülkeler cezaevlerindeki insan sayısını azaltacak çarelere ve cezaevinin ancak en son bir çare olarak başvurulmasını mümkün kılacak alternatiflere öncelikli olarak odaklanıyorlar. Bu sebepledir ki gelişmiş ülkelerdeki trend, özgürlüğü bağlayıcı cezaların yerlerini, hızla, denetimli serbestlik, suç önleyici çalışmalar ve onarıcı adalet uygulamalarına bırakması yönündedir. Zira, pek çok disiplinden gelen sosyal bilimcinin hemfikir olduğu bir konu vardır ki, o da kişilerin suç işle(ye)memesini sağlamak için hapis cezasını kullanmak sadece, cezalarını çektikleri, yani hapsoldukları süre boyunca, işe yarar ve bu son derece maliyetli bir yöntemdir. Dünya üzerindeki pek çok deneyim göstermektedir ki hapis dahil, sert cezalarla kişileri serbest kaldıklarında yine suç işlemekten alıkoymak pek de mümkün olmaz.

53 T R Clear, “Backfire: When Incarceration Increases Crime”, Journal of the Oklahoma Criminal Justice Research Consortium Volume:3 (August 1996) s.7-18.

20

İşte tam da bu sebeple, son derece paradoksal olarak, suçun yeniden işlenmesini engellemek için hapis cezasına başvurmak uzun vadede etkili bir strateji değildir.

Cezaevi pek çok dezavantajı, doğası itibariyle kaçınılmaz olarak içinde barındıran, kurulumu ve yönetimi oldukça maliyetli, yarattığı onca olumsuz yan etki gözünde bulundurulduğunda, kendine yapılan onca yatırımın asla gerçek manada bir geri dönüşü olamayacak, tüm emeklere karşın pek pozitif bir değer yaratamayacak cezai bir yaptırım türüdür.

Hapsetmenin başta “kapatılmaya” dayalı doğası ve sert uygulamalarından hareketle temelde “cezalandırıcı” olması, onu başarısız bir “ıslah yöntemi” haline getirmiştir.

Hapsetme alternatifinin sürekli gündemde tutularak yaratılan psikolojiyle pek çok insanın her an kapatılma riskiyle karşı karşıyaymış gibi bir hava estirilmesi ve fırsat çıktığında da sert cezalarla cezalandırılması göz korkutucu olmadığı gibi, bir de aksine, suç üretmeye olanak veren bir iklim yaratmaktadır.54