• Sonuç bulunamadı

CEZA MUHAKEMESİ İLKELERİ VE UZLAŞMA

Belgede Türk Ceza Hukuku`nda uzlaşma (sayfa 48-62)

Ceza hukuku, genel bir tanımlamaya göre, ceza müeyyidesinin uygulanmasını gerektiren hukuki ihlallerin, sapmaların nelerden ibaret olduğunu, bu ihlallere ve ihlalleri gerçekleştirenlere yani suçluya karşı Devletin tepkisini belirten kuralları ve esasları gösteren hukuk dalıdır88. Ceza, toplumun öç alma içgüdüsünün89 dışavurumu olduğu gibi suçlunun ıslah edilmesi topluma kazandırılması amacını da güder.

Ceza Muhakemesi Hukuku, bir suçun işlenip işlenmediği; işlenmişse, bunun kim tarafından işlenmiş olduğu ve müeyyidesinin ne olacağı sorununa çözüm getirmek amacıyla, kural olarak, Ceza Muhakemesi Kanunları’na göre gerçekleştirilen iddia, savunma ve yargılama niteliğindeki bir dizi faaliyete ceza muhakemesi, bununla ilgilenen hukuk dalına da Ceza Muhakemesi Hukuku denir90 . Ceza Muhakemesinin amacı, insan hakları, hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinin daima göz önünde bulundurularak maddi gerçeğin araştırılıp bulunması91 fail, suçlu ise cezalandırılması masum ise beraat ettirilmesidir. Ceza

Muhakemesi gerçeği araştırırken, sanığı, mağduru, yargılamaya katılan diğer kişileri (tanık, bilirkişi) ve toplumu koruyucu tedbirleri almak ve uygulamak zorundadır92. Bunun için insan hak ve özgürlüklerine azami derecede riayet edilmeli ceza muhakemesi ilkelerine uygun davranılmalıdır. Uzlaşma, bir ceza muhakemesi

86 SENDRA, a.g.e., s.224 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., S.279). 87 WEİGEND, a.g.e., s.87 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.275).

88 DÖNMEZER, Sulhi- ERMAN, Sahir, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. I, İstanbul 1997, s.6. 89 SYKES, Gresham M., Criminology, 1978, s.482 (Nakleden: DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.I,

s.6).

90 ÖZTÜRK, Bahri- ERDEM, Mustafa R.-ÖZBEK, Veli Özer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası,

Ankara 2000, s.25.

91 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.29. 92 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.47.

müessesesi olduğundan bahisle, bu ilkelere ve uzlaşma ile ilişkilendirilmesine değinmekte fayda görüyoruz.

2. BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ HÂKİM İLKESİ

Bağımsızlık, kimseden emir almamak; tarafsızlık ise, iddia ve savunma makamları bakımından objektif davranmak, birini veya diğerini kayırmamak demektir93. Ceza muhakemesinde, çatışan çıkarlar arasında denge sağlamak94, ancak hâkimin adil bir hükme varmasıyla gerçekleşebilir95. Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı İHEB’ in 10. İHAS’ ın 6. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 138. maddesinde hâkim tarafsızlığından şu şekilde bahsedilmiştir: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”

Hukuk devletinde, bireylerin gönül rahatlığıyla mahkemelere başvurmalarının sağlanması hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olması ile mümkündür. Karar verecek hâkim, ön yargıdan uzak; kişisel değer yargılarından arınıp yargılamaya başlamalıdır.

Uzlaşma müessesesi, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkesi ile bağdaşır yada çelişir bir durumda değildir. Zira uzlaşma görüşmeleri yargılama aşaması dışında bir üçüncü kişinin huzurunda yapılmaktadır. Uzlaştırmacı olarak adlandırılabilecek üçüncü kişi daha önce de bahsettiğimiz gibi hüküm verme konumunda olmayıp tarafları zararın karşılanması hususunda anlaşmaya yönlendirmektedir. Kovuşturma aşamasında hâkimin suç vasfının değişmesi ve şikâyete bağlı bir suç haline gelmesi durumunda taraflara uzlaşma teklifini götürmek zorundadır. Uzlaşma görüşmelerinin başarıya ulaşması ve mağdurun zararının karşılanması halinde hâkim davanın düşmesi kararını vermelidir. Hâkimin tarafsızlığı konusu, uzlaşma görüşmelerinin olumsuz sonuçlanması durumunda gündeme gelmektedir. Uzlaşma görüşmelerine

93 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.136.

94 KESKİN, Serap, Yargıç Bağımsızlığı, Nurullah Kunter’e Armağan, İstanbul 1998, s.131. 95 CENTEL, Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Hâkimin Tarafsızlığı, İstanbul 1996, s.6.

geçilmesi için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/1. maddesi gereğince sanığın suçtan dolayı sorumluluğu kabul etmesi gerekmektedir. Ayrıca uzlaşma görüşmeleri sırasında sanık suçluluğu ve olaylarla ilgili ikrarlarda bulunabilecektir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/6. maddesi sanığın aleyhine olay ve ikrarlarının davada aleyhine kullanılamayacağından söz etmiş olsa da hâkimin etkilenmesi riski doğmuş olacaktır. Ancak hâkim, sanığın, uzlaşma teklifini, sorumluluğu haksız yere cezalandırılma riskini ortadan kaldırmak amacı ile kabul ettiğini düşünmeli ve bu şekilde yargılamaya devam etmelidir. Bununla birlikte hâkim uzlaştırma teklifinde bulunurken ikrar ve uzlaşmanın sonuçlarından sanığa bilgi vermelidir96.

Uzlaştırmacının görevi “quasi judicial” yani bir nevi hâkimlik97 olarak ta nitelendirilmektedir. Uzlaştırma görevini yürütecek kişi her iki tarafa eşit uzaklıkta bulunmalıdır. Zira taraflı bir görüntü çizen uzlaştırmacı görüşmelerin başarısızlığı yada bir tarafın mağduriyetine neden olabilecektir.

3. MASUMİYET KARİNESİ

Masumiyet karinesi, İHEB’in 11. ve İHAS’ın 6/2. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 38/4. maddesi: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile masumiyet karinesini anayasal güvence altına almıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesindeki tanımlamalar masumiyet karinesine atıfta bulunmaktadır. Buna göre şüpheli, soruşturma evresinde, suç şüphesi altında olan kişiye (m. 2/1-a); sanık ise kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiye (m. 2/1-b) denmektedir. Görüldüğü üzere Ceza Muhakemesi Kanunu “suçlu” terimini kullanmamakla masumiyet karinesine uygun bir sistematik benimsemektedir.

Sanığın suçu kabul etmesi şartıyla uzlaşma görüşmelerine geçilmesi kuralı, masumiyet ilkesine açık bir biçimde aykırılık teşkil etmektedir. Zira uzlaşma görüşmelerinin temel sebebi mağdurun zararının giderilmesidir. Sanığın kusurluluğu üzerinde durulmamalıdır. Ceza alma riski ve yargılama aşamasında yıpranma ihtimali suçlu olmayan kimseyi uzlaşmayı kabule daha fazla sevk etmektedir. Beraat edebileceğini düşünen veya kendilerini suçlu görmeyen sanıkların önemli bir

96 ŞAHİN, a.g.m., s.249.

bölümünün uzlaşmayı kabul ettiği araştırmalarla sabittir98. Bu nedenle delil durumunun failin suçlu olduğunu açıkça ortaya koyduğu durumlar99 dışında

kusurluluğun kabulü istenmemelidir.

Kanaatimizce kanunda yer alan “suçtan dolayı sorumluluğunu kabul” (md. 253/1) ifadesi yerine “uzlaşmayı kabul ” veya “mağdurun zararını karşılamayı kabul” ifadeleri kullanılabilir100.

4. ADİL YARGILANMA HAKKI

Adil yargılanma hakkı, kişileri, en önemlisi yaşama hakkı ve kişi özgürlüğü olan temel hak ve özgürlüklerin hukuka aykırı ve keyfi olarak kısıtlanmasından veya bunlardan yoksun bırakılmasından korunmayı ifade eden uluslar arası insan hakları hukukunun bir normudur101. Bu hak İHAS’IN 6. ve MSHUA’nın 14. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anayasa’da 3.10.2001 tarihinde 4709 sayılı yasayla yapılan 36. maddede değişiklikle adil yargılanma hakkı anayasal güvenceye kavuşmuştur: “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Bununla birlikte CMK 160/2. maddesinde adil yargılanma hakkından bahsedilmektedir”.

Esasında adil yargılanma hakkı temel ceza muhakemesi ve insan hakları ilkelerinin bir kısmını kapsayıcı nitelik taşımaktadır. Keyfi tutuklama ve yakalama yasağı, tutuklama sebeplerini bilme hakkı, müdafi hakkı, işkence yasağı, mahkeme önünde eşitlik, adil duruşma hakkı, aleni duruşma hakkı gibi birtakım ilkeler adil yargılanma hakkı kapsamındadır.

Adil yargılanma hakkı yukarıda bahsettiğimiz bazı muhakeme ilkelerinden de anlaşılacağı gibi sadece kovuşturma aşamasını değil soruşturma aşamasında da geçerliliğini korumaktadır102. Zira “muhakeme” kavramı

98 WEİGEND, a.g.e., s.69 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.250). 99 ŞAHİN, a.g.m., s.250.

100 Aynı görüş için: KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.54.

101 DURSUN, Selman, Adil Yargılanma Nedir?, Adil Yargılanma ve Ceza Hukuku, Ankara 2004

s.360.

102 DOĞRU, Osman, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları, C.1, s.345-346, (Nakleden:

yargılamanın yapılmadığı soruşturma aşamasına da şamildir. Bu sebeple adil yargılanma hakkı ile savcılık aşamasında yapılan uzlaşmayı bağdaştırabilmekteyiz.

Uzlaşma, adil yargılanma hakkını ihlal eden bir müessese değildir103.

Uzlaşmanın her aşamasında bağdaşır olması şartıyla adil yargılanma hakkı ilkeleri uygulanabilir. Örneğin: Savcılık aşamasında, şüphelinin uzlaşma teklifi amacıyla çağrılması ve bu çağrıya rağmen gelmemesi durumunda zorla getirilme kararı alınmaması gerektiği kanaatindeyiz. Şüphelinin uzlaşma teklifi amacıyla zorla getirilmesi, uzlaşma yönünde iradesini baskı altına alınacak ve hareket özgürlüğü geçici de olsa kısıtlanacaktır. Çağrıya rağmen gelmeyen şüphelinin teklifi kabul etmediği yönünde zımni iradesini var saymak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Tarafsız bir uzlaştırıcının seçilmesi, uzlaşmaması halinde sanığın cezalandırılacağı konusunda iradesinin baskı altına alınmaması gibi güvenceler uzlaşma aşamasında adil yargılanma hakkının sanığa tanınmasının mümkün olduğunun bir göstergesidir.

5. ALENİYET İLKESİ

Aleniyet, açıklık, kamuya ait olmaklık104 anlamı taşımakla muhakeme hukukunda, yargılamanın zorunlu süjeler dışında isteyen kimselerin de yargılamayı takip edebilme özgürlüğünü, bu özgürlüğünün tanınmasını ifade etmektedir. Bu ilke, yargı kararlarına güveni sağlamanın yanında, hâkimlerin daha sağduyulu karar vermesine, sanığın toplum önünde kendisine yöneltilen suçlamalardan kurtulabilmesine ve diğer insanları suç işlemekten alıkoyarak cezanın önleyici fonksiyonuna hizmet eder105. İlke İHEB’in 6/1. İHAS’ın 14/1. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 141/1 maddesi bu ilke ve sınırlarından şu şekilde söz etmiştir: “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.” CMK’nın 182. maddesinde duruşmaların açıklığından bahsedilmiştir.

Uzlaşma müessesesinin aleniyet ilkesi ile çelişip çelişmediği hususunda fikir birliği mevcut değildir. Bir görüşe göre uzlaşmanın duruşma dışında

103 KAYMAZ – GÖKCAN, a.g.e., s.48. 104 YILMAZ, a.g.e., s.53.

105 SEVÜK, Handan Yokuş, Adil Yargılanma Kapsamında Ceza Yargılamasında Aleniyet İlkesi,

gerçekleşmesi106 ve uzlaşma tutanaklarının açıklanmaması aleniyet ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Karşı görüşe göre ise, uzlaşma aleniyet ilkesi ile çelişmemektedir. Uzlaşmanın aleni bir biçimde olmaması ve daha sonra da kamuoyunun bilgilendirilmemesi aleniyetin ihlali sayılmaz. Aleniyet, yani kamu yoluyla kontrol sadece duruşmada sağlanmalıdır. Aleniyet kuralı, oturumda verilen araları ya da iki oturum günü arasındaki zamanı kapsamaz. Muhakemenin zorunlu bir parçası olmadığından, sağlanan bu uzlaşmanın daha sonra da kamuoyuna bildirilmesi gerekmez. Sadece bu uzlaşmaya dayanarak yapılan, örneğin sanığın ikrarı ya da mahkemenin ceza tayinine ilişkin açıklamaları gibi ceza muhakemesi işlemleri aleni duruşmaya aittirler. Uzlaşmanın gereğinin bu duruşmada yapılmış olması, aleniyet ilkesini sağlamak için yeterlidir107.

Kanaatimizce uzlaşma, her ne kadar aleniyet ilkesi ile çelişir görünse de bu ilkeye bir aykırılık teşkil etmemektedir. Uzlaşma görüşmeleri kamuya açık yapılmamakta görüşme tutanakları daha sonra imha edilmektedir. Ancak failin üstün bir hakkı için usulün bu yönde sağlanması zorunludur. Zira uzlaşmanın olumsuz neticelenmesi halinde, kamuya açıklanan görüşme tutanakları tarafsız hâkim ilkesini zedeleyebilecektir. Failin olaya ilişkin ikrarları hâkimde suçluluğu yönünde bir kanaat oluşmasına ve yargılamanın adil şekilde yapılmamasına sebep olacaktır. Bu yönüyle tarafsız hâkim ilkesi aleniyet ilkesine tercih edilmektedir. Ayrıca uzlaşmanın sağlanması halinde kamu davası açılmasına yer olmadığı veya davanın düşme kararı uzlaşmanın sağlanması ve zararın giderilmesi gerekçesi ile aleni bir şekilde verilmektedir.

6. ADALET İLKESİ

Etik ve hukuki bir kavram olan adalet, herkesin fırsat eşitliğinin bulunması; herkesin kanun önünde eşit sayılması; herkese kişiliğini geliştirme olanağının verilmesi; buna engel olan maddi ve manevi engellerin ortadan

106 WOLFSLAST, Gabriele, Absprachen im Strafprozess, Neue Zeitschrift für Strafrecht (NStZ),

1990, Ss. 415 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.247)

107 CRAMER, Peter, Absprachen im Strafprozess, Festschrift für Kurt Rebmann, München 1989,

kaldırılması; her türlü imtiyazın ve keyfiliğin reddedilmesi anlamına gelir108. Adaletin sağlanmasında ivedi hareket edilmesi toplumsal tepkinin ve öç alma içgüdüsünün tatmin edilmesi için önemlidir. Bu yüzden geciken adalet, adalet sayılmamaktadır. Bu yönüyle uzlaşma adalet ilkesi ile bağdaşır niteliktedir. Uzun yargılamalar sonucu mağdurun yıpranması ve sanığın beraat edemeyeceği yönündeki kuşkuları uzlaşma ile bertaraf edilmektedir.

Uzlaşma yönteminde delil ikamesinin önemli ölçüde azaltılması109, mağdurun tatmin edilmesi de adaletin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Zira anlaşarak ulaşılan adalet daha iyi adalettir. Bu nedenle, uyuşmazlıklı yargılamadan uzlaşma suretiyle vazgeçme uzlaşmanın bir eksikliği değil, aksine olumlu bir yönüdür110. Failin pişmanlık duyması ve bu suretle toplumla barışı sağlanması onarıcı adaletin sağlanması anlamına gelmektedir.

7. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİ

Re’sen araştırma ilkesi, soruşturma ve kovuşturmanın devlet tarafından yapılmasını ifade etmektedir. CMK 160/1’de bu ilkeye değinilmektedir. Çalışmamızın tarihsel gelişim kısmında da belirtildiği üzere, ilkel ceza hukuku döneminde suçun öncelikle suçtan zarar göreni ve ailesini ilgilendirdiği kabul edilmekteydi. Ancak “Devlet”in ortaya çıkıp, güçlenmesiyle birlikte özel hukuk niteliği taşıyan ceza hukuku kamu hukuku karakteri kazanmaya başlamış, devletin suçla bozulan toplumsal barışı yeniden sağlamak hususundaki rolü, yavaş yavaş da olsa, giderek fazlalaşmıştır. İşte ilke, bu gelişimin bir sonucudur111. Bu ilke bakımından, suçları takip etmek ve cezalandırmak devlet için hem bir hak hem de bir görev olarak kabul edilmekte olup, devletin tekelindedir. İlkeye göre, devlet, suçları suçtan zarar görenin isteği ile bağlı olmaksızın savcı aracılığı ile takip eder, etmek zorundadır. Zira işlenmiş bir suç takip edilmezse bu, kamu yararına aykırıdır, kamuya zarar verir. Buradaki dava açmak zorunluluğunun kamu yararına aykırı olmasının sebebini şu anlayışta aramak gerekir: Devlet, dava açmak tekelini eline alır, vatandaşın yerine hareket eder ve bunu yapmaya mecbur olursa devletin

108 ÖZTÜRK- ERDEM-ÖZBEK, a.g.e., s.129 109 ŞAHİN, a.g.m., 252

110 ŞAHİN, a.g.m., 252 111 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.106

kovuşturma yapmaması halinde bir boşluk ortaya çıkacaktır ve mağdur olan vatandaş zor duruma düşerek kendi hakkını bizzat almaya çalışacaktır. O halde bu zorunluluk devletin, vatandaş karşısında dava açmak tekeline sahip olmasının haklı görülebilmesinin bir sonucudur112.

Re’sen araştırma ilkesi, uzlaşma müessesesi karşısında soruşturma ve kovuşturma aşamasında farklılık göstermektedir. Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı, ileride yeniden değineceğimiz gibi uzlaşma teklifini şüpheliye, iddianame hazırlama aşamasında teklif etmelidir. İddianame hazırlanması ise tüm delillerin toplanması, şüphelinin suçlu olduğu yönünde kuvvetli bir kanaat edinilmesinden sonra yapılmalıdır. Yani savcı tüm delilleri topladıktan sonra suçluluğuna kanaat getirirse şüpheliye uzlaşma teklifinde bulunacaktır. Bu yönüyle uzlaşma re’sen araştırma ilkesine bir engel teşkil etmemektedir. Kovuşturma aşamasında ise suç vasfının değişmesi ve şikâyete tabi bir suç şekline dönüşmesi halinde uzlaşma teklif edilmektedir. Bu durumda mahkeme tarafların uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde araştırmayı, uzlaşmanın gerçekleşememesine kadar ertelemektedir. Uzlaşmanın sağlanması halinde ise araştırma yapılamayacak uzlaşmaya istinaden düşme kararı verilecektir. Özetle kovuşturma aşamasında re’sen araştırma ilkesi geçerliliğini yitirmektedir.

8. MADDİ GERÇEĞİN ARAŞTIRILMASI İLKESİ

Ceza muhakemesinde medeni muhakemeden farklı olarak, devletin cezalandırılma hakkının doğmasının belirlenmesi amacıyla somut olayın esası araştırılır. CMK 160/2’de bu ilkeden bahsetmektedir. Uzlaşmada mahkeme işin esasına girmemekte, sanığın suçun sorumluluğunu kabul etmesi karşılığında maddi gerçeğe ulaşmaktan vazgeçmektedir. Böylece uzlaşma ile ceza kanunu da değersiz hale gelmektedir, zira sanık hiç işlemediği ya da işlediğinden farklı, üzerinde “uzlaşılmış” bir suçu kabul etmektedir113. Uzlaşma görüşmelerinde ise üzerinde uzlaşılan mağdurun zararı olması sebebiyle maddi gerçeğin üzerinde bu aşamada da

112 YÜCE, T. T., Alman-Türk Ceza Muhakemeleri Usulünün Prensipleri, AD.1960, S.9, s.639

(Nakleden: ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.106)

durulmamaktadır. Uzlaşma bu nedenle maddi gerçeğin araştırılması ilkesi ile çelişir durumdadır.

9. KAMU DAVASININ MECBURİLİĞİ İLKESİ

Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden alt ilkeye “araştırma mecburiyeti” ilkesi; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden alt ilkeye “kamu davasını açma mecburiyeti” ilkesi ve nihayet, açılan kamu davasının, muhakeme sonuçlanıncaya kadar yürütülmesini ifade eden ilkeye de “kamu davasını yürütme mecburiyeti ilkesi” denmelidir114. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/2. maddesinde

kamu davasının mecburiyeti ilkesi benimsenmiştir.

Uzlaşmanın bu ilkeyle çelişip çelişmediği hususunda Alman doktrininde iki görüş mevcuttur. Bir görüşe göre, ilke uzlaşma ile ihlal edilmektedir. Zira kovuşturma makamları, sanığın bir karşı edimde bulunması kaydıyla kovuşturma yapmaktan ve mahkûmiyet kararı vermekten vazgeçmektedirler115. Uzlaşmanın söz konusu ilkeye aykırı olmadığını savunan görüş ise, ceza muhakemesinde neye izin verildiğine değil, neyin yasak olduğuna bakmak gerektiğini, yani kanunen yasaklanmış olanın serbest olacağını, bu açıdan bakıldığında da uzlaşmanın açıkça yasaklanmadığını belirtmektedir116. Ceza hukukumuzun benimsediği kamu davasının mecburiliği karşısında uzlaşma sistemimize bir ihlal teşkil etmektedir. Ancak kanun koyucunun kamu yararı gerekçesiyle getirdiği bu istisnanın sistemin katı yapısının mahzurlarını gidermek bakımından yararlı bulunduğu da söylenebilmektedir117.

114 ÖZTÜRK- ERDEM-ÖZBEK, a.g.e., s.145.

115 KREMER, a.g.e., s.109 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s. 246). 116 KREMER, a.g.e., s.107 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s. 246). 117 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.60.

10. HAK ARAMA HÜRRİYETİ

Hak arama hürriyeti İHAS’ın 6, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesinin 8 ve 10. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde aynı adla yerini almıştır. Uzlaşma yönteminde yargılama yapılmamaktadır. Taraflar kendi iradeleriyle bu yöntemi seçmektedirler. Bu nedenle uzlaşma müessesesi bağımsız ve tarafsız mahkemeye erişim hakkına engel oluşturmamaktadır118.

11. DOĞRUDAN DOĞRUYALIK, SÖZLÜLÜK İLKESİ

CMK 217/1. maddesine göre: Hâkim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Buna göre ceza hukukumuzda doğrudan doğruyalık ve sözlülük ilkeleri mevcuttur. Uzlaşma yönteminde, hâkim uzlaşma görüşmelerine katılmamakta sadece tespitte bulunarak düşme kararı vermektedir. Bu yönüyle uzlaşma bu ilkeye aykırılık teşkil etmektedir.

Karşı görüşe göre, uzlaşma ile mahkeme kesin bir karara ulaşmadığı gibi, mahkemenin hüküm vermesini sağlayacak kanaat bizzat uzlaşmadan edinilmemekte, asıl olarak, delil ikamesi sonucunda yapılacak olan değerlendirmeden hareketle, yani duruşmada yapılan ikrara dayanılarak kanaate ulaşılmaktadır. Uzlaşma olmasa, mahkeme, bir ikrarı nasıl değerlendirecek ve kanaate ulaşacak idiyse, uzlaşma üzerine verilen ikrarda aynı şekilde değerlendirmede bulunmalı ve kanaate ulaşmalıdır 119.

12. KUSUR SORUMLULUĞU İLKESİ

Ceza hukukumuz, kusur sorumluluğuna dayanmakta ve sanık kusuru oranında cezalandırılmaktadır. Uzlaşma ise bu ilkeden ayrıksı bir konumdadır. Zira uzlaşmada failin kusur oranı araştırılmamakta, işleyip işlemediği henüz sübuta ermemiş suça uygun olarak cezalandırılmamaktadır. Özel hukukta, tazminat sorumluluğuna benzeyen şekli ile fail, mağdurun zararını gidermekte ve mahkeme tarafından yargılanmaktan ve ceza almaktan imtina etmektedir.

118 ILDIR, Gülgün, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Ankara, 2003, s.48; KAYMAZ - GÖKCAN,

a.g.e., s.53.

Bu nedenle uzlaşma sonucu ortaya çıkan ceza daima yanlış cezadır120. Burada cezadan kastımız, mağdurun zararın karşılanması karşısında şüpheli/sanığın katlanmak zorunda olduğu maddi veya manevi külfettir. Gerçekten eğer şüpheli/sanık suçsuz ise uzlaşılan külfet çok ağır olacaktır.

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK CEZA MEVZUATINDA UZLAŞMA

I. TÜRK CEZA CEZA MUHAKEMESİ VE ÇOCUK KORUMA KANUNUNDA DÜZENLEME

1. GENEL OLARAK

Uzlaşma müessesesi hem maddi ceza normlarını ihtiva eden Türk Ceza Kanunu’nda ve ceza muhakemesi normlarını ihtiva eden Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu cihetle uzlaşma müessesesinin ceza hukuku

Belgede Türk Ceza Hukuku`nda uzlaşma (sayfa 48-62)

Benzer Belgeler